28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 8 Nisan 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN Gezi kini bitmiyor haber 11 Tutuklu avukat Şükriye Erden’in kızı Merve Önem’in Gezi Direnişi’nde telefonla avukat Evrim Deniz Karatana’yla yaptığı görüşme, suçlama konusu yapıldı Tutuklu avukat Şükriye Erden’in kızı Merve Önem önceki gün İstanbul 1. Sulh Ceza ğil. Pankartın yanında yer alan fotoğraf ise annemin tutuklandığı zaman adalet istiyoruz denilerek yapılan açıklama Hâkimliği’nce, 2014 yılında açılan so nın fotoğrafıdır. Annem için orada bu ruşturma nedeniyle “Terör örgütü üye lundum. Annem tutuklu, babam vefat si olduğu” iddiasıyla tu etti. Üniversiteye hazırlanan bir karde tuklandı. Gezi Direnişi şim var. Serbest bırakılmayı istiyorum. sırasında telefonla avu Üçüncü üniversitemi okuyorum ” de kat Evrim Deniz Karata di. Önem’in avukatları da iddia edilen na ile yaptığı görüşmey eylemlerle ilgili takipsizlik kararlarını SEYHAN AVŞAR le suçlanan Önem’in, annesi tutuklandığında yapılan destek eylemine hâkimliğe sundular. ‘Tutuklanmasına engel yok’ katılması da tutuklama gerekçesi ora Hâkimlik, Önem’in örgütsel nitelikte sında yer aldı. Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan tutuklu avukat telefon görüşmelerinin bulunduğunu, terör örgütü tarafından düzenlenen ey Naciye Demir’in kızı Güleycan Demir lem ve yürüyüşlere yüzünü kapatmış adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Merve Önem ve Güleycan Demir 29 Mart 2018’de yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alındı. Dokuz gün gözaltında kaldıktan sonra ise önceki gün hâkimliğe çıkarılan beş kişiden Merve Önem ve Esma İpek Kat tutuklanırken, diğer üç kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Önem hâkimlikteki Tutuklu Şükriye Erden’in kızı Merve de tutuklanınca diğer kızı 17 yaşındaki İrem yalnız kaldı. isimli kişilerle konuşmalarımı kabul etmiyorum. Ses kayıtlarımın incelenmesini talep ediyorum. Taksim’e gittim ancak yasadışı hiçbir şey yapmadım. ‘Ailemizi arayabilir miyiz?’ diye oradan tanımadığım insanlar benden telefon istemişti. Onlar olabilir. Evrim De dosyayı kapatmak adına size soruşturma açmak zorundayız’ dediler ” diye konuştu. Önem, dosyadaki fotoğraflarla ilgili olarak ise “31 Mayıs’ta bir resim var. O resimdeki kesinlikle ben değilim. O gün ben Bakırköy civarındaydım. Gün içerisindeki sinyal bilgilerim şekilde, tek tip kıyafetle, pankart tutarak ve kırmızı fular takarak katıldığını öne sürdü. Dosyada kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğunu savunan yargıç, Önem’in tutuklanmasına engel bir durumun bulunmadığını, alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin olduğunu belirtti. Güley savunmasında, hakkındaki suçlamala niz isimli şahıs ile görüşmem var. Bu araştırıldığında orada olmadığım belrı reddederek, “Gözaltında dokuz gün kişi avukattır. Annem de avukattır. Va li olacaktır. Yüzü açık tek tip kıyafet can Demir hakkında somut delil bulunmadığına karar veren yargıç, Demir’in kaldık. Hiçbirimiz birbirimizi tanımı tan Emniyet’te ‘bu dosyayı FETÖ’cüler li şahıs da ben değilim. 1 Mayıs’a da hakkındaki adli kontrol hükümlerinin yoruz. Gezi olaylarında Halil ve Oğuz açtı. Bu dosyayı açanlar tutuklandı, bu ha önce katıldım. Ancak bu tarihte de yeterli olacağına hükmetti. Mahpusa ceza üstüne ceza Şakran Cezaevi’nden gelen mektupta son iki ayda yaşanan ihlaller sıralandı SEYHAN AVŞAR Şakran 1 No’lu Cezaevi’nde tutuklu bulunan Musa Kurt gazetemize yolladığı mektupta şubat ve mart ayında cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerini anlattı. Kurt, mektubunda, “Ülkenin değişmeyen yüzlerinden biri olan hapishanelerde durum aynı. Yasağın adı ‘OHAL’deyiz’ oldu. Dışarda okuduğumuz dergi burda yasak, kargo ya da ziyaretçi aracılığıyla gönderilen kitaplar yasak...” diye yazdı. Cezaevlerinde hak aramanın disiplin cezalarına tabi olduğunu belirten Kurt, “Burada her birimizin yıllara varan ziyaretçi görüş yasakları var. Düşüncesinize yıllarca ailemizi göremeyeceğiz” dedi. Kurt, mektubunda şu ifadeleri kullandı: Tedavi hakkı engelleniyor l Çeşitli bahanelerle tedavi hakkımız engelleniyor. l Hasta mahpus Ufuk Keskin’in diyet yapması gerekiyor. Ancak verilen yiyecekler vücudunda zehir etkisi yapıyor. Keskin defalarca bu konu hakkında dilekçe yazdı. Bir sonuca varılmadı. l Adalet Bakanlığı’na ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığımız suç duyurusu dilekçeleri yollanmıyor. l Hüseyin Süngü arkadaşımıza yazılan gözlük bir aydır verilmedi. l Hapishane idaresi “Kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak” gerekçesiyle ben ve 6 arkadaşıma “Bir gün süre ile hücreye koyma” cezası verdi. Özgür Karakaya’ya ise “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verildi. l Hapishane idaresi “Kurum tesislerine, araç ve gereçlerine zarar vermek” gerekçesiyle ben ve altı arkadaşıma “11 gün süre ile hücreye” cezası verdi. l Karşıyaka İnfaz Hâkimliği ben ve altı arkadaşıma verilen “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezasını onadı. Gereksiz yere marş l Hapishane idaresi “Gereksiz yere marş söylemek veya slogan atmak” gerekçesiyle Mehmet M. Doğanay, Ali Önay, Hüseyin Süngü ve Tahsin Sağaltıcı’ya, “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verdi. l Hapishane idaresi “Gereksiz yere marş söylemek veya slogan atmak” gerekçesiyle ben ve yine altı arkadaşıma, “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verdi. Özgür Karakaya da “Bir aylık haberleşme ve iletişim yasağı” cezası verildi. l Karşıyaka İnfaz Hâkimliği hapishane idaresinin Mehmet M. Doğanay, Özgür Karakaya’ya verilen “İletişim cezasını” ve ben ve dört arkadaşıma verilen “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezasını onadı. l Hapishane idaresi, “Kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak” suçlamasıyla ben ve altı arkadaşıma ‘Bir gün süre ile hücreye koyma’ cezası verdi. Özgür Karakaya ise “Bir ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verdi. l İSTANBUL Armutlu’da yaşamak yeterLİ 24yaşındaki Kadir Durukan Adıyan, Burhaniye T Tipi Cezaevi’nden gönderdiği mektupta, “Size 21 ayı bulan tutukluluğumdan bahsetmek istiyorum. Yine bir adaletsizlik hikâyesi anlayacağınız. Çok özlediğim ve sevdiğim Küçük Armutlu Mahallesi’nde yaşıyorum. Suçlamaları anlatmayıp bunu söylemem bile yeterli olur aslında. Dilek Doğan, Yılmaz Öztürk, mahallemin insanlarıydı. Zengin manzaralı mahallede yoksul oldukları için öldürüldüler. Benim de tutukluluğum Yılmaz’ın cenazesine katılmam” diye yazdı. Hakkındaki iddianamenin tutuklulu ğunun 12. ayında hazırlandığını, ilk duruşmanın üç ay sonraya atıldığını söyleyen Adıyan, şöyle devam etti: “Bunu bile yapmazdı ya, sizin de tanıdığınız Eda Kaya’nın kardeşi için yaptığı protestolar sayesinde dosyamız açıldı. Ben de Eda Kaya’nın kardeşi Seda Kaya ile aynı dosyadayım. 15 ay sonra mahkeme yüzü görebildim. Savunmamı yapan avukatlara, mahkeme başkanı, ‘5 dakika süre veriyorum avukat hanım, avukat bey’ diye usulü çok güzel işletti. Tutuklanmam da böyle olmuştu, beş dakikada. Bu gidişle karar da beş dakikada çıkacak gibi. İkinci duruşmaya gö türülmedim. SEGBİS’e de çıkarılmadım. Tahliye olmadığımı, duruşmanın bırakıldığı tarihi dosya arkadaşımın yazdığı mektuptan öğrendim. Neden duruşmada hazır edilmediğimi bilmiyorum. 20 Mart’ta duruşma var. Ne olacak merakla bekliyorum.” Tahliye olanların cezaevi çıkışında yeniden tutuklandıklarını anımsatan Adıyan, “Kapıda alınmak moral bozucu gerçekten. Tahliye olmamı temenni edemiyor arkadaşlarım. Bir tek annem diliyor tahliye olmamı. Hapishane kapısından alsalar da çaresizlik ve yılgınlık duygusunu tattıramayacaklar...” dedi. Dilimize zımpara çekmeyelim Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek için 680. kez Galatasaray’da buluştu. Ellerinde kayıplarının fotoğrafları ve karanfillerle oturma eylemi yapan grup, “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartı açtı. Gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu’nun akıbetinin sorulduğu eyleme, Devrimci Parti Genel Başkanı Musa Piroğlu, Iğdır HDP Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman da destek verdi. HDP’li Adıyaman , 680 haftadır anne lerin seslerini duyurmaya çalıştığını belirterek, “Bu siyasilerin gözleri kör, kulakları sağır. Etkin bir yargı süreciyle hukuk gerçekleşmedi. Annelerin, babaların seslerine hep kör ve sağır kalındı. AKP de demokratik vaatlerde bulunsa da hep sağır ve dilsiz kaldılar. Taraflarınca bilinen faillerin ortaya çıkarılması vicdan borcudur” dedi. Türkoğlu’nun ablası Münibe Türkoğlu ise kardeşinin siyasi kimliğinden dolayı işkence görüp kaybedildiğini vurgula yarak “Dilimize zımpara çekmeyelim. Düşünceyi hapsetmeyelim. Yarınlarımızı karartanları unutmuyorum ve bağışlamıyorum. Bu pislik işlerde boğuluyorum. Talat Türkoğlu’na ne yaptınız merak ediyorum. Zalimler Talat’ı kaybettiler. Annem 1980 sonrası oğlunu hep bekledi. Bir evlat kolay mı yetiştirilir? Siyasiler isteselerdi çözerlerdi. Biz artık içimizi kararttık. Kayıpların akıbeti açıklanana kadar buradayız” ifadelerini kullandı. Ustabaş’ın iddianamesi tamamlandı SEYHAN AVŞAR Kırıkkale Cezaevi’nde tutuklu Devrimci Gençlik Dernekleri Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Berkay Ustabaş hakkındaki soruşturma tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede Ustabaş’ın “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme bunların hareketlerine katılma”, “Toplantı veya yürüyüşlere silah ile katılma” “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından cezalandırılması istedi. Berkay Ustabaş’ın ailesiyle yaşadığı ev 20 Aralık 2017’de özel harekât polisleri tarafından basıldı. O sırada evde olmayan Ustabaş 5 Ocak 2018’de ise ifa de vermek için gittiği adliyede tutuklandı. İddianamede Berkin Elvan’ın tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetmesinin ardından Berkay Ustabaş’ın 12 Mart 2014 tarihinde düzenlenen cenaze töreninin öncesi ve sonrasında eylem yapan grubun içerisinde olduğu belirtildi. İddianamede Terörle Mücadele Şune Müdürlüğü arşiv kayıtlarına da yer verildi. Ancak iddianamede yer alan Ustabaş’ın 5 Aralık 2018’de Bahçelievler’de yazılama yaptığı, iki arkadaşıyla beraber Lisesli Dev Genç ve Liseli Öğrenci Birliği imzalı bildirilerle yakalandığı Bahçelievler Çocuk Büro Amirliği’ne sevk edildiği ve serbest bırakıldığı bilgisi dikkat çekti. 5 Aralık 2018 tarihinin daha gelmeden Ustabaş’ın o tarihte bildiri dağıttığı suçlamasının arşivlerde yer alması ve iddianameye girmesi dikkat çekti. Ayrıca Savcı, Ustabaş’ın 11 Haziran 2013’te Gezi direnişinde düzenlenen gösterilere katılarak, güvenlik güçlerine ve çevreye saldırıda bulunan 72 şahısla beraber gözaltına alındığı ve serbest bırakıldığı aktarıldı. Ustabaş’ın terör örgütünün yaşam tarzını tam bir bağlılıkla benimsediğinin, örgütün direktifleri ve fikirleri doğrultusunda eylemlerde bulunarak örgütün hiyeralşisine tabi olduğunun öne sürüldüğü iddianamede, Ustabaş’ın terör örgütüne ait renk, flama ve pankartları açmak suretiyle kanuna aykırı gösterileri düzenlediği, kolluk görevlilerine direndiği ileri sürüldü. Stalin’in özel kalemionumuz, uzun yıllar Sovyet lideri Josef Stalin’in özel kalemi göKrevini yürüten Alexander Poskrebyshev. “Pazar günü memlekette konu mu kalmadı” diyeceksiniz. İzin verin anlatayım. Malum, Stalin dönemi, kapkaranlık bir dönem. Bir yandan İkinci Dünya Savaşı ve Avrupa’da Nazi Almanya’sıyla kıran kırana bir mücadele, diğer yandan Stalin’in içeride paranoyak hamleleri ve baskı rejiminin kendini devam ettirebilmek için kendi vatandaşlarına karşı adeta bir sürek avına gitmesi... Tarihçiler, Stalin döneminde istihbarat ve güvenlik birimlerinin, ‘terörist’, ‘karşıdevrimci’, ‘sabotajcı’, Troçkist, ‘vatan haini’ ya da dış mihraklarla iltisaklı olduğu bahanesiyle kaç kişiyi ölüme gönderdiği konusunda fikir birliği yapmış değil. Rakamlar 3 ile 9 milyon arasında değişiyor. Yazarlardan bürokratlara, itiraz eden çiftçiden Kızıl Ordu generallerine kadar toplumda çatlak ses çıkaran ya da çıkaracağı sanılan herkes Stalin’in paranoyasından nasibini alıyor. Sovyet arşivleri 1921 ve 1953 arası 800 bin kişinin kurşuna dizildiğini yazıyor. Sadece Stalin döneminde kurşuna dizilenlerin sayısı, tam rakam vermek gerekirse 681.692. Çoğunluğunun idam fermanının altında, bizzat Stalin’in imzası var. Bir de Stalin döneminde gulag denilen toplama kamplarında ölen 2 milyona yakın insan var. Ancak bu rakamlara, Stalin’in kırsalda tarım alanları ve çiftlikleri ısrarla devletleştirme politikası sonucunda baş gösteren kıtlık ve açlıkta ölenler ile Sovyet liderin etnik mühendislik kampanyası sırasında imparatorluğun bir köşesinden öbürüne göçe zorlananların yaşadığı kayıplar dahil değil. Neyse benim derdim rakamlar değil. Bunlar tarihçilerin işi ve zaten Stalin dönemindeki devlet terörü, 1960’lardan itibaren Sovyet tarihçileri, daha sonra Sovyet arşivlerinin açılmasıyla da dünya tarihçileri tarafından binlerce yazı, makale, kitap konusu olmuş durumda. Beni ilgilendiren, toplumların nasıl delirdiğini anlayabilmek. Bir adamın paranoyası, hangi noktada bir toplumu esir alıyor? Halk için özgürlük vaat eden bir siyasi ideoloji, ne zaman bir alacakaranlık kuşağına dönüşüyor? Devlet, ne tür bir süreçle kolektif suç işleme makinesine dönüşüyor? Tabii bu anlamda 20’nci yüzyılda toplumsal cinnet yaşayan tek yer Sovyetler Birliği değil. Örneğin nispeten eğitimli, opera dinleyen, şiir okuyan Nazilerin Avrupa’nın göbeğinde Wagner dinleye dinleye yaptığı soykırımının izleri, hâlâ duvarlarda. Kamboçya’dan Ruanda’ya kadar homo sapiens ırkı, koşullar oluşursa zıvanadan çıkabileceğini çoktan kanıtladı. Peki koskoca sistemler, devletler zıvanadan çıkarken o devletin işleyişine imkân veren bireyler nasıl bir ruh haliyle buna onay veriyor? Kötülüğü sıradanlaştıran, normalleştiren, perde arkasındaki bürokratlar. Onlar ne zaman ruhlarını kaybedip bir çarkın dişlileri haline dönüşüyor? Yazının başında ismini andığım Stalin’in özel kalemi Alexander Poskrebyshev, liderine sadık bir bürokrat. Ekim devriminin başından beri partide önemli görevler üstlenmiş bir isim. Güvenilir, dikkatli. Parti hiyerarşisinde adım adım yükselerek Stalin’in güvenini kazanıyor. Ancak bu sadakat günün birinde, karısını ipten kurtarmaya yetmiyor. Gizli servis, özel kalemin karısı Bronislava Solomonovna Metallikova’nın yıllar önce yaptığı bir Paris gezisinde akrabası olan Troçki ile görüştüğünü tespit ederek genç kadını tutukluyor. Özel kalem sesini çıkartamıyor. İki çocuk annesi Metallikova, bütün terörist ve vatan hainleri gibi idama mahkum ediliyor. Poskrebyshev, son bir çabayla lidere “Karımı çok seviyorum” diyor ama nafile. İşin tuhafı, Stalin ölene kadar, yani bir 12 yıl daha Stalin için çalışmaya devam ediyor. Pazar günü için biraz karanlık bir hikâye. Ama okuduğumdan beri bu adamın tuhaf dünyasını, ezikliğini düşünüyorum. Stalin’in kötülüğü, böyle adamların ezikliği sayesinde katlanarak büyüyor. Bakalım siz ne diyeceksiniz?.. ‘Zeynep Kayra serbest bırakılsın’ İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, hasta mahpus Zeynep Kayra için, Galatasaray Meydanı’nda 315. F oturma eylemini gerçekleştirdi. Zeynep Kayra’nın kızı Ruken Tusun, “Annem, kötü huylu tiroit kanseri hastası. Cezaevinde ters kelepçe uygulanıyor ağır baskılar yaşıyor. Özellikle siyasi hasta tutsakların tedaviler yapılmıyor. Tedavilerin yapılmasını, serbest bırakılmalarını istiyoruz” dedi. İHD Hapishane Komisyonu üyesi Mehmet Acettin de hapishanelerde mahpuslara yapılan fiziki saldırı, işkence ve insanlık dışı keyfi uygulamaların artarak devam ettiğini vurgulayarak “Tarsus T tipi hapishanesinde 13 kişi açlık grevinde” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle