Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 15 Nisan 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY Almış başını gidiyor dolar! Dostlarım beni korkusuz biri olarak tanımlarlar. Doğrudur ama dolar yükselmeye başladığında beni bir korku alır. Diyeceksiniz ki, neden? Şimdi korkumun nedenini açıklamaya çalışayım. Doların yükselmesi benim zor zar tutturduğum bütçemi altüst eder. Çünkü sarmısak değil, buğday, şeker, un gibi temel besinleri bile dışarıdan dolarla aldığımız için çok değil on gün geçmeden şimdi 150 liraya dolan filem, 200 liraya anca dolar. Artık yüzü astarından pahalıya gelen, bu nedenle üretimi yapılmayan, şimdilerde bile çok yüksek fiyatlara aldığımız sebze ve meyve fiyatları tavan yapar. Bir yazımda elma beş lira diye yazmıştım, bu kış on liradan yiyebiliriz. Et fiyatlarını hiç yazmıyorum, eti de dışarıdan dolar karşılığı aldığımız için şimdi 40 lira olan kıyma yakında 60 lirayı bulacak. Şimdi çok önemli siyasal analizler yapan, durmadan ülkeyi kurtaran dostlarım, “bunları yazmanın sırası mı, dünya savaşa gidiyor” diyebilirler. Belki haklılar ama bu savaş yeni başlamadı ki, dünyanın uzun tarihinde savaşsız geçen tek bir yıl varmış, ama içinde bulunduğumuz coğrafyadaki yeni savaş bildiğimiz savaşlara benzemiyor, bu nedenle bu savaşı pek kavrayamıyorum, ancak, ülkenin çeşitli yörelerinde ne olduğu belli olmayan böcek istilaları biyolojik savaşın başladığını gösteriyor. Bence en korkuncu bu! Bütün bu karışıklık içinde yaşamı sürdürmek herkes gibi benim de meselem. Ben bir emekliyim. Ayrıca bir gazete köşe yazarıyım ama gazetem bana öyle avuç dolusu para (herkesin bildiği nedenlerden) ödeyemiyor. Makul ölçülerde geçinebilmek için hem senaryo hocalığı yapıyorum hem de arada sırada metin yazarlığı. Bu kısa bilgilerden sonra gelelim, dolar yükselince bizi daha neler bekliyor? Akaryakıt hemen zamlandı. 6 kuruş. Daha da artacak. Elektrik, doğalgaza ve suya yeniden inanılmaz zamlar yapılacak. Dışarıdan dolarla aldığımız özellikle de kanser ilaçları inanılmaz fiyatlarda olacak. Devlet hastanelerinin durumu o denli kötü ki, hasta için gerekli ödeneği hasta yakınından istiyorlar. Durumu siz düşünün. Yeni kuşak annelerin yapmak için üşendikleri, bu nedenle yurtdışından ithal edilen mamalar acayip fiyatlara gelecek. Buna seviniyorum, üç dört tane meyveyi sıkmaya üşenenler mecburiyetten işe koyulacaklar. Cep telefonu değiştirmek için şimdiden müjde verelim. Telefonlar çok pahalanacak! Ama bu kimseleri pek ilgilendirmeyecek. Asgari ücretle çalışan bir işçinin cebinde kredi kartıyla alınmış 2000 liralık telefonun olduğu bir ülkede kim korkar hain kurttan! Yakın zamana kadar Türkiye sınırlarında doğan her çocuk, 3000 Türk Lirası borçlu doğuyordu. Şimdi bu borcun üstüne en az 700 Türk Lirası ilave oldu. Öde yavrum öde! Unuttum, akaryakıta yapılan zam bakınız daha nelere neden olacak? İğneden ipliğe bütün ürünler zamlanacak, özel okul fiyatları zamlanacak, okul taşıma ücreti zamlanacak. Uçak, otobüs biletleri zamlanacak. Korkunç bir tablo değil mi? Hasta bakım ücretleri de artacak, huzurevi fiyatları da! Bu arada işten çıkarmalar öyle bir yoğunlaşacak ki, sokakta yürümek imkânsızlaşacak. Şimdi şu sıraladıklarıma bakıp, “bu ülkede mutlaka bir isyan çıkar” diyorsunuz ama çıkmıyor. İşsizlik bu kadar başını almış giderken isyan çıkmıyor. Bir dostum, iş için Bulgaristan’a gitmişti, şöyle bir gözlemde bulundu: “Bulgaristan’da her haneden bir kişi mutlaka Almanya’ya işçi olarak gitmiş. Onun gönderdiği para ailenin tüm fertleri için tek geçim kaynağı. Bu işi de sıraya bindirmişler, her üç yılda bir başkası gidiyor.” Bizde de durum biraz Bulgaristan’a benziyor. Doğu’da, Güneydoğu’da yaşayan kalabalık ailelerin mutlaka bir iki kişisi hatta üç kişisi büyük kentlerde çalışıp geride kalanlara para gönderiyor. Ve bu para da orada yaşayanlara yetiyor. Ve isyan bir türlü gelmiyor. Nereden nerelere geldik. Dört yıl önce Londra’da küçük diye tanımlanan 1 milyon kişilik bir sokak yürüyüşüne katılmıştım. Yürüyüş toplu taşımacılığa yapılan iki kuruş zammı protesto amaçlıydı. Çok özenmiştim. Bu neden bizde olmuyor, hayatımız böylesine zamlanırken hâlâ neden sessizce her şeye boyun eğiyoruz. Geçenlerde bir arkadaşım şöyle dedi: “Işıl bizde yoksul yok. Ve herkeste tonlarca para var. Boşuna nefesini tüketiyorsun.” Belki de onun söylediği doğrudur, şu para neden beni bulmuyor, çok merak ediyorum. 15 Nisan 2018 SAYI: 33793 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:47 04:35 05:02 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:19 13:10 16:52 06:05 12:55 16:36 06:29 13:18 16:57 Akşam 19:50 19:33 19:54 Yatsı 21:15 20:57 21:15 yorum 13 Türkiye’de ailelerin bebek ve çocuk aşılarına karşı giderek artan kuşkucu yaklaşımı ile birlikte aşısız çocuk sayısındaki tırmanış, başta sağlık uzmanları olmak üzere pozitif düşünceyi temsil eden aydınların çoğunu, aşı savunması cephesinde birleştirdi. Oysa kuşkusuz iyi niyetli bu kişilerin, ‘aşı yararlıdır’ kesinliğinin arkasında cepheleşmesi; aşı karşıtlarının ‘zararlıdır’ fikrini sağlam gerekçelere dayandırmadan benimsemesi kadar abes. Abes, çünkü herhangi bir konuda kuşkuyu elinin tersiyle itip sorgulamayı reddetmek rasyonel değildir, dolayısıyla bilimsel gerçekliği de olamaz. Bilimsel mantık her şeyi, yeni verilerin ışığında her zaman yeniden sorgulamayı gerektirir ve zaten böyle ilerler. Türkiye’deki aşı karşıtlığı, dünyanın her yanında artıyor! Fransa’da, hükümetin Dünya Sağlık Örgütü ve AB’nin kararlarına uyarak çocuklara zorunlu yapılan 3 aşıyı 2018 başından beri 11’e çıkarması, halen grevlerden daha derin ve kalıcı bir muhalif hareket yarattı, giderek de yayılıyor. Le Point dergisinin yayımladığı bir kamuoyu yoklaması, Fransız halkının yüzde 41’inin aşı olgusuna tümden karşı olduğunu gösteriyor. Ama aşıya karşı olmayanlar bile, çocuğuna 11 zorunlu aşı yaptırmaya razı değil. Her gün bir olay var ve hükümetin aldığı karar, henüz uygulamaya konulamadı; bu gidişle de hiç kolay olmayacak gibi görünüyor. HHH Direnişçiler örgütleniyor, hükümet AB’deki ilaç Aşılar tartışılmalıdır! lobilerine teslim olmakla suçlanıyor, parlamenterlere mektuplar yazılıyor, sağlık bakanlığına davalar açılıyor. Zorunlu aşı sayısının arttırılmasına itiraz edenlerin başında, genel sağlık hekimleri var. Uzman hekimler ise ikiye ayrılmış durumda, kamusal alanda çok sert tartışmalar içine girdiler. Ancak her geçen gün zorunlu aşıları savunanların işi zorlaşıyor, çünkü aşırı sayıda aşının zararını vurgulayan cephe, bugüne kadar adı geçtiğinde ayağa kalkıp selam durdukları, şimdiyse yerden yere vurdukları tıp otoritelerinin katılımıyla genişliyor. Bunlardan biri, immün sistem virüsü keşfiyle Nobel ödülü alan virolog Prof. Dr. Luc Montaigner. Bir diğeri, kanserle mücadelede ulusal madalyalı Prof. Dr. Henri Joyeux. İkili, ‘Aklıselime çağrı’ başlığı altında bir bildiri yayımladı. “Aşıya karşı değiliz. 2 yaşından küçük çocukların çok sayıda ve sistematik olarak aşılanmasına karşıyız” açıklamasıyla başlayan metinde, Hepatit B aşısının sadece ebeveynlerden birinin virüs taşıyıcı olması şartıyla ve ergenlik sonrası yaşadığı ya da çalıştığı ortam risk taşıyorsa, 15 yaşından sonra yapılması gerektiği vurgulanıyor. HHH Menengogok ile kızamık aşısı gibi bazı aşıların da ancak salgın durumunda uygulanması savunuluyor. Aşılardaki nörotoksik alüminyum katkısı yerine kalsiyum fosfat kullanılması öneriliyor. İlaç sanayini rant iştahıyla suçlayan ve bazılarının yararsızlığı kanıtlanmış aşırı sayıda aşı yapmanın göz ardı edilemeyecek risklerini sıralayan bu çok ayrıntılı bildiriyi, yarıya yakını doktor olan, 8 bin kişi imzalamış bulunuyor.* Le Parisien gazetesi, Fransız Sağlık Bakanlığı’nın bir araştırma ekibine gizlice ısmarladığı aşılardaki alüminyum raporunu ele geçirip yayımladı. Sonuçlar dehşet verici: Evet, alüminyum böbrek, karaciğer, dalak ve pankreasta birikerek kana karışıyor, beyne gidiyor. Dolayısıyla çok vahim otoimmün ve nörolojik hastalıklara yol açabiliyor. Sizin anlayacağınız, aşılar tartışma dışı bırakılamaz ve aşırı aşılamadan kaçınmak, ilk ihtiyat önlemi. Ama asıl yapılması gereken, alüminyumsuz aşı üretimi. Bu ihtiyatın karşılığı, ‘aşıların sağladığı koruma taşıdıkları riskten çok daha fazla’ gerekçesi olamaz. Hayat piyango olabilir ama hiçbir çocuğa risk bileti kesilmemeli. * https://www.11vaccinsobligatoires.com/appelmontagnierjoyeux/script/ T rump, bizim Tayyip Bey gibi kibar değil, “Esed” demiyor. da kalmıştır. muz Çin. O lik daha çok iüUsremewtmşauwnimdaweh.umadvheeimt@etgtamn.aciol.mcom Doğrudan “Hayvan” dedi. üretme peşindedir. Çünkü “Esed” aslan de HHH mek. (Bizimki ise “e”yi Ah “zamanın ruhu”! manyelli söylemekte ka Laf aynı laf ama, her rarlı. “Esat” derse, Suriye laf, her zaman söyle liderinin “çok mesutçok mutlu” olduğunu ilan et nemiyor. “Twitter diye bir Geleceğin miş olacak. Çünkü Arap bela var. Ahlaki değer ça bu anlama geliyor!) Cumhuriyet okuru, “Amaan, bize ne Arapçadan?” diyebilir. Hayvan terbiyecisi!.. lerden nasip almamış olanlar tweet atıp duruyorlar!” Eğer Tayyip Bey Ama gazeteci olarak biz diyemeyiz. Osmanlıca zetmek gibi olmasın, Putin gibi.) bu lafları 9 Haziran 2013’te değil de ön yani, iktidarın düşmanı sayılabili Putin’i dünya ciddiye alıyor. ceki gün etmiş olsaydı. Lepiska riz. “Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın Ama Trump’ı ilk günden beri şaçlı, birkaç füzeyi de bize sallar yüzü!” ise hiç diyemeyiz. kendi yurttaşları bile fazla ciddiye mıydı? TCK 299 var. 4 yıl hapislik var! almıyor. HHH Çünkü Cumhurbaşkanımız Arap Her gün yeni bir skandalı ortaya Ortadoğu’da kendi dene jurnalci nesneleri “Asıl, nesneler konuşmaya başladığında seyredin siz eğlenceyi... Neler olacak neler!” Bu son tümceyi söylerken “büyük bir sır”dan söz ediyormuş gibiydi sanki. Yine teknoloji yoğunluklu bir sohbetin ortasında bulmuştum kendimi. Günümüzün “büyük biraderleri” tartışılıyordu: Facebook, Google… “Acaba hakkımızda neler biliyorlar? Bizi ne kadar tanıyorlar?” asıllı bir ailenin damadı. dökülüyor. Eski cinsel tacizle timi dışına çıkmış bir lider istemi “Böyle giderse bizi bizden daha iyi tanımaya Suriye’nin tepelenmesini ise alkışlamalıyız. Dünkü füzelerden sonra AKP iktidarının cümbür cemaat “Şam’da cuma namazı” aşkı yeniden depreşmişe benziyor. Aman ha!! “Bunlar camiye de cumaya da karşılar!” diye bir suç duyurusuna bakar! HHH Türkiye’nin realitesi Tayyip Bey ise, Amerika ve dünyanın realitesi de şimdilik lepiska saçlı Trump’tır. (Tayyip Bey için “şimdilik” diyemiyoruz. rinden sonra bir de gayrimeşru çocuğu varmış. Medya “Allah bağışlasın!” bile demeden bunu diline dolamaya başladı. En son bunlara New York Trump Tower’de çıkan yangında 1 kişinin yanarak ölmesi eklendi. Zira maliki olduğu binada yangına karşı önlemlerin çok yetersiz olduğu ortaya çıkarıldı. Öteden beri siyasette kuraldır: İçerideki eleştirileri örtmenin ve kendini ciddiye aldırmanın en kestirme yolu silaha davranmak. Herkesin “Osmanlı tokadı” yok. Bunlarda da türlü kovboy numa yorlar. “Eğer lider gerekiyorsa onu da biz yaratırız!” diyorlar. Söz meclisten dışarı, nitekim yaratıyorlar da: Son kırk yılda Arap âleminde sadece 4 lider ortaya çıktı: Saddam, Mübarek, Esad, Kaddafi... İşler onlarla yürütüldü. Saddam, Mübarek ve Kaddafi çizgi dışına çıkınca aniden Arap Baharı diye bir fırtına yaratıldı. Üçü de “etkisiz” hale getirildi. Esad direniyor. Arkasında Rusya ve İran var. Çin de dahil olursa işler bizim başlayacaklar” diyordu bir arkadaşımız. Konu birden “nesnelerin interneti”ne kaydı. Gerçi herkesin bildiği bir konu. Ortada nasıl bir sır olabilir ki? Kullandığımız bütün eşyalar aşama aşama internete bağlanacak. Televizyonlar zaten bağlandı. Sırada buzdolabı, kombi, ayakkabılarımız, gözlüğümüz, kemerler, giysiler, yüzükler, yastığımız, yatağımız, çiçek saksılarımız var. 2020’ye kadar dünya çapında 40 milyar nesnenin internete bağlanacağı söyleniyor. Pazar büyüklüğü 2025 yılında 11 milyar dolara ulaşabilirmiş. Peki, bu öngörüler gerçekleşirse kendimizi nasıl bir dünyada bulacağız? Masadakiler konuyu enine boyuna tartışırken ben aklıma gelenleri not defterine yazmaya başlamıştım bile. HHH Korkudan değil. raları var. için de karışacaktır. Ama bu uzak Sabah kalkıp aynanın karşısına geçmişim. Sayın muhalefetin aklını başına Yanına ebedmüddet müttefik ihtimal. Hani masalda “Ayna ayna söyle bana, kim en toplayacağına dair ışığı henüz göremediğimizden!) Trump, Suriye liderine günlerdir el ense çekti durdu. Hem de Tayyip Bey’in bir dönem resmen “baş belası” ilan ettiği Twitter’dan! Trump aslında bizim de başımızın belasıydı, birkaç hafta öncesine dek. Çuvallar dolusu belge, bilgi ve kanıt sunduk. Fethullah belasını iade etmediği gibi, PYD’ye de “müttefik” muamelesi yapmayı sürdürüyor. İngilizin Theresa Hanım’ını aldı. Fransızlar geri kalır mı? Onların tıfıl lideri Macron’un da ciddiye alınmaya ihtiyacı var. Ve olan oldu. Suriye’ye füze yağdı. “Rabia abukluğu” bir yana, Tayyip Bey’in edip edeceği en saygıdeğer laf “Dünya 5’ten büyüktür”!.. En çok silah üreten ve en fazla silaha sahip olan bu 5’lidir... Daha da beteri 3’ü bir araya gelince çoğunluk ediyorlar. Şimdi 3’ü bir Mübarek ve Kaddafi için bahane bile aramadılar. Saddam’ı tepelerken kitlesel “imha” silahı bahanesi kullandılar. On yıl bile geçmeden İngiliz Başbakanı Tony Blair itiraf etti, “imha” değil, kitlesel “ikna” silahı imiş! HHH “Tarih tekerrür etmesin de ne olursa olsun!” desek komik olacak. Ciddi olalım ve “Dünya 5’ten büyüktür” diyerek hemen ekleyelim: güzel bu dünyada” dedikleri türden bir ayna benimkisi. Sadece üslubu biraz farklı: Kanka, iyi görünmüyorsun bu sabah. Akşamdan mı kaldın? Yastık söze karışıyor: Yok. Gece rahat uyuyamadı. Kâbus gördü. Ondan. Ayna: Gözüme kilo almış gibi görünüyorsun. Tombiş olmaya başladın. “Münasebetsiz” diye geçiyor içimden. Bu sefer kemerin sesi yükseliyor: Bel çevresi 9 santim genişledi. Riski arttı. Ayakkabı durur mu: Son bir ayda 6 kilo aldı arkadaşlar. Yürümü Afrin harekâtımızı ise laga luga aradadır. Emperyal sömürü geldi ciha yor kardeşim. Kaç defa söyledim. Günde 10 bin ile gölgelemeye çalışıyor. (Ben Ve Rusya da 3’ün 1’i gibi orta ne, kimyasal silah bahane! adım atacaksın diye. Ay başında bir ara 8 bin adıma çıktı. Şimdi ortalama 4 bine düştü yine. SAYISAL LOTO 31134374043 6 BİLEN: 2 milyon 922 bin 152 TL (3 kişi) 5 BİLEN: 5 bin 363’er TL 4 BİLEN: 79’ar TL 3 BİLEN: 11’er TL ikramiye kazandı. Dayanamıyorum nesnelerin bu gevezeliğine: Ne demek istiyorsunuz şimdi siz? Ne riski bu? Sağlığımla ilgili bir sorun mu var? Ayna sözü alıyor: Söylemeyeyim. Sen gerçekleri kaldıramı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr yorsun. Ne demek kaldıramıyorsun. Sinirleniyorsun. Sinirlenmeyeceğim! Söyle neymiş durum? Kanka, senin bir gözün toprağa bakıyor. Yani, söylemedi deme sonra… Bu sefer sahiden sinirleniyorum. Biri benim nesneleri hack’ledi sanırım. Artık doğru dü rüst yanıt bile vermiyorlar. Kahvaltı yapma dan hışımla evden çıkarken annem arıyor: Evladım yine kahvaltı yapmadan mı çıktın? Meğer çaydanlık beni anneme jurnallemiş. Annemden güzel bir fırça yiyorum. O sırada ayakkabı, kemer ve kol saatim kıkır kıkır gü lüyorlar. Hadi bu nesnelerin kendi aralarında konuşmalarına katlanıyoruz da, beni anne me ve doktoruma jurnallemek de ne oluyor? Bunlar beni başka kime jurnalliyorlar acaba? Kötü şeyler geliyor aklıma. Bunlar mahalle deki diğer nesnelerle de konuşuyor, dediko dumu yapıyor olmasın? Yürüyüşe başlarken ayakkabımdan çıkan tuhaf sesler dikkatimi çekiyor. Her adım atı şımda “Trump, trump, trump” sesi yükseliyor ayakkabılardan. Ayakkabıyla muhatap olmak tansa sanal asistanım Siri’ye soruyorum: Ne oldu buna? Cambridge Analytica şirketi var ya… Hani Fa cebook verilerini usulsüz yöntemlerle ele geçir ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com miş ve siyasi propaganda amacıyla kullanmıştı... Eeee? Ayakkabılara sızmışlar. Ayakkabılar iki gündür siyasi propaganda yapmaya başladı. Bu sefer endişeyle bakıyorum ayakkabı larıma. Japon SoftBank şirketinin kurucusu Masayoshi Son, Mobil Dünya Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Ayağımızdaki ayakkabı lar bile bizden daha akıllı olacak” deyince sa londakiler gülmüşlerdi. Ya söylediği bir espri değilse ve dediği doğru çıkarsa? Ayakkabımın sesini duyuyo rum yine: “Uygun adııım, marş...” Bu jurnalci nesneler kesin tepemize çıkar… Totaliter de olurlar. Acaba, bıraksak da aptal olarak mı kalsalar? C MY B