15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 9 Haziran 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN haber 9 Cezaevinde en çokTAHLİYE EDİLEN BOĞAZİÇİ ÖĞRENCİLERİ, CUMHURİYET’E KONUŞTU: matematiği özledim DENİZ YILMAZ: Cezaevini kampusa çevirdik. Birlikte makaleler yazdık. Eğitimimiz aksadı. Kaldığımız dersler olabilir. Normalde tutuklular için sınava girme hakkı var ama OHAL nedeniyle taleplerimiz reddedildi. Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin için lokum dağıtanları protesto ettikleri için tutuklanan ve 3 ay sonra ilk duruşmada özgürlükle rine kavuşan 14 öğrenci üniversitele rine geri döndü. Yaşadıkları “cezaevi deneyiminin” ardından soluğu üniver sitenin kampusunda alan matematik bölümü 3. sınıf öğrenci si Deniz Yılmaz, “Ceza vinde matematik çalış mayı çok özledim. Çün kü en çok mahrum kal dığım şey oydu. Özgür ZEHRA ÖZDİLEK lüğe kıyasla, matematiği daha çok özledim” di yor. Sosyoloji ve siya set bilimi öğrencisi Yusuf Noyan Öz türk ise, cezaevinde geçen 3 ayı “Okul kampusunun içindeki yurtta kalıyo rum. Gözaltı sürecinde arkadaşlarıma ‘bir ifade verir dönerim bekleyin beni’ demiştim. 3 ay sonra aralarına döne bildim” sözleriyle özetliyor. Tahliyeleri büyük bir sevinç ve coş kuyla karşılanan öğrencilerden mate matik bölümü 3. sınıf öğrencisi Deniz Yılmaz (22) ile sosyoloji ve siyaset bi limi öğrencisi Yusuf Noyan Öztürk’le (21) dün Boğaziçi Üniversitesi’nde olayın yaşandığı meydanda buluştuk. İki öğrenci yaşadıkları gözaltı süreci ni, cezaevi günlerini ve okullarına dö nüşünü Cumhuriyet’e anlattı... Deniz Yılmaz yaşanan olaydan son ra gözaltına alınabileceklerinin hiç ak lına gelmediğini belirterek, Boğaziçi Üniversitesi’nde fikir tartışmalarının sık sık yaşandığını söylüyor. Yaşanan olaya bir fikir tartışması olarak bak manın daha doğru olduğunu dile geti ren Yılmaz, “Daha öncesinde yasal bir sıkıntıya rastlamamıştık. Suçlamala rı duyunca bir şaşkınlık oldu. Komik geldi. Çünkü aklı başında herhangi bi risi biraz Boğaziçi Üniversitesi’ni göz lemleyip yaşananları az buçuk takip ediyorsa suçlamalarla ilişkili bir du rum olmadığını hızlıca kavrayacaktır. Yasal bir sürecin başlatılması trajiko miktir” diyor. ‘7 kişilik koğuşta 33 kişi’ Yılmaz, cezaevi günlerinden bahsederek ilk bir ay gazetelere erişemediklerini söylüyor. Ay sonunda gazetelere üye olabilme hakkının verildiğine değinen Yılmaz şöyle devam ediyor: “Dört gün önce tutuklansaymışız gazetemiz olurmuş. 1 Mayıs itibarıyla gazete almaya başladık. Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazetelerini alıyorduk. Sabah kalktığımızda sayımdan sonra kahvaltı yapıyorduk. Ardından ders çalışmamız için bir sessizlik saati oluşturuldu. Cezaevinin en büyük sıkıntısı kesin zaman aralıkları. Kendinizi oraya disiplinize etmeniz gerekiyor. Aynı zamanda bütün temizlik işleri de bizim üzerimizdeydi. Normalde 7 kişi için yapılmış koğuşlarda 33 kişi kalıyorduk. Sağlık temel hakkımız ama revir için haftalık limit konuyordu. Posta servisi, okulumuz sayesinde kütüphane fena değildi. Okulumuz imzalı kâğıtlar göndererek kendi ders notlarımızı içeri almamızı sağladı. Okulumuz dışında geti Yusuf Noyan Öztürk rilen İngilizce kitaplar alınmadı. Utku Çakırözer’in bana söylediği bir şey vardı. İki tane Shakespeare Trajedisi bana getirilmiş ama içeri alınmamış.” ‘Cezaevini kampusa çevirdik’ “İçerdeki arkadaşların çoğu sosyal medya suçlarından gelmiş kişilerdi” diyen Yılmaz, “Oldukça farklı hikâyeler duydum. Bizim durumumuza paralel hikâyeler var. Benzeri komiklikte. Kitap okuma konusunda bir sıkıntı yaşamadık. Ama ben matematik bölümü öğrencisiyim. Odaklanarak dersime çalışmam gerekiyor. Ders çalışma konusunda bir felaketti” diyor. Cezaevinde farklı bir psiklojinin yaşandığını değinen Yılmaz, 3 aylık süreci şöyle özetliyor: “Dışarda sanki yaşamım olmamış gibi hissediyordum. Çoğu kişide bu gözleniyor. Orada doğmuş şu ana kadar orada yaşamışsınız gibi. Dışarı kavramı orada değişiyor. Burada algıladığımız gibi değil. Cezaevini kampusa çevirdik. Orada bir sürü tartışmamız, konuşmamız oldu. Çalışmalarımız oldu. Birlikte durum değerlendirip makaleler yazdık. Bu açıdan kampusa çevirebildik. Ancak matematik benim yaşamımda çok önemli bir yer tutuyor. Yaşamımın temel odak noktasını cezaevi sürecinde kaybetmiş oldum. Eğitimimiz aksadı. Kaldığımız dersler olabilir. Normalde tutuklular için sınava girme hakkı var. Ama KHK’ler ve OHAL nedeniyle sınava girme taleplerimiz reddedildi. Bu noktada yaz okulu devreye giriyor. Toparlamaya çalışacağız, durum net değil. Bazı dersler açılmayabilir. Çoğumuzun dönem uzayabilir.” Yusuf Noyan Öztürk: Okulumu çok özledim. Kendimi okul ile tanımlarım. Okuluma gelene kadar tahliye olduğumu hissedemedim. Kampusa geldiğimde rahatladım. Eğitim konusunda kayıplarımız büyük. Deniz Yılmaz ‘İçerideyken bile hedef gösterildik’ Yusuf Noyan Öztürk ise tartışmayla başlayan barışla devam eden ve dağılan bir olayın ardından yasal bir sürecin beklenilmediğini belirterek, “Tabii insan bir şey yaptığında ‘başıma bir iş gelir mi’ diye düşünmeden edemiyor. Ama bu fikir tartışmasının ardından böyle bir süreç yaşanacağı hiç aklıma gelmedi. Gözaltına alındığımda çok şaşırmıştım. Neden gözaltına alındığımı bilmiyordum. Ben okul kampusunun içindeki yurtta kalıyordum. Arkadaşlarıma ‘bir ifade verir dönerim bekleyin beni’ demiştim. 3 ay sonra aralarına dönebildim. O gün sabaha karşı saat 04.00’a kadar ders çalışmıştım. 05.00’da da küçük yurt odasının içinde 3 tane özel harekât polisi, sivil polisler, yurt müdürü, yurt güvenliği eşliğinde gözaltına alındım. Sözlü hakaret ve tehdide maruz kaldım. Bu benim karşıma sık sık geliyordu” diyor. Diğer arkadaşlardan farklı bir yerde tutulduğunu söyleyen Öztürk, yaşadığı işkence dolu günleri şöyle anlatıyor: “Fiziksel darp da oldu. 14 gün gözaltında tutuldum. Genelde yalnız tutuldum. Süreç içerisinde konuşabileceğim kimse yoktu. Yapay bir tecritti. Baskı sürek li devam ediyordu. Bizimle aynı hücrede kalan insanların da bize karşı gaza getirilmesi gibi olaylar olmuştu. En tehlikeli kısmı belki de oydu. Cezaevinde de hedef gösterildik.” ‘Okula gelince tahliye olduğumu hissettim’ Cezaevinde yaşanan olayların kendisine gözlem gibi geldiğini söyleyen Öztürk şöyle devam ediyor: “Siyaset bilimi sosyoloji öğrencisiyim. Cezaevi benim için birçok siyasi devrenin nasıl çalıştığını pratikte gözlemleme şansıydı. Gerçek bir saha araştırması gibi denebilir. Orada bir hayat kurmak gerekiyordu. Şartlara göre. Oraya dair bir şeyleri özleyebiliyorduk. Ama dışarının ta kendisi bir özlem. Okulumu çok özledim. Kendimi okul ile tanımlarım. Çıktıktan sonrada okuluma gelene kadar tahliye olduğumu hissedemedim. Kampusa geldiğimde rahatladım. Çok çalışmamız lazım. Ben çift anadal öğrencisiyim. Her dönem çok kritik. İki bölümden de ders almak zorundayım. Hocalarımız bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Eğitim konusunda kayıplarımız büyük. Zamanla göreceğiz.” 68 yaşında, 8 aydır iddianame bekliyor DHKPC soruşturmasında tutuklanan kalp hastası Hasan Kaşkır, cezaevinde 67 kilo verdi SİBEL BAHÇETEPE DHKPC’ye yönelik operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanarak İzmir Şakran Cezaevi’ne konulan 68 yaşındaki Hasan Kaşkır’ın kalp, yüksek tansiyon ve kolesterol hastası olduğu, cezaevinde 67 kiloya yakın kilo kaybettiği belirtiliyor. Kaşkır’ın eşi Nevin Kaşkır, eşinin 8 aydır cezaevinde olduğunu, halen bir iddianamesinin bile olmadığını belirterek “Şartlı tahliyesini istiyoruz” dedi. Hasan Kaşkır, 3 Ekim 2017’de düzenlenen DHKPC’ye yönelik operasyonda İstanbul Gültepe’deki evinde gece 03.00 sıralarında gözaltına alındı. 1 hafta kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulduktan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Önce Silivri Cezaevi’ne, ardından da İzmir’deki Şakran 4 No’lu T Tipi Cezaevi’ne konuldu. Kaşkır’ın 8 aydan bu yana iddianamesi hazırlanmadığını anlatan eşi Nevin Kaşkır, eşinin sağlığından endişe ettiğini söyledi. Kaşkır, “8 aydır tutuklu ve iddianamesi yok. İtirafçı ifadeleriyle tutuklandığını öğrendik. Disiplin cezaları nedeniyle cezaevinde telefon ve mektup cezası var. En son 15 Mayıs’ta açık görüşe gitmiştim o zaman gördüm. 7 kilo verdiğini söyledi. 7. ayda yeniden doktora gidecek” dedi. Eşinin 2012 yılında Kocaeli’nde özel bir hastanede açık kalp ameliyatı olduğunu, 3 damarının değiştiğini ve bir damarına stent takıldığını anlatan Nevin Kaşkır, şöyle devam etti: “Evdeyken rejim yemekleri yapardık, yağsız ve tuzsuz yerdi. Cezaevinde o imkânlar yok, ellerinde kalacak diye korkuyorum. Eşim zayıf biriydi. 6465 kiloydu, 7 kilo kadar verdiği söyleniyor. Açık görüşte de gördüğümde zayıf gördüm, rengi kaçmıştı, belli etmemeye çalışıyor ama durumu iyi değil. Yüksek tansiyon hastası aynı zamanda. Tansiyon ilaçlarının dozunu doktor arttırmış. Koğuşta 1012 kişi kalıyor. Bir an önce tahliye olmalı. İzmir’e gidip gelmek de zor, haftada bir kapa lı görüş var. Ya ben ya da iki oğlum var onlar gidebiliyor. Eşimin cezaevindeki koşulları kötü ve o şartlarda durmamalı, sağlığından endişe ediyorum.” Hasta tutuklular serbest bırakılmalı Kaşkır’ın 20 yıllık arkadaşı İbo Çakır da “Cezaevine düşecek suç unsuru yok. İtirafçıların ifadeleriyle tutuklanmış. Arkadaşımın yaptığı tek şey haksızlıklara karşı sesini çıkarmasıydı. Hasta tutuklular serbest bırakılmalı. Bu büyük hak gaspıdır, bunun düzeltilmesi ve arkadaşımın tahliye edilmesini bekliyorum” diye konuştu. 12 ÖĞRENCİ YARGILANIYOR ‘Kürtçe ıslık’ davası başladı Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde 20 Mart 2017’de “Çerxa Şoreşê” adlı Kürtçe marşı ıslıkla çaldıkları iddiasıyla darp edilerek gözaltına alınan 12 öğrenci hakkında “örgüt propagandası yapmak”, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanuna muhalefet” iddiasıyla 8 yıldan 27.5 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya tutuksuz yargılanan 12 öğrenci, avukatları ve müşteki olan 2 polis katıldı. Öğrenciler, savunmalarında üzerlerine atılı suçlamaları reddederek, olay tarihinde okulda ders boykotu, gösteri ya da herhangi bir yürüyüş yapılmadığını, polisin bu konuda kimseyi uyarmadığını belirterek, üniversitenin bahçesinde çıkan kargaşa sırasında polislerin kendilerini darp ederek, ters kelepçeleyerek gözaltına aldığını söyledi. Mahkeme heyeti, davada müşteki olarak yer alan polislerin ifadesinin alınması için Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasına karar vererek, duruşmayı kasım ayına erteledi. l Yurt Haberleri AB Delegasyonu’ndan adil yargılama vurgusu Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu, Türkiye’de tutuklu bulunan insan hakları savunucularının adil yargılanma haklarının temin edilmesi gerektiğini vurguladı. Delegasyondan yapılan yazılı açıklamada, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ve insan hakları aktivisti Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda aktivist, gazeteci, milletvekili, hâkim, savcı ve akademisyenin hâlâ tutuklu olduğu hatırlatıldı. Açıklamada, “AB’ye aday ülke ve Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye’nin yetkili mercileri, masumiyet karinesi ilkesi temelinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı doğrultusundaki bir yasal süreci ve adil yargılanma hakkını temin etmelidir. Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve temel özgürlükler alanında kaydedilecek somut ve kalıcı ilerlemeler, ABTürkiye arasındaki ikili ilişkilerin gelişimi bakımından temel önem arz etmeye devam etmektedir” denildi. l Haber Merkezi ERDOĞAN’A HAKARET Adana’da 15 kişi gözaltına alındı Adana’da sosyal medya hesaplarından terör örgütü PKK/PYD/YPG’yi övücü paylaşımlarda bulunup Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da hakaret ettiği öne sürülen kişilere yönelik operasyon düzenlendi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, dün sabahın ilk saatlerinde kent merkezi ve Ceyhan ilçesinde çok sayıda eve eşzamanlı baskın yaptı. Özel Harekât ve Asayiş şubeleri ile ilçe Emniyet müdürlüklerine bağlı ekiplerin de destek verdiği operasyonda, demir kapılar koçbaşlarıyla kırılarak evlere girildi. Operasyonda 15 kişi gözaltına alındı. Şüpheliler, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra sorgulanmak üzere Emniyet müdürlüğüne götürüldü. l DHA 47 YILLIK AVUKATTAN BAŞVURU Avukatlara kol saati yasağına son verilsin 47yıllık avukat Ali Rıza Dizdar, cezaevlerine girerken “ses ve görüntü kaydediyor” denilerek avukatların kol saatlerinin alınmasına tepki gösterdi. Adalet Bakanlığı Cezaevleri Genel Müdürlüğü’ne dilekçe veren Dizdar, ‘hukuksuz ve eşitlikten uzak’ uygulamaya son verilmesini istedi. Ses ve görüntü kaydedici saatler ile şüphelenilen saatlerin içeri alınmasının yasaklandığını anımsatan Dizdar, dilekçesini, İstanbul Adalet Komisyonu’na verdi. Avukatlar olarak Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde değişik uygulamalarla karşı karşıya kaldıklarını belirterek, bazı cezaevlerine saatle girebildiklerini bazı cezaevlerine ise giremediklerini ifade etti. Bu uygulama ile avukatların potansiyel suçlu konumuna geldiğini belirten Dizdar, “İnfaz koruma memurları saat uzmanı değiller. Avukatların kollarından mekanik saatlerin alınması, onların onuruna dokunduğundan bu uygulamaya son verilmesini talep ediyorum. Bakan, müsteşar, polis, kaymakam, cezaevi görevlisi, milletvekili gibi insanlara ve cezaevine ziyarete gelen heyetlere uygulanan uygulamayı istiyoruz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle