18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 3 Nisan 2018 haber 8 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: EMİNE BİLGET Mektuplara özgürlük Hürriyet’e veda ve teşekkür Piyasa dinamiklerinin, Doğan Medya Grubu’nu satın alma yoluyla iktidar medyasına dahil edilmesi gibi tarihsel önemi büyük, dramatik bir gelişmede etkili olduğunu ileri sürmek mümkün değil. Doğan Grubu’nu alarak medyada çok büyümenin de Demirören ailesine ait hakiki bir arzu ve vizyon olduğundan bahsedilemez. Bu yönde herhangi bir emare yoktur. Diğer taraftan, satın alma hususunda iktidar kaynaklı güçlü bir tesirin son zamanlarda rol oynadığını gösteren emareler var. Doğan Medya Grubu’nu ele geçirerek Milliyet’in bugünkü haline benzetmek, bir hedef olarak Demirörenlere empoze edildi, bunun için kendilerine tüm kolaylıklar sağlandı ve her şey bir anda olup bitti. Demirören’le Doğan arasındaki metazori “pazarlık” sürerken, iktidar medyası “28 Şubat’ın sivil ayağının cezalandırılacağı” tehditleriyle satışı kolaylaştırma görevini üstleniyor, Aydın Doğan’ın üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi sallandırılan ceza davaları da benzer bir fonksiyonu yerine getiriyordu. Doğan Medya Grubu’nun iktidarın temsilcisi bir sermaye grubu tarafından bu şartlarda ele geçirilmesiyle birlikte, zamanımızın “Kırmızı Başlıklı Kız” masalındaki kurt yalanlarının sonuncusu da çöktü. 2010’dan önce “jüristokrasi”den yakınıyorlardı, sonunda yargının tamamını ham yapıp yuttular. YÖK’ten şikâyetçilerdi, YÖK’ü ele geçirince akademik özgürlüğün kırıntısını bırakmadılar. Yıllar önce “merkez medya”dan dert yanarken çoksesliliği savunuyormuş gibi yapıyorlardı, gelinen noktada acı gerçek ortada: Gazetesi, televizyon kanalı, dağıtım ağı ve matbaalarıyla birlikte bütün medya endüstrisine el koymuş vaziyetteler. Ana akım medya bitirildi. Ne diyelim, Türkiye’ye geçmiş olsun. Bu arada Demirörenlere de geçmiş olsun. Doğan Grubu gibi devasa boyutlardaki bir operasyonu yürütmeye yeter çap ve kapasitenin kendilerinde hiçbir bakımdan bulunmadığının farkında değillerse daha büyük geçmiş olsun. Önlerine, atılacak ve alınacak isimlerle, atanacak yöneticileri ve onların yapacağı işleri içeren bir aksiyon planı konulacaktır muhtemelen. Hürriyet başta olmak üzere eski Doğan Grubu’nun gazetelerini Milliyet’in bugünkü haline benzer kimliksiz, anlamsız ve etkisiz mecralara çevirme işine vakit geçirmeden koyulacaklardır. Malum önümüzde seçimler var. İktidarın bağımsız ve özgür medyadan kaynaklanabilecek enformasyon riskine tahammülü ne kadar azsa, bunun Türkiye’ye maliyeti o nispette büyüyecek. Gerçek bir gazete olarak Milliyet’in imhası 2012’den 2015’in sonbaharına kadar yaklaşık üç buçuk yıl sürmüştü. Eski Doğan Grubu’nun yok edilmesi çok daha sancılı, hızlı ve trajik bir süreç olacak. Hem grup çok büyük, hem de zaman çok az. Giden gidecek, kalanlar da kendilerini uyumlu olmaya mahkum edecek. Bu dramatik dönüşümü bir süre ibretle izleyeceğiz, sonra da izlemeyi bırakacağız. Milliyet bahsinde olduğu gibi. Eski Doğan Grubu ve özellikle de Hürriyet, bu ülkede medyanın modern dünyaya açılan penceresiydi ve bu işleviyle seküler toplumun nefes borusuydu. Bu pencere şimdi zorla kapatılıyor, nefes borusu kesiliyor. Hürriyet’i iktidar ve muhalefetiyle siyaset haberi ve yorumunun parantezine hapsetmek doğru olmaz. Bu gazetenin, ekleriyle birlikte Türkiye’de çok önemli bir işlevi vardı. Doğal ve tarihi çevrenin korunması, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, insan hakları, kadın hakları, kadının toplumsal ve ekonomik yaşama katılımı, cinsiyet eşitliği, iş güvenliği, hayvan hakları gibi medeni dünyanın bir parçası olmamızı sağlayan duyarlılıklarımızın gelişmesinde Hürriyet’in payı çok büyüktür. Kültür, bilim, güzel sanatlar, müzik, moda, mimari, yaşam zevki ve estetiği, gastronomi alanlarında da değer yargılarımızın gelişmesinde Hürriyet öncü rolü oynamış bir gazeteydi. Hürriyet’in yeni patronu iktidardır ve bu iktidarın yukarıda saydığım alanlarda herhangi bir değer ortaya koyup bunu Hürriyet aracılığıyla yayması mümkün değildir. Dolayısıyla Hürriyet bu güzel özelliklerinin hepsini büyük bir hızla yitirecektir. Barınmayı başaran çalışanlarının gazetecilik genetiğinde ne yazarsa yazsın, bunlar Hürriyet’te yazılamayacaktır. Hürriyet’ten mahrum bırakılan kesimlere yönelik alternatif mecralar tabii ki ortaya çıkacaktır. Başta internet medyası ve bütün karanlık dönemlerde olduğu gibi dergicilik her bakımdan önem kazanacak. Kendi adıma Hürriyet’e bir teşekkür borçluyum. Bizler Silivri’de mahpusken çiğnenen hak ve hukukumuza, yayımladıkları haberler ve yazdıkları yorumlarla sahip çıktılar. Hürriyet’in yazıişleri mensupları ve köşe yazarlarına bu çok değerli destek ve dayanışmaları için teşekkür ediyorum. Daima hatırlayacağım. Yolunuz açık olsun. Biz her şeye rağmen geleceğe bakıyoruz. Cezaevinde sesini duyurmak isteyenler engellerle karşı karşıya. Cumhuriyet içeridekilerin sesi olmaya devam ediyor ROZA ERDEM, CELALETTİN CAN’A YAZDI Sadece ona yazacaktım Birkaç gün önce annem heyecanla sana mektup yazabile ya da cezaevi görevlileri, varsın herkes görsün. Ben utanacak değilim ceğimi haber verdi. Sevindim, ta ya, onlar utansın. bii yazacağım dedim. Bugün tekrar İtiraf etmem gereken bir şey var: aradı ve mektup almana izin veril Ben senin bir daha cezaevine gire mediğini söyledi. Ama bir yol var bilme ihtimalini asla tutmamışım ak mış. Cumhuriyet gazetesinde ya lımın bir köşesinde. Yani sen zaten yımlanacakmış sana gelen mek o kadar çok kaldın ki orada, sıra tuplar. Gazete okumana izin ve nı savdın, bir daha almazlar seni di rildiği için mektubumu da bu yol yormuşum içimden. Bu adaletsiz iş la okuyabilirmişsin. Gazetede ya te bile adalet aradığıma şaşırıyorum. yımlanacak bir mektup! Ama ben o Üstelik çarpık bir adalet. Daha ne mektubu sadece ona yazacaktım! bekliyordum ki? Şu anda masamın başına oturmuş Sen cezaevine tekrar girdiğinde, sinirden boşanmak üzere olan göz içimde cezaevinden daha önce çık yaşlarımı tutmaya çalışıyorum. Ce mış herkes tekrar girdi içeri. Üzgü zaevinde olan birine daha iyi şeyler nüm, hem de çok. Çünkü 19 yıl yat den bahsetmem gerektiğini bilen bi mıştın içeride. Ben seni tanıdığım ri olarak yetiştirildim. Bazen ne ya da 19 yaşımdaydım. Benim o güne zık ki öyle oldu diyorum. Vaktinden kadarki ömrüm, senin ömrünle ce erken o kadar çok hassasiyete sahip zaevinde geçmişti. Yanımda çocuk olmak, genç yaşta daha fazla beyaz luk arkadaşım Selvin vardı. Kahval saça sebep oluyor. İçeride de daha tı ediyorduk. Sen öyle enerjiktin, o fazla kırgınlığa. kadar çok şey anlatıyordun ve bunu Sonra aklıma ne geldi dersin? An öyle heyecan verici bir biçimde ya nem ve babamın cezaevinden üstle pıyordun ki, o güçten etkilenmemek rinde kırmızı bir “GÖRÜLDÜ” dam imkânsızdı. Selvin de ben de şaşır gasıyla gönderdiği mektuplar. Ve mıştık. O kadar yıl içeride kalıp ha daha sonra her ikisi de cezaevinden yatla olan bağını bu kadar sağlam çıktıklarında bana geri dönen “GÖ tutabilmen inanılmazdı bizim için. RÜLDÜ” damgalı mek Sonra inandık, çünkü tuplarım. İlkokula baş tutarlılığını asla yitirmedin lamadan önce çizdi bu konuda. Hafızamda ğim resimlerin, yazma ki, cezaevinden kırık dö yı öğrendikten sonra o kük çıkmış insan suretle kargacık burgacık ya rini değiştirdin. Dayanış zımla yazdığım çocuk madan bahsettin, 80 dar ça mektuplarımın üs besini senin gibi yaşamış tünde. Annem ve baba insanları bir araya getiren mın birbirlerine yazdık bir çatı oluşturulmasına ları “Ciğerparem...” di ön ayak oldun, elinizden ye başlayan mektup alınan haklarınızın peşi larının üstünde. Abla ne düştünüz hep birlik mın mektuplarının üs te. Hep bir yol buldun, as tünde… En çok bu do Celalettin Can la durmadın. Yaptığın ve kunuyor bana. Annem yapamadığın her şey için ve babam cezaevine gurur duyuyorum seninle. girdiklerinde ben onları tanımıyor Şimdi sırtımı bu bilgiye yasla dum bile. Ama ablam onlarla yaşa yabilir miyim? O güçlüdür, inançlı mış, kokularını tanımış, seslerini ez dır, inatçıdır, asla bırakmaz. Bir ya berlemişti. Onlar cezaevine girip de nım kesinlikle diyor, ona güvenebi ablam teyzemle yaşamaya başladı lirsin, tıpkı şimdiye kadar güvendi ğında görüş günleri teyzemin getir ğin gibi. Diğer yanım isyan ediyor. diği kirli çamaşırları koklayarak on İsyan eden yanımın sebebi sen de ları bulmaya çalıştığını düşünmek, ğilsin, sebep olan yaramazlar kendi annem ve babamdan gelen mektup lerini bilirler. ları okurken içinde onların seslerini Bak, bunu belki anlatmamışızdır duyabildiğini bilmek, yokluklarını ne sana. Bir görüş günü annemi görme kadar çok hissettiğini anlamaya ça ye götürmüşler beni. Aramızda cam lışmak bana hâlâ dokunuyor. Küçük dan bir duvar. Ellerimizde siyah tele kızım demek istiyorum, küçük kara fonlar. Annemle, bana sonradan an kızım, hepsi geçecek. Önce cezae lattıkları bir sohbet gerçekleştiriyo vinden derbeder çıkmış anne ve ba ruz. “Sen ne yaramazlık yaptın da bana ana babalık yapacaksın. Onla asker abiler seni içeri attılar” diye rı büyütüp yaralarını iyi edeceksin. soruyorum anneme. “Aaa, Roza’cı Ama iyi edemediğin zamanlar da ğım” diyor annem “Anneler hiç yara olabilir, kabul et. Sonra kendin ge mazlık yapar mı? Asker abiler yaptı leceksin aklına. Ve bu sefer o güne yaramazlığı.” kadar olan Deniz’in kalın, sert deri Yaramazlığı başkaları yaptı. Dün lerini atıp asıl Deniz’e ulaşmaya ça ya üstünde de bir insanı gerçekten lışacaksın. Ve o kadar güçlü, öyle anlayamadan ve sevemeden, ken tutkulu olacaksın ki bunu yapmak dinden başka birinin kalbine ve hat ta, kimse önünde duramayacak, ba ta kendi kalplerine bile dokunama şaracaksın. dan yalnız kalarak cezalarını çektik Anlayacağın, GÖRÜLDÜ Celalettin lerini biliyorum. Abi, hem de çoktan GÖRÜLDÜ. Ce En kısa zamanda görüşmek ümi zaevine gönderdiğim ilk mektubum diyle... la birlikte zaten görülmüştü. Şimdi sadece askerler görmese ne olacak Kızın Roza Erdem ‘5 aydır hastaneye götürülmedim’ ALİCAN ULUDAĞ Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı ile aynı soruşturmada tutuklanan Özlem Demirçi, multinodüler troid hastası olduğunu, yüksek kanser riski taşımasına karşın 5 aydır hastaneye götürülmediğini bildirdi. Bir an önce hastenede kontrollerinin yapılmasını isteyen Demirçi, “Artık her şey için geç olduğu bir vakit tahliye edilip, yaşam hakkımızın elimizden alınmasını istemiyoruz” dedi. İzmir’de bulunan Şakran Kadın Hapishanesi’nden mektup gönderen tutuklu Demirçi, Kadıköy’de ailesiyle birlikte işlettiği bir kafede 6 Kasım 2017’de gözaltına alındı ve iki gün sonra tutuklandı. Mektupta, tutuklanmasının tek gerekçesinin hakkında bir gizli tanığın soyut ifadeleri olduğu belirtildi. “Opera nüks multinodüler troid” hastası olduğunu ifade eden Özlem Demirçi, bir kez ameliyat olduğunu, ardından kendisine 6 kez biyopsi yapıldığını kaydetti. Artık biyopsi veremeyecek halde olduğu için düzenli olarak 3 aylık aralıklarla takibinin yapıldığını aktaran Demirçi, yüksek kanser riski grubunda olduğunu kaydetti. Aynı zamanda beyninde iyi huylu tümör olduğunu da anlatan Demirçi, 6 ayda bir ilaçlı MR, 3 ayda bir kan kontrollerinin olduğunu kaydetti. Tip 2 diyabet ve tansiyon hastası olduğunu da aktaran Demirçi, mektubunda diğer birçok sağlık sorunlarına da değindi. Tutukluluğunun ilk 2.5 ayında Silivri Cezaevi’nde tek başına tecritte kaldığını belirten Demirçi, sağlık durumunu belirtmesine karşın 23 Ocak’ta İzmir’e sevk edildiğini, 12 saat boyunca elleri kelepçeli şekil de ring aracında yolculuk yapmak zorunda kaldığını belirterek şunları kaydetti: “Aralık ayında rutin ve asıl hastane kontrollerim vardı. Tutuklandığımdan beri hastaneye çıkmıyorum. Tüm kan ve film kontrollerim aksamış durumda. Şu an sağlık durumumun tabbii olarak ne aşamada olduğunu bilmiyorum. Avukatlarım sağlık durumumu gerekçe gösterip tahliye talebinde bulundu. Ancak her defasında mevcut delil dedikleri ise sadece gizli tanığın ifadesi. Ciddi hayati risk durumu mevcutken 4 aydır tutsağım. Ve daha iddianamenin ne zaman hazırlanacağı, mahkeme tarihi belirsiz. Bizler ring araçlarında ellerimiz kelepçeli ölmek istemiyoruz. Artık her şey için geç olduğu bir vakit tahliye edilip yaşam hakkımızın elimizden alınmasını istemiyoruz. Geç gelen adalet adalet değildir.” l ANKARA ‘Sinekten örgüt çıkardılar’ SEYHAN AVŞAR Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Duran Kıvanç’ın, başka bir cezaevinde tutuklu arkadaşı Gülay Korkmaz’a, “Silivri’de sinek öldürme komitesi vardı. Bizim de sinek öldürme timimiz (SÖT) vardı. Yaz kış demeden işbaşındaydı. Ankara’da sivrisinek var mı? Bolu’da halen var inanır mısın? Öyle böyle değil hemde...” diye yazdı. Mektup, bu ifadeler nedeniyle cezaevi yönetimi tarafından sakıncalı bulundu. Cezaevi Disiplin Kurulu, bu cümlelerin şifreli olduğunu, mektubun terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmesine neden olabileceğini öne sürerek, mektubun alıkonmasına karar verdi. “Terör Örgütü” üyeliği suç lamasıyla tutuklu bulunan Duran Kıvanç, 5 Mart 2018 tarihinde Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan arkadaşı Gülay Korkmaz’a gönderdiği mektuba el konulduğunu söyledi. Gazetemize “Sakıncalı Mektup Değerlendirme Kararını” ve bir mektup yollayan Kıvanç, “Siz kış ortasında sivrisinek görseniz şaşırmaz mısınız? Bu hapishane dedikleri böyle bir şey. Yaz kış uçuşuyor sivrisinekler. Daracık hücrelerde o kadar çok oluyorlarki, ilginç geliyor insana. Üstüne bir de 3040 sinek öldürünce artık espirisi oluyor işi. ‘Sinek öldürme komitesi işbaşında’ gibi. Arkadaşıma gönderdiğim mektupta bu sinek espirisini anlatmıştım sadece. Ancak cezaevi Disiplin Kurulu şifreli konuşma olarak, örgütsel konuşma olarak değerlendirdi. Sinekten yağ çıkarır gibi, sinekten örgütsel haberleşme çıkardılar” diye yazdı. ‘Hava da yasak’ Kıvanç, mektubunda cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerine de değindi. Mahpuslara ve ailelerine telefonda tekmil dayatmasını, kitap sınırlamasını kapı döverek protesto ettikleri için haklarında disiplin cezaları verildiğini aktararak, “Yaklaşık 60 gündür havalandırma kapıları üzerimize kapatılıyor. Bizlere artık hava da yasak. Bundan öte daha yasaklanacak bir şey bulamazlar diye düşünebilir insan. Ama söz konusu devrimciler olunca böyle düşünmek en hafif haliyle saflık olur. Bolu beyinin zulmü devam ediyor. Bizler ise Bolu beyine karşı Köroğlu olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL 1250 akademisyenden Boğaziçililerin gözaltına alınmalarına tepki Destek büyüyor Gözaltındaki 16 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin emniyetteki ifade alma işlemi dün başladı. Öğrencilerin bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne sevk edilmeleri bekleniyor. Afrin’de yaşamını kaybeden 46 asker için lokum dağıtılan bir standı protesto eden öğrenciler, “İşgalin ve katliamın lokumu olmaz” yazan bir pankart açmış, iki grup arasında tartışma çıkmıştı. Erdoğan, 24 Mart’ta, “O komünist, o vatan haini terörist gençler onların masalarını dağıtıyor. Bu gençlere üniversitede okuma hakkı vermeyeceğiz” demişti. Nobel ve Pulitzer ödüllü isimlerin de aralarında bulunduğu 1250 akademisyen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gözaltına alınmalarına tepki gösterdi. 199 akademisyenin öğrencilere destek mektuyla başlattığı kampanya, dünyanın 37 farklı ülkesinde bulunan 100’ü aşkın kurumdan 1250 akademisyeni buluşturdu. Akademik Dayanışma Ağı (Academic Solidarity Network) içerisindeki akademisyenler tarafından kaleme alınan mektup, New York ve Washington D.C.’deki Türkiye Cumhuriyeti Konsoloslukları’na, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın da dahil olduğu Türkiye hükü meti yetkililerine, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği yetkilileri ve Boğaziçi Üniversitesi Rektörü’ne gönderildi. İmzacılar arasında Angela Y. Davis, Judith Butler, Noam Chomsky, Alice Crary, Nancy Fraser, Marianne Hirsch, Michael Hardt, Etienne Balibar, Mary Marshall Clark, Seyla Benhabib, Jay M. Bernstein, Partha Chatterjee, Bertell Ollman, Susan BuckMorss, Pulitzer ödüllü Junot Diaz, Homi K. Bhabha, David Graeber, Todd Gitlin, Immanuel Ness, Eduard Brezin, Nobelli Eric Wieschaus ve Jack W. Szostak da bulunuyor. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Gözaltındaki Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine Almanya’dan Heidelberg Ruprecht Karls Üniversitesi öğrencilerinden de destek geldi. Özgürlükçü Demokrasi Gözaltı süresi 1 hafta uzatıldı Kayyım atanan Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ve Gün Matbaacılık’ın 28 Mart’ta gözaltına alınan yönetici ve çalışanlarının gözaltı süresi bir hafta uzatıldı. Soruşturmaya dair 7 gündür bilgi almaya çalışan gazetenin avukatları ve Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) üyesi avukatlar, muhatap bulamadı. Son olarak 30 Mart’ta Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’dan soruşturma hakkında bilgi almak isteyen avukatlar, görüşecek kimse bulamamıştı. Dün yeniden İstanbul Adliyesi’ne giderek Başsavcı Vekili Yılmaz ile görüşme talebinde bulunan avukatlar, yine muhatapsız kaldı. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle