18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 3 Nisan 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY Siyasal İslam, ‘Batıcılar’, ABD ve Rusya arasında sıkıştırılan Türkiye 1960’lı yılların başında ilk asistanlık dönemimden başlayarak yarım yüzyıl İktisat Fakültesi’nde aynı çatı altında Türkiye’nin değişim ve dönüşümünü yaşadım; İdris Küçükömer’den Sencer Divitçioğlu’na, Gülten Kazgan’dan Ahmet Kılıçbay’a, Sabri Ülgener’den Nevzat Yalçıntaş’a, Memduh Yaşa’dan Yılmaz Altuğ’a, Cavit Orhan Tütengil’den Besim Üstünel’e, Mükerrem Hiç’ten Rona Aybay’a aynı kurumun insanları olarak derslerde, seminerlerde, konferanslarda, aile sohbetlerinde birlikte oldum, konuştuk, tartıştık, eğlendik. Evimden fazla bu akademisyenlerle yaşadım. Hatta öğrencilik dönemimden başlayarak beraberliklerimizi de katarsak yarım yüzyılı aşar. Türkiye’nin bugün geldiği iç siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik dengesizlikler, kutuplaşmalar ve ayrışmalara “düşünsel bazda nasıl sürüklendiğini” bire bir, hatta onun bir parçası olarak yaşadım. Her şey düşünceme, davranışlarıma, iliklerime kazındı, bütün bunların bir parçasıydım zaten. Atatürkçü, solcu, ulusalcı, Batılı, Batıcı, muhafazakâr, kapitalist, şeriatçı tanımlamaları ve eylemleri ile “çok yakın çevremde fiilen ve fikren” muhatap oldum. Kişilerin “mutfaktaki ve vitrindeki farklılıklarını ya da eksiklerini” birinci elden, çok uzun yıllar boyunca, içinde fiilen bulunup yaşayarak değerlendirme şansına kavuştum. Ulusalcılar, Atatürkçüler, solcular ve İslamcılar arasındaki etkileşimleri onlarla birlikte yaşadım. Bugünkü sorunlar yumağı içine sürüklenmemizde, birbirlerine karşı sanılan “Batıcı ve İslamcı çevrelerin, farkında olmadan nasıl birlikte çalıştıkları sonucuna vardım”. İdris Küçükömer’in değerlendirmelerinin aksine, “1950 sonrası başlayan süreç, İslamcıları ve Batıcıları birleştiriyordu”. Her ikisi de birlikte, emperyalizmin Türkiye ve bölge üzerindeki hesaplarının bir kaldıracı durumuna gelmişlerdi. Teknik deyimi ile “İslamcılık ve Batıcılık” birbirlerine dışsallıklar (externalities) sağlayarak emperyalizmin Türkiye’deki ve bölgedeki işbirlikçileri haline dönüştüler. İşin ilginç yanı, süreç bugün de yürümektedir. AKP’nin (ve Erdoğan’ın) durumu ve çelişkileri Bugün AKP (ve Erdoğan) ABD ile, FETÖ kumpası yüzünden Suriye’de karşı karşıya gelip Rusya ile işbirliğine mecbur kalsa da, yarın bu çizgiyi sürdürme olanağına sahip değildir. Çünkü siyasal İslamı yaratan ve ayakta tutan güdüler (saikler) Batı kapitalizmi (ve emperyalizm) ile kapışma ve savaşma olanaklarına sahip değildir. Ortadoğu’daki İslamcı güdülerin son yüzyıl içindeki misyonlarına baktığımızda, bunların Batı kapitalizmi ve emperyalizmi sayesinde ayakta kaldıkları görülür. Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk devrimleri sayesinde bunun tek istisnası olmuştur. Bugün, BOP’u gerçekleştirmek isteyen ABD, bu yüzden FETÖ’yü kullanarak 15 Temmuz’da Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma ve BOP’u gerçekleştirme girişiminde bulundu. FETÖ’nün 15 Temmuz’da Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isterken Ankara’da AKP iktidarının bulunması, kendisi açısından bir çelişkiydi. ABD şimdi, bu çelişkinin sonuçları ile Suriye’de yüz yüze gelmiştir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni (ve AKP’yi) Rusya ile işbirliğine itmiştir. Bu çelişkili durumu düzelterek Ankara ile işbirliğine girmenin yollarını arıyor. Taa 1950’lerden beri elinde tuttuğunu bırakma lüksü yok. Kendi emrindeki öteki İslamcılarla (FETÖ ile) yaptığı hata, ABD’nin bölgedeki geleneksel politikasına ters düştü. Üstelik bu hatayı, Sovyetler Birliği çöktükten sonra yaptı. ABD AKP’yi yanına çekecek mi? ABD geleneksel politikasına dönerek Ilımlı İslam adı altında, Ankara (ve AKP) ile tekrar barışmak zorunda! Siyasal İslam, ABD’nin bugüne kadar bölgedeki en önemli aracı oldu. Bugün de İsrailS.ArabistanMısır üçgeninde yürüttüğü misyon, AKP ile yakınlaşmasını zorunlu kılıyor. AKP’nin de (ve Erdoğan’ın) yarın Rusya yerine ABD’ye yaklaşacağına inanıyorum. Çünkü siyasal İslam önceliğinin, Rusya (ve Asya) ile stratejik işbirliği yapma güdüleri (saikleri), sistemin doğası gereği çok zayıftır. Türkiye’deki “Batıcılar”, laik görünmelerine karşın, AKP’nin bu dönüşüne destek vereceklerdir. Çünkü “Batıcılar”, Batı’nın Türkiye üzerindeki politikalarına hep destek vermişlerdir, işin “doğası gereği”, aynen 12 Eylül ve 28 Şubat’ta olduğu gibi. Sultan Galiyev’den bugüne, köprülerin altından çok sular geçti, şeker fabrikaları ve “kartel” meselesi ile İncirlik Üssü’nün hâlâ kapatılmaması size bir şeyler çağrıştırmıyor mu. Üstelik ABD’nin elinde AKP’ye karşı bugün, onca koz varken... 3 NİSAN 2018 SAYI: 33781 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:10 04:57 05:23 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:38 13:14 16:47 06:23 12:58 16:32 06:47 13:21 16:54 Akşam 19:37 19:21 19:43 Yatsı 20:59 20:41 21:01 yorum 12 Mart ayının son 3 gününde, Suriye konusunda Türkiye ile ABD arasında ilginç görüşmeler yapıldı. Perşembe günü, ABD Başkanı Donald Trump, “Suriye’deki Amerikan güçlerinin çok yakında çekileceğini” açıkladı. Aynı gün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “çekilme konusundaki bir karardan bilgisi olmadığını” söyledi. Adının gizli kalmasını isteyen Beyaz Saray yetkilileri, Reuters haber ajansına, Trump’ın “yorumunun danışmanlarıyla yaptığı fikir alışverişinin bir yansıması olduğunu, militanlar yenilgiye uğratıldıktan sonra Amerikan birliklerinin çekilmesi gerektiği düşüncesini sesli olarak belirttiğini” belirttiler. Bir CIA yetkilisi ise “düşünülmeden söylenmiş!” yorumunu yaptı. Cuma günü Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın, Vaşington’da Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan ile görüştü. Menbiç konusunda tarafların, “birlikte ilerleme kaydedilmesi kararlılıkları” yinelendi. Türkçesi ile eski hamam eski tas… Aynı gün AKP Reisi Umumisi Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Trump ile 8 gün içinde 2. telefon görüşmesini yaptı. Cumartesi günü Trump, PKK’nin Suriye’deki uzantısı “YPG’nin kontrolündeki bölgelere gönderilecek 200 milyon dolarlık yardımı dondurduğunu” açıkladı. Ancak aynı gün, ABD aynı bölgeye yeni askerler ve zırhlılar gönderdi. Ordu sözcüsü Albay Thomas F. Veale, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, “yeni konuşlanmanın bölgedeki koalisyon askerlerinin güvenliğinin sağlanması için bir koruma önlemi olduğunu” söyledi. ABD’ye göre IŞİD, Afganistan’daki “Taliban” gibi “radikal İslamcı” bir örgüt, YPG ise, PKK ile bağlantılı değil, IŞİD’e karşı kilit müttefiktir! HHH ABD’nin şahinlerinden Mike Pompeo, Dışişleri Bakanlığı’na, Büyükelçi John Bolton ise Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atandılar. Yeni Bakan ÖzAgecanr Kavşak TC ve ABD Nereye? (8) Pompeo, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin ardından attığı bir tvitte, “Erdoğan liderliğindeki Türkiye’yi totaliter İslamcı diktatörlük” olarak nitelemişti. Bolton ise 15 Temmuz gecesi katıldığı bir televizyon programında, “Erdoğan’ın yıkmaya çalıştığı Türk Anayasası’nı koruma görevinin Türk ordusunda olduğunu” savunmuş, “Erdoğan devrilirse gözyaşı dökmem!” demişti.   Geçen ocak ayında katıldığı bir televizyon programında Bolton, “Asıl kaygı kaynağı Erdoğan’dır. Erdoğan, Kemal Atatürk’ün laik anayasasını devirip İslami bir Türkiye inşa etmek istiyor!” yorumunu da yapmıştı…  HHH TC ABD arasında yakın tarihteki ilişkilere göz atalım: 17 Aralık 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a girmesi üzerine ABD, “Türkiye, bunalımlı bir bölgede en güvenilir müttefiktir” demiş, 1980’de TC ABD arasında “Savunma İşbirliği Antlaşması” imzalanmıştı. 1980 1987 arasında Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçişini desteklemek için IMF kredileri, borç ertelemeleri ve askeri yardımlar da dahil olmak üzere TC’ye 13 milyar dolarlık kaynak aktarılmıştı. TBMM, 10 Ekim 2001’de, Afganistan’da yü rütülen harekâta katkıda bulunmaya başladı. 1451 Türk askeri ve 1646 Türk, Afganistan’ın yapılanmasında, mayın temizlemede, terörle ve Özgen uyuşturucu ile mü cadelede görevlen dirildi. Helikopter kazasında 12 asker şehit oldu. TBMM, Genel Kurulu’nda Öncesinde mini etekler... 3 Ocak 2017’de Afganistan’daki askerlerimizin sü resini 2 yıl daha uzattı. 19 Kasım 2003’te Kuzey Atlantik An laşması Örgütü’nün (KAAÖ NATO) Af ganistan’daki en yüksek sivil yöneti Sonrasında burka... ciliğine, Türkiye’nin eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin atandı. Yeni Afganistan anayasasında “İslam ile çelişen hiçbir siyasal partisinin kurulmasına izin verilme yeceği” açıklandı. Bu haber 19 Kasım 2003’te Cumhuriyet gazetesinde yeni anayasa “Light (Ha fif) Taliban Light Şeriat” anlamına geliyor diye bir haber yayımlandı. Cumhuriyet’in bu haberinin ne anlama geldiği Afganistan’da çekilmiş yeni anayasa öncesi ve sonrasını yansıtan iki fotoğrafta açıkça belli oluyor! HHH Trump’ın, göreve geldikten sonra “Afganistan’dan askerlerimizi çekelim” dediğini, sonra vazgeçtiğini de anımsayalım! (Devam edecek) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Gıda hilesi nereye kadar? AZİZ EKŞİ Prof. Dr., Lefke Avrupa Üni. Gıda hilesi yalnız ülkemize özgü değil. Gerçek anlamda global bir problem. Üstelik günümüze de özgü değil. Antik çağa uzanan bir tarihsel geçmişi var. O nedenle, “eski bir problem ama güncel bir konu” olarak tanımlanıyor. Dünya ölçeğinde hileli gıda oranı yüzde 710 arasında değişiyor. Bu yolla ortaya çıkan kayıp, Dünya Tüketici Örgütü’ne (WCO) göre 50 milyar dolar dolayında. Avrupa’da ise gıda hilesi en önemli ilk 5 problemden birisi. Europol’ün 65 ülkenin katılımı ile gerçekleştirdiği araştırmaya göre, 4 ayda 240 milyon Avro değerinde hileli gıda yakalanıyor. İngiltere’de hile nedeni ile gıda sektörünün kaybı yılda 12 milyar pound. Taklit ve tağşiş Gıda hilesi deyince, genel olarak ekonomik çıkar sağlamak amacı ile gıdaya uygulanan kasıtlı ve illegal işlemler ile yanıltıcı etiketleme anlaşılıyor. Hile, uygulamada karşımıza daha çok taklit ve tağşiş olarak çıkıyor. Tağşiş, gıdanın kendine özgü öğelerinden bir kısmının veya tamamının çıkarılması veya miktarının değiştirilmesi ya da yerine başka bir madde konulması. Taklit ise gıdanın taşımadığı bir özelliği taşıyor gibi veya olmadığı bir gıda gibi gösterilmesi. Öte yandan etiketteki bilgilerin o gıdanın doğasına, içeriğine, miktarına, kökenine vb. uygun olması gerekiyor ve buna aykırı durumlar yanıltıcı etiketleme olarak tanımlanıyor. Gıda hilesinin birincil amacı ekonomik çıkar sağlanması. Ancak birçoğu insan sağlığı açısından da riskli. Türkiye’deki sahte rakı olayı bunun tipik örneği. Nitekim Europol’ün gerçekleştirdiği araştırma da gıda hilelerinden yüzde 27’sinin yanıltıcı bilgi, yüzde 22’sinin gıda güvenliği (insan sağlığı) ve yüzde 19’unun mali ihlal (vergi kaçırma vb) ile ilgili olduğunu gösteriyor. Eski Mısır’dan beri Gıda hilesinin, kentlerin oluşumu ile başladığı anlaşılıyor. Eski Mısır’da bira ve ekmek, Eski Yunan’da şarap ve zeytin yağı hile yapılan gıdaların başında geliyor. Ortaçağ’daki durum ise Sebastian Brandt (14571541) tarafından şöyle hicvediliyor: “Şarap saf olarak bırakılmadı/onunla çeşitli hileler yapıldı /güherçile, kükürt, odun külü, hardal otu/fıçı deliğinden şaraba katıldı.” Gelelim 19. yüzyıla... İngiltere çayı ve kahveyi ithal ettiği ve pahalı olduğu için ancak varsıllar tüketebiliyor. Diğer insanlar da me Gıda ve Tarım Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalar, gıdada taklit ve tağşişin Türkiye’de de önemli bir problem olduğunu gösteriyor. Hileli bulunan gıdalar arasında süt ve türevleri yüzde 38 ile birinci sırada. Dünya ölçeğinde hileli gıda oranı yüzde 710 arasında değişiyor. Avrupa’da gıda hilesi en önemli ilk 5 problemden birisi. GIda hilesine karşı kamunun ciddi bir kontrol mekanizması kurması gerek. rak ediyor. Hileci için bulunmaz fırsat... Otellerdeki çay posası ve kahve telvesi ucuza toplanıyor. Çay posası demir bileşikleri ile boyanıyor. Kahveye nohut, hindiba, havuç ve turp unu katılıyor. Böylece çay ve kahve açığı hileci tarafından kapatılıyor. 1850’de İngiliz parlamenter T. Wakley, haftalık The Lancet dergisinde kampanya başlatıyor. Botanikçi 1854’te Arthur Hassall 2500 gıdayı hile açısından mikroskobik yöntemle analiz ediyor ve analiz sonuçları bu dergide yayımlanıyor. Bu çabaların sonucu olarak İngiltere’de gıda hilesini yasaklayan ilk yasal düzenleme 1874’te gerçekleşiyor. Son yıllarda yaşanan deli dana (İngiltere, 1996), dioksinli yem (Belçika, 1999), sahte rakı (2005, Türkiye), melaminli süttozu (2008, Çin), at eti skandalı (Avrupa, 2013) gibi olaylar tüketicinin gıdaya duyduğu güveni azaltıyor. İngiltere’de, 5 yıl öncesine göre gıdaya güveni azalanların oranı üçte bir ve bunların yarısı, yaşanan güven kaybını 2013 yılındaki at eti skandalına bağlıyor. Türkiye’deki gıdalar Hedef gıdalara gelince... Dünyada, bilimsel dergilerdeki gıda hilesine ilişkin yayınlardan (19902010 arası 584 yayın) yüzde 16’sı zeytinyağı hakkında. Bunu yüzde 14 ile süt, yüzde 7 ile bal, yüzde 5 ile safran ve yüzde 4 ile portakal suyu izliyor. Gıda ve Tarım Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalar, taklit ve tağşişin Türkiye’de de önemli bir problem olduğunu gösteriyor. Hileli bulunan gıdalar arasında süt ve türevleri (peynir, yoğurt vb) yüzde 38 ile birinci sırada. Bunu yüzde 22 ile et ve türevleri (salam, sucuk vb), yüzde 12 ile sıvı yağ (özellikle zeytinyağı), yüzde 11 ile gıda takviyeleri ve yüzde 10 ile bal izliyor. Bu gıdaların ortak özelliği üretimin kısıtlı, talebin fazla ve fiyatın yüksek olması. Bazı gıdaların fiyat yüksekliği vergi oranından da kaynaklanabiliyor (şarap ve rakı gibi). Böylece hilecinin kolladığı fırsat doğuyor. Yakalanma olasılığı da düşük olunca hile yaygınlaşıyor. Hile nedenleri Hilenin ekonomik olup olmadığı; yakalanma olasılığı, analiz tekniği ve cezanın caydırıcılığı gibi başlıca üç faktöre bağlı. Yakalanma olasılığı yüksekse, kanıtlama yöntemi varsa ve uygulanan ceza caydırıcı ise hile artık ekonomik değildir. Bunlara, her gıdanın yeterince bulunduğu ve kolayca ulaşıldığı piyasa koşulunun da eklenmesi gerekiyor. Yakalanma olasılığının artırılması, doğrudan kontrol sıklığı ile ilgilidir. Kontrol programı riske dayalı olmalıdır ve ne kadar sıkı ise hileli gıdaya rastlama olasılığı o kadar fazladır. Türkiye’de kayıtlı gıda işletmesi sayısı 630 bin dolayında. Bunların yaklaşık yüzde 48’i satış, yüzde 39’u tüketim ve yüzde 13’ü üretim yeridir. Kontrol 6300 dolayında denetçi ile gerçekleştiriliyor ve bir gıda işletmesi yılda ortalama 1.2 kez denetleniyor. Bu yeterli değildir. Bu sayının gıda işletmeleri genelinde 2.5’e yükseltilmesi gerekiyor ve bu da gıda denetçisi sayısının en az iki kat artırılmasından geçiyor. Kontrol mekanizması Kontrol sıklığı kadar analiz tekniği de önemli. Çünkü yargı ve ceza sürecinin başlaması için öncelikle hilenin laboratuvar analizi ile doğrulanması gerekiyor. Gerçi analiz tekniği alanında önemli gelişmeler oluyor ve özellikle kemometrik yaklaşım gıda hilelerinin kanıtlanmasını kolaylaştırıyor. Fa kat bazı hilelerin kanıtlanmasında güçlük yaşandığı bir gerçektir. Ayrıca, analiz tekniği gibi hile tekniği de gelişiyor. Analiz tekniğindeki yeniliklerin bu açıdan da izlenmesi önem taşıyor. Bu noktada analiz kapasitesine de değinmeden olmaz. Bununla kastedilen laboratuvar sayısı, donanımı ve analiz personelidir. Kapasite yeterli değilse analiz taleplerinin karşılanması gecikiyor. Analiz kalitesinin de akreditasyon ile güvence altına alınması gerekiyor. Türkiye’de gıda alanında 40 kamu laboratuvarı var. Bunların akredite olması olumludur. Fakat sayının yeterli olmadığı açık. 100 dolayında özel gıda kontrol laboratuvarı varlığı da bunu doğruluyor. Oysa gıda kontrolü bir kamu görevidir. Cezaların yetersizliği Kanıtlanan hileye uygulanan cezanın caydırıcılığı da kritik bir faktör. Ceza caydırıcı değilse hilecinin yaptığı yanına kalacak ve hile fırsatı kollayacaktır. Türkiye’de gıda hilesine karşı uygulanan para cezalarının her yıl güncellenmesi olumlu. Fakat bazı cezaların caydırıcı olduğu söylenemez. Örneğin bozulduğu, kokuştuğu ve raf ömrünün dolduğu saptanan bir gıda için verilen ceza 1.544 TL. Bunun gibi zorunlu personeli istihdam etmeyen işletmeye uygulanan para cezası sadece 4.638 TL. Hilenin azaltılması yalnız kamunun görevi değil. Üretici firmalara ve tüketici örgütlerine düşen görevler de var. Üretici firmalar açısından, özellikle sağlanan girdilerin hileye ne kadar açık olduğunun belirlenmesi önemli. Tüketicinin ise yaygın gıda hileleri konusunda eğitilmesi gerekiyor ve bu görev öncelikle tüketici örgütlerine, yerel yönetimlere ve meslek odalarına düşüyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle