14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 10 Ocak 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Hayaletler seçmen oldu’ Enis COŞKUN 31Mart yerel seçimlerine giderken karşımıza hayali seçmenler operasyonu çıktı. İstanbul Adalar ilçesinde yoğun hayali seçmenlerin varlığı saptandı. Hem öyle böyle değil. Seçmen sayısını bire bir artırmacasına bir sahtecilik yapılmış. İşte somut bir örnek: Bizim binada yıllardır kayıtlı 7 seçmen vardı. Şimdi 7 seçmen daha eklenmiş, yani olmuşuz 14 seçmen. Bu yeni seçmenlerin adlarını askıya çıkan seçmen kütükleri sayesinde öğrendik. Yüksek Seçim Kurulu bu yeni seçmenlerin bizimle aynı evi paylaştıklarını söylüyor. Ama Celal Çayır, Fatma Özsönmez. Halime İşleyeni, İbrahim İşleyen, Funda Furtuna, Savaş Furtuna ve Fikriye Akkemik adlı bu kişilerle henüz tanışma şerefine kavuşamadık. Demek biz binamızda hayaletlerimizle birlikte yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş, ta ki onlar seçmen olmaya karar verene kadar. Adalar’la sınırlı değil Bu operasyon yalnızca İstanbul’un adalarıyla sınırlı sanılmasın. Nüfusu o kadar az, herkesin herkesi tanıdığı bir ilçede böyle bir sahtecilik yapacak kadar gözleri kararmışsa kalabalık nüfuslu kimsenin kimseyi tanımadığı yerlerdeki yerleştirmeleri varın siz hesaplayın. Hiç kuşku yok, öncelikle İstanbul’un tüm ilçeleri, Sonra başta İzmir ve Ankara olmak üzere AKPMHP’nin özellikle seçim sonuçlarını tehlikede gördükleri ve de kayyum atanmış tüm baş Ne demişti dünün Hocaefendi’si, bugünün terörist başı F. Gülen? “Mezardakilerine bile oy verdirin” demişti değil mi? Şimdi AKP eski yol arkadaşının öğüdünü mü tutuyor? FETÖ ile mücadelede ortaya çıkmayan siyasi ayak, bu ayakla ortaya çıkmış olmuyor mu? ka illerde benzeri çalışmalar yapılmıştır. Öyleyse şimdi sandıklardan da önce seçmen kayıtlarına sahip çıkmanın zamanıdır. Büyük şehirleri hele de İstanbul’u alan Türkiye’yi alır denilmişti, değil mi? Anlaşılan AKP’yi milletten gelecek tsunami dalgasının korkusu sarmış bulunuyor. Önlemek için artık her yol mubah. Anımsayalım, 24 Haziran seçimlerinde MHP doğuda hiçbir gönül bağı bulunmayan kimi yerlerde tulum çıkmadı mı? YSK sayesinde her seçmene bir hayalet hediye. Referandumda mühürlü, mühürsüz zarf ve oy tartışması, 24 Haziran seçimlerinde seçim öncesi telaffuz edilen tahmini(!) sandık sayısı ile sonrasında açılan sandık sayıları arasındaki izaha muhtaç ve sonuçları etkileyen farklılık. Şimdi de hayali seçmenler. Seçime böylesi bir gölge ve şaibe düştüyse, bunu YSK temizlemek zorun dadır. Yoksa sorumlusu olacaktır. Kimsenin ağzı torba değil ki, büzülsün. İnsanlar bunun için mi görev süreniz uzatıldı diye sormazlar mı? Peki, savcılar ne yapıyor, bütün bu haberler karşısında susacaklar mı? Yapılan yolsuzluk haberlerini ihbar telakki edip soruşturma başlatmayacaklar mı? Onların görevlerini yapmaktan alıkoyan ne? İşte hayaletlerin adlarını da yazdım. Bundan iyi suç duyurusu mu olur? Meslekte 50 yılı aşmış bir hukukçu olarak siz savcılar, sizleri göreve davet ediyorum. Yol arkadaşının öğüdü Olayın bir de politik yönü var. Anımsayın lütfen! Ne demişti dünün Hoca Efendisi, bugünün Terörist başı F. Gülen? “Mezardakilerine bile oy verdirin” demişti değil mi? Şimdi AKP eski yol arkadaşının öğüdünü mü tutuyor? FETÖ ile mücadelede ortaya çıkmayan siyasi ayak, bu ayakla ortaya çıkmış olmuyor mu? Bir de Bahçeli’nin bu söze tepkisi vardı değil mi? “Sayın Fethullah Gülen ölüleri mezardan kaldırıp oy kullandıracağına ABD’den gelerek 12 Eylül’de oy kullansın” diyen Bahçeliye şimdi sormazlar mı bu ne turşusu diye? Hayali seçmenlerle gidilecek seçimler sonunda iki belediye başkanı seçilecektir: Birisi gerçek yani halkın belediye başkanı, öteki ise hayaletler şehrine belediye başkanı. Binali Yıldırım, hangi şehrin başkan adaylığına soyunacak; gerçek İstanbul’un mu yoksa Hayaletler İstanbulu’nun mu? Binali Yıldırım’a çağrı Gogol’un Ölü Canlar romanındaki Chichikov’un kendine sermaye yapmak için ölmüş kölelerin ölüm belgelerini toplaması gibi, Binali Bey de hayaletlerin oylarını mı toplamaya adaydır? Öyle ise Chichikov edebiyat tarihinde nasıl anılıyorsa, seçimler bu koşullarda yapılırsa Binali Yıldırım da politika tarihinde onun gibi anılmayı kabullenecek demektir. Binali Bey! Daha adaylığınızı resmen açıklamadan adalardaki fayton rezilliğine son vereceğiz diye buyurmuşsunuz. Siz adaları ve onun özgünlüğü olan faytonları bırakın da şu hayalet seçmen rezilliğinin üzerinize bulaşmasına engel olun, onu ortadan kaldırmaya çalışın! Adalılar dile getirdiğiniz bu projenin adaları beton sektörünün hizmetine, rantına açmanın kapı anahtarı olduğunu çok iyi biliyorlar. ‘Çift dikişli’ tahliye gereksinimi  Cumhuriyet savcısına mahkeme tarafından verilen tahliye kararına karşı itiraz yetkisi tanınması CMK’nin özgürlük yasası olma ruhuna ve hukuka aykırı bir düzenleme olmuş ve çift dikişli tahliye kavramını hukukumuza getirmiştir. Av. Celal ÜLGEN En son Eren Erdem hakkında mahkemece verilen tahliye kararı daha uygulamaya geçemeden savcının itirazı sonucu numaraca bir üst mahkeme tarafından itiraz kabul edilerek Eren Erdem hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bu ne demektir biliyor musunuz?  Eren Erdem cezaevinden tahliye edilecek. (Tahliye edilmesi şart) Tahliyeden sonra polis ya da jandarma yakalama kararı gereğince yakalama işlemini gerçekleştirecek ve Eren Erdem yeniden adliyeye getirilerek mahkeme önüne çıkarılarak yeniden tutuklanacak ve cezaevine yeniden gönderilecek. Tuhaf ve CMK açısından yadırgatıcı bir durum bu.  Aslında 2005 yılında yenilenen CMK aslında bir özgürleşme yasası olarak lanse edilmiş ve özgürlüğe verilen önem gereği tutuklamaya ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlara, ilgililerine itiraz hakkı tanınmasına karşı mahkemelerin tahliye yönündeki kararlarına, Cumhuriyet Savcıları tarafından itiraz hakkı tanınmamıştı. İlk önce Fetö Yargısı döneminde yasanın bu maddesi delinerek savcı tarafından itiraz hakkı varmış gibi uygulama yapıldı. Daha sonra bu uygulama iktidar yargısı tarafından da bütün uyarı ve ikazlarımıza karşın yasadışı olarak uygulandı. Bu hukuka aykırılık hali uzun süre uygulamada devam ettikten sonra 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nin 93. maddesiyle Savcılara olağanüstü hal dönemi boyunca itiraz hakkı tanındı. Son olarak da 1/2/2018 tarihli ve 7079 sayılı kanunun 88. maddesiyle kanuna eklendi.   Kanuna uygun olan düzenleme mutlaka hukukidir denemez. Cumhuriyet savcısına mahkeme tarafından verilen tahliye kararına karşı itiraz yetkisi tanınması, CMK’nin özgürlük yasası olma ruhuna ve hu kuka aykırı bir düzenleme olmuş ve 3çift dikişli tahliye kavramını hukukumuza getirmiştir. Çünkü artık kimse yargıç tarafından tahliye edildiğine sevinemeyecek, papatya falına bakar gibi cezaevi kapısı önünde polis ya da jandarmanın bekleyip beklemediğini düşünmeye başlayacaktır.   Hukuk bu değildir Eren Erdem de böyle bir uygulamaya tabi tutulmuştur. Bu neden le de kamuoyu haklı olarak daha cezaevinde bulunAn bir kişi için neden yakalama kararı çıkarılmıştır diye sormaktadır. İşte burada takke düştü kel göründü. Yakalama kararı için önce kişi yakalanacak sonra da mahkeme önüne çıkarılması gerekecek. Yakalanacak ama Eren Erdem zaten cezaevinde. İşte bundan sonra CMK için yaratılan yeni garabet düzeni işleyecek. Yazık! Hukuk bu değildir. Buna hukuk diyenler utansın... Patrikhanenin Ukrayna hamlesi Deniz Berktay – Kiev Basında görmüşsünüzdür: Geride bıraktığımız haftasonu Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko İstanbul’a geldi, Fener Rum Patriği, büyük bir törenle, Ukrayna’da Rus Ortodoks Kilisesi’nden bağımsız olarak kurulan yeni Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin beratını imzaladı. Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko da, bu olayı, “Ukrayna’nın Rusya’yla son bağını koparması” olarak nitelendiriyor ve bu meselenin sadece dini bir mesele olmadığını, uluslararası siyaseti ilgilendiren bir mesele olduğunu söylüyor. Moskova Patrikhanesi’yse, Fener’e büyük tepki gösterdi ve ilişkileri koparma kararı aldı. Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ise, Fener’in böyle bir kararı, “para için ve ABD’nin teşvikiyle” aldığını söyledi. Ortodokslarda Fener Patriği Peki, bu konu Rusya ve Ukrayna açısından neden büyük önem taşıyor ve konu Türkiye’yi neden ilgilendiriyor? Kısaca yanıtlamaya çalışalım: Katoliklerde Papa’nın tek lider olarak kabul edilmesine karşılık, Ortodokslarda Fener Patriği, bu yetkiye sahip değil; farklı patrikhaneler Ukrayna’nın şimdiki yönetimi, Ukrayna’yı ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda Rusya’dan tamamen koparıp Batı’ya dahil etmek istiyor. Rusya yönetimiyse, bu gelişmeyi “ABD patentli bir hamle” olarak görüyor ve o nedenle sert tepki gösteriyor. var. Fener Patrikhanesi, dünyadaki diğer Ortodoks kiliseleri tarafından, “eşitler arası birinci” olarak kabul ediliyor. Başka bir deyişle, diğerleri, Fener’in onursal liderliğine diğer Ortodoks kiliseleri karşı çıkmamakla birlikte, Fener’in “fiili lider” olma isteğine sıcak bakmıyorlar. Bu konuda Fener Patrikhanesi, eskiden beri en fazla sorunu Moskova Patrikhanesi ile yaşıyordu. Zira, Moskova Patrikhanesi, “biz, Hıristiyanlığı Bizans’tan aldığımız için, onun devamı olan Fener Patrikhanesi’ni onursal olarak lider kabul ediyoruz. Fakat, Ortodoks dünyasının en büyük cemaatine sahip olan biziz ve Rusya, yüzlerce yıl, Ortodoksluk için en büyük mücadeleleri vermiştir. O nedenle, Fener bizim fiili liderimiz olamaz” diyordu. İkincisi, çoğunluğu Ortodoks olan Doğu Avrupa halkları üzerinde 1940’ların ortalarından (yani Soğuk Savaş’ın başlamasından) bu yana Batı ile Rusya arasında güç mücadelesi var ve o tarihten bu yana Moskova (gerek Sovyetler Birliği, gerekse Rusya Federasyonu) yönetimi Moskova Patrikhanesi’ni, Batı ise, Fener Rum Patrikhanesi’ni desteklemiştir. Ukrayna yönetimi Bu mücadele, geçen yıldan bu yana, Ukrayna krizi nedeniyle zirveye ulaştı. Ukrayna, 1600’lerden beridir Moskova’nın ruhani alanındaydı. 1991’de Ukrayna bağımsız olunca, bazı milliyetçi rahipler, kendi kilise teşkilatlarını kurdu. Böylelikle ortaya, bir tarafta Moskova Patrikhanesi’ne bağlı kilise, diğer taraftaysa milliyetçi rahiplerin kurduğu kiliseler çıktı. Fakat, Ortodoks dünyasında, bir kilisenin, diğer Ortodoks kiliselerince tanınması, büyük önem taşıyor. Ukrayna’da milliyetçi liderler iktidara geldiklerinde, Fener’e gidip tanınma kararını almaya çalışıyordu. Fakat Fener, Ukrayna’daki siyasi dengelerden ve Moskova’yla ilşikilerini koparmak istemediğinden, buna mesafeli davranıyordu. Fakat, 2014’te Ukrayna’da Batı yanlısı milliyetçilerin ihtilali ve sonrasında Rusya’nın Kırım’ı ele geçirmesi, dengeleri değiştirdi. Ukrayna’nın şimdiki yönetimi, Ukrayna’yı ekonomik, siyasi ve kül türel alanlarda Rusya’dan tamamen koparıp Batı’ya dahil etmek istiyor. Ayrıca, mart ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde böyle bir zafer kazanmak, Poroşenko açısından önem taşıyordu. Ancak, fazla vurgulanmayan bir nokta var: Ukrayna’daki milliyetçi rahipler, tam bağımsız bir Ukrayna Kilisesi istiyordu. Oysa ki Fener, kendisine bağımlı bir Ukrayna kilisesi kurdu. Kilisenin tüzüğüne göre, bu kilise, pek çok konuda Fener’e başvurmak zorunda. ABD patentli hamle Sonuçta, Fener Patrikhanesi, dünyada Ortodoks cemaatin en fazla olduğu ülkelerden Ukrayna’yı kendi nüfuz alanına almaya başladı. ABD yetkililerinin tebrik mesajları, Fener’in Ukrayna’daki dini egemenliğinin ABD’nin istediği bir süreç olduğunu gösteren örneklerden sadece biri. Rusya yönetimiyse, bu gelişmeyi “ABD patentli bir hamle” olarak görüyor ve o nedenle sert tepki gösteriyor. Ukrayna konusundaki gelişmeler, Türkiye topraklarında bulunan Fener Patrikhanesi’nin Türkiye’nin denetimi dışına çıkarak, çevre ülkelerin siyasetine etki eden ayrı bir aktör haline gelmeye başladığına işaret ediyor. Seçim güvenliği Sevgili okurlarım, Türkiye o hale geldi ki, seçim dönemlerinde siyasal partilerin çalışmalarından çok seçim güvenliği sorunu ön plana çıktı. Bu çarpıklıkta elbette Anayasa’nın ruhuna ve yasaların hem ruhuna hem de lafzına aykırı kararlarla seçim güvenliğini yok eden Yüksek Seçim Kurulu’nun rolü çok büyük. İstanbul CHP adayı İmamoğlu da sorunun farkında ve Pazar günü geldiğinde uzun uzun bu konuyu konuştuk. Bugün bir okurumun bu konuda çok kapsamlı olarak yolladığı bir mektubu (kısaltarak) kullanıyorum. Sayın A. Kökçe, sandık güvenliği için şu maddeleri sıralamış: 1) Parmak boyası yeniden kullanılmalıdır. 2) Oy pusulalarına sandık numarası basılmalıdır. 3) Seçmen listeleri adrese göre düzenlenmelidir. 4) Seçmen portalı sorgusunda binada oy kullanan herkes görülebilmelidir. 5) Seçmen kütükleri ve mernis listeleri partilere de verilmelidir. 6) Aynı binada oturan seçmenlerin ayrı sandıklarda oy kullanmaları önlenmeli, eskiden olduğu gibi aynı yerde oturanlar aynı sandıkta oy kullanmalıdır. 7) Görevli kartı ile mükerrer oy kullanılması önlenmelidir. 8) Seçim bölgesi sınırlarının değiştirilmesinden vazgeçilmelidir. 9) Seçim döneminde, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları, eskiden olduğu gibi istifa etmelidirler. HHH Görüldüğü gibi değerli okurum, basım sırasında oy pusulalarına sandık numarasının da konulması gibi uygulanması olanaklı ama çok zor olan önerileri de olmakla birlikte, gayet gerekli noktalara değinmiş. Ayrıca 2010 yılında başlayan elçiliklerde ve gümrük kapılarında oy kullanılmasının da hem seçim güvenliğine hem de seçmenler genellikle bu ülkede yaşamadıkları için seçimin mantığına aykırı olduğunu belirtiyor. Değerli okurumun seçimle ilgili tüm işlemlerin görüntülü ve sesli olarak kaydedilmesi konusunda da bir önerisi var. Herkesin her an dinlendiği ve kaydedildiği bir sistemde bunun olanaklı olduğunu düşünüyorum: “Başkası adına oy kullanma, toplu oy kullanımı, oy sandığının değiştirilmesi vb. oy kullanımında yapılan hileleri önlemek için ‘seçmen kabini dışındaki tüm işlemler’ sesli ve görüntülü olarak kaydedilip belirlenecek internet adresleri üzerinden canlı yayımlanabilir. Bu kayıt ilçe, il ve merkez seçim kurullarındaki işlemler için de yapılmalıdır.” Değerli okurum son söz olarak da şöyle diyor: “Son yıllarda seçimle ilgili yapılan ‘parmak boyasının kaldırılması, seçmen listelerinin soyada göre düzenlenmesi, YSK portalında yapılan sorguda binadaki seçmenlerin görülmemesi, aynı binada oturan seçmenlerin farklı sandıklara yönlendirilmesi, elçilik ve gümrük kapılarında oy kullanılması, seçim döneminde seçimle ilgili bakanların istifa etmemesi, sandık taşıması’ gibi değişiklikler hileyi kolaylaştıran uygulamalardır. Sağlıklı bir seçim için seçimde hileyi kolaylaştıran uygulamalardan vazgeçilip, hileyi önlemeye yönelik uygulamalara geçilmelidir. ‘Seçimlerde hile yok’ diyenler bu önlemlere karşı çıkıyorsa seçimlerde hile var demektir.” HHH Bu okur mektubuyla seçim ve sandık güvenliği tartışmasını başlatıyorum. Daha devam edeceğim. EŞİT, ADİL VE ŞEFFAF SEÇİMLER, DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZ ÖNKOŞULUDUR! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle