19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 15 Mart 2018 8 Reis emretti: Kıbrıs Türkleri çoğalın!.. Kıbrıs Türk kesiminin çiçeği burnunda Başbakanı Tufan Erhürman ile Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay Türkiye’ye geldiler ve AKP’nin Reisi, devletin de başı Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildiler. Bu doğal. Türkiye’den başka hiçbir ülkenin “devlet” olarak tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hâlâ “yavru vatan” sayılıyor ve oldum bittim derin ekonomik ve siyasal sıkıntılarla boğuşuyor. Türkiye dışında yaslanabileceği bir ülke de yok. KKTC Başbakanı ve Başbakan Yardımcısı ile Erdoğan arasındaki görüşmede özellikle ekonomik sorunların üstesinden gelebilmek için turizm dışı alanlarda da yatırım çekme olanakları ve olasılıkları üstünde konuşulmuş. Bu da doğal. Kıbrıs Türklerinin ekonomik boğuntusu ve açmazları öteden beri bilinir. Elimde güvenilir ekonomik veriler yok. Ancak KKTC’de halkın büyük kesiminin geçim için devletçiklerine bağımlı olduğu, devlette ya da belediyelerde maaşa bağlandıkları ve onunla geçinebildikleri öteden beri söylenir. Hatta Türkiye’den maaşları ödeyebilecek paranın zamanında gelmemesinin siyasal krizler yarattığını bile duymuşluğumuz var. Daha kalıcı ve sürdürülebilir çözümler aramaları ve bunun için Türkiye’ye danışmaları, destek aramaları elbette doğal. Ancak her şeyin en doğrusunu bildiğine inanan ve çevresini de inandıran AKP Reisi’nin önerdiği bir “çözüm” var ki ne kadar doğal bilemedim. Doğan Haber Ajansı’nın (DHA) aktardığına göre Erdoğan, Kıbrıs Rum Kesimi ile eşit düzeye gelebilmeleri için yatırım çekecek hamleler bağlamında nüfusun da Rumlarla eşitlenmesini bir hedef olarak Kıbrıs Türklerinin önüne koydu. Nasıl olacak bu? Özel hayata karışmak benim ne haddim ne de işim. Ama Kıbrıslı Türklerin önüne çok zor bir ödev konuyor (gibi geliyor bana). Kıbrıslı meslektaşım Yeni Düzen gazetesi yazarı Sami Özuslu henüz bu “görev emri” ortada yokken 8 ay kadar önce, 27 Temmuz’da nefis bir yazı yayımladı. Aktaracağım sağlam ve ayrıntılı bilgileri onun yazısından aldım. 1974’te, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, askeri operasyonun hemen ardından yaptığı ve benim de haberci olarak izlediğim bir basın toplantısında “Kıbrıs’taki 120 bin Türk’ü korumak bizim görevimizdi, biz de görevimizi yerine getirdik” demişti... Ardından Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den göç etmek isteyenlere devlet desteği ve teşviki sağlandığı, çok sayıda TC yurttaşının KKTC yurttaşına dönüştürüldüğü de resmen açıklanmayan ama herkesin bildiği bir sırdı. 1974’te 120 bin idi. 2011’de yapılan ve nedense sonucu çok gecikmeli açıklanan nüfus sayımı verilerine göre ise KKTC’de nüfus 294 bin. Sayım günü KKTC sınırları içinde bulunan herkes bu hesaba dahil. Turist ya da yerli. KKTC yurttaşı ya da değil. Hepsi... Meslektaşım Özuslu ise 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimi verilerini değerlendirirken farklı bir hesaplama yapıyor: “... 2015’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde 177 bin civarı seçmen vardı. 18 yaş altındakileri, yani seçmen olmayanları da 54 bin hesaplarsak, 2015’te toplam ‘yurttaş’ sayısı 230 bin civarına denk geliyor...” Sayım sonuçları mı hatalı, Özuslu’nun hesaplama yöntemi mi yanlış bilemem. Ama yine de 1974’e bakıldığında bu kadar artış doğal sayılmalı. Kimi doğumla, kimi göçmen olup Kıbrıs’a yerleşenlerle bu sayıya ulaşılmış olabilir. İyi de 1 milyon 17 bin olarak açıklanan Rum kesiminin nüfusu ile arada yine de çok büyük bir fark var ve AKP Reis’i tavsiye eder gibi emretti: Kıbrıslı Türkler çoğalın!.. Çocukları ya da yaşı bencileyin geçmişleri bir yana bırakırsak Kıbrıslı kadın ve erkek Türklerin önünde zorlu bir görev var. Adadaki Rum nüfusun sayısına ulaşamadıkça Kıbrıs sorunu çözümsüz kalacak(mış). Ben söylemedim, Reis buyurdu. Tanıdığım kültürel ve siyasal birikimlerine çok güvendiğim Kıbrıslı Türk dostlarımın, arkadaşlarımın bu çözüm(!!!) formülüne bir cevapları olsa gerek. Kuran kursu yangınında Diyanet’e 397 bin TL ceza Diyarbakır’da Kulp’a bağlı Karaağaç köyünde müftülüğe bağlı yatılı olmayan Kuran kursunda 1 Aralık 2015’te gece çıkan yangın, 6 çocuğun ölümü ile sonuçlanmıştı. Yangında hayatını kaybeden Mehmet Bingöl’ün (16) ailesinin Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında açtığı tazminat davasında mahkeme, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aileye 397 bin lira tazminat ödemesine karar verdi. Kararda, yangının yeterli denetim yapılmamasından kaynaklandığı belirtilerek Diyanet İşleri Başkanlığı sorumlu tutuldu. l DHA haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Bakan ‘kırın’ dedi polis ayağına sıktı İçişleri Bakanı Soylu’nun ‘okul çevresindeki uyuşturucu satıcılarının ayağının kırılması’ talimatını verdiği gün uyuşturucu sattığı öne sürülen bir çocuk ayağından vuruldu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Okul çevresinde uyuşturucu satıcı ayağını kırmaya polis görevlidir. Suçunu bana atsın” dedi. Soylu’nun bu açıklama sı görürseniz ayaklarını kırın, yı yaptığı gün, Altındağ’da suçu bana atın” dediği gün, dikkat çeken bir olay yaşan Ankara’da bir öğrenci yurduna 200 metre mesafede uyuş ALİCAN ULUDAĞ dı. Kömürcüler mevkii olarak bilinen yerde uygulama turucu sattığı iddia edilen 17 yapan polis, bazı şahısları yaşındaki bir çocuğun polis tara uyuşturucu alışverişi yapan yapar fından ayağından vurulduğu ortaya ken gördü. Polisin geldiğini gören çıktı. Yaralı halde gözaltına alınan şahıslardan biri bağırınca, yanın çocuk, 2 kez adli muayeneye götü daki kişiler kaçmaya başladı. Bu rüldü. Çocuk hakkındaki iddianame esnada 17 yaşındaki İ.B, ayağın nin tutuklanmasından bir gün sonra dan silahla vurularak yakalandı. hazırlanması dikkat çekti. Polis tarafından tutulan tutanakta, 3 Ocak’ta MEB Şura Salonu’nda İ.B’nin üzerinde içerisinde uyuştu düzenlenen Genel Güven rucu bulunan siyah bir poşet bu lik ve Uyuşturucu ile Mücadele lunduğu belirtildi. Toplantısı’nın açılış konuşmasında polislere seslenen İçişleri Baka İddianamede yurt vurgusu nı Soylu, “Okulun çevresinde bir Gözaltına alınan İ.B, önce emniye uyuşturucu satıcısını gördüğümüz te daha sonra da iki kez adli muaye zaman o uyuşturucu satıcısının ne için hastaneye götürüldü. İ.B’nin ilk muayenesinde, ayağından ateşli silahla yaralandığı ve pansuman yapıldığı, ancak ameliyat edilmesi gerekirken üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi nedeniyle bir hafta sonra ameliyat edilmesi önerildi. Yeniden emniyete götürülen İ.B, iki saat sonra muayene için tekrar hastaneye götürüldü. Doktor raporunda bu kez İ.B’nin ayağında yara görüldüğü ancak kendisinin tedaviyi reddettiği öne sürüldü. Ameliyat edilmesi gereken ayağı alçıya alınan İ.B. ertesi gün adliyeye sevk edildi. 4 Ocak günü mahkemeye sevk edilen İ.B tutuklandı. İ.B. hakkında bir gün sonra jet hızıyla iddianame hazırlandı. İddianamede, İ.B’nin yakalandığı yerin bir öğrenci yurduna 200 metreden daha yakın olduğu belirtilerek, uyuşturucu madde satışından 45 yıla kadar hapsi istendi. l ANKARA Yargısız infaz isyanı23 yaşında yaşamını yitiren Güven Uğurol’un cenazesine Samandağ halkının katılımı oldukça yoğundu. SAMANDAĞ’DA BİR GENCİN POLİS TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMESİNE TEPKİ DİNMİYOR SELİN GÖRGÜNER Hatay’ın Samandağ ilçesinde pazartesi gecesi saat 22.00 sıralarında dur ihtarına uymadığı öne sürülen 23 yaşındaki Güven Uğurol’un polis tarafından vurularak öldürülmesi ilçede büyük tepki çekti. Gözaltına alınan polis memurunun serbest bırakılmasına tepki gösteren ilçe halkı önceki gün yürüyüş yaptı, aile de yaşananlara tepki göstererek canezeyi toprağa vermek istemedi. Samandağ halkının tepkili olduğunu ve dün düzenlenen cenazeye yaklaşık 10 bin kişinin katıldığını belirten Avukat Anıl Cevahir Can, “Polis 6 tane kurşun sıkıyor araca. Kurşunlardan biri sol tekere diğeri de şoför mahalline denk gelecek şekilde arka camın iki santimetre altına isabet ediyor. Şahsın sırtından giren kurşun göğüs mesafesinden çıkıyor. Kamera kayıtlarını gördüm, şahıs aracıyla polis aracının yanından geçiyor durdurmuyorlar. Kaçmasın diye aracı kıstırabilirlerdi. Şahsın 56 metre arkasına park ediyorlar. Polisler araçtan silahla iniyor aracın yanına vardıklarında araç hareket ediyor. Ondan sonra arkadan ateş başlıyor” diye konuştu. “Olayın olduğu yer kontrol noktası değil çarşı merkezi” diyen Can, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hakkında denetimli serbestliği ihlalden yakalama kararı var. Mahkeme kararı da olabilir henüz te yit etmedim. Çocuk, ana caddede polisin yanından geçiyor durdurmuyorlar. Uyarı ateşi açılıp açılmadığı kameralarda belli değil. Polis memurlarının tanıdığı bir çocuk. Burası küçük bir yer. Herkes birbirini tanır. Halkın tepkisi o yüzden.” Polis memurunun serbest bırakılmasına itiraz ettiklerini belirten avukat Can, “Hakkında var olan yakalama kararları kaç adet olursa olsun, terör üyesi olmadıktan sonra veya o an silahlı bir suç işleme kastı olmadıktan sonra, araca sayısız ateş edilmesi yaşam hakkının ihlalidir. Polisin görevi şüpheli veya hakkında yakalama kararı olan kişiyi yaşam hakkını ihlal etmeden kanuna teslim etmektir” dedi. KAÇIRIP İŞKENCE ETTİLER ‘Muhammed Abay’ı bırakın’ İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Tür kiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), gözaltına alınan 22 yaşındaki tekstil işçisi Nur Muhammed Abay’ın serbest bırakılmasını istedi. İHD İstanbul Şube binasında yapılan toplantıda konuşan şube başkanı Gülseren Yoleri, Abay’ın evden işine giderken başına çuval geçirilip kelepçelenerek zorla araca bindirildiğini belirterek, “6 kişi onu ormanın içindeki bir evde günlerce tutmuş. 3 kişi onunla konuşmuş. 3 kişi ise elektrik vererek şiddet uygulamış. Bazı kişilerin aleyhine ifade vermeye ve belge imzalamaya zorlanmış. Her gün ilaçlı meyve suyu içirip sersemletmeye çalışmışlar. Bilinci yerinde olmadığı bir gün ‘Namusum ve şerefim üzerine sizinle örgütte çalışacağıma yemin ediyorum’ yazılı bir kâğıt imzalamışlar. Ailesiyle tehdit edilmiş. Günler sonra yanında yasin okuyup gözleri kapalı bir şekilde ormanlık alanda başına silah dayamışlar. Bir gün Sarıgazi’de bir arazide uyanmış” dedi. Olayla ilgili suç duyurusunda bulunan Abay’ın gözaltına alıdığını belirten Yoleri, “Bazı belgeleri imzalaması konusunda polisler tarafından da zorlanmış. Biz şikâyette bulunduk” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘TEK TİPE GİRMEYİZ’ TAYAD üyeleri, hapishanelerdeki tek tip elbise uygulamasını protesto etmek için Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. “ Suçlu değiliz devrimciyiz, tek tip elbise giymedik, giymeyeceğiz” yazılı pankart açan aileler, Silivri Cezaevi’ne yürümek isteyince polis müdahale etti. Kısa süreli arbede sonucunda 6 eylemci gözaltına alındı. TAYAD üyesi Nurdan Ayna, 1984’ten bu yana can ve kan pahasına kazandıkları haklarını AKP’nin geri almaya çalıştığını söyleyerek “Tutsaklara giydirilmek istenen tek tip elbise Türkiye halklarına giydirilmek istenen kefendir. Geçmişte evlatlarımızın kıyafetlerini aldınız, soğukta, yağmur altında, kar altında bıraktınız, ne beyinlerimizi teslim alabildiniz ne de elbiselerinizi giydirebildiniz. Şimdi ise sürgün sevklerle, tedavilerini engelleyerek, tel kafeslerle, kameralarla, disiplin cezalarıyla yapmadığınız zulüm kalmadı. Yerlere çamaşır suyu döküp üzerinde evlatlarımızı sürükleyerek, ellerini ayaklarını kelepçeleyip süngerli odaya atarak işkence yapıyorsunuz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet CEZAEVİNDE İNTİHAR ‘Basit bir hata değil’ ALİCAN ULUDAĞ Anayasa Mahkemesi, Sakarya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bileklerini keserek intihara kalkışan mahkumun, iki gün sonra konulduğu tek kişilik odada gardiyanlardan aldığı çamaşır ipiyle kendisini asarak intihar etmesi olayında cezaevi yönetimini suçlu buldu. Mahkumun yaşam hakkının ihlal edildiğine karar veren mahkeme, gardiyanlar hakkında kapatılan adli soruşturmanın yeniden açılmasına hükmetti. Kasten öldürmük suçundan 2008 yılında tutuklanan F.K, Sakarya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na konuldu. Sakarya Yenikent Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nde muayene edilen F.K’ye psikotik özellikli duygudurum bozukluğu tanısı konuldu. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne de sevk edilen tutuklunun ceza sorumluluğunu etkileyecek nitelikte herhangi bir akıl hastalığının bulunmadığı belirtildi. Tekrar Sakarya Hastanesi’ne sevk edilen F.K’ye madde bağımlılığından kaynaklı anti sosyal kişilik bozukluğu ve bipolar bozukluk tanısı konularak ilaç yazıldı. Çamaşır ipi istedi F.K, 15 Aralık 2008 tarihinde cezaevinde kaldığı koğuşta her iki bileğini keserek intihara kalkıştı. Tedavisinin ardından yeniden cezaevine konuldu. Aynı konuşta kalan 3 mahkum tedirgin oldukları gerekçesiyle itiraz edince F.K, 16 Aralık’ta tek kişilik bir odaya alındı. F.K, aynı gün gardiyanlardan 10 paket sigara, bir adet çakmak, çamaşır ipi, 5 adet tıraş bıcağı, sabun ve 5 litre su talep etti. Gardiyanlar, bu eşyaların tamanını kantinden alarak F.K’ye teslim etti. Tutuklu F.K, 17 Aralık’ta radyoda yüksek sesle müzik açtıktan sonra kendisini astı. Savcılık, çamaşır ipi verilmesinin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle ilgili gardiyanlar hakkında takipsizlik kararı verdi. 10 yıl sonra ihlal Ölen tutuklunun ağabeyi Recep Kolbasar’ın başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, olaydan 10 yıl sonra yaşam hakkı ihlali verdi. Olayda sorumluluğu bulunan infaz koruma memurları hakkında yeniden soruşturma yapılması için kararı savcılığa gönderen mahkeme, “Psikolojik rahatsızlığı nedeniyle birçok kez tedavi görmesi ve her iki kol bileğini keserek kendisine zarar vermesi nedeniyle halıfleks kaplı odalardan birisine konulması gerektiği ortada olan F.K’nin tek kişilik odaya konulduğu, taşıdığı risk nedeniyle yaşamının korunması için kaldığı odanın gözlenmediği ve isteğiyle de olsa F.K’ye çamaşır ipi verilmesinin basit bir muhakeme hatası veya ihtimal olarak nitelendirilemeyeceği hususları nazara alınmamıştır. Bu bakımdan ceza soruşturmasının etkili bir biçimde yürütüldüğünden bahsedilemez” değerlendirmesini yaptı. l ANKARA ORDUDAN ATILAN ERE RET ‘TSK’de bazı özel koşullar aranabilir’ Anayasa Mahkemesi, annesi, iki teyzesi ve dayısı terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle sözleşmeli erin TSK’den atılmasını ihlal saymadı. Mahkeme, TSK’de görev yapacak personelde birtakım özel koşulların aranmasının gerekli olduğunu kaydetti. 2013 yılında sözleşmeli er sınavını kazanan D.M.Ç, Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrinde eğitimine devam ederken, hakkında yapılan güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandı. D.M.Ç, herhangi bir sabıkasının olmadığı belirterek fesih işleminin iptali istemiyle dava açtı. Ancak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesi, davayı reddetti. Kararda, başvurucunun güvenlik soruşturması sonucunda annesi, iki teyzesi ve dayısının terör örgütüne mensup olduklarının tespit edildiği belirtildi. Anayasa Mahkemesi’ne başvuran eski asker, ceza sorumluluğunun şahsi olduğunu belirterek cezaların kanuniliği ilkesi ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini bildirdi. Başvuruyu reddeden Anayasa Mahkemesi ise şu gerekçeyi öne sürdü: “Söz konusu işlem milli güvenliğin sağlanması görevini yerine getirmeyi amaçlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev alacak personelde birtakım özel koşulların aranmasının gerekmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda başvurucunun aile bireylerinin eylemlerinin başvurucunun kamu hizmetlerine girme hakkını etkileyecek biçimde değerlendirmeye alınmasının ilgili kamu hizmetinin niteliği dikkate alındığında hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı söylenemez.” l ALİCAN ULUDAĞ / ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle