14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 21 Haziran 2018 8 dizi EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Tek kişilik oyun: AKP Ne İnce, ne Uzun, parlamenter demokrasi Önceki gün Cumhurbaşkanı (Vazgeçtim. “Cumhurbaşkanlığı” terimi hileli bir tercih, bal gibi Başkan) adayı Muharrem İnce Hatay mitinginde, seçildikten sonraki “ilk 100 gün programı”nın başlıklarını art arda sıraladı. Hepsi uzun sürer. Ancak seçtiklerim de bir fikir verir: İnce ilan etti: OHAL’i kaldıracağım. Merkez Bankası özerk bir yapıya kavuşacak.  Bakanlar Kurulu’nu toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde kuracağım. Terör örgütleriyle amansız mücadele edilecek.  Hiç kimsenin telefonu dinlenmeyecek. KHK ile işten atılanlar hakkında dava açılmışsa sonunu bekleyeceğiz. Ama KHK ile işten atılmışsa ve dava açılmamışsa hemen işine iade edilecek. Erdoğan’ın böldüğü bütün üniversiteleri birleştireceğim. Kapatılan askeri lise ve kurumları hemen açacağım.  Böyle sürüp gidiyor... İyi, güzel. Sahiden de bir hukuk devletinde, sağlıklı bir demokraside bunlar yapılmalı. AKP Reis’inin yol açtığı hukuksal ve yönetsel “hasar” mümkün olduğu kadar çabuk giderilmeli. Bu noktada bir tartışma olmasa gerek. Ancak bir başka “noktada” tartışma zorunlu. Bütün bunları kim yapacak? Yayılmaya, özellikle CHP saflarında hızla yayılmaya başlamış bir “algı” var: Muharrem İnce ikinci turda gerekli oyu toplayacak ve Başkan olacak. Sonra Saray’da oturmayacak, Cumhuriyet döneminin simgesi Çankaya’da oturacak ve hemen kolları sıvayıp AKP’nin 16 yılda yarattığı enkazı kaldıracak. Nitekim İnce’nin “ilk 100 gün programı” da böyle algılandı. Böyle bir algı ürkütücü bir yanlışa ebelik ediyor: “Uzun” diye de anılan AKP Reisi başkan olarak her şeyi kötü yaptı. İnce ise başkan olarak her şeyi iyi yapacak. İyi de bu ülkede yıllardır süren ve erken seçim kararının ardından coşku ve umut verici bir tırmanışa geçen demokrasi, özgürlük ve hukuk mücadelesi “Kötü başkanı devirip, iyi başkan seçmek” gibi bir amaç taşımıyor. Tek adam yönetimine son vermek; çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesinin yeniden kurulması, hükümetlerin her türlü kararı, eylemi hakkında Meclis kanalıyla siyasal, yargı erki kanalıyla hukuksal denetime kavuşması için yapılıyor. AKP Reisi’nin içeriğini kendi belirlediği ve yeryüzünde eşi benzeri olmayan “Cumhurbaşkanlığı” sistemini savunurken söylediklerini hatırlayın. Özellikle çabuk karar alamama, parlamentonun ağır işleyişinden, yargı erkinin kararların uygulanmasını engelleyebilmesinden yakınıyordu. Önerdiği ve öngördüğü sistemde her şey çabuk karara bağlanacak ve uygulanacak, Türkiye 2023’te dünyanın en güçlü ülkeleri arasına girecek, 2053’te dünya lideri olacak, 2071’de de dünyaya egemen olacak... AKP Reisi’ni düştüğü düşler dünyasından kim nasıl kurtarır bilemem. Bu onun ve tayfasının sorunu. Ancak Türkiye’nin çağdaş parlamenter demokrasinin kurumlarını yeniden işler hale getirmekten öte çıkarı da yok, umarı da. Bir geriye dönüşten değil, hantal ve yürümeyen bir “parlamentoculuk oyunu”ndan değil, tersine düşünce özgürlüğünün kısıtlanmadığı, kısıtlanamadığı; hukuk devleti ilkelerinin ete kemiğe büründüğü ve kalıcı ölçülerde kurumsallaştığı; bırakınız tek adam yönetimlerini, parti liderlerinin değişmezliğinin, partisinin kararları üstüne ipotek koyabilmesinin önünün kesildiği bir parlamenter demokrasiden söz ediyoruz. HHH Muharrem İnce’nin “ilk 100 gün programı” ancak parlamenter demokrasiye geçişi (dönüşü değil, geçişi) hızlandıracaksa anlamlı ve değerli. Kendisi birkaç miting konuşmasında hedefin parlamenter demokrasi olduğunu vurguladı. (Ben olsam daha çok ve sık vurgulardım. Ama ben değilim, o.) Keza CHP lideri Kılıçdaroğlu önceki gün bu hedefi bir kez daha vurguladı. Partisinin seçim bildirgesinde de bu hedef yer aldı. Bunlar iyi. Ama şimdilik sadece iyi. Başkanlık seçimini İnce kazanırsa, Meclis’te AKP azınlığa düşerse CHP için de, Muharrem İnce için de zorlu bir sınav başlayacak. Tek adam düzenini yıkıp parlamenter demokrasiye geçiş sınavı... AKP denen siyasi oluşumun harcını karmış olanlar; sonrasında bünyesine katılıp yıllarca emek vermiş olanlar; onlardan da sonra ortaya çıkıp daha “taze” bir iştahla bu iktidar makinesinin parçası olmayı arzulamışlar... Hepsi, “16 sezondur biteviye izlediğimiz dizi”nin kadrosundan geldi geçti, çıktı, çıkarıldı. AKP bugün neredeyse 4’üncü nesil aktörleriyle sahne almaya hazırlanırken ilk sezondan bugüne değişmeyen tek aktör var karşımızda. Ruşen Çakır 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde Erbakan liderliğindeki Refah dialı (ve “determinist”) gelebilecek bir söz sarf etmeden geçemeyeceğim: Bugünden bakıldığın Partisi’nin (RP) büyük başarısı da Türkiye’de İslamî siyasetin nın hemen ardından yayımlanmış 1970’ler ortasından bu yana kat “Ne Şeriat Ne Demokrasi: Refah ettiği yolun “özel” bir okuması da Partisi’ni Anlamak” başlıklı kita bu hareketin içinde kabına sığa bının sonunda şu değerlendirme mayan bir “Ego”nun aşağıdan yu yi yapar: “RP içinde, kitle partisine dönü şüldüğünün farkında olan ve bu yeni döneme damga vurmak isteyen farklı odaklar var. Bu odakların başında ‘yenilikçiler’ geliyor. 198489 arası ANAP tarzı belediyeciliğe yakın olduğu izlenimi veren R. Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği bu kanat, RP’nin ruhuyla 83 ANAP ruhu’nu harmanlayabilir. Böyle bir yaklaşım, Türkiye’deki İslami hareketliliğin en dinamik akımı olan ‘İslami liberalizmi’ lardan da sonra ortaya çıkıp daha “taze” bir iştahla bu iktidar makinesinin parçası olmayı arzulamışlar... Hepsi, “16 sezondur biteviye izlediğimiz dizi”nin kadrosundan geldi geçti, çıktı, çıkarıldı. AKP bugün neredeyse 4’üncü nesil aktörleriyle sahne almaya hazırlanırken ilk sezondan bugüne değişmeyen tek aktör var karşımızda. Parti, siyaset, iktidar, her şey de onunla ve onda artık... karıya, tabandan tavana, dipten zirveye önlenemez yükselişidir. Refah’ın ‘gizli özne’si Yine de bazı kaynak kişiler bunu fark edip önlemek isteyen birinin olduğunu ileri sürmekteler. Bu, Necmettin Erbakan’dır. Aynı kişiler, RP’nin yükseliş döneminde özellikle İstanbul’daki çalışmalara bakıldığında liderlik koltuğunda Erbakan olsa da partinin “gizli özne”sinin daha o zamanlar Erdoğan olduğunu da ifa RP kanallarından akıtabilir. Bunun sonucunda RP’den, ‘yeni ve daha İslami bir ANAP’ çıkabilir. Her şeyi kendisi için yaptı de ediyorlar. 1980’lerin ikinci yarısından itibaren RP’nin, onu önceleyen RP’nin ANAP’laşmasının karşısın Tayyip Erdoğan yeri geldi libe MSP’den farklı olarak bir “kitle daki ihtimal ‘2000’li yılların Mil ralizme oynadı, “din partisi de partisi”ne dönüşmesinde Erdoğan liyetçi Cephesi’ne dönüşmesidir. ğiliz” dedi, milliyetçiliğe mesafe asli rol oynadı. Bu noktada R. Tayyip Erdoğan’ın koydu... Yeri geldi “ezanbayrak” Kahvehanelerden meyhanele rakibi olarak Melih Gökçek sivri retoriği eşliğinde milliyetçileşti, re, pavyonlardan genelevlere ka liyor. Ankara Büyükşehir Beledi “dindar nesil istiyoruz” dedi. Yeri dar kapı kapı dolaşarak partisinin ye Başkanlığı’nı tüm sağ partile geldi, “Millî Görüş’ün ruhuna Fa propaganda ağını alabildiğine ge rin milliyetçi muhafazakâr kanat tiha” okuduğu anlamına gelebile nişletip yaygınlaştıran odur; aynı larıyla yürüttüğü karmaşık pazar cek Batımerkezli, Batı’ya endeks kanalları kadın kollarına açıp on lıklarla kazanan Gökçek, aynı za li ilişkilerin başında oldu; yeri gel ların da kapı kapı dolaşmasına ön manda 1991 seçimlerindeki RP di Millî Görüş’ü gömüldüğü me cülük eden odur; araştırma şirketi MÇPIDP ittifakının mimarların zardan çıkarıp hortlatacak Batı kurdurtarak kamuoyunun nabzını dan biriydi. Erdoğan’ın globalleş karşıtı girişim ve söylemlerin pra sürekli tutmaya dönük stratejileri meyi gözeten liberalkentli strate tisyeni oldu. ilk geliştiren de odur. jisinin karşısına Gökçek’in İç ve Yeri geldi, Kürt meselesin Nihayet Beyoğlu ilçesinde yüz Doğu Anadolu’daki ‘ezanbayrak’ de “barış süreci”nin önünü açıp de 23’lerde dolaşan oyları yüzde duyarlılığını gözeten faşizantaş Öcalan’ın mesajını Diyarba 23’lere taşıyan da odur. Bilenler ralı stratejisinin çıkması ihtimal kır semalarında çınlattırdı ve böyle söylüyor. dâhilindedir.” Bu uzun alıntıdaki öngörüle Kandil’e barış elçileri göndertti. Yeri geldi, Kürt meselesinde AKP’nin ‘prehistoryası’ rin hepsi gerçekleşti: “RP ruhu “savaş süreci”nin önünü açarak Dolayısıyla gidişat o zamandan ile 83 ANAP ruhu”nu harmanla Demirtaş’a zindanlardan “ketıl”la bellidir ve Erbakan engellemeye mış bir AKP oldu; “İslami hareke tweet atmayı reva gördü, Kandil’e çalışmıştır Erdoğan’ın yükselişi tin en dinamik akımı olan İslami bombalar gönderdi. ni. Özellikle de 1994 yerel seçim liberalizm” (ılımlı İslam), RP’den Bunların hepsini yaptı ama ken lerinde İstanbul büyük şehir bele değilse de ondan türemekopuş disi için yaptı. diye başkanlığı için desteğini Ali la ortaya çıkmış AKP kanalından Erdoğan’ı yakından tanıyanlar Coşkun’dan yana koyarak... An akıtıldı; “RP’den yeni ve daha İs için bu tablo, daha işin başında, o cak tabanın, yani “kitle”nin Erdo lami bir ANAP” olarak AKP çıktı; imamhatip sıralarında otururken ğan talebi karşısında direneme öte yandan “2000’lerin Milliyet şekillenmeye başlamıştı bile... miş, teslim olmuştur. çi Cephesi” mahiyetinde bir AKP İlk mezunlarından olduğu Fa Bu bile Erbakan liderliğinde de gördük ve şu ara görmeye de tih’teki İstanbul İmamHatip 1970’lerden 90’lara süre gelmiş vam ediyoruz; İç ve Doğu Anado Okulu’nda hocaların öğrencilere siyasi hareketin Türkiye’de “Re lu’daki, hatta tüm memleket sat en sık ve sıkı telkini şuydu: “Siz, fah” adı altında kitleselleşmesinin hındaki “ezanbayrak” duyarlılı ileride Türkiye’yi yöneteceksiniz.” Erdoğan’a borçlu olunduğunu dü ğını gözeten “faşizantaşralı” bir Kültürel, ideolojik ve poli şünmeye yeter bir veri. stratejiyle yol alan ve almaya de tik bilinci bu sıralarda çatılmış Demek ki AKP iktidarının, daha vam eden bir AKP de var bugün Erdoğan’ın daha o yıllarda ken özel olarak Erdoğan hegemonyası karşımızda... disini geleceğin cumhurbaşka nın 2000’lerin başından itibaren 16 sezondur değişmeyen tek isim nı olarak gördüğünü söyleyenler var. Bu bağlamda bel izlenebilen bir tarihi olduğu gibi bir “prehistoryası”, yani tarihöncesi de var ve bu da RP yıllarına, Bu öngörülerin hepsi çıktı, ki kimilerine id özellikle onun 1994’te İstanbul ama şu farkla: Bunların hepsini Büyükşehir Belediye Başkanı se bir tek kişi, “vaktisaati” iyi ayar çilmesine kadar geriye gitmekte. layarak, konjonktürel dikkatle hayata geçirdi 2000’ler başından bu güne kadar... Alıntıda zikredi len ve 20 küsur yıl felaket bir “Ankara baronu”na dönüşmüş, Ankaralıların demok ratik yollardan tüm ça balarına rağmen yerin den edilememiş Melih Gökçek ise yine o “tek” kişi marifetiyle “tık” diye, bir çırpıda silindi gitti. Sadece o mu?.. AKP denen siyasi oluşumun harcını karmış olanlar; sonrasında bünyesine YARIN: İslamcılığın ütopyası, distopyası katılıp yıllarca emek vermiş olanlar; on RP yükselirken liderlik koltuğunda Erbakan olsa da partinin “gizli özne”sinin Erdoğan olduğu ifade ediliyor. Erbatur Çavuşoğlu: İnşaat tarikatı n AKP, bir siyasi hareket ve kimlik olarak ilk ortaya çıktığı 2000’ler başından bugüne, nereden nereye geldi ve nereye gidiyor? AKP’yi 2000’lı yıllarda temsil eden kadrolar, 1980’lerin sonlarında kazanılan yerel yönetimler de “mekân” üzerinden zenginlik üretme, bunu yan daş sermaye gruplarını güçlendirerek yapma ve yi ne bu zenginliği yandaşlara dağıtma mekanizmala rını deneyimlemişlerdi. Hem yerel hem de merke zi iktidar alanı genişleyip hegemonik hale geldikçe sermaye üretme, biriktir me ve transfer etme mo dellerinde çok daha ka rarlı ve yetkin bir politika izlenmeye başladı. AKP gi derek yandaş sermayesini yaratan ve seçmenlerine de küçüklü büyüklü rant lar dağıtmayı başaran, te peden tırnağa bir saadet zinciri şeklinde işleyen bir suç örgütüne dönüştü de nilebilir. 2000’li yılların Türkiye’si tarım ve hayvancılıkta kendi nüfusunu doyuramayan, sanayi üretiminde ucuz montaj ve tekstil üretimin Erbatur Çavuşoğlu, İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Şe hir ve Bölge Planlama Bölümü’nde 20 yıl öğretim üyeliği yaptı. “İnşaata Dayalı Bü den fazlasını yapama yüme Modelinin Ye yan, dünya piyasasına bir avuçtan fazla kültür, sanat, bilim insanı sunamayan, turizmde cüzi bir ucuz turist akışından başkasına sahip olmayan, kısaca üretmeyen ve sağlıksız büyüyen bir ülke konumunda. niOsmanlıcılıkla Bütünleşerek Ulusal Pro je Haline Gelişi: Kadim İdeoloji Korporatizme AKP Makyajı” ve “İslâmcı NeoLiberalizmde İnşaat Fetişi ve Mülkiyet Üzerindeki Simgesel Hale” başlıklı çok önemli iki maka Türkiye’nin işleyen tek lenin yazarı (“İnşaat Ya sektörünün inşaat olduğu, ancak inşaata daya Resulullah” kitabı içinde, İletişim, 2016). lı büyüme politikalarının sürdürülebilir olmadığı da açık. İnşaat sektörü kalkınma fetişine sahip bir top lumu manevi olarak beslerken, mekân üzerinden defaten çoğaltılabilir artı değer üretebilen, bu ar tıdeğeri paylaştırarak yandaş kazanan bir sihir li araç durumunda. Yaratılan “inşaat tarikatı”nın üyeleri normalde reel gelirleriyle yıllar sürecek bir birikime, bir imar değişikliği kararıyla ve ayrıcalıklı bir inşaat müsaadesiyle sahip olabilmekteler. Baş langıçta inşaata dayalı büyüme modeli bir kalkın ma alternatifi iken bugün bu sektörün işlemesinin sürmesi için sürekli iş icat etmek gereken bir nok taya gelindi. AKP dönemindeki dev yatırımların ço ğu toplumsal ihtiyaçlardan ziyade inşaat sektö rünün devamlılığı için üretilmekte. Elbette bu bü yüme, büyük bir çevre katliamına, emek sömürü sü ve sayısız iş cinayetine ve kentlerin tarih ve ha fızasının yok edilmesi pahasına gerçekleşmekte. AKP inşaat kapitalizmini sürdürebilmek için bütün medya araçlarını devreye sokarak modernleşme, kalkınma, büyüme gibi vaatlerle ikna üretmeye ça lışırken, yasalar, buldozer, polis gücü gibi zor ve baskı araçlarını da sıkça kullanmakta. n Tayyip Erdoğan, 1970’lerde MSP Genç lik Kolları’nda başladığı siyasi serüveninde o zamanlardan bugüne nereden nereye gel di, nereye gidiyor? 2000’li yıllarda Türkiye siyasetinin en önde gelen figürü olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın rö vanşist siyaset tarzı, tehditkâr üslubu ve söy lemleri Türkiye toplumunu son derece olumsuz etkilemiş ve giderek muhaliflerini bile aynı üs lup içine çekmeye başlamıştır denilebilir. Bu si yaset tarzının ülkeye verdiği hasarları, toplumun kamplaşması, gündelik hayatın şiddet ve nefret ile sarmalanması ve toplumun içe patlaması ola rak görüyor ve yaraların sarılması için sadece ik tidar değişiminin yeterli olmadığını, yeni bir siya sal kültür inşasının gerektiğini, toplum kesimle riyle, doğayla, şehirlerimizle, yağmalanan ve öte kileştirilen her şey ile maalesef epeyce uzun sü recek bir yüzleşme ve barışma sürecine ihtiyaç duyacağımızı tahmin ediyorum. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle