15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 12 Haziran 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: EMİNE BİLGET haber 9 İlhan ve Turhan Selçuk’u anıyoruz Aydınlanmanın iki çınarı, gazetemiz eski imtiyaz sahibi Başyazarı İlhan Selçuk ve gazetemiz çizeri Turhan Selçuk ölümlerinin 8. yılında Hacıbektaş’ta anılacak. 16 Haziran 2018 Cumartesi günü (Bayramın 2. günü) Hacıbektaş’ta İlhan ve Turhan Selçuk kardeşleri anmak için toplanı yoruz. Anma törenine katılmak isteyen okurlarımız için 15 Haziran 2018 cuma akşamı saat 23.30’da gazetemiz önünden ücretsiz otobüsler kalkacak. Nevşehir Hacıbektaş’taki anma etkinliğine katılmak isteyen okuyucularımız gazetemizi (0212 343 72 74) arayarak isim yazdırabilirler. ANMA ProgramI l Saat 11.30 Çilehane tepesinde saygı Erinç, Şükran Soner ve Ahmet Tan’ın geçişi ve anma konuşmacı olarak katılacağı “İlhan ve l Saat 14.00 Kültür Merkezi’nde Orhan Turhan Selçuk” konulu panel. Muhalifsen çay da yok “Havuz medyasını kapat. Çay demledik bekliyoruz” sloganıyla Mersin’de bir parkta gerçekleştirilen etkinliğe katılan 9 kişiye “emre itaatsizlik”ten para cezası kesildi Mersin Haziran Meclisi, “Havuz medyasını kapat. Park ta buluşalım. Çay demle dik bekliyoruz” sloganıy la 25 ve 29 Mayıs’ta Kültür Park içerisindeki Özgecan Meydanı’nda etkinlik düzen lendi. Mersin Emniyet Mü dürlüğü Gü venlik Şube abidin yağmur Müdürlüğü’ne bağlı ekipler 9 kişiye Mersin Valiliği’ne dilekçe vermedik leri gerekçesiyle Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesi ne göre “emre itaatsizlik”ten para cezası kesti. 29 Mayıs’taki etkinlik te CHP Mersin milletveki li adayları Alpay Antmen ve Kenan Hazar, HDP Mersin milletvekili adayı Eylem So nuvar, Mersin Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen bi rer konuşma yaptı. Etkinliğe katılan yaklaşık 40 kişi çay içip, gitar eşliğinde şarkılar söyledi. Polis tutanağında etkin Kültür Park içerisindeki Özgecan Meydanı’nda yapılan etkinlikte yaklaşık 40 kişi bir araya geldi. lik sırasında Mersin Haziran Meclisi üyesi Oktay Canbolat ve ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Gürkan Dağdeviren’in yasal sonuçlar konusun uygulandığı belirtildi ancak bu kişilerle ilgili gerekçe sunulmadı. İktidarın korkusu çelerde sohbet etmenin, müzik dinlemenin, konuşmanın yasak olduğu bir Türkiye yaratılmaya çalışılıyor. Eğer 24 Haziran’da ve ardından 8 da ikaz edildiği, Mersin Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen’in siyasi içerikli konuşma yaptığı belirtildi. Tutanakta, eylem sırasında herhangi bir konuşma yapmayan, sadece çimenlerde oturup şarkı söyleyen Zeki Avcu, Yağmur Arıcan, Hazal Manguldar, Ali Sesal, Duygu Kıskanç Dağdeviren, Ethem Dinçer’e de para cezası Mersin Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen, etkinliğin yapıldığı akşam parkta hiçbir güvenlik görevlisi görmediğini, konuşma yapmasının suç olabileceği konusunda hiçbir güvenlik görevlisinin uyarıda bulunmadığını ifade etti. Antmen, “Ben bu cezanın iktidarın korkusundan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Parklarda, bah Temmuz’da bu iktidar varlığını sürdürecek olursa bırakın parklarda sohbet etmeyi, müzik dinlemeyi sokakta yürümenin bile zorlaşacağı, yasaklanacağı günler var önümüzde” dedi. Dilekçe yazılmaz ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Gürkan Dağdeviren, polisin 25 Mayıs’ta yapılan etkin lik sırasında, “Valiliğe dilekçe vermeniz gerekir” dediğini belirterek, “Polise parkta oturup çay içmek için dilekçe vermeyi anayasaya, kendi onuruma yediremeyeceğimi söyledim. Biz geçmişte birçok etkinlik için valiliğe dilekçe ile başvurduk. Yine başvururuz. Ama böyle bir etkinlik için de dilekçe yazılmaz” dedi. Sadece türkülere eşlik ettiği halde hakkında para cezası verilen Ethem Dinçer de, “Seçim sürecinde, adayların konuşma yaptığı bir etkinliğe ceza kesmek meşru değildir. CHP ve HDP milletvekili adaylarının da katıldığı, çay kahve içilen, türkü söylenen, tek bir sloganın atılmadığı bir etkinliğe bile tahammül edememek antidemokratik bir uygulamadır. Seçim çalışmalarını engellemek yasadışıdır ve yasalara uyması gerekenler öncelikle güvenlik kuvvetleridir. Bu cezaya itiraz edeceğiz ve umarım mahkemeler hukuka uygun bir karar verecektir” diye konuştu. l MERSİN ZANLI SERBEST İstismar cezasız kaldı YUSUF ÖZKAN İzmir’de zihinsel engelli kadınla cinsel ilişkiye girdiğini mahkemede reddetmeyen ve “rızası vardı” savunması yapan zanlı serbest bırakıldı. Sanığın, öz kardeşine istismar suçundan 14 yıl 7 ay hapis yattığı belirtildi. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dosyasına göre evli ve 1 çocuk annesi L.Ö.’nün yüzde 50 oranında zihinsel engeli olduğuna ilişkin hastane raporunda “Olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek derecede zekâ geriliği vardır” deniliyor. İddiaya göre İ.H, L.Ö.’yle birkaç kez cinsel ilişkiye girdi. Çeşitli zamanlarda “harçlık” adı altında L.Ö., 80, 100 ve 150 lira para aldığını kabul etti. İ.H, “Akıl hastalığı, zekâ geriliği yok. Rızası vardı” savunmasını yaptı. L.Ö. ise, uzun yıllardır tanıdığı İ.H’nin kendisini ilişkiye zorladığını öne sürerek cezalandırılmasını istedi. Mahkeme heyeti, suç vasfı ve niteliğinin değişmesi ihtimalini gerekçe göstererek tahliye kararı verdi. Avukattan tepki Sanığın, öz kardeşine istismar suçundan daha önce 14 yıl 7 ay ceza aldığını belirten L.Ö.’nün avukatı Necmiye Ece Unlu, tahliye kararını temyize taşıyacaklarını belirterek, “Zihinsel engelli kadınların içinde bulundukları durumdan faydalanarak onları istismar eden tüm sapkınların peşini bırakmayacağız” dedi. l İZMİR Her gün bir dilekçe AYM ve AİHM’nin hak ihlali kararı vermesine karşın serbest bırakılmayan Mehmet Altan için avukatları eyleme başlıyor CANAN COŞKUN Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) hakkında hak ihlali kararı vermesine karşın serbest bırakılmayan Mehmet Altan’ın avukatları, dosyayı inceleyen istinaf mahkemesine bugünden başlayarak her gün dilekçe verme eylemi yapacak. Anayasayı ihlal ettiği gerekçesiyle 1 yıl 9 aydır tutuklu bulunan akademisyen ve yazar Mehmet Altan hakkında AYM, 11 Ocak 2018’de oyçokluğu ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi. Ancak yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Altan’ın tahliye talebini reddetti. 20 Mart 2018’de de AİHM, Altan’ın “özgürlük ve güvenlik hakkı” ile “ifade özgürlüğü” hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, bunun üzerine yapılan tahliye talebi ile ilgili de dosyadan el çekildiği gerekçesiyle karar vermedi. Son aşamada Altan, AYM’nin hak ihlali kararının üzerinden 5 ay, AİHM’nin kararının üzerinden de 3 ay geçmesine karşın serbest bırakılmıyor. Altan’ın avukatları Figen Çalıkuşu ve Ergin Cinmen, daha önce de Adalet Bakanlığı’na başvuruda bu Mehmet Altan AVUKATLAR: ŞARTLAR BİZİ BUNA ZORLADI Her güne bir dilekçe eylemleri ile ilgili gazetemize açıklama yapan Altan’ın avukatlarından Figen Çalıkuşu şunları söyledi: “Mehmet Altan’a yapılan ‘ağırlaştırılmış zulümdür’. Tam dolu dolu beş aydır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, siyasal iktidar ve yargıdan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na saygı göstererek, AYM’nin kararının uygulanmasını bekliyoruz. Diğer yandan istinaf yasa yolu müracaatımız neticesinde dosya İstanbul Bölge Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nde bu lunmaktadır. Ancak AYM tarafından ağır hak ihlali saptanmış olan bu dosyada, 1.5 aya aşkın süredir tetkik hâkimi atanmamıştır. Hükmün verildiği 16 Şubat 2018 tarihinden bu yana, 30 günde bir yapılması gereken tutuk incelemesi de yapılamamaktadır. Bu skandal durum Türkiye’nin ve Avrupa’nın en yüksek mahkemesinde tespit edilmesine karşın tam 5 aydır devam ettirilmektedir. Adalet yoksa zulüm vardır.” Altan’ın avukatların Ergin Cinmen ise, “Şartlar bizi bu na zorladı. Mehmet Altan’ın bırakın ağırlaştırılmış müebbet hapsi gözaltına alınmasına bile yeterli kanıtın bulunmadığını AYM ve AİHM ortaya koydu. Bunun diğer bir anlamı şudur: Mehmet Altan bu davaların sonunda mutlaka beraat edecek. Bunu bütün yargıçlar biliyor. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi de biliyor. İstinaf mahkemesi de biliyor. Bu hukuki duruma rağmen içeride bulunması devletin mahkemeleri tarafından işlenen hürriyeti tahdit suçudur” dedi. lunarak, AİHM’nin hak ihlali kararının uygulanmasını talep etmişlerdi. Ancak bakanlık, mahkemeye “karara uyun” yönünde bir talimat veremeyeceğini öne sürmüştü. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında Mehmet Altan’ın da bulunduğu sanıkların dosyası hakkında hükmünü açıkladığı için avukatlar kararı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’ne her gün bir dilekçe sunarak, müvekkillerinin tahliye edilmesini talep edecekler. Avukatlar, dilekçenin sonuç kısmında şu ifadeleri kullandı: Hukukla inatlaşma “Sayın Yargıçlar; müvekkilimiz gözaltında tutulmaya yetmeyecek kanıtlarla ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiştir. Bunun tek nedeni AYM ve AİHM kararlarına rağmen hukukla inatlaşan yerel mahkemelerdir. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili hükümleri yok sayılmaktadır. Gelinen aşamada dairenizin de sorumluluğu başlamış tır. Mahkemelerin Anayasa ve yasalara uymaması, kendi meşru temelini de fütursuzca dinamitlemesi ile eşdeğerdir. İnsanın haysiyetini yitirmeden önünde eğildiği tek değer, insanlık tarihinin her döneminde adalet, hukuk olmuştur. Biz bu değerleri ve hukukun üstünlüğünü size hatırlatmak isteriz ve bugünden itibaren her gün de hatırlatmaya devam edeceğiz. Derhal hak ihlallerine son verilmesi ve tahliyesine karar verilmesini talep ediyoruz.” l İSTANBUL Siyasette yalan ve yanlış Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmasına birçok kez şahit olduk. Kristof Kolomb’un Küba kıyılarında bir caminin varlığından bahsettiğini iddia etmesi bunların içinde en parlak olanıdır. Menkıbe anlatır gibi anlattığı bu hikâyeye kendisi gerçekten inanıyor muydu, bilmiyoruz. Bu bir yalan mıydı yoksa yanlış bir bilgi miydi? Aradaki fark önemlidir. Antik Yunan filozofu Platon, ortak yarar elde etmek amacıyla bir yöneticinin yalan söylemesini ilkesel olarak mahkum etmez. Ama cehalet nedeniyle bir yöneticinin yanlış bilgi vermesini, yönetilenleri yanıltmasını ise affedilemez bir kusur olarak değerlendirir. Yalanla gerçek arasındaki fark, bilmemekle bilmek arasındaki fark değildir. Platon’un bu aristokratik cumhuriyet anlayışı bir yerde Makyavel’in hükümdara öğütlerinde dile getirdiğinin çok önceden formüle edilmiş halidir. Makyavel için hükümdarın cehaleti nedeniyle yanlış olanı doğru gibi algılayıp aktarması veya karar alması, yüksek bir amaç için bilinçli biçimde yalan söylemesinden çok farklıdır. Birincisi siyasal aklın iflası, ikincisi devlet aklının işlemesidir. Hannah Arendt de, gerçeğin ve siyasetin aralarının çok açık olduğundan kimsenin şüphesi olmadığını belirtir. Kamusal alan bir ortak yaşam deneyimi alanıdır ama bu alanı ilgilendiren olayları nesnelleştirecek ortak algı ya yoktur ya da son derece zayıf ve değişkendir. Siyaset bu algıyı yönetme, bu algıya hâkim olma sanatıdır. Yanlıştan farklı olarak, yalana akılla karşı çıkmak çok daha zordur. Arendt, çoğu zaman yalanın gerçekten çok daha akılcı gözükebileceğini belirtir. Gerçekten de etrafımızda uçuşan onlarca komplo teorisi bir tür hiperakılcılık ürünü değil midir? Yalan, çoğu zaman, gerçekten daha çekicidir. Özellikle siyasal alanda söylenen yalan böyledir çünkü önceden halkın duymak istediği tahmin edilerek üretilmiştir. Dolayısıyla yalana karşı mücadele sadece akla hitap ederek başarılamaz. Yalanın öne sürdüğü olayın gerçeğini ortaya çıkarmak, ısrarla bunu hatırlatmak gerekir. Kristof Kolomb’un Küba kıyılarında cami gördüğünü nerede anlattığını ısrarla sormak, bu iddianın akıldışı olduğunu haykırmaktan daha etkilidir. HHH Bu seçim kampanyasında Tayyip Erdoğan’ın yerel olarak hitap ettiği kişilerin hemen hepsinin işin doğrusunu bildiği yanlış bilgiler vermesi dikkat çekiyor. Isparta’ya üniversitenin hangi tarihte geldiğini en iyi Ispartalılar bilir. Adıyaman ve İzmir’e havaalanının ne zaman yapıldığını da en iyi o kentte yaşayanlar bilse gerektir. Bu kentlerde bu tarihlerle ilgili yanlış bilgi vermenin siyasal getirisinin oldukça sınırlı olacağı tahmin edilebilir. Kanıtlanması çok kolay bu bariz yanlışların dile getirilmesi AKP Genel Başkanı’nın hikâye dağarcığında bir şey kalmadığına mı işaret ediyor? Ya da dile yön veren aklın bir an kısa devre yaptığına mı? İlkokula 1960’ta başlamış olması gereken Erdoğan’ın, CHP’nin tek parti döneminde ilkokula gittiğini iddia etmesi ise, karşısındaki kitlenin duymak istediğini dile getirmenin somut örneğidir. Köprüyü sattırmak isteyenlerin komünistler olduğunu iddia etmek veya 67 Ekim 2014’te olan ve 43 kişinin ölümüne yol açan elim olayları Haziran 2015 sonrasında olmuş gibi aktarmak, yanlış değil kasıtlı bir dezenformasyondur. Ölen 43 kişi arasında HüdaPar üyeleri ve polislerin yanında, ezici çoğunluğun HDP üyesi olduğunu söylememek de bu algı operasyonunun bir parçasıdır. Susarak da, bir olayı kısmen aktararak da, gerçeğin farklı algılanması elde edilir. Bugün AKP Genel Başkanı’nın dozu ve frekansı giderek artan doğru olmayan ‘doğru’larını bir siyasal tahayyül ve söylem tükenişinin işaretleri olarak değerlendirmek mümkün. Ama siyasetin gerçekleri olgusal gerçeklerden farklı olabildiğine göre, bu değerlendirmenin siyasal olarak ne kadar gerçeğe tekabül ettiğini ancak seçim sonuçları gösterecek. Şemdinli’de yaralanan polis şehit oldu Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 4 Haziran günü terör örgütü PKK tarafından karakola yapılan roketli saldırı sonucunda ağır yaralanan Sinan Türkoğlu, 7 günlük yaşam mücadelesinin ardından dün şehit oldu. Şehidin Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde bulunan Karaelbistan Mahallesi’ndeki evine acı haber gitti. Ailenin yaşadığı evin çevresine Türk bayrakları asılırken, önüne ise taziye çadırı kuruldu. Abdurrahman ve Raziye Çirkin çiftinin 7 çocuğundan en küçüğü olan şehit polisin, polis olan ağabeyi Mücahit ile aldıkları karar doğrultusunda “Çirkin” olan soyadlarını “Türkoğlu‘ olarak değiştirdikleri belirtildi. Kısa süre önce nişanlanan şehit Türkoğlu’nun 2 ay sonra düğün yapmayı planladığı kaysedildi. Şehidin cenazesi bugün toprağa verilecek. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle