26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 5 Mart 2018 12 yorum TASARIM: ECE KURTULUŞ Gelecek için Türkiye, 2017 Anayasa değişikliği ile görülmedik; dünyada bir eşi ve benzeri bulunmayan; demokrasi dışı bir siyasal rejimin eşiğine getirildi. Seçimlere doğru, karşısına çıkabilecekleri ezerek yeni rejimin tam olarak yerleştirilmesi için Cumhur İttifakı adı altında, demir yumruk gibi bir birliktelik oluşturuldu. Bu yumruğun havada kalmasının sağlanması, bu toplum için, tek sözcükle, yaşamsaldır. Kaçınılması gereken Cumhur İttifakı yumruğunun havada kalmasını sağlayacak gizilgüç 16 Nisan halkoylamasının Hayır oylarının toplamının kanıtladığı gibi, vardır; bu gücün seçimlere kadar düşünce ve eylem birliği gücüne dönüştürülmesi gerekiyor. Ancak, içinden geçilen koşullar nedeniyle şu iki konuda duyarlı ve sorumlu davranılması çok büyük bir önem kazanıyor. Önce, İttifakın dışında olan partiler, şu sırada birbirlerini suçlamaktan kesinlikle kaçınılmalıdır. Doğrudur, siyasette, geçmişiniz gölgeniz gibidir; sizi bırakmaz. Ancak gün, geçmişe sünger çekerek somut adımlar atmak üzere el ele tutuşmak günüdür. Sonra, kimi siyasetçilerin 100 bin imza toplama ve kimi partilerin kendi adaylarını çıkarma girişimlerinden uzak durulması, olağandışı koşullar nedeniyle, zorunludur. Bunların yerini söylem birliği ve o söylemi yerine getireceği güvencesini verecek bir adayın saptanması amacıyla çok hızlı ve yoğun bir biçimde çalışılması almalıdır. Halkın birliği Seçimlerde Cumhur İttifakı yumruğunu boşa çıkarmak adına demokrasi için işbirliği veya halkın birliği denilebilecek çok sağlam üç dayanak var: Demokrasi; barış, üretim. Demokrasi, yani, parlamenter demokrasiyi, eski eksiklerini gidererek yeniden kurmak. Bu bağlamda yasama erkini, parti içi demokratik süreçleri işleterek, gerçek anlamda egemenliğin temeli olarak güçlendirmek. Yürütme erkini, partili olmayan cumhurbaşkanı ve hükümet biçiminde yapılandırmak; devlet bürokrasisini kurumlaşan, yansız, nitelikli ve yolsuzluklardan uzak bir yapıya kavuşturmak. Topluma, yargı erkinin tamamıyla bağımsız ve tarafsız olarak gerçekten adalet dağıtacağının güvencesini vermek. Tüm boyutlarıyla oluşacak parlamenter demokrasi, temel hak ve özgürlükleri içkindir; bu ülkenin insanı, Türkiye’nin de imzaladığı en son uluslararası anlaşmalarda yer alan hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesini, çoktan hak ediyor. Basınyayını, sanal iletişimi ve üniversiteyi de içerecek düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin temeli ve güvencesidir. Bu toplum yıllardır, özellikle de AKPMHP elinde savaş bağımlısı yapıldı. Oysa barış ortamı demokrasinin temelidir. Seçimlerde Cumhur İttifakı karşısına, dayanışmayı, birlikte yaşamayı ve kardeşliği öne çıkaran somut bir barış programıyla çıkılmalıdır. Üretim burada seçim sürecinin ekonomik boyutu anlamında kullanılıyor. AKP’nin yandaş sermaye oluşturmaya dayandırdığı ekonomi, kendi kurallarına göre ancak toplum yararına işleyen bir düzene evrilmelidir. Bu çerçevede, tarımdan sanayiye, madencilikten bilişime, her alanda yerli üretime önem verilmesi; yatırımların çevre ve sağlık duyarlı olması; sendikaların güçlendirilmesi; işsizlik, enflasyon ve gelir bölüşümü konularında duyarlı bir ekonomi yönetimi, demokrasinin ve barışın kalıcılığını sağlayacak ana dayanaklardır. Söylem birliğine giden süreç, adayını da çıkarır. Demokratikleşmesi yetersiz toplumlarda, önce ayrı davranmak, ikinci turda birleşmek başarılı sonuç vermiyor; bu nedenle birinci turda tek adayla çıkılması en doğrusudur. Çıkarılacak tek aday, üzerinde anlaşmaya varılmış olan demokrasi, barış ve üretim donanımıyla çok güçlü bir seçenek olabilir ve bu tarihi ve yaşamsal seçimi kazanır. 5 MART 2018 SAYI: 33752 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:02 05:47 06:11 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:26 13:22 16:31 07:10 13:06 16:17 07:31 13:29 16:41 Akşam 19:06 18:51 19:15 Yatsı 20:25 20:08 20:30 Gazeteciler kuşkusuz yargılanabilir. Peki, gazetecilik yargılanabilir mi? İkisi arasındaki derin farkı özellikle karıştırarak, gazeteciliği yargılayıp, “Hayır onlar gazeteci değil” ya da “Hayır biz suç işleyen gazetecileri yargılıyoruz” klişeleriyle sisli bir hava yaratarak bildikleri düzeni (o düzenin nasıl bir düzen olduğunu, yolsuzlukların, siyasi skandalların, halktan gizli dümenlerin peşine düşen, her türlü baskı altında mesleklerini yürütmeye çalışan gazetecilere sormak gerekiyor) sürdürmek isteyenlerin ulusal ve uluslararası düzeyde açığa çıkartılmasının, deşifre edilmesinin zamanıdır. Demagojiye son verelim artık. O zaman şu iki soruya yanıtlarımızı açık, net bir şekilde ortaya koyalım ve değerlendirelim. Gazeteci suç işlemişse tüm diğer yurttaşlar gibi yargılanabilir. Herhangi bir suç şüphesi ve şüpheyi destekleyecek, soruşturmayı gerektirecek yeterli kanıt varsa mesleği gazetecilik de olsa her yurttaş hakkında soruşturma açılabilir, soruşturma kovuşturmaya dönüşebilir ve nihayet hakkında dava açılabilir. Hiç kuşkusuz iddiaların hemen gerçek olarak kabul edilmesi gerekmez ve gazeteci de tıpkı diğer yurttaşlar gibi “masumiyet karinesi”nden yararlanır, yani suçluluğu mahkemece kanıtlanana, bu hüküm en üst mahkeme tarafından onaylanıp kesinleşene kadar masum sayılmalıdır. Tekrar vurgulayalım, tüm öteki yurttaşlar gibi. Ama gazetecilik, yani halkın haber alma hakkı yargılanamaz. Gazetecilik, yurttaşların haber alma haklarının yerine getirilmesi görevidir, gerçeklerin ortaya çıkartılması görevidir, fikir ve düşüncelerin herhangi bir kısıt olmaksızın okura iletilmesi görevidir ve burada suç oluşmaz. Gazetecilerin sık sık karşımıza çıkartılan, ne olduğu pek belirsiz, her yöne çekilebilen, savcılar tarafından genellikle bir tür kolay suçlama malzemesi olarak kullanılan, herhangi bir “suçu övme” suçunu işlediklerinin iddia edilmesi durumunda ise eğer yeterli kanıt varsa, yargılanan kuşkusuz yine gazetecilik olmayacak, eğer kanıtlanabilirse o suçu işlediği iddia edilen gazeteci olacaktır. Gazetecilik Yargılanabilir mi? Ama burada da övüldüğü iddia edilen “suçun” temel bir hukuk ilkesi olan yasada karşılığı olmayan suç olmaz ilkesine göre suçun ne olduğu, yasanın hangi maddesini nasıl ihlal ettiği, hangi yargı kararına göre suç olarak kabul edildiği açık olmalıdır. Herhangi bir kişinin ya da siyasetçinin bir eylemi suç olarak ilan etmesi ve savcılardan da gazeteci hakkında “suç işledi” savıyla iddianame düzenlemesini istemesi ve dava açılması her zaman kuşkuyla karşılanması gereken durumlardandır. Gazetecilerin yaptıkları haberlerden ya da yazılardan, çizgilerinden yargı önüne çıkartıldığını hepimiz biliyoruz. Örnekler çok. Şu günlerde çok sayıda gazeteci arkadaşımız bu türden iddialar nedeniyle, üstelik de tutuklu yargılanıyor. Bizler de haberlerden, manşetlerden başka “kanıt” sunulamayan Cumhuriyet Gazetesi davasının sanıkları arasındayız. Hâlâ üç arkadaşımız Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık tutuklu. Tutuklu yargılanmaları için herhangi bir neden bulunmuyor. İleri sürülen gerekçelere sanıyoruz gerekçeyi yazan ve tutukluluk yönünde oy veren mahkeme üyeleri bile inanmıyor. Geçen günlerde tutukluluklarla ilgili HSK tarafından mahkemelere gönderilen, belgesi ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanan “bize sormadan tutuksuz yargılama ya da tahliye kararı vermeyin” direktifi açık bir hukuksuzluk, bir hukuk ayıbı olarak hukuk tarihimize geçti. Bu direktifin mahkemelerin bağımsızlığına ve tarafsızlığına koyu bir gölge düşürdüğü ortada. Umuyoruz ki 9 Mart’taki duruşmada mahkeme heyeti, arkadaşlarımızın tahliyesi yönünde karar verecek. Sonuç olarak yineleyelim; iki durumu açık, net bir şekilde birbirin den ayırıyoruz. Gazeteciler eğer yasalarda yazılı meslekleri ile ilgisiz bir suç işlemişlerse kuşkusuz tüm yurttaşlar gibi yargılanabilirler. Uluslararası hukuka göre de o normlara uyacağını kayda geçirmiş iç hukukumuza göre de gazetecilik mesleğinin gereklerini yerine getiren gazeteciler bu faaliyetleri nedeniyle yargılanamazlar. Diyeceksiniz ki, “ama yargılanıyorlar.” Haklısınız ve dikkat çekmek istediğimiz de bu hukuksuzluktur zaten. HHH Avukatlar ve Savunmada Etik Sorunu Geçen hafta Cumhuriyet’te çıkan bir haber nedeniyle “avukatlar savunmanlığını üstlendikleri kişileri her koşulda savunmak, bunun için ellerinden gelen her türlü olanağı, velev ki bu olanaklar hukukilikle, etik değerlerle, insan hakları ile bağdaşmasın kullanmak zorunda mıdırlar” diye sormuş, okurlarımızdan ve hukukçulardan görüş istemiştik. Gelen yanıtlar Cumhuriyet’in haberini doğruluyor, temel meslek ilkelerinin ve etik kuralların dikkate alınması gerektiğinde birleşiyor. Avukatların kendi meslek ilkelerinin de bunu gerektirdiği vurgulanıyor. Okurlarımız bununla birlikte herkesin hakkındaki suçlama ne olursa olsun kendini savunmaya, bir savunman desteği almaya hakları olduğunu belirtiyorlar. Olayların her zaman siyahbeyaz açıklığında olmadığına, olmayacağına, bu nedenle savunmanın önemine dikkat çekiyorlar. Hukukçu arkadaşlarımızın görüşlerine gelecek hafta yer vereceğiz. KISA KISA Türkçeye Özen Köşesi Heyelan yerine toprak kayması, devam ediyor yerine sürüyor, şuursuzca yerine bilinçsizce, dair yerine ilişkin, vizyona girdi yerine gösterime girdi, hamaset yerine boş övünme, aktivist yerine eylemci, biliyorum vazgeçemezsiniz ama karizmatik yerine büyüleyici, etkileyici diye yazamaz mısınız? Alelade yerine sıradan, isyan yerine başkaldırı, delil yerine kanıt yazsak daha iyi olmaz mı? “Ekonomik bir alternatif hali” pek kötü bir Türkçe değil mi? Hiç değilse “ekonomik bir alternatif” demekle yetinilseydi. “Menemen’de katledilen devrim şehitleri” de olmamış doğrusunu isterseniz. Katliam, ‘acımasızca, topluca öldürme’dir. Sivas’ta arkadaşlarımızın öldürülmesi öyleydi. Menemen’de ise, “gericiler bir subayımız ile iki bekçimizin canına kıydılar” demeliydiniz. “Obezite salgın gibi”, “kriz derinleşiyor”, “istismar sanıkları” diye yazmış arkadaşlarımız. Latinceden alınma obezite sözcüğünün Türkçesi “doymak bilmez”dir. Onu beğenmediniz, hiç değilse “şişmanlık hastalığı” diye yanına ekleseydiniz. Fransızca “kriz” sözcüğünün Türkçe karşılığı “bunalım”dır. Bir de Arapça “istismar” sözcüğü var pek sevdiğiniz. Bu utanılası edim Türkçemizde “sarkıntılık” ya da yerine göre “kötüye kullanma”yla karşılanır. Gazetelerimiz aslında biraz da “istismar” diyerek hafifletmeyi yeğliyorlar o başka sözcüklerle anlatılması gerekeni doğrusunu isterseniz. Türkçemize biraz daha özen göstermenizi istesek fazla mı olur? Uyarıları, yardımları için okurumuz Tarık Konal’a iyi dileklerimizi gönderiyoruz. Özel adlar, çekim ekleri 28Şubat 2018 Çarşamba günkü Cumhuriyet’in Kültür sayfasında bir başlık: “Antalyalı’dan kent insanının günlük koşuşturmalarına dair.” Bilindiği gibi özel adlar yapım eki aldıklarında daha sonra gelen çekim ekleri ayrılmaz. Yazım kuralı böyledir. Oysa başlıkta bu kurala dikkat edilmemiştir. “Antalyalıdan” biçiminde yazılmalıydı. Gazetemize, hele de Kültür sayfasına hiç yakışmıyor. Saygı ve sevgilerimle...Vedat Yazıcı Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Başka bir dünya mümkün EMİN ŞAKİR Maltepe Cezaevi Devrimci Sosyalist İşçi Partisi üyesi, Türkiye’de çıkmış tüm sol, sosyalist, devrimci yayınları arşivleyen, solyayin.com adlı web sitesinin editörü Emin Şakir, 28 Kasım 2017’den beri Maltepe Cezaevi’nde. Sitede yayımlanan bazı yayınların “yasaklı yayınlar” listesinde olduğu gerekçesiyle tutuklanan Şakir’in Cumhuriyet’e içeriden gönderdiği yazıyı yayımlıyoruz. Emin Şakir hakkındaki iddianame 3 ay sonra hazırlanabildi. 11yıldır içinde bulunduğum “Başka bir dünya mümkün” mücadelesinde bir süredir sizi yalnız bırakıyorum. Ne ile suçlandığımı bile bilmeden üç ay önce “kaçma şüphesi”yle tutuklandım. Oysa bu soruşturma başladığından beri dört defa yurtdışına çıkmış ve her seferinde ülkeye geri dönmüştüm. OHAL koşulları cezaevinde olmak için çok da “iyi” bir zaman değil. Dışarıdaki mücadelemizde KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] çokça karşılaştığımız gibi egemenler kendi koydukları yasaları burada da çiğniyor. OHAL ise her şeyin kılıfı. Yan koğuştaki kadın katili her hafta telefon edebilirken, sizin bu hakkınız kısıtlanarak iki haftada bir telefon etmenize izin veriliyor. Aynı cezaevinde kaldığınız çocuk istismarcısı, arkadaş görüşünden faydalanabilirken OHAL bahane edilerek bu yasal hakkınız engelleniyor. Partiler Kanunu’na göre kurulmuş ve faaliyetini sürdüren, üyesi olduğunuz siyasi partinin basın açıklaması “yasadışı örgüt faaliyeti” olduğu, size özgürlük isteyen arkadaşlarınızın suçluyu övdüğü (buradaki “suçlu” bırakın bir mahkumiyet kararını, hakkında iddianame dahi olmayan biri) gerekçesiyle mektuplarınıza el konuyor. Ama buranın bir cehenneme dönüşmemesini sağlayan çok büyük bir güç var. Evet, doğru bildiniz. Yıllardır her yerde sloganlarını haykırdığımız “dayanışma”nın gücü. Hem aynı koğuşu paylaştığınız kişilerin içeri attığınız ilk adımdan itibaren dayanışmaları, hem yıllardır omuz omuza beraber mücadele ettiğiniz, hem de hiç sesini duymadığınız, adını bilmediğiniz dostların, yoldaşların dayanışması. Her kalp atışında içimi ısıtan aşkın (*) ve mücadelenin ateşi beni hiç yalnız bırakmıyor. Tarihte hiçbir dönem yoktur ki baskı ve karanlık sonsuza dek sürsün. Bugün fabrikalarda, okullarda, sokaklarda sesimiz az duyuluyor olabilir. Ama inanın bu durum değişecek, değiştireceğiz. Tarihin, 1916’nın Aralık ayında “Bizim kuşağımız büyük ihtimalle devrimi göremeyecek” diyen Lenin’i (hayatını devrime adamış Lenin’i) sadece üç ay sonra haksız çıkardığını unutmayalım. Mücadelenin suları tekrar yükselecek. O güne kadar irili, ufaklı her mücadeleye omuz verelim, bir arada duralım. Mücadelenin suları tekrar yükseldiğinde kayığımızı inşa etmiş olalım. Mücadeleye tekrar omuz vermek için sabırsızlanıyorum. O güne kadar beni burada yalnız bırakmayan sizi canımda, canımın içinde taşıyacağım. İnanın, başka bir dünya mümkün, hâlâ. “Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi...” (*) Her telefon gününde sesiyle, her mektup gününde yazdıkları ile gücüme güç katan kadın, ayrı bir teşekkürü hak ediyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle