23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Aşk üçgeni deyince...2018’in en beğenilen filmlerinden ‘BeoningŞüphe’ gösterimde Son Cannes festivalinde epeyce alkışlanmasına karşın jürinin dikkatini pek çekemeyince sadece FIPRESCI ödülüyle yetinmek durumunda kalan ve bugün gösterime giren, geçen yılın ‘en çok konuşulan’ filmlerinden, Güney Kore yapımı “BoeningŞüphe”, baştan belirtmek gerekirse yeni haftanın en görülesi filmi kanımca. “Şiir”le (2010) hayranlarını mest etmesinden 8 yıl sonra, ülke yöneticileriyle arasını limoni olmaktan çıkarıp yeni bir başyapıtla çıkagelen Güney Koreli yönetmen Lee ChangDong, “Rüzgârın Şarkısını Dinle”, “Sahilde Kafka”, “1Q84” vb. gibi ‘hayatı algılayışımızı değiştiren’ kitaplarıyla gitgide ‘kültleşen’ Japon yazar Haruki Murakami’nin ‘Samanlık Yangını’ adlı bir öyküsünden senaryosunu Oh JungMi’yle birlikte uyarladığı “Şüphe”yle, sinemada çok kullanılmış o bildik aşk üçgeni kalıbını yineleyip yenilerken baştaki romantizm dalgalarından savrularak belirsizlik ve gerilimle karışık ‘neonoir’ımsı derinliklere dalıp sonuçta seyircisini 2.5 saatliğine tutsak edilecek etkileyicilikte ve kaçırılmayacak nitelikte, taşkın bir öfke saplantı çeşitlemesi ortaya koymuş. Askerlikten yeni terhis olmuş, Seul’de hamallık gibi ayak işlerinde ‘Şüphe’de, seyirciyi bir öfke, saplantı, kıskançlık, şiddet sarmalına dolanacağı, ilgi ve merakla tüketilen, ustaca anlatılmış, çekilmiş, oynanmış bir sıradışı evrensel filme evriliyor hikâye. çalışan, yaratıcı yazarlık eğitiminden geçmiş, William Faulkner gibi bir yazar olmak hayali içinde, roman yazmaya çalışan, içedönük, yalnız delikanlı Jong Su’nun (Jun JongSeo) tesadüfen yolda tanıştığı, pandomim meraklısı, şirin, cıvıl cıvıl bir genç kız olan HaeMi’ye (Yoo AhIn) sokak piyangosundan kazandığı kol saatini hediye etmesiyle başlayıp kızın ortalığa çıkmayan kedisiyle yaşadığı, ışıksız, daracık ve darmadağınık odasında mercimeği fırına vermeleriyle hızlanan lişkisi, HaeMi’nin bir Afrika seyahatine çıkmasıyla kesiliyor. Öfkesini kontrol edemeyip bir resmi görevliyi darp ettiği için içeri düşmüş, geçimsiz, aksi, yoksul babasının mahalledeki döküntü evine, tek kalmış ineğine bakan ve onları terk etmiş annesiyle de görüşmeyi 6 yıldır kesmiş olan JongSu’nun vaktiyle ne çirkinsin dediği, aynı mahalleden, eski çocukluk arkadaşıdır bir güzellik operasyonu geçirmiş HaeMi, yazar adayı JongSu’dan yokluğunda kedisine bakmasını ister. HaeMi’nin Afrika’dan dönüşündeyse, onun Kenya’da Nairobi havaalanında tanıdığı, kibirli, küstah, alaycı Ben (Steven Yeun) adındaki zengin, gıcık biri hikâyeye dahil olarak naif ve duyarlı kızın aklına (ve gönlüne) girip sinsi sinsi ikilinin beraberliğine taş koyuyor. HaeMi’yi fena halde etkisi altına alan Ben’in çiftin sevdaya dönüşmek üzere olan ilişkisini giderek değiştirdiği filmin yarısından itibaren kız kayıplara karışıyor. Neredeyse tuvalete bile Porsche’siyle giden, hayatı sırf ‘oynamak’tan ibaret sayan, en büyük hobisinin de eski seraları yakmak olduğunu söyleyen, tekinsiz Ben’i Fitzgerald kahramanı “Muhteşem Gatsby’ye benzeten JongSu, ansızın kayıplara karışan sevdiceğine bir türlü ulaşamıyor bundan böyle. Ama kızın yabancılardan hoşlanmayan kedisini, Ben’in konuklarını akşam davetlerinde ağırladığı o zengin evinde bulunca nicedir kuşkulanmakta haklı olduğunu anlıyor. Çok parlak bir gençken yaşlılığında düşkün, cezaevine tıkılmış, yoksul bir emekliye dönüşmüş babasının genlerinden geçen öfkesi kabarıyor ve kendine güvensiz kahramanımızın, oyunbaz ve kibar ‘kundakçı’ Ben’le patlak verecek, kaçınılmaz çatışması o dehşetengiz benzinle yakma finaliyle sonuçlanıyor. Louis Malle’in en iyi dönemindeki Jeanne Moreau’yu yıldız yaptığı ikinci filmi “Ascenseur pour L’Echafaudİdam Sehpası”nda kullandığı usta trompetçi Miles Davis şarkısıyla desteklenmiş, vurmalı çalgılar ağırlıklı, ilginç müzikleriyle de iz bırakan “Şüphe”nin başlarındaki romantik tonu, Ben’in devreye girmesiyle gittikçe gerilimin tümsekli yollarına sapıyor ve seyirciyi bir öfke, saplantı, kıskançlık, şiddet sarmalına dolanacağı, ilgi ve merakla tüketilen, ustaca anlatılmış, çekilmiş, oynanmış bir sıradışı evrensel filme evriliyor hikâye. Özetle her sinefilin kesinlikle kayıtsız kalamayacağı bir film “Şüphe”. ‘Dede Bana Atatürk’ü Anlat’ kitap fuarında b‘AUiHzmMi uhEyiTsosKreuAdmYiyAkoi’rdur Sezonun iddialı işleri arasında yer alan, Ahmet sıklıkla kullandığımız bir şeyi gerçekleştiremediğimiz için Kaya’nın yaşamından kesit biraz da tökezliyoruz ülke lerin anlatıldığı ve Kardeş olarak, o da yüzleşme. Sür Türküler’in şarkılarıyla eşlik gün gerçeğiyle de yüzleş ettiği “Hep Sonradan” ad me, hapishanelerle yüzleş lı müzikli oyun önceki akşam me, açlık grevleriyle yüzleş UNIQ Hall sahnesinde izle me, kayıplarla yüzleşme, fai yiciyle buluştu. Prömiyere li meçhullerle yüzleşme, bü Ahmet Kaya’nın eşi Gülten tün bunlar bu ülkenin ger Kaya da katıldı. Oyundan çekleri. Umuyorum ki bizi sonra sahneye davet edi bir yerlerden hissediyordur Prof. Dr. Yaşar, torunuyla len Gülten Kaya başta Kardeş Türküler olmak üzere sevgili Ahmet Kaya, sevgili abim Yusuf Hayaloğlu, bü birlikte hazırladığı kitabını imzalayacak emeği geçenlere teşekkür etti ve “Hepinize, hepimize geçmişler olsun. Yakın ta tün eser sahipleri, değerli Ali Çınar da burada, bütün söz yazarları ve diğer bes SAVAŞ KÜRKLÜ rihe dair, belki çoğumuzun sahiden yanı başından ge teciler de içlerinde olmak üzere onlar da bu yakın tari Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinin eski dekanı Prof. Dr. Ahmet Necmi Yaşar, torunuyla birlikte hazırlayıp, kaleme aldığını be çip giden, farkında olduğumuz ya da olmadığımız bir hikâye, paralel hikâyeler izledik, dinledik. Belki biz çok hin taşıyıcıları oldular şarkılarıyla ve eserleriyle, onun için hepsini buradan saygıyla selamlıyorum” dedi. lirttiği, “Dede Bana Atatürk’ü Anlat” adlı kitabının tanıtımını 1213 ocak günleri Adana Kitap Fuarı’nda yapacak, okurlarına imzalayacak. Bir haber portalı için kaleme aldığı, “‘Dede Bana Atatürk’ü An Canlı yayınla ‘Adrienne lat” başlıklı yazılarını kitaplaştıran Prof. Dr. Yaşar, yoğun bir emek ve hazırlık sonrası yayımlanan kitabını Adana Kitap Fuarı’na yetiştirdiği için mutlu olduğunu kaydetti, şun Lecouvreur’ operası... ları söyledi: “ Kitabın en önemli özelliği; Cum huriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımak ve anlamak isteyen çocuklarımıza hitap edebilecek Fransız besteci Francesco Cilea tarafından bestelenen opera 12 Ocak’ta bir dille yazılmış olması. Dileğim; torunları ya da çocuklarına Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatmak isteyen büyüklerin bu kitabı bir rehber ola Akmerkez CinemaPink’te gösterilecek New York Met Opera’nın sahneye cak. İlk olarak 1902 yılında sahnelenen eserde, rak değerlendirebilmeleri. Torunum koyduğu “Adrienne Leco Fransız aktris Adrienne Ahmet Rüzgar Özlü’nün Atatürk’ü uvreur” adlı opera, can Lecouvreur’nün (1692– sevmesinden yola çıkarak, ‘çocuk lı yayınla Akmerkez Cine 1730) hayatı ve gizem gözünden Atatürk’ü yansıtmaya çalıştığım bu kitabın anlamı ve manevi değerinin çok büyük olduğu inancındayım.” Eski Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Necmi Yaşar’ın, torunuyla birlikte kitapseverlerle buluşacağı imza günü 12 13 Ocak günleri 11 14 saatleri arasında Adana Kitap Fuarı Kahra maPink salonlarında sanatseverlerle buluşacak. Fransız besteci Francesco Cilea tarafından bestelenen “Adrienne Lecouvreur” 12 Ocak Cumartesi günü saat 20.55’te, New York ile eşzamanlı olarak konuklarını ağırlaya li ölümü konu alınıyor. 18’inci yüzyılda sahne ve özel yaşamıyla döneminin dikkat çekici isimlerinden biri olan Adrienne Lecouvreur, günümüzün başarılı isimlerinden Rus soprano Anna Netrebko tarafından canlandırılacak. manlar.Org standında yapılacak. ‘Alice’in Yaptığı Ev’ İstanbul’da “50 yıl sonra 50 yıl Bauhaus 1968” adlı pro jenin “Female Futures / Feminist Gelecek Ateş ve Şahenk’e ödül Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel parti döneminde Türk müziğiÖdülleri sahiplerini buldu. nin köhnemiş bir zihniyetin ürüBeştepe’de düzenlenen tören nü olarak yaftalanarak yok edil ler” bölümü “Alice’in Yaptığı Ev” sergisi kapsa de “Emin Ongan Üsküdar Musiki meye çalışıldığını iddia etti. Er mında Boğazkesen’deki Riverrun’da ziyaretçi Cemiyeti” adına bestekâr ve Ce doğan, “Geçtiğimiz 16 yıla baktı lerini ağırlamaya devam ediyor. Sergide, sanat miyet Başkanı Amir Ateş ile “Ara ğımda kültür sanat alanında ye çı ve mimar Aslı Serbest ve Mona Mahall (ma Güler Arşiv ve Araştırma Merke teri kadar mesafe katedememiş user), Württembergischer Kunstverein Stutt zi Ara Güler Müzesi” adına Do olmamızdan dolayı hep hayıf gart’taki “50 yıl sonra 50 yıl Bauhaus 1968” ça ğuş Grubu Yönetim Kurulu Baş lanırım. Kültür sanat meselesi lışmalarından yola çıkarak, modernite ve Bauha kanı Ferit Şahenk’e ödül verildi. ni en az terörle mücadele, en az us kültürü bağlamında feminist mekânsal ütop Cumhurbaşkanı Tayyip Erdo dış politika, en az temel hizmet yalar üzerine spekülatif araştırmalarını sergili ğan, kültür ve sanat faaliyetleri alanları kadar önemli bir beka yorlar. Küratörlüğünü T. Melih Gördün’ün üstlen nin gençlik yıllarında çok önem meselesi olarak görüyorum” de diği sergi 26 Ocak tarihine kadar gezilebilir. li yer tuttuğunu belirterek, tek di. l ANKARA /Cumhuriyet 13kultur@cumhuriyet.com.tr 11 OCAK 2019 CUMA Sanatçı kuşa benzer... Yehudi Menuhin, TV’de onunla yapılan son konuşmasının bir yerinde sözünü şöyle bağladı: “Sanatçı kuşa benzer, ‘Kanatlarım yoruldu, uçamam!’ diyemez.” Kanat, iri kuşların dağ doruklarına, göğün yüce katlarına tırmanma aracıdır. Gökyüzünde inip kalkan kanadın altına vuran temiz esinti, bu uçağan yaratığın özgürlüğe açılan yoludur. Dağ kuşları, belki de, kentlerin kir bulaşığı havasından kurtulup dorukların temiz havasına ulaşmak için açıyor o iri kanatlarını... Menuhin, o gün yaşlılığın yorgun bedenine sanatın kanatlarını takmış, hem konuşmuş hem çalmıştı. Sanatçı Sanatçı, işine koyulduğunda, özgürlüğe kanat açan bir kuş coşkusunu yaşar. Onu uçuran yalnızca kanadı değil, benliğine sindirdiği yaratma becerisidir. Yaratma birikim ister, hüner ister, özgüven ister, cesaret ister. Heykeltıraş, ince keskilerle yontarak biçim veriyor koca kayalara. Picasso, dünyayı beyninin yaratıcılık alanına sığdırdıktan sonra alır fırçayı eline. “Resim, senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir” dediğinde bir kul değildir artık o, yaratıcılığın ışık saçan bedenidir. Öyle bir yaratıcı güçten yoksun olsaydı, insanın birbirini vahşi bir hayvan gibi parçaladığı savaşın simgesi ölümsüz “Guernica”yı yaratabilir miydi? Guernica ne midir? İspanya’da bir kasabadır. Franco, faşist İtalya’nın yeni uçaklarını Guernica üzerinde uçması için izin vermiş, orayı bombalatmıştı. Kasabada büyük bir katliam yaşanmış, o güne değin görülmedik şiddetteki bombalamalar Guernica’yı yerle bir etmişti. Bir duvarı kaplayacak denli büyük bu resimdeki atın ağzından fırlayan o çaresiz dilin kıpırdanışı gözümün önünde her canlanışında insanı birbirine kırdıran savaş kasaplarını tarihin lanetli çukuruna gömüyorum! Olayın özü Oyun sanatçıları, sahnede yarattıkları tiplerle, kötülükle iyiliği sahnede canlandırarak her çağda barışın savunuculuğunu yapmıştır. Kim ne dedi üzerinde durmayacağım. Olay yargıya gitmiş, yargı kararını vermiştir. Bize, yapılan itirazın sonucunu beklemek kalıyor. Türkiye, tarihinde dar günler yaşamış bir ülkedir. 27 Mayıs öncesinin başbakanı Adnan Menderes’in asılmış olması, o dönemin bakanlarının ölümleri tarihimizin kanayan yarasıdır. Bu gerçeğin ışığında, oyun sanatının o iki ünlü kişisi Metin Akpınar’la Müjdat Gezen’in Cumhurbaşkanına yönelik sözleri bende, Sophokles’in Kral Oidipus oyununun sonundaki; kral, cumhurbaşkanı ya da sıradan bir insan için de geçerli olabilecek şu sözünü çağrıştırdı: “Bir insanın sonunu görmeden ona mutluluğa ermiş demeyiniz.” Bir de, Shakespeare’in Hamlet oyununun ağızsız dilsiz Ophelia’sının şu seslenişini: “Kim olduğumuzu biliyoruz, ama ne olabileceğimizi bilmiyoruz.” Geçen hafta, sanatçı Sumru Yavrucuk, Akpınar’la Gezen’e uygulanan soruşturmaya karşı çıkarak, Cumhurbaşkanı’ndan korkmadığını dile getirdi. Korku sanatla yenilmiştir. Sanatçı, biri haksızlığa uğramasın, kanadı yorulmayan kuşlar gibi doruklara kanat açar. Sonuç Shakespeare’den korku üzerine bir sone! İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor./Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için./Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için./Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için./ Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için./Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için./Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. / Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle