14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 [email protected] 1 Ocak 2019 SALI Bubir TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER aşk mektubudur AYŞE KULİN Sevgili Müjdat, Seni seviyorum. Bu mektubu sana Engin’den gizli yazıyorum çünkü o beni sadece ona âşığım zannediyor. Oysa ben babama benzeyen tüm insanları, elimde olmadan hep çok sevdim. Yani, böyle ayran gönüllü olmamın sebebi babamdır.  Ben küçük bir çocukken, babam bana kim olursa olsun, hangi ırktan, dinden, ülkeden, şehirden, köyden gelirse gelsin, her insanın öncelikle “İyi İnsan” olması gerektiğini öğretti. Bu öğretiyi o kadar ciddiye almışım ki, merhametli, alçakgönüllü, adalet duygusuna sahip, yüce yürekli, kendilerini başkalarının yerine koyabilme hasletine sahip insanlara elimde olmadan aşk besliyorum. Sonra yine babamın öğretilerinden yola çıkarak, bakıyorum, bu iyi insan Müjdat Gezen lar, akıllılar mı, düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı, kendilerini geliştirmeyi biliyorlar mı diye? Babam bana demişti ki ayrıca, komşun açken tok yatma. Kendine yetenin dışındaki varlıklarınla senin kadar şanslı olmayanlara hep yardım et. Bu yardımı kimseye duyurmadan, hele yardımcı olduğun kişilerin gözüne sokmadan yap çünkü Kibir en büyük günahtır. Mert ol, yalana hiç başvurma. Vefa duygunu hiç kaybetme ki, seni yetiştiren insanlara da, kurumlara da, vatanına da hayrın dokunsun. Ve, cehalet tehlikelidir, bilginin hep peşinde ol ve bilgini hep güncelle. İçinde yaşadığın doğaya da saygılı ol. Nehirleri, denizleri kirletme, dalları kırma, unutma ki bu dünya da senin evin. Sanatçıları baş tacı yaptı Hiç unutmadığım bir nasihatı da sanatla ilgiliydi. Allah her kuluna o özel yeteneği vermeyebilir, sanat dallarından herhangi birini icra edecek yeteneğin olmasa da mutlaka hayatında sanata zaman ayır ve sanatçıları baş tacı et çünkü onlar Tanrı’nın özel kullarıdır, da demişti. Ben seni sahnede ilk kez yetmişli yıllarda gördüm, Müjdat. Bir tiyatroda oyundan önce, sahneye zebra desenli giysinin içinde pür ciddiyet çıktın, konuştun ve sahneden çekildiğinde benim gülmekten karın kaslarıma ağrılar girmişti. Müdavimlerinden biriydim artık. Aradan geçen onca yıl sonra rah metli Talat Halman Hoca bizi UNICEF’in çatısı altında buluşturdu. Seninle sahnelerin dışında İyi Niyet Elçileri olarak çalışmaya başlayınca, küçücük bir çocukken babamın yüreğime kazıdığı hasletlerin hepsine sahip olduğunu, onun bana ideal insan olarak çizdiği resme tıpatıp uyduğunu gördüm. Sen sadece üstün yetenekli bir sanatçı değil, yüce gönüllü, kendinden önce başkalarını düşünen, çalışkan, vefakâr, tertemiz bir insandın, sevgili arkadaşım. Ben seni nasıl sevmem! Senin aracılığınla, ülkemin senin gibi yüksek vasıflı ve bir o kadar da özgür ruhlu ve mert sanatçılarına yeni bir yılın eşiğinde en içten dileklerimi, saygı ve selamlarımı yolluyorum. Yeni yılda her sizin şey gönlünüzce olsun! ‘Müsvedde’sanatçılar... Raziye Karabey / araştırmacı yazar Susan bir Türkiye’de konuşmak kendilerine düştüğü için, 50 yıldır yapageldikleri şeyi hâlâ yapmaya cesaret ettikleri, yani aydınlattıkları, ruhlarımızı arındırdıkları için, rejimin başının “sanatçı müsveddesi” olarak yaftaladığı iki seçkin sanatçımız, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i konuşuyoruz günlerdir. Bu nispeten kişisel görünen olayın gerisinde yatan asıl resmin, sanat dünyamızdaki vahim gelişmelerin farkında mıyız peki. Yoksa, yıllardır olduğu gibi, savaş tamtamlarının ve oluşturulan gündemlerin peşinde, zamanın ruhuyla sürüklenip duruyor muyuz? Farkında mısınız, devlet sanat kuruluşlarını kapatıp, Türkiye Sanat Kurumu kanalıyla özgür ve özerk sanatın köküne kibrit suyu ekmek amacıyla 2013’te gündeme getirilen TÜSAK’ın (Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Taslağı) tepkiyle karşılanıp yasalaşamayan hedeflerinin tümü birer birer gerçek Müjdat Gezen leştiriliyor: 1) Sanat, kamunun görev alanı dı şına itiliyor 2019 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına göre, kültür faaliyetleri ve kültür tesisleri yerel yönetimlere devredilecek. Yani sanat kamusal sorumluluk olmaktan çıkarılıyor. Bu devir işleminin amacı, tıpkı devredilip yok edilen halk kütüphaneleri gibi, sanat faaliyetlerini ve tesislerini kamusal alan dışına çıkarmak suretiyle dağıtıp eriterek yok etmektir. Çünkü yerel yönetimlerimiz kültür/sanatı asli görevleri arasında görmedikleri gibi, bu alanda ne içerik üretimi, ne plan Metin Akpınar lama ne de karar verme süreçlerini yerine getirecek donanıma ve kapasiteye sahip. Ek olarak iki temel eksiklik ile daha maluller: Merkez ile yerel yönetim arasında bu alanda yetki ve sorumluluk paylaşımı belirsizdir. Yerel yönetimler kapsayıcı ve uzun soluklu değil, iktidar partisinin görev süresiyle ve ideolojisiyle sınırlı faaliyette bulunabilir. 2) Bağımlı “sözde” sanat – Sanatın sınırları, içeriği, ahlakı, özetle neyin sanat olduğunu artık tümüyle “Başkan’ın Adamları” belirleyecek. Şöyle ki: “Benim şeflerim, benim ge nel müdürlerim” Rejimin değiştirildiği ilk gün 9 Temmuz’da ilk iş olarak yayımlanan 703 sayılı kararname, devlet sanat kuruluşlarını, tüzelkişiliklerini lağvederek rejimin başına bağlamış, sanatın özgür ve özerk yapısını ortadan kaldırmıştı. Akabindeki 15 Temmuz tarihli kararname tüzelkişiliklerini iade etse de, yöneticilerinde aranan liyakat koşullarını kaldırdı. Sanat kuruluşlarının yöneticilerini doğrudan ve tek başına rejimin başı atayıp azledecek artık. “Benim politika kurulum” TÜSAK’ın Türkiye Sanat Kurumu’na gerek kalmadı, rejimin başının seçiverdiği bir Türkiye Sanat Politikaları Kurulu oluşturuldu bile. Kurul üyeleri, 1500 odalı sarayın bir odasında, siyasi sorumluluktan azade, sadece ve sadece rejimin başına bağlı ve sorumlu olarak sanat politikaları saptıyorlar, “aile içinde”. “Kız bizim oğlan bizim” usulü yargımız gibi. 3) Sanat projeleri firarda Yeni rejimin başının alayı vâlâ ile açıkladığı birinci ve ikinci 100 günlük icraat programındaki kültür / turizm “projeleri”, tıpkı ekonominin izdüşümü gibi, büyük çoğunlukla inşaat, restorasyon işleri. Sanatın esamisi okunmuyor, ne eser üretimine, ne de sanatçılara ilişkin bir iz, bir ilgi, bir kaygı var. İlk programda 16 projenin 11’i, ikincisinde 25 projenin 18’i inşaat, restorasyon ve çevre düzenlemesinden ibaret, bunların da önemli kısmı turizm amaçlı. Gerisi 100 günlük değil, orta vadeli ve turizm amaçlı hedefler. Kültür endüstrilerinin geliştirilmesi hedefi ise, dünyanın hiçbir yerinde 100 gün ile yan yana getirilmez, Türkiye hariç. Hele 30 kütüphanenin, çayçorbafotokopi makinesi eklenip kıraathaneye dönüştürülmesi crème de la crème! Sen 703 No’lu başkanlık kararnamesi ile Milli Kütüphane kuruluş kanununu lağvet, yüzlerce “halk” kütüphanesini devret ve kapat, sonra git 30 “millet” kıraathanesi aç, niye ki acaba! 4) “Mevsimlik işçi” ile sanat Halen senfoni orkestraları ve devlet tiyatroları, büyük çoğunluğu “misafir” sanatçı statüsünde, yani oyun veya konser başına ücret alan “yevmiyeli” sanatçılarla çalışıyor. Açılmayan kadrolar yüzünden misafirlikler emekliliğe kadar sürüyor! İktidar ise, durumlarını iyileştirmek bir yana, sanatçıdan tümüyle kurtulmak için denemediği yol bırakmıyor. Şimdilerde zamlı emeklilik planı ile kurtulacak. Epi topu 45.000 sanatçıya asalak, muzur muamelesi yapıyor, TÜSAK tasarısının beş yıldır yarattığı belirsizlik kıskacında ezerek gözdağı veriyor, moral ve entelektüel kapasitelerini çökertiyor. Yeni rejimin sanat vizyonu Yukarıda kısaca değinilen dört gelişme özde şunu ifade ediyor: Yeni rejimin sanat vizyonu, yapı yığınından ibaret. Ve sadece rejimin başının, sadece kendi keyfine göre seçip azlettiği kurul ve yöneticilerin güdümündeki biat eden “sözde sanat”a temenna eden ışıksız bir Türkiye. Soralım: Kültürel plan ve stratejileriniz niçin yok; yeni rejimin yeni tarzı piyango torbasına el sokup 100’er 100’er proje mi saçmak. Kültür/sanat yönetimine paydaşlar nasıl katılacak. Sanatsal ve entelektüel yaratıcılık için, yaratıcı sanayiler için ne yapıyorsunuz. Sanatın özerkliğini sağlamadan yaratıcılığı nasıl sağlayacaksınız. Sanatçıların sosyal güvenlik, elverişli çalışma koşulları vb. sorunlarını niçin çözmüyorsunuz? Aslında, iktidar da farkında bu sorulara cevap veremediğinin, zira ağlamaklı ifadelerle sürekli yakınıp duruyor kültürel iktidarsızlığından. Yine de sadece mevcudu yıkmakla uğraşıyorlar 16 yıldır. Ey iktidar ve ey ne Akpınar ve Gezen’e gereğince kol geren, ne de kültür/sanatı tehdit, hatta yok eden gelişmelere yeterince tepki koyan muhalif kesim, hepinize soruyorum: Diyelim ki yıllardır savaşarak, boğuşarak “devletin bekasını” sağladınız. Peki, Churchill’in de deyişiyle, sonrasında eğer sanatı koruyup kollamayacaksanız, bu savaşı niye yapıyoruz? 2019 için tek dilek Sevgili okurlarım, benim kendim için de sevdiklerim için de hayattan hep basit ve mütevazı beklentilerim olmuştur. Ülkem için de 2019’da basit, mütevazı, sanıyorum herkesin katılacağı tek bir dileğim var: DEMOKRASİ! Bütün halkın, özellikle de din, dil, ırk, cinsiyet farkı gözetilmeksizin tüm muhaliflerin, azınlıkların temel hak ve özgürlüklerinin iktidar tarafından zedelenmediği, tam tersine bizzat iktidar tarafından korunduğu bir DEMOKRASİ. HHH 1) Anayasa uygulansın, “Laiklik”, “Hukuk Devleti”, “Sosyal Devlet” gibi ilkeler egemen olsun; seçimler Anayasa ve yasa hükümlerine uygun olarak şeffaf ve adil biçimde yapılsın. 2) Yolsuzluk, yağma yapılmasın, rüşvet alınmasın... 3) Adalet siyasetin emrinde olmasın... 4) Medya özgür olsun... 5) Seçmenler, kendilerine hizmet etmeleri için seçtikleri kişiler tarafından azarlanmasın, aşağılanmasın ve yöneticiler, toplumun bazı kesimlerini dışlamasın, halkı birbirine düşmanlaştırmasın... 6) Çocuklarımız okula, gece karanlığında yollanmasın ve gittikleri okullarda beyinleri çağ gerisi hurafelerle yıkanmasın... 7) Irk, din, dil, cinsiyet ayrımcılığı olmasın, kimlikler üzerinden siyaset ve kadınlara, ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmasın... 8) Halkın seçtiği iktidarı, halkın çıkarlarına uygun davranmadığı için eleştirenler, cezalandırılmasın, hele hele asla hapsedilmesin... 9) İltimas ve kayırmacılık olmasın, herkes eğitiminin, tecrübesinin, emeğinin karşılığını alabilsin; sosyal adalet ilkelerine uygun davranılsın... HHH Görüldüğü gibi bu maddeler aslında herkesin derhal katılacağı, kabul edeceği, kimsenin karşı çıkmayacağı, son derece basit, her toplum için geçerli, evrensel ve ahlaki ilkeler... Türkiye için tek dileğim olan DEMOKRASİ’nin zorunlu olan önkoşulları. Ama yine de son söz olarak anımsatalım: DEMOKRASİ GÖKTEN ZEMBİLLE İNMEZ! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle