18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 6 Mayıs 2018 10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY Tutuklu Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Agah Suat Atay’dan arkadaşlarına mektup: Benden pişmanlık işitemeyeceksiniz Pazar keyfini kaçıracak bir soru Yine Gezi çocuklarının hınzır zekâsı ve ısırgan mizahı işbaşı yaptı. Bir tweet okudum: ÖSS: Demirtaş, ÖYS: İnce... Ardından bir tweet daha. Servet Sayar’ın tweet’i: “Yalova’da süper lüks villamızda oturuyorduk. Bir gün Muharrem İnce’yi aradım, ‘Sayın vekilim sularımız akmıyor’ dedim. Kapattı ve 10 dakika sonra aradı. ‘Doğru söylüyorsun, bizim evde de akmıyor’ dedi...” Haydi bir tweet daha: “Recep gidiyor Muharrem geliyor. Önümüz bayram.” Dışardakiler yapar da içerdeki hınzır zekâ boş durur mu? 17 aydır Edirne’nin mapus damında bir başka HDP’li milletvekili Abdullah Zeydan ile birlikte, kira ödemeden, elektriğe, suya para vermeden, çay demleyip volta atarak keyif çatan; bununla da yetinmeyip bir de Cumhurbaşkanlığı’na aday olan Selahattin Demirtaş da bir tweet yolla(t)tı: “Neyine güvenerek cezaevinden aday oldun diyenlere: Cezaevindeki hücremde yaptığım ankette hep yüzde 100 ben çıktım. Şaka şaka:) Bir defasında kendime kızıp oy vermeyince yüzde 50 çıkmıştım.” Herkes mizahın tadını çıkarırken benim kadim ve kopuk arkadaşım manav Sabri ıska geçer mi? Güya karşı kaldırımda gördüğü bana sesleniyor, aslında çarşıya “mesaç” veriyor: Gazteciiiiii, cevap ver, cevap!.. Başgan seçiminde ikinci tura AKP Reis’i ile Muharrem İnce kalırlarsa mesele yok. Peki ya Muharrem İnce ile Selahattin Demirtaş kalırsa ne halt edeceğiz? O kopuktan geri kalacak değilim ya... Karşı kaldırımdan cevaplayıp yürüdüm: Hiiiiç... Bayram edeceğiz... Buraya kadarki satırlar, paragraflar pazar keyfi olsun. HHH Gelelim işin şakası olmayan yanına. Kimisi “Tayyip Erdoğan seçilemezse AKP de darmadağın olur, bu karabasan biter” hesabıyla, kimisi “Meclis zaten son yasalarla ikincilleşti, önemsizleşti, etkisizleşti. Esas olan Cumhurbaşkanı” hesabıyla ilgisinin ve hatta çabasının ağırlığını “Başkan seçimi”ne veriyor. Oysa aynı gün, öteki sandıkta milletvekilleri için oy kullanılacak. Bugün için görünen tablo şöyle: “Cumhur İttifakı” adı verilen AKP MHP takımı var. MHP böylece barajı aşabilecek, Meclis’te üç beş de olsa milletvekili ile temsil edilebilecek. Karşısında ise henüz adı konmamış ama “Millet İttifakı” diye adlandırılacağı söylenen CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve adı var kendi yok DP takımı var. Bu ittifak da Saadet Partisi’nin kendi başına düşünü bile kuramayacağı baraj engelini aşmasını sağlayacak; barajı kıl payı aşacak ya da aşamayacak İyi Parti’yi de Meclis’e taşıyacak. “Millet”ten kabul edilmeyen parti olarak HDP ve 6 milyonu aşan seçmeni de milletvekili seçiminin üçüncü kanadı olacak. Bu saatten sonra HDP de CHP’nin baskısıyla ittifaka dahil edilir mi, edilmez mi bilemem. Ancak hiç kuşku duymadan biliyorum: Tek başına gireceği ve Kürt illerinde akla gelebilecek her türlü baskı, hile, hurda, tehdit, dayak, kötek koşullarında geçeceği şimdiden belli milletvekilli seçiminde HDP kıl payı da olsa barajın altında kalırsa, daha doğru bir deyişle barajın altına düşürülürse ne olur? Ürkütücü bir sonuç doğar. Baraj altında kalacağı için milletvekili çıkaramayacak olan HDP’nin barajı geçse ferah ferah çıkaracağı 50 hatta 60 millletvekili hangi partiye gider? O illerden tek milletvekili çıkaramayan CHP’ye mi ? Yoksa MHP ya da İyi Parti’ye mi? Yoksa? Haydi gelin “AKP’ye ve Reis’ine zahmetsiz 60 milletvekili armağan etmenin önüne nasıl geçilir” sorusuna cevap arayalım... ZEHRA ÖZDİLEK Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin operasyonu için lokum dağıtanları protesto etmelerinin ardından tutuklanan öğrencilerden Agah Suat Atay, ‘dışardaki’ arkadaşlarına mektup yazdı. Atay, “Tahmin edersiniz ki bir miktar şaşkınım. Böylesine adil olmayan bir karar çıkmasını beklemiyordum. Şu güzel bahar aylarında dört duvar arasında olmak insana koymuyor değil. Fakat bu mekânı bir okula, tüm arsızlığımla bir ödüle hatta reklamcı bir dille ‘mutlaka yaşanması gereken’ bir deneyime çevirme eksenindeyim. Dolayısıy la peşinen söyleyeyim, benden pişmanlık, çaresizlik, sinik kelimeler işitemeyeceksiniz asla” dedi. Silivri Cezaevi’nde bir buçuk ayı aşkın süredir tutuklu bulunan Atay, 25 Mart’ta gözaltına alındığını, 3 Nisan’da tutuklandığını belirtti. İyi olmasının en önemli sebeplerinden birinin dışarıda kendileri için mücadele eden insanlar olduğuna değinen Atay, şöyle devam etti: “Bu vesileyle onlara teşekkürlerimi iletiyor, sımsıkı sarılıyorum. Size büyük özgürlük nutukları da çekecek değilim, şunun şurasında 150 m2’ye 40 kişi tıkılmış durumdayız, hani ‘çıkayım sonra söz geri geleceğim’ de sen izin vermiyorlar. Hatta kapıyı üzerine sürgüleyip günde iki defa sayım falan yapıyorlar. Bayağı enteresan yani düşününce. Yine de kendimi bir ‘özgür tutsak’ olarak kurguluyorum, 24 saat bana hâlâ dayanmıyor, yetmiyor. Saatlerce kitap okuyor, spor yapıyorum. Mekânsal ayrıştırma pratikleri sonucu ayrı kaldığımız insanlarla bir hayatı paylaşıyorum. Volta atmak ve ana haber (tabii ki Fatih Portakal) izlemek gibi yeni rutinlerim oluştu. Anlayacağınız, kısıtlı imkânların tanıdığı o meşhur mütevazı mutluluğun tadını çıkartıyorum. Bir düelloya davet edilmiş durumdayız. Kavgam ‘faşizmi yargılayan’ Dimitrov’lara yaraşır bir mahpus olmanın kavgasıdır.” Atay, Nâzım Hikmet’ten dizelere yer ver diği mektubunda, “Süreç bize korkularımızla yüzleşmeyi dayatıyor istemesek de, kaçsak bile. Özgürlüğe, özneleşmeye mahkum edilmiş durumdayız. Bize acıyanlar aslında ‘mücadele etmeyen benliklerine’ acıyorlar. Olaylar öncesinde bunu ben de yapmıştım da oradan biliyorum. Yılgınlığın sofrasında bize her şey haram, dostların arasındaki güneşin sofrasında bize her şey helal. Bu davet bizim! Gelin, en kötü bir Boğaziçi koğuşu açtırırız burada, size söz. Çok yakında içeride, dışarıda veya her neyse, neresiyse orada görüşmek üzere” diye yazdı. hapDsüeşdünilecmeleerziC8CE9TLAAUGNTLÜ,EUTNTKADTLMİÜUNR Nimet Tanrıkulu, eşi Celalettin Can’ı anlattı Celalettin Can, ömrünün 19 yıl 9 ayını cezaevinde geçirmiş bir insan hakları savu nucusu. 78’liler Girişimi sözcüsü, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi. 2013 yılında ise akil insanlar grubunda yer alarak İç Anadolu’da “barışı” anlatmış bir isim. 7 Şubat 2018’de ise bir gece yarısı evine dü zenlenen operasyon SEYHAN AVŞAR la gözaltına alındı. 14 günlük gözaltı sürecinin sonunda ise tu tuklandı. 89 gündür Silivri 9 No’lu Cezaevi’nde tutuklu. Sağlık sorun ları yaşıyor. Tedavi hakkına ise eri şemedi. Can’ın eşi Nimet Tanrıku lu, “Celalettin Can gibi insanları fi ziken hapsedebilirsiniz ancak dü şüncelerini hapsedemezsiniz. Onun gibi insanları hapsetmek, demokra siyi daha da geriye götürür” diyor. Tanrıkulu ile Celalettin Can’ın bit mek tükenmek bilmeyen cezaevi günlerini konuştuk.  n Öncelikle Celalettin Can nasıl biridir? 12 Eylül Darbesi ile birlikte, hiç yaşanmamış sayılan, unutturulan yüz binlerce insandan, 78 kuşa ğından biri. Ömrünün 20 yılına ya kın kısmını cezaevinde geçirme si kendi deyişiyle “Eski kavramla rın kazandığı yeni boyutları da an layan bir noktadan geleceğe bak mak gerektiğini” düşünen, zama nın siyaseti, dili ve yapılması ge rekenler konusunda kendisiyle ve bulunduğu alandaki insanlarla da tartışan ve 78 kuşağını tarih sah nesine çıkarmada rol oynayan bir insan.  Hiçbir şeyin boşuna yaşan madığını, ödenen her bedelin eşit likçi, özgürlükçü, gerçek bir adale tin egemen olduğu bir ülkede halk larla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu savunan bir insan. De mokrasi, insan hakları, eşit ve adil bir yaşam için çalışan, mücadele eden birisi. Toprağın altındakileri ne olan borcunu ve bu ülkedeki sa vaştaki payını düşünen bir insan. Sürekli hareket halinde, mücadele içinde olan, bu ülkenin bütün halk ları ile kucaklaşma duygusu yaşa yan bir insan. Hukukun işlemediği bir düzende bedel ödeyen biri.  KELEPÇELİ MUAYENE n Cezaevi koşulları eşinizin sağlığını nasıl etkiledi? Evden alındığı gün yapılması gereken kontrolleri vardı. Cezaevinde bu kontroller yapılmadı. Celalettin bir kalp ameliyatı geçirdiği için sürekli kontrole gidiyordu. Biyopsi olması gerekiyordu. Kan tahlili vermişti. 3 Mart’ta da biyopsisi yapılacaktı. Ancak tutuklandı ve uzun bir süre cezaevi yönetimi biyopsi yapılması için bir adım atmadı. Adalet Bakanlığı’na, cezaevi yönetimine bu durumu sürekli olarak yazılı olarak bildirdik. Kimi milletvekili dostlarımız da bu konuda büyük duyarlılık gösterdiler. Daha sonra Kampüs Hastanesi’ne götürüldü. Kontroller yaptıktan sonra, ‘Böyle devam edilebilir. Biyopsiye ge rek yok’ denildi. Bu yanıt üzerine ısrarlarımız devam etti. En son iki hafta önce kaldığı hücreye gelinip, ‘Senden biyopsi isteniyormuş’ denilerek hastaneye götürülüyor. Götürüldüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde ise biyopsi için 31 Mayıs’a randevu verildi. Hastaneye de elleri kelepçeli olarak götürülüyor. Muayenesi ise askerlerin yanında kelepçesi çözülmeden yapılıyor. Cezaevine girip çıkarken de tekrar tekrar aranıyor.  n Sizin için günler nasıl geçiyor?  Ev ortamında Celalettin’le birlikte müzik dinlerken, kitap okurken, bir şeyler izlerken sürekli birbirimizle paylaşırdık. Bazen akşamüstleri birlikte türkü dinlerdik. Böyle ortamlarımız olurdu. Bütün bunlar hayatımızdan eksildi tabii. Yaşamın içerisinde beraber varız n Polislerin evinize operasyon düzenlediği akşam evde miydiniz? Evet... Gece saat 02.30 civarlarıydı. Daha yeni uyku haline geçmiştik. Kapıyı nasıl çalarlar bilirsiniz. Yine öyle çaldılar. Şiddetle çalınan kapı sesi ile uyandık. Evi kısmen aradılar. Belirli bölümlerini de dağıttılar. Arama yaparken o evde benim de yaşadığımı bilmelerine rağmen kadın polis getirmemişlerdi. Özel eşyalarıma varana kadar baktılar. Ben ve Celalettin demokrasi ve insan hakları mücadelesinde ortak bir yaşamı paylaşıyoruz. Yaşamın içerisinde beraber varız. Yaşamı paylaştığınız bir insanın evden götürülüşü farklı bir şey yaşatıyor insana. O anı tarif etmek çok zor. Ama bunu gelenlere, özellikle de Celalettin’e belli etmek istemedim. n Gözaltı süreci nasıl geçti? Öncelikle Celalettin ile beraber 35 kişi gözaltına alındı. Celalettin bu kişilerden sadece birkaç kişiyi tanıyor. 14 günlük gözaltı süreci onun sağlığını olumsuz etkiledi. Havasız ve çok sıcak bir ortamda kaldı. Gözaltındayken ilaçlarının bir kısmını vermediler. Çok şikâyet eden biri değildir. Ama orada ortamın onun sağlığını olumsuz etkilediğini öğrendik.  Her çağırdığımızda geliyorsun n Tutuklanmasını bekliyor muydunuz?  Beklemiyordum. Celalettin bir şey olduğunda Terörle Mücadele’ye (TEM)  çağrılıp, ifade veriyordu. Oradaki polisler kendisine, “Her çağırdığımızda geliyorsun, seni tutuklamamızdan korkmuyor musun?” demişlerdi. Celalettin ise “Bu ülkede yaşamak istiyorum. Tabii ki gelip ifade vereceğim. Doğru bir mücadele verdiğimi biliyorum” demişti. Tutuklanmadan bir hafta önce ise polisler yine eve gelmişlerdi. Biz evde yoktuk. Güvenlik görevlisine TEM’e gelmesi söylenmiş. Celalettin avukatıyla TEM’e gidip yaklaşık beş saat ifade verdi. Belki de bir sinyal vermek istediler. Celalettin’in bu ülke dışında yaşaması mümkün değil, bu ülkede ona kaybettirilen yıllar var. Yapmak, yaşamak istedikleri var. Kendisi bu topraklara sevdalı bir insan. Arkadaşlarını, yoldaşları ile olan bağlarını bırakıp gidecek bir insan değil. Tutuklandığında ilk olarak Silivri 5 No’luya götürüldü. Cezaevinin hiçbir olumlu yanının olmadığını biliyoruz. Ancak Celalettin 5 No’luda kendini daha iyi hissettiğini, kimi koşulların daha iyi olduğunu söyledi. Bir süre sonra 9 No’luya götürdüler. Üç gün tek başına kaldı. Bu duruma sürekli itiraz etti. Daha sonra Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya ile aynı koğuşa verildi. Bu süreçte Celalettin’e yedi mektup yazdım. Mektuplarımda dışardaki hayatı uzun uzun yazıyorum. Merak ediyor. Mektuplarım ancak kendisine geçen pazartesi verilmiş. Mektupları aldığına çok mutlu olmuş, kendisine çok iyi geldiğini söyledi.  Zeytinburnu Belediyesi’nden atılan taşeron işçi Kenan Güngördü, 19 gündür Kenan Güngördü eylem yapıyor Fişleyip işten atıyorlar İLAYDA KAYA AKP’li Zeytinburnu Belediyesi’ndeki işinden çıkarılan taşeron işçi Kenan Güngördü (39), 19 gündür direnişte. Belediye önünde oturma eylemi yapıyor. 21 yıldır kamuda taşeron olarak çalışan Güngördü, “Taşerona ‘müjde müjde’ dediler. Mülakata girdik. Tüm ailemizin sabıka kaydını sunduk. Mülakattan sonra asılan başarı listesinde ismim vardı. 3 Nisan’da 11 kişi, işimize son verildi. Emniyet arşiv soruşturmasını gerekçe gösterdiler. Kıdem yok. Tazminat yok. Fişleyip atıyorlar” diyor. Güngördü’nün babası yüzde 83 engelli raporu olan bir Alzheimer hastası. Babasının ilaçlarını hazırladıktan sonra evden çıkıp belediye önüne geliyor. Artık, babasının emekli maaşıyla geçinmek zorundalar. Satın aldıkları evin aylık 1500 TL taksidini ödemekte zorlanacaklarını söylüyor. Muhalif bir aileye mensup olduğu ya da Hak İş’e üye olmadığı için çıkarılmış olabileceğini düşünüyor. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde Maltepe’de düzenlenen mitingde, ortak basın açıklamasını okudu. Sendikaların kendisine söz hakkı vermesinden mutluluk duyduğunu dile getirerek, “Ziyaretime de geldiler. DEV İŞ’ten fişlemeye takılmamak için istifa ettim ama muhalif olduğum biliniyordu. Ben yıllarca birçok hükümetle çalıştım. Ama hiçbir zaman bu kadar ayrıma tabii tutulmadım. Çalışanlardan biri çıkıp ben CHP’liyim diyemiyor. Hemen işten atılıyor” diyor. Güngördü, 15 gün boyunca uğraşsa da Belediye Başkanı’yla görüşememiş. Güngördü, “Eylem sırasında tepki gösteren de oluyor. Bir pankartım vardı. ‘Niye onu astın, niye üstünde ‘Allah’ yazdın’ diye saldırıya uğradım. Pankartta “Mazlumların ahının Allah hesabını sorar” yazıyordu. Daha önce cuma namazında çıkan bir kişininin saldırısına uğradım. Mahkeme sonunda işime iade edilmezsem bedenimi ölüme yatıracağım” diyor. Anneannem artık üzülmesin Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meyda nı’ndaki 684. oturma eyleminde, 24 yıl önce gözaltında kaybedilen Kasım ve Halil Alpsoy’un faillerinin yargılanmasını istedi. Kasım Alpsoy’un torunu dokuz yaşındaki Samet Alpsoy, “Ben dedemin bulunmasını istiyorum. Annem, anneannem artık üzülmesin istiyorum. Annem artık dedemin bir mezarı olsun istiyor” dedi. Diğer torunu Gülbahar Alpsoy da “6 yasında başladım dedemi aramaya. Bir soluk resminden tanıdım. Oysa elinden tutup gezmek isterdim. Bayramlarımız olsun isterdim. Dedeme hep adressiz mektuplar yazdım ve hâlâ yazıyorum. Ben dedemin öldüyse çiçek koyacak mezarını, kemiklerini istiyorum. Her seferinde umut içinde kapı açarken yanılmak yerine dedeme sarılmak istiyorum” diye konuştu. 71 yaşında, tutuklu ve 2 yıldır iddianame bekliyor ‘Hasta mapuslar serbest bırakılsın’ sloganıyla bu hafta 319. kez Galatasaray Meydanı’nda buluşan İHD İstanbul Hapishane Komisyonu üyeleri, 16 Ocak 2016’da tutuklanan 71 yaşındaki Aziz Bağlan’ın durumunu paylaştı. Ortak açıklamayı okuyan oyuncu Nur Sürer, “Bağlan’ın tutuklanmasının üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ hakkında iddianame hazırlanmadı. Oğlu Baran, babasının kalp ve tansiyon rahatsızlığı bulunduğunu, sağ gözünde yüzde 87 görme kaybı olduğunu dile getiriyor ” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle