14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 27 Haziran 2018 EDİTÖR: Serkan ozan / TAMER KAYAŞ TASARIM: ilknur filiz ‘Bu iddianame boş’ haber 9 78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP PM üyesi Celalettin Can’ın da aralarında bulunduğu 18 tutuklu ilk kez hâkim karşısına çıktı TÜKEL SAVUNMA YAPTI Raşit Tükel ‘Yaşam her şeyin önündedir’ Barış Bildirisi nedeniyle yargılanan İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Raşit Tükel, yaptığı savunmada “Attığım imza, ülkemizde barış içinde, insancıl ve sağlıklı koşullarda yaşam hakkının tesis edilmesi, bunun için hukuk içinde bütün çabaların gösterilmesi, Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülebilmesi, devlet tarafından barış içinde yaşama hakkının sağlanması isteğinin dile getirilmesidir” dedi. Barış imzacısı akademisyenler Kadir Has Üniversitesi’nden Dr. Ceren Lord ve Dr. Çiğdem Bozdağ, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Pınar Saip, Prof. Dr. Raşit Tükel, Yrd. Doç. Dr. Özgün Akduran, Galatasaray Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Cem Özatalay ve Arş. Gör. F.G.K.’nin ‘terör örgütü propagandası’ iddiasıyla yargılandıkları davaya devam edildi. ‘190 milyon ölüm’ Tükel, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne bir öğretim üyesi ve insan olarak bilim ve düşünce özgürlüğü kapsamında imza attım. Yirminci yüzyılda dünyada ne yazık ki silahla çatışmalarla doğrudan ya da dolaylı olarak ilintili 190 milyon ölüm meydana gelmiştir. Bunların yüzde 8590’ı sivil ölümleridir. Bu çatışmalar, doğrudan etkilerinin yanında, sağlık ve halk sağlığı hizmetlerini aksatma, çevreye zarar verme, yerinden edilmiş kişilerde sorunlara yol açma, insan hakları ihlalleri, şiddeti arttırma gibi nedenlerle biz hekimlerin ilgi ve çalışma alanına girmektedir” diye konuştu. Ciddi halk sağlığı sorunu “Sağlık sadece klinik düzeyde tanımlanamaz” diyen Tükel, şöyle devam etti: “Hastalıkların tedavisi kadar, sağlığın çevre koşullarıyla, yaşanılan ortamla ilişkisinin her fırsatta vurgulanması gerekiyor. Hekimler olarak, insan yaşamını ve sağlığı her türlü kavramın önüne, her şeyin merkezine koyuyoruz. Bildiriyi, devletin, her türlü çatışma durumunda insan haklarının korunması için gereken önlemleri alma ve bu hakların kullanılmasını engelleyen koşulları ortadan kaldırma ve barış içinde bir yaşamın tesis edilmesi yükümlülüğünün olmasından dolayı, ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturan ve en çok da sivillerin zarar gördüğü çatışma sürecini sona erdirmek üzere adımlar atması talebiyle imzaladım.” Savcı 5 yıl hapis istedi Yrd. Doç. Dr. Özgün Akduran da “Metni imzaladığımda yurtdışından henüz dönmüştüm. İmza vermeme sebep olan olayları izlediğimde yaşadığım utancı hâlâ hatırlıyorum” dedi. Esas hakkındaki görüşünü açıklayan savcı Tükel ve Akduran’ın 5 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep etti. Davalar ertelendi. Başkandan yanıt Yrd. Doç. Dr. Cem Özatalay da “7 Aralık’ta ilk kez mahkemenize çıktığımda savunmamın bir şeyleri değişeceği umudum vardı. Diğer davaları da izlerken fark ettim ki bizim savunmalarımızın bir hükmü yok. Bu yargılamalar benim için hayal kırıklığıdır” dedi. Mahkeme başkanı ile Özatalay’ın avukatları arasında tartışma yaşandı. Tartışmalar sırasında SEGBİS’in neden kapalı olduğunu soran avukat Gizem Sayın, solandon çıkarıldı. Birleştirme kararı Çiğdem Bozdağ, İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, “Bildiriyi, ülkemizde barış içinde yaşama hakkının tesis edilmesini istediğim için imzaladım” dedi. Mahkeme, Bozdağ’ın dosyasını diğer akademisyenlerin dosyasıyla birleştirdi. Ceren Lord’un davası ise yurtdışında olduğu çin ertelendi. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Terör örgütü üyeliği’ ve ‘terör örgütü propagandası’ suçla arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmelerinin iddianamede suçlama konusu yapılmasına masıyla 20 Şubat’ta tutukla değinen Can, “Konuşulan ba nan 78’liler Girişimi Sözcüsü sın açıklaması 78 Vakfı adına, ve HDP PM Üyesi Celalettin Can’ın da aralarında bulun SEYHAN AVŞAR 78’liler Vakfı sözcüsü olarak yapılmış basın açıklamasıdır. duğu 18 tutuklu HDP, HDK İddia makamı bu kadar yasal, yönetici ve üyesi dün ilk kez hâkim meşru ve herkesin ve kamuoyunun karşısına çıktı. İstanbul 28. Ağır Ce gözleri önünde şeffaf yürütülen bir za Mahkemesi’nce görülen davanın etkinlik çabasından KCK/PKK iddia ilk duruşmasında ilk olarak tutuklu sı sonucu çıkarmıştır” diye konuştu. yargılanan Can Memiş savunma yaptı. Memiş, “HDP Parti Meclisi üyesi olarak diğer muhalif parti temsilcile Darbecileri suçladığımız için... riyle yapmış olduğum görüşmeler da 78’liler Girişimi’nin 12 Eylül dar hi suç sayılmış” dedi. becilerinin yargılanması önündeki Cezaevinde tanıştım engeli kaldırmak için yürüttüğü mücadelenin suçlama konusu yapıla Tutuklu sanık HDP Kurucu MYK mayacağını belirten Can, “Bu ülkede üyesi Mehmet Şamil Altan hazırlanan demokrasiyi savunmak suç değildir iddianamede failden yola çıkılarak fi darbecileri savunmak suçtur. Savcı lin yargılandığını söyledi. HDK üyesi nın mantığına göre Cumhurbaşkanı olduğu için yargılandığını aktaran Al Erdoğan da bu suçlama ile yargılan tan, “HDK hiçbir illegal örgütün üyesi malıdır. Çünkü darbecilerin yargı değildir. İddianamede HDK İstanbul lanması önündeki engelin kalkması sorumlusu olmakla suçlanıyorum. için ortak çalışma yaptık. Darbecileri HDK’nin böyle bir birimi yoktur” de suçluyoruz diye devleti karalamakla di. Altan, Türkiye’de yaşanan katli suçlanıyoruz” dedi. amlarda hayatını kaybeden yurttaşları andığı için suçlandığını belirtti. ‘Delil, belge, kanıt yok’ ‘Güçle şekilleniyor’ Hakkında 39 telefon tapesinin olduğunu aktaran Can, bu telefon ko Altan’ın ardından savunma yapan nuşmalarının dost sohbetleri oldu 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin ğunu aktardı. İddianamede yer alan Can, 12 Eylül darbesinin ardından PKK ve KCK’ye battaniye tutuklandığını ve 19 yıl 9 ay cezae ve beyaz eşya toplan vinde kaldıktan sonra tahliye edildi dığı yönündeki iddi ğini anımsattı. Can, “Türkiye toplu alara ilişkin olarak mu güce göre şekillenen bir toplum. ise Can şunları söy Gücü olmayanı sevmiyor, yok edi ledi: “İddianamede yor ve ötekileştiriyor. Türkiye’de de yer alan telefon gö mokrasinin önündeki tek engel güç rüşmem doğrudan tür” dedi. Can, cezaevinden çıktık evlerinin barklarının tan sonra 78’liler Girişimi’ni bir ara olduğu yaşam alan ya getirdiğini aktardı. Yargıtay’ın larından ay darbe şefleri Kenan Evren ve Tahsin rılmak zo Şahinkaya’nın müebbet hapis cezala runda ka rının kaldırılmasını eleştirdiği maka lan yok lenin Cumhuriyet gazetesinde yayım sul halk lanmasının da ardından bu konuy la ilgi la ilgili basın açıklaması yapmak için lidir. Celalettin Can HDP’nin başlattığı kampanyayı 78’liler Vakfı olarak yerinde bulmuşuz, battaniyenin yanı sıra buzdolabı, çamaşır makinesi, set üstü ocak, semaver gibi beyaz eşyaların toplanıp gönderilmesini istemişiz. Kimden? Denizli 78’liler Girişimi sözcüsü ve Denizli HDP il eşbaşkanı Nebi Ebci’den. Bu yardımların PKK ve KCK’ye verilmek için toplandığı iddia ediliyor. Delil, belge, herhangi bir kanıt yok.” ‘HDK üyesi bile değilim’ İddianamede yer alan Can’ın HDK 3. Bölge Koordinasyonu içinde yer aldığı konusunu da değerlendiren Can, “Ben HDK üyesi dahi değilim. Bu nedenle alındığı iddia edilen istihbari bilgi de yanlıştır” diye konuştu. Can, tarafına yöneltilen suçlamalardan birinin de Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesinin yanlış olduğunu ifade etmesi olduğunu anımsattı. Can, “Olayın failleri hâlâ belli değil, belli olan bu olayın çözüm ve barış sürecine ciddi bir darbe vurduğu. Bir Akil İnsanlar Heyeti üyesinin bunu eleştirmesinden, 2 polisin öldürülmesinin insani ve siyasi olarak yanlış olduğunu söylemesinden doğal ne olabilir” dedi. Savaşın başlı başına bir adaletsizlik olduğunu kaydeden Can, barışa ve demokratik kardeşliğe inandığını ve bu sebeple HDP’de barış siyaseti yapmaya başladığını anlattı. ‘Hukuk garabeti’ Duruşmanın ardından Celalettin Can’ın eşi Nimet Tanrıkulu cezaevi kampusu dışında açıklama yaptı. Yargılamayı hukuk garabeti olarak yorumlayan Tanrıkulu, “İçi boş, asılsız, mesnetsiz bir yargılamayla karşı karşıyayız. Bu ülkede darbe ve darbe hukukuna karşı kişiler yargılanıyor aslında” dedi. Duruşmaya bugün ve yarın devam edilecek. İŞKENCEYLE MÜCADELE ‘OHAL ağır bir baskı aracı’ 26Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü nedeniyle Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin gerçekleştirdiği ortak basın açıklamasında ‘OHAL derhal kaldırılmalıdır’ çağrısında bulunuldu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan (TİHV) Şebnem Korur Fincancı, Ümit Biçer, Ümit Efe ve İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) Avukat Gülseren Yoleri katıldı. Yapılan basın açıklamasında, Türkiye’nin “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul ederek Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasaklandığını, buna rağmen işkence uygulamalarının Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanıldığına dikkat çekildi. Yoleri, Türkiye’nin 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte otoriter ve baskıcı bir sürece girdiğini belirterek, “Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının ötesinde, hiçbir zaman, hiçbir koşulda sınırlandırılamayacak, temel çekirdek hakların yok sayıldığı, pervasızca askıya alındığı bir dönemdeyiz” açıklamasını yaptı. Yolari, OHAL’in gerekçesi olarak darbe teşebbüsünde bulunanlar ile mücadele etmek olduğunun ifade edilmesine karşın, bugün gelinen noktanın çıkarılan KHK’ler ile yurttaşların “haklara sahip olma hakkından” mahrum bırakıldığını ve OHAL’in tüm toplum üzerinden ağır bir baskı aracı haline geldiğini savundu. 1 yılda 564 kişi Açıklamaya göre, 2017 yılında 564 kişi tek ya da çoklu mekânda işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kaldı. 564 başvurudan 272’si (%48) Emniyet müdürlükleri, 55’i ise (%10) polis karakolu resmi gözaltı merkezlerinde, 171’i (%30) güvenlik güçlerinin araçlarında işkenceye maruz kaldıkları gerekçesi ile TİHV’ye başvuruda bulundu. TİHV tarafından yayımlanan 16 Ağustos 20151 Haziran 2018 Türkiye’de sokağa çıkma yasakları haritasına göre, Güneydoğudaki 11 il ve en az 49 ilçede, en az 314 kez süresiz veya gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Aralıksız sokağa çıkma yasağı uygulamalarının en az 1 milyon 809 bin kişinin yaşamını etkilediğinin altı çizildi. İHD’ye yapılan başvurulara göre, 2017’de gözaltında, gözaltı yerleri dışında, cezaevlerinde, toplumsal gösterilerde, korucular ve özel güvenlik görevlileri tarafından işkence gördüğünü belirten 133’ü çocuk olmak üzere 5268 kişi tespit edildiği ifade edildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet OHAL’İ KALDIRIN Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Diyarbakır Tabip Odası, Hak İnisiyatifi Derneği ve Diyarbakır Barosu, “26 Haziran BM İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” nedeniyle ortak açıklama düzenledi. TİHV’nin Diyarbakır’daki temsilciliğindeki açıklamayı okuyan TİHV üyesi Elif Turan, OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığını vurgulayarak, işkence ve kötü mualedeki artışa dikkat çekti. 16 Ağustos 2015 ile 1 Haziran 2018 arasındaki sokağa çıkma yasakları sürecinde en az 1 milyon 809 bin yurttaşın yaşamının etkilendiğini dile getiren Turan, İHD’nin araştırmalarına göre, 133’ü çocuk olmak üzere 5 bin 268 kişinin işkenceye maruz kaldığını belirtti. Geçen yıldan bu yana çoğu Ankara’da olmak üzere 12 zorla kaçırma ve kaybetme vakasının yaşandığını vurgulayan Turan, bunlardan 4’ünün serbest bırakıldığını, 8 kişinin akıbetinin hâlâ belli olmadığını ifade etti. OHAL’in bir an önce kaldırılmasını talep ettiklerini vurgulayan Turan, “OHAL sonrası da ne denli kalıcı ve yıkıcı olabileceği riski de göz önüne alındığında işkencenin önlenmesi doğrultusundaki toplumsal çabaların yoğunlaştırılmasını zorunlu kılmaktadır” diye konuştu. l DİYARBAKIR / Cumhuriyet Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? (*) Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar oy kullanırken hesap yaparlar ve o hesabı da hep yanlış yaparlar. Kendilerine değer vermezler. Onlara değer verenleri beceriksiz zannederler. Onlara değer vermeyenleri baş tacı ederler. Yoksulun, güçsüzün, ezilenin hakkını korumayı vaat eden değil, zenginin safını tutan ve devamlı kendi cebini dolduran liderlerin peşinden giderler. Kürsüdekilerin gözlerine değil ağızlarına; kalplerine değil, ellerine kollarına bakarlar. Kim daha iyi oyuncuysa ona kanarlar. Kendilerine gösterilen her türlü sahte resme, edilen iki çift tatlı lafa, temelsiz her türlü vaade hemen ikna olurlar. Söylenenlerin gerçek mi yalan mı olduğu meselesine kafa patlatarak kendilerini yormazlar. Gerçeklerle işleri yoktur, boş hayallere kanarlar. Soru sormaya üşenir, soru soranları sevmezler. Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar köle zihniyetiyle yaşarlar, itaatkârdırlar ve korkaktırlar. Siyasetin onlara hizmet etmekle yükümlü olduğunu fark edemeyecek kadar da akılsızdırlar. Demokrasiyi çoğunluğun iktidarı ele geçirmesi sanırlar. Demokrasinin azınlığın haklarının korunması anlamına geldiğini umursamazlar. Hep güçlüden yana saf tutmaya çalışırlar. Kendi çıkarlarını korumanın peşine düşerler. Ama çıkarlarının gerçekte ne olduğunu bilmezler. Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar takım tutar gibi parti tutarlar. Pazarlamacı ve göz boyayıcı bir medyanın aklıyla yetinirler. Kendilerine satılan her türlü hileli siyasete kolay kanarlar. Ambalaj onlar için yeterlidir, içeriğe kafa yormazlar. Zararlı, kusurlu, eksik olmasına bakmadan göz kamaştıran her şeye alkış tutarlar. Fedakârlık yapmaya yanaşmazlar, beklemeye tahammül etmezler. Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar masaya vurulan yumrukların kafalarına kafalarına da vurulmasını umursamazlar. Fikir özgürlüğünden ürkerler, itaati erdem sanırlar. Kendi canlarını kurtarmak için sorgusuz sualsiz her türlü baskıya boyun eğerler. Muhafazakârdırlar. Değişiklikten korkarlar. Yenilikleri tehdit olarak görürler. Her şey aynı kalsın isterler. Bu arada altlarından döşekleri, üstlerinden yorganlarını alın, fark etmezler. Uğruna öldükleri vatanı parsel parsel satın, hissetmezler. Ceplerini delin, sonra o cepleri doldurur gibi yapın, üstten koyduğunuzu alttan boşaltın, ruhları duymaz. Seçmenleri niçin öldürmeliyiz? Çünkü onlar yalan söyleyin inanırlar; doğruyu söyleyin usanırlar. Diktatörlere çok ender isyan eder, cellatlarına çok kolay âşık olurlar. Balık hafızalıdırlar. Çabuk unuturlar. Balık hafızalıdırlar. Çabuk unuturlar. Balık hafızalıdırlar. Çabuk unuturlar. ... Seçmenleri, söyleyin, nasıl, nasıl kurtaralım? (*) Bu yazı, 31 Aralık 2013 tarihinde yine bu gazetede yazdığım “Politikacıları Niçin Öldürmeliyiz” başlıklı yazı gibi, Şükrü Erbaş’ın, “köylülük” hakkında söylenebilecek tüm olumsuz özellikleri acımasızca sıraladığı ve neticede “Köylüleri kurtaralım kurtarmasına ama önce onların gerçekleriyle de yüzleşelim” demeye getirdiği “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz” adlı gözü pek ve dili sert o hoyrat şiirine öykünerek yazılmıştır. O şiirle ve diğer yazıyla birlikte okunması tavsiye edilir. Vicdani retçi, ekolojist, gazeteci Sucu’ya gözaltı Vicdani retçi, ekolojist ve gazeteci Sergen Sucu, Şırnak’ın Silopi ilçesinde gözal tına alındı. Sucu’nun, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafın dan hakkında, “örgüt propagan dası yapmak” iddiasıyla açılan bir soruşturma kapsamında ifade vermediği için gözaltına alındı Sergen Sucu ğı öğrenildi. Böbrek yetmezliği hastalığı bulunan Sucu, İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde götürüldü. Sucu, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEG BİS) aracılığıyla savcılığa verdiği ifadenin ardın dan serbest bırakıldı. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle