19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Tuncer Cücenoğlu Kiev Üniversitesi’nde tez konusu oluyor Türk tiyatro yazarı Tuncer Cücenoğlu Kiev Üniversitesi’nde tez konusu oluyor. Türkoloji Bölümü son sınıf öğrencisi Alona Tyschchenko “Türk oyun yazarı Tuncer Cücenoğlu oyunlarının evrenselliği” baş lığıyla ele aldığı tezinde, dünyanın birçok ülkesinde sahnelenmekte olan yazarın evrensel yapıtlara imza attığını, bu nedenle de birçok ülkede olduğu gibi Ukrayna’da da yaygınlaştığını nedenleriyle açıklıyor. Cumartesi 3 Mart 2018 EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: İLKNUR FİLİZ [email protected] Küllerinden doğdu 15 Kadıköy Sineması’nın işletmesini geri alan ve salonun fuayesini yenileyen Funda Kocadağ, ‘Burada gişe filmleri oynatmayacağız’ diyor İstanbul, Kadıköy’de Bahariye Caddesi’nde Süreyya Operası’nın hemen yakınlarında, aslında uzun süredir orada duran ama birçok kişinin varlığından haberdar olmadı ğı Kadıköy Sineması, tabiri caizse kül lerinden doğuyor. Erol Kocadağ tara fından Kadıköylülere 1967 yılında ka pılarını açan sinema, 1988 yılından bu yana kiracılar tarafından iş letiliyordu. 2018 yılıy la beraber ise mekânın ORHUN ATMIŞ işletmesini Kocadağ’ın kızı Funda Kocadağ geri aldı. Funda Kocadağ, esas mesleği avukatlık olan oğlu Erol Yusuf ile birlikte şim dilerde kendi projelerini geliştirmek ve 37. İstanbul Film Festivali’ne tama men hazır olmak için çalışıyorlar. Kocadağ, söze şöyle başlıyor: “İKSV’den kalabalık bir grup geldi. Sa lonu görünce çok beğendiler, hemen akabinde Başka Sinema, Kadıköy mer kezi yapmak için çok hevesli davra nınca, bizim de zaten düşüncemiz ‘gi şe filmi’ oynamak değildi, festival filmleriydi. O yüzden çok özverili bir biçimde geceden gündüze imalatta ça lışarak hazırlandık. Şimdi mesela du varlar hazırlanıyor, tuvaletler kaplan dı.” Projelerinden ve ödüllü salondan da bahseden Kocadağ, “Şimdi duvar lar hazır hale gelecek, fotoğraf ve re sim sergisine uygun hale gelecek. Bu rası biraz da sinema, kitap kulübü gi bi kültür sanat merkezine dönüşecek. Mario Levi mesela, henüz sözleşme imzalanmadı, ama sinema eleştirmen leriyle birlikte kitap ve sinema üzeri ne burada bir takım sohbetler olacak. Salon hakikaten çok özel bir salon. 50 sene önce İtalya’dan tasarım ödülü al mış” şeklinde konuşuyor. n Salonu tekrar ailenin işletmeye başlama hikâyesi nasıl gelişti? Belki 8001000 kişilik sinemalardan değil ama Anadolu Yakası’nın en yük sek hasılatını yapan sinemaydı rah metli babamın işlettiği yıllarda. Her kesin bildiği, sükse yapan bir refe ransı var. Ama kirada olduğu yıllarda bana göre eksikler olmuş. O yüzden ayaklar unutmuş burayı. n Siz nasıl karar verdiniz bu işe girmeye? Biraz ihtimam gerektiğini fark et tik artık. Çünkü benim kendi arka daşlarım, yakınlarım bile “Aa, duru yor mu, orada mı, film oynatılıyor mu, hâlâ sinema mı” diye sormaya baş layınca tehlike çanları çalıyor bura sı için diye düşündük. Onun için hak ettiği yere gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. İstanbul’da bunlardan zaten kalmadı gibi. Belki 2 taneler. Kadıköy, Bahariye’de hiç kalmadı. Orijinalliği korunan sinema kalmadı. Bir tane daha film gösteren sinema var ama o da bölündü. ‘Babamın duruşu vardı’ n Bu sinema hakkında ‘daha çok para getirecek’ projeler var mıydı? Yıllar içinde çok teklifler geldi tabii. Bu Bahariye Caddesi adım başı sinema doluydu. Çok fazla sinema salonu ticari kaygılar nedeniyle mağazalara, kafelere, restoranlara dönüştü. Bu konuda rahmetli babamın hiç değişmez, sağlam bir duruşu vardı. Sinemaya, tiyatroya, kültür sanata gönül vermişti. Onun zaten, “Ben sağken bu şekilde korunsun, daha sonra siz nasıl arzu ediyorsanız o şekilde kullanırsınız” diye bir söylemi vardı hep. Ama biz de aynı şekilde, sinemaseverler olarak, kültür sanata katkı olması için koruduk. n Siz de sinemasever misiniz? Kesinlikle. Mülk olarak bize geçti ğinde ben 4 yaşındaydım. Hatırladığım zaten o ilk 25 senede babam var. Tüm çocukluğum ve genç kızlığımda sinema vardı. Hatta tiyatro vardı. O seneler yazları da tiyatro oluyordu ve en büyük tiyatro grupları dönüşümlü olarak geliyordu. Zaten öyle bir ortamda yetiştik. Oğlum da çok seviyor. Hakiki bir sinemasever. Her hafta en az 3 akşamını sinemalarda geçirir. ‘Keşke herkes tanışsa’ n Bu dönemde biraz cesaret işi bu sanki. Üstelik “festival filmleri, bağımsız filmler oynatacağız” diyorsunuz. Gişe filmleri hiç mi olmayacak? Hiç olmayacak. Bu bir tarz, bir seçim. Şöyle de bir sebebi var. Gişe filmi diye konuşursak sinemacılıkta, sektörde bu AVM’lerin açılıp içinde Amerikan tarzı çoklu salonların gelmesi film sektörünü tamamen değiştirdi. Şöyle ki film şirketleri o filmleri ver büyük destek Funda Kocadağ, ilğydlfdegzzlerğyaraınalyeueiriöaeüiçkdplcüregrnnsnrikanemaezeıDtdlüabnÜsaneeaytielkeelee.rilkkrlanshraLtüidrflkÜlşeDntiiiınâşieovyrnnisionıs.otıleeyrelanedmâeidlkilğerrrdanKdmdsanuükssilraaiouaueğidesüaavdtMcrğloyğunaçkerenaaıaudnaisnar,seış’çBdninüpnliubtzlAbıogaoıağtişuMufğnmiıkdiğğumünnnıdeis,naaeieaünınndjvmmnceuaeeaelamteÖdslagakeröa’yebtiirlnneyiğnliikenlile,ımneycnfdsydaieeeialianinmjkks.lindottkolıaeoaneilslklnddrfdımiiruailuKaçpmğağooirun3kuloyeni5druie mek için 56 hafta oynama şartı koşuyorlar. Bu tabii, 1214 tane salon olursa idare edilebilir bir şey oluyor. Bizim eskiden anladığımız sinemacılıkta her hafta film pazartesi günü değişirdi. Bu böyle tek ya da ikili salonlarda çok büyük sorun yaratıyor, bir filmin 56 hafta oynatılacak diye diretilmesi. Bu değerli salonları yaşayamaz hale getiriyor. Bu sanat ve festival filmlerinin kendine özgü seyircisi, meraklısı var. Gerçekten de çok çok iyi filmler, keşke herkes tanışsa. Hele ki böyle çok özel, az sayıda kalmış salonlarda büyük perdelerde izleseler başka bir deneyim olur. Biz biraz o küçük perdelerde, küçük salonlarda film izlemeye alıştık. Ben şimdi buraya gelip giden seyirciden duyuyorum, “Bu başka bir deneyim, başka bir şey” diyorlar. n Kadıköy’e yönelen bir kültür sanat kitlesi de var gibi gözüküyor. Evet. Burası o anlamda bir buluşma yerine dönüşüyor. Çok entelektüel, büyük bir kitle var burada. Son Feci Bisiklet’ten yeni tekli Rock müzik grubu Son Feci Bisiklet, son albümleri “Kötü Şeyler”in hemen ardından, “Yerlerde” teklisi ile müzikseverlerle buluşuyor. Söz, beste ve düzenlemesi Arda Kemirgent imzası taşıyan şarkı, dün tüm dijital platformlardaki yerini aldı. Öte yandan Son Feci Bisiklet, konser turlarına da devam ediyor. 1 Mart Denizli Route’de sahne alacak olan grup, 10 Mart’ta Gazimağusa The People’s, 16 Mart’ta Bursa Hayalperest, 21 Mart’ta Antalya Holly Stone Performance Hall, 22 Mart’ta İstanbul Dorock XL, 29 Mart Çanakkale Hayal Kahvesi’nde sahne alacak. Grup ayrıca 20 Nisan’da DasDas’ta, 21 Nisan’da Ankara Grifest’te, 27 Nisan’da da Gazimağusa’da DAÜ Stadyumu’nda konser verecek. ALH’de ‘Ölüm ve Genç Kız’ seslendirildi Boğaziçi Albert Long Hall’da (ALH) 28 Şubat Çarşamba akşamı solist sanatçılar; Hakan Şensoy ve Ersun Kocaoğlu (keman), Beste Tıknaz Modiri (viyola), Şafak Erişkin (çello) ve Toros Can’ın (piyano) yer aldığı Arctic Beşlisi konser verdi. Orkestra deneyiminin yanı sıra pek çok da resital vermiş olan sanatçılardan oluşan topluluk, lied’in büyük ustası Franz Schubert’in genç bir kızın ölmemek için yalvarışını ve yaklaşan ölümü anlatan “Ölüm ve Genç Kız” dörtlüsü ile başlayan konserde Gustav Mahler “Piyanolu Dörtlü” ve Gabriel Fauré “Piyanolu Beşli” eserlerini yüksek teknik ve müzikal kalitede yorumladılar. Topluluk, oda müziği için az bulunur güzellikteki akustiğiyle, dinleyicilerinin sıcaklığı ve coşkusuyla Albert Long Hall’dan mutlu ayrıldı. ALH konserleri 7 Mart Çarşamba 19.30’da piyanist Sabri Tuluğ Tırpan’ın yöneteceği Figaro Goes Jazz konseriyle devam edecek. ‘Işığımızın Emekçileri’ne Şişli’de gala Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsünü anlatan “Sabah Yıldızı Sabahattin Ali” belgeselinin yönetmeni Metin Avdaç’ın son belgeseli olan “Işığımızın Emekçileri” 5 Mart Pazartesi akşamı saat Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde galası yapılacak. Saat 19.00’da başlayacak gecenin sunuculuğunu tiyatro oyuncusu R. Onur Duru yapacak. Tiyatro oyuncuları Betül Arım ve Tamer Levent’in şiir okuyacağı gecede, belgeselin özgün müziğini yapan sanatçılardan çellist Duygu Demir de eserlerini seslendirecek. Aslı Özge’nin filmi Cannes Atölye’de Aslı Özge Almanya’da yaşayan Türk yönetmen Aslı Özge’nin henüz tasarım aşamasındaki yeni filminin bu yılki Cannes Film Festivali’nde Cinefondation Atölyesi’ne seçildiği açıklandı. Toplam 15 yapımın kabul edildiği atölyede Aslı Özge’nin “Black Box” adlı filmi 10 16 Mayıs tarihleri arasında film profesyonelleriyle yaratıcılar arasında düzenlenecek toplantılara katılacak. Biraz saf, biraz tuhaf Kuaför Cengiz (Prof Sny Records) Bu plakta A yüzü B yüzü yok. Boş buldukları iki odalı evi işgal etmiş tehlikeli adamlar var. Biri neredeyse 20 yıldır dükkânı kapamış olan Kuaför Cengiz. 1998 yılında çıkardığı “İstanbul Hatırası” ile memleketin ilk grindcore topluluğu ve demosu nişanını almıştı Kuaför Cengiz. Kurucu üye Amerikalı gitarcı vokalist Alex Bayrak buralara yerleştikten sonra sorunlarımızı dilimizde şarkılaştırmıştı. Kalfaları da kendisi kadar çatlaktı; basta Balici Berat, davulda Şalgamripper. 1992 yılında kurulmuş Kuaför Cengiz. O karanlık günlerde Cihangir Güneşli Sokak’ta tarifsiz kederler içinde hayatını idame ettirmeye çalışan Alex çareyi müzikte aramış, topluluğun adını da niyeti bozduktan sonra yolda karşısına çıkan ilk tabeladan almış. Alex’e göre bu toprağın taşı toprağı grindcore şarkısı. O kadar çok malzeme var ki, o da bunu değerlendiriyor. Hayatın gerçeklerini trajikomik bir dille, sıra dışı ve eğri büğrü cümlelerle dile getiriyor. Biraz saf, biraz tuhaf. Ama bunun sebebi kendi değil, belki de bizim dahil olduğumuz için görmekte zorlandığımız kalabalığın kendisi. Kuaför Cengiz deyip geçmeyin; milletçe kaybettiğimiz insanca değerleri sanki bizden daha iyi görüyor. Bir de tarihi eser restore ediyor. Fırlamaca diyaloglar Sapık İnek (Prof Sny Records) Kuaför Cengiz’in komşusu Sapık İnek. Plakta 1998 yılında Ankara’da kurulan topluluğun 1998 ile 2015 yılları arasında yaptığı parçaların yeniden çalınmış versiyonları var. İki tanesi sadece bu plakta yer alan yedi parça, provalar sırasında canlı kaydedilmiş. Hepsi çok kısa; yedi tanesi ancak 15 dakika ediyor. Akılları şeyine kaçmış şarkılarda iki ses var; biri Kurabiye Canavarı, diğeri Chucky. Bu sesler gitar çalıp vokal yapan, parçaları yazan Okky tarafından çıkarılıyor. Parça içlerinde komik geyikler, fırlamaca diyaloglar, tehlikeli kelimeler dolanıyor. Belli bazı müzikal akımları ve temsilcilerini ti’ye alan gitar riffleri, melodiler serpiştirilmiş. Belki de bu trikler bazıları için tahammülü olanaksız müziklerini dayanılır, hatta kabul edilebilir hale getiriyor Sapık İnek’in. Alaycı, bitirim işi duruş, topluluğun matrak karakterini ifade ediyor aslında. Elinde testereyle olmasa da, asap bozan esprileri, brütal vokali, basçı Barış ile davulcu Kerem’in makineli tüfek hızındaki temposuyla öldürme potansiyeli taşıyan grindcore cinsi bir inek, üstelik sapık. İki tekinsiz ekip; Sapık İnek ve Kuaför Cengiz, memleketin ilk split plağında sırt sırta vererek saldırıyor. Önce kadınlar ve çocuklar... Murat Beşer ([email protected]) 50. SİYAD Onur ve Emek Ödülleri Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), 50. SİYAD Türkiye Sineması Ödül Töreni’nde Onur Ödülleri’nin yönetmen senarist Duygu Sağıroğlu ile oyuncu Deniz Türkali şarkıcı Deniz Türkali’ye, Emek Ödülü’nün ise film afişi ressamı İbrahim Enez’e verileceğini açıkladı. 13 Mart’ta sinema ve tiyatro sanatçısı Nergis Öztürk’ün sunuculuğunda gerçekleştirilecek 50. SİYAD Ödül Töreni’nde SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenen “Türk Sinemasında 2017’nin En İyileri” açıklanacak. Törende Onur ve Emek Ödüllerinin yanı sıra 16 kategoride yılın en iyisi seçilenlere ödülleri verilecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle