26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 10 Mart 2018 S10 ABUNCU VE ŞIK’A TAHLİYE haber EDİTÖR: SERKAN OZAN/ASLAN YILDIZ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 11 Cumhuriyet davasında gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Sabuncu ve muhabirimiz Şık tahliye edilirken gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tutukluluğunun devamına karar verildi Cumhuriyet davasında ara kararını açıklayan mahkeme heyeti 495 gündür Silivri’de tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Mu leme aşamasının tamamlandığını bildirdi. Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açıklamak için dosyanın kendisine gönderilmesini ve bu yazar ve yöneticilerimizin avukat sayısı da üçle sınırlandırıldı. Saat 11.00 civarında başlayan duruşmanın başlangıcında avukat Leyla Han Tüzel, üç avukat sınırının kanuna ve bu davaya uy heyet, Şık ve Sabuncu’nun tahliyesine karar verdi. Sabuncu’nun tahliyesini “Boğaz’ı görmeyi istiyormuş, gitsin görsün” sözleriyle, Şık’ın tahliyesini ise “Soner Yalçın dedi ki ‘Ahmet Şık’ın an Bu aşamada yapacak bir rat Sabuncu ve 434 gündür tutuklu bulunan muhabirimiz Ahmet Şık’ın tahliyesine karar verdi. He CANAN COŞKUN nun için süre verilmesini iste gun olmadığını ifade ederek, “Kanun di. Cumhuriyet avukatları, “De hükmünde kararname ile getirilen bu liller toplanmış, tanıklar din uygulama, adil yargılanma ilkesine ay nesi ermiştir, onu üzmeyin” sözleriyle duyurdu. Atalay’ın tutukluluğunun devamı ile ilgili de “Kaptan gemiyi en son şey kalmadı yet gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın lenmiştir. Kaçma ve delil karartma şüp kırı. Bu ara karardan dönmenizi talep terk eder” dedi. Atalay’ın ise tutukluluğunun devamı hesi yoktur” diyerek tahliye talebinde ediyoruz” dedi. Avukat Tüzel, ayrı otur Heyet, dosyanın esas hakkındaki müna hükmetti. Dosyanın esas hakkında bulundu. savcı ise tutukluluk hallerinin tulan yazar ve yöneticilerimizin de bir talaasını hazırlaması için savcıya gön Tanıkların dinlenmesinin ardından başkan Dağ, eski AİHM yargıcı Rıza ki mütalaasını hazırlaması için savcıya devamını istedi. likte oturtulmasını talep etti. Mahkeme derilmesine karar vererek, duruşma Türmen’in tanık olarak dinletilmesinin ta gönderilmesine karar verilerek duruş Silivri Cezaevi’nin karşısında bulu avukat sınırlaması uygulamasının kal yı 16 Mart’a erteledi. Bir sonraki duruş lep edildiğini ancak Türmen’in yurtdışın ma 16 Mart’a ertelendi. nan salonda görülen duruşmanın başın dırılması talebini reddetti. Mahkeme manın da Silivri’de görülmesine karar da olduğundan katılamadığını söyledi. Yar Cumhuriyet davasının 6. duruşmasında Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, delil toplama ve tanık din da Sabuncu, Atalay ve Şık ile tutuksuz olarak yargılanan yazar ve yöneticilerimiz ayrı yerlere oturtuldu. Yargılanan Başkanı Dağ, yazar ve yöneticilerimizin verdi. Heyet, Şık ve Emre İper’e örgüt de birlikte oturabileceğini söyledi. propagandası suçlamasıyla ek savunma Saat 22.00 civarı kararını açıklayan hakkı verilmesine de hükmetti. gılamanın geldiği noktada toplanacak delil kalmadığını belirten başkan Dağ, Adli Tıp Kurumu’ndan gelmesi beklenen SIM kartlarla ilgili raporun ulaşmadığını ancak ‘REZİL BİR TANIKLIK’ Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliye kararının ardından davayı izleyenler büyük sevinç yaşadı. el konulan dijitallerle ilgili raporun mahkemeye ulaştığını söyledi. Tanık dinleme safhasının bittiğini söyleyen Dağ, soruşturmanın genişletilmesi talebi kalmadığını kaydetti ve “Savcı harıl harıl çalışıyor. Gelinen aşamada yapacak bir şey kalmamıştır. Davayı ilerletmek gerekiyor. Hep olduğumuz yerde kalmak bir yarar getirmiyor. Esasa yönelik mütalaa için dosyayı tevdi etmeyi planlıyorum” dedi. Vakıf davası beklenmeyecek Dünkü duruşmada Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Faraç, tanık olarak dinlenmek üzere salona alındı. Faraç’ın elindeki not kâğıtlarını gören başkan Dağ, bunlara ihtiyacının olmadığını, bilgisinin ve görgüsünün anlatılmasının istendiğini hatırlatarak Cumhuriyet gazetesinde ne zaman çalıştığını sordu. Yarım saat konuşan Faraç, beyanlarında uzun uzun yazdığı kitaplardan, katıldığı konferanslardan, o dönem CHP tabanının kendisine partiye katılma yönünde baskı kurduğundan bahsetti. “Bazı konulardaki yargısız infazlarla ilgili beyanda bulunmak istiyorum” diyen Faraç, tanık olmak için başvurmadığını, savcının Aydınlık gazetesinde Cumhuriyet gazetesi ile ilgili yazdığı yazılar nedeniyle kendisini çağırdığını söyledi. Faraç, 2010 yılına kadar İlhan Selçuk’un çağrısıyla yurt haberler servisi şefi olarak çalıştığını belirterek, 2010 yılının sonlarında Kubilay ile ilgili bir yazısının sansürlenmesini protesto ettiği için işten atıldığını ileri sürdü. Faraç, İlhan Selçuk’un vefatının ardından Cumhuriyet gazetesinde tehlikeli bir süreç yaşandığını, bu sürecin de kendisini Cumhuriyet’in dışına attığını savundu. Bu sırada notlarına bakan Faraç’ı başkan Dağ bir kez daha uyardı. ‘Çetinkaya beni kıskandı’ Dava kapsamında yargılanan kişilerin talimatı ile işten çıkarıldığını öne süren Faraç, Anadolu’dan gelmiş birisi olarak CHP’nin parti meclisine en yüksek ikinci oy ile seçildiğini, Hikmet Çetinkaya’nın kendisi hakkında yazı yazdığını, bunu kıskançlıktan yaptığını öne sürdü. Çetinkaya’nın bu nedenle kızını parti meclisine soktuğunu iddia etti. Suçlama konusu haberleri eleştirerek beyanlarda bulunan Faraç, Çetinkaya’nın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kahvaltı etkinliğine katılmasının okurların dikkatini çektiğini, bu durumun tirajın düşmesinin sebeplerinden biri olduğunu öne sürdü. Faraç tirajın 8 bine düştüğünü iddia etti. Faraç, Atalay’ı Bugün TV’nin kapatılmasına ilişkin Twitter paylaşımlarının kendisini dehşete düşürdüğünü belirtti. “Cumhuriyet gazetesinin içine Fethullahçı yapı girdi’ diyemem, görmedim” dedi. Faraç, bunu “rezillik” olarak nitelendirdi. Faraç, Mustafa filminin ardından yazdığı yazıyla köşesinin kapatıldığını savunarak, “O dönemde gazeteyi bugün yargılananların aralarında bulunduğu kişiler yönetiyordu. Genel yayın yönetmeni o dönem İbrahim Yıldız’dı” dedi. ‘Tanık değilim’ Başkan, Faraç’a, savcılık ifadesini anımsatarak, Cumhuriyet Vakfı seçimlerine veya gayrimenkul satışlarına tanık olup olmadığını sordu. Faraç da, “Değilim ancak yazdım. Cumhuriyet gazetesinin çalışanlarından, görüşmelerimden satışları duydum” dedi. Bu sırada Kitap Eki Yönetmeni Turhan Günay söz alarak, “Her tanık Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’un arkasına sığınıyor. Mumcu için 1.5 milyon insan yürüdü Türkiye’de. Mumcu öldürüldüğü gün tiraj kaçtı biliyor musunuz? 19 bin satıyordu” dedi. Gazetemiz avukatlarından Tora Pekin söz alarak, Faraç’ın beyanları sırasında “rezil” sözüyle hakaret ettiğini ifade ederek, “Kendisine iade ediyorum. Bu tanıklık bir rezilliktir” dedi. Pekin’in Cumhuriyet gazetesindeki görevinin kaç yılında ve hangi genel yayın yönetmeni döneminde sonlandığını sordu. Faraç, 2010 yılında İbrahim Yıldız döneminde görevinin sona erdiğini belirtti. Pekin’in Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Başkan KURTULUŞ ARI vekilinin o dönem kim olduğu sorusunu ise, Orhan Erinç ve Hikmet Çetinkaya olarak yanıtladı. Pekin, başkan vekilinin o dönem Alev Coşkun olduğunu söyleyerek Faraç’ın bu bilgiyi sakladığını söyledi ve Faraç’ın tirajın 8 bine düştüğü bilgisi ile ilgili bir belge sunup sunmayacağını sordu. Faraç, buna bir yanıt veremedi. Pekin, Faraç’a suçlama konusu edilen haberlerden “Fakirhaneme bunlar hâlâ malikâne diyorlar” haberinin içeriğinde eleştirilen kişinin kim olduğunu sordu. Faraç soruya yanıt vermek yerine haberin başlığını eleştirdi. Pekin, bunun üzerine haberde Berat Albayrak’ın Pensilvanya’ya gittiğinin işlendiğini anımsattı. Sorular canını sıktı Pekin, Faraç’ın beyanındaki iddiayı anımsatarak, Cumhuriyet’ten Pensilvanya’ya giden muhabirin kim olduğunu ve ne zaman gittiğini sordu. Faraç da Leyla Tavşanoğlu olduğunu söyledi. Pekin’in Tavşanoğlu’nun Pensilvanya’ya gittiği sırada gazetenin genel yayın yönetmeninin kim olduğunu sorması üzerine Faraç, “Genel yayın yönetmeni bugün burada yargılanan Hikmet Çetinkaya, Akın Atalay ve Orhan Erinç’in göreve getirdiği İbrahim Yıldız’dır. Gazetelerde genel yayın yönetmenlerinin ne kadar fonksiyonu var? Yayın yönetmeni tek başına Pensilvanya’ya git diyemez” dedi. Pekin, son olarak, Faraç’a 2009’da gazete binasının dışında bir büroda çalışmasının istenip istenmediğini sordu. Faraç da, “Böyle tuzak sorular hiç yakışmıyor. Yurt haberler servisi şefi olarak görev yaptım. Sonra köşe yazarı oldum. Gazetenin ortasında sıkışık bir yerde idim. Gazetenin bitişiğinde ve karşısında binası vardı. Bana orada oda verdiler” dedi. Pekin, bunun gazetede başka bir yazara yapılıp yapılmadığını, bunun yaşandığı sırada İlhan Selçuk’un hayatta ve gazetede olup olmadığını sordu. Bilmediğini belirten Faraç, Selçuk’un da hayatta olduğunu söyledi. Ardından yazar ve yöneticilerimizin avukatlarından Bahri Belen, Faraç’a geçmişte Cumhuriyet gazetesinin iflasının açıklandığı dönemde gazetede olup olmadığını, yönetimde kimlerin olduğunu sordu. Faraç da, “Bugün yargılananların hepsi vardı. Başında İlhan Selçuk, İbrahim Yıldız, Uğur Mumcu, Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya vardı” dedi. Faraç, Orhan Erinç’in İlhan Selçuk ile ne zaman tanıştığını bilip bilmediği sorulması üzerine, kendisinin gazeteye geldiği sırada Erinç’in gazetede olduğunu söyledi. Bunun üzerine Belen, Faraç’a, “İlhan Selçuk’un gazetenin şeklini değiştirdi dediğiniz Orhan Erinç’i koltuğuna oturtacak kadar zekâ geriliği mi vardı?” diye sordu. Faraç, bunun üzerine, “Bunu anlamayacak kadar zekâ geriliği olduğunuzu mu düşüneyim” hakaretinde bulundu. TERÖR LEKESİNİ KONDURAMAM Faraç’ın ardından gazetemizin eski muhabirlerinden Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinlendi. Başkan Dağ’ın gazetede ne kadar çalıştığını sorması üzerine Tavşanoğlu, 30 yıl görev yaptığını, 28 Şubat 2015’te görevinden ayrılmak zorunda kaldığını belirtti. Başkan Dağ, bunun üzerine Tavşanoğlu’na işten çıkarılmasının dava konusu suçlamalarla ilgili olup olmadığını sordu. Tavşanoğlu da, “Fikir uyuşmazlığım olsa dahi bir terör örgütü ile bağlantılı olduğunu düşünmek dahi istemem. Böyle bir lekeyi onlara konduramam. Gazetenin işleyişi konusunda söyleyeceğim bir şey yok çünkü bilmiyorum. Yeni yönetimle 3 ay çalıştım. Dolayısıyla da başka söyleyeceğim bir şey yok. Hiçbirinin herhangi bir terör örgütü ile bağlantılı olduğunu düşünemem. Kendileri gazeteci ve hukuk insanıdır” dedi. Tavşanoğlu sorulan soru üzerine 2013 veya 2014 yılında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın (GYV) kendisiyle birlikte baş ka gazetecilere Houston’da düzenledikleri toplantıya çağırdıklarını söyledi. Tavşanoğlu, “Enteresan bir geziydi. Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız ve vakıf başkanı Orhan Erinç’ten izin alıp gittim. Houston’daki ikinci günümüzde GYV genel sekreteri Pensilvanya’ya gideceklerini söyledi. Tabii dedim. Hayatımda görmediğim insanı merak ediyordum. Gittim gördüm. Sonra gazete yönetimine ‘yazmaya değer bir şey bulamadım’ dedim. Yazma o zaman dediler” diye konuştu. Başkan Dağ, Tavşanoğlu’na, belirli konularda yazmama gibi bir telkin de bulunulup bulunulmadığını sordu. Tavşanoğlu da duymadığını söyledi. Savcı da gezinin harcırahının gazete tarafından mı GYV tarafından mı ödendiğini sordu. Tavşanoğlu da gazetenin ödediğini belirtti. Avukat Pekin bir kez daha söz alarak, “Orhan Erinç’in bu seyahat hakkındaki fikrini hatırlıyor musunuz” diye sordu. Tavşanoğlu, Erinç’in hiçbir şey söylemediğini kaydetti. YALNIZCA BAŞLIĞI HATIRLIYORUM Tavşanoğlu’nun ardından dava ve soruşturma aşamasında tanık olarak dinlenen Alev Coşkun’un avukatı Namık Kemal Boya tanık olarak dinlendi. Başkan Dağ, beyanlarının başında Boya’dan CUMOK’u anlatmasını istedi. CUMOK’un verdiği destekle gazetenin tirajının 200420052006’da 100 binlik tiraja geldiğini savunan Boya, “Bu çalışmaların etkili olduğu noktada biz de nasibimizi aldık. Ergenekon soruşturması sırasında 1 haftalık gözaltından sonra salıverildim” dedi. CUMOK’un 2013’e kadar varlığını sürdürdüğünü kaydeden CUMOK, yönetim değişince mevcut yönetimle ilişkisinin değiştiğini söyledi. CUMOK’un verdiği ilanlara müdahale edildiğini iddia eden Boya, “Eylül 2014’te toplantı yaptık. Genel tavır olarak boykot kararı aldık. Gazetenin çöküş yaşayabileceğini düşünerek cuma günleri hariç uygulama kararı aldık” dedi. Boya, tirajın düşmesinin sebebini buna bağladı. Boya gazeteyi eleştirirken sık sık Aydın Engin’i örnek olarak gösterip okurun Engin’e tepkili olduğunu savundu. Bunun üzerine başkan Dağ, CUMOK’un üye sayısı ile tirajın aynı sayıda olup olmadığını, CUMOK’un vakıf, yayın, genel yayın yönetmeni üzerinde hak ve yetkisi olup olmadığını sordu. Boya da, “Biz gazeteyi özellikle 2000’lerden sonraki katkımızla tekrar ayağa kaldırmak, beğendiğimiz şekilde çıkmasını destekledik. Bunun dışında bir mekanizma yok” dedi. Gazetenin maddi olarak zorluk yaşadığının ortada olduğunu söyleyen başkan Dağ, CUMOK’un neden refleks göstermediğini sordu. Boya da, “Gazete kendinden bekleneni göstermediği için. Tüketici tepkisi olarak da düşündüğümüz için böyle bir şey beklenemez” dedi. Duruşma savcısı da Aydın Engin ile ilgili beyanlarından yola çıkarak Boya’ya, Engin’in hangi yazılarından bahsettiğini sordu. Boya, arşive bakmak gerektiğini, hazırlıklı gelmediğini söyledi. Bu sırada Engin söz alarak şunları söyledi: “Desteksiz atılan şeyler söylendi. CUMOK daha CUMOK olmadan, tohumları atılmadan İlhan Abi beni görevlendirdi. CUMOK’un kurucusu Aydın Engin’dir dedi İlhan Abi espri olarak. O zaman bu arkadaşımız yoktu. Emre Kongar, Akın Atalay, Orhan Erinç tanıklık ederler. İlhan Selçuk’un çağrısı ile gazeteye geldim. Yazıişleri müdürlüğü yaptım. İdari işleri sevmediğim için anlaşarak bu işi bıraktım. 2002’de İlhan Selçuk gazetenin bundan sonraki yayın çizgisinin ulusal, milliyetçi çizgide olacağını tebliğ etti. ‘Ben milliyetçi olmadığım için kalmam’ dedim. ‘Beni çiğnemeden gidemezsin’ dedi. Çok saygı duyduğum biriydi ama çiğnedim. 10 yıl ara verdikten sonra Cumhuriyet yönetiminin çağrısı ile gazeteye döndüm 20062007 yılında İlhan Selçuk görevinin başındayken gazeteye gelmemi istedi, ben reddettim. Bir tanığın gönlünden geçen ibarelerini aktarması sağlıklı değil. ‘Cumhuriyet okurlarının tepkisi’ diyor ancak kendisi CUMOK’u temsil etmiyor. Çağrı yaptığında 5 kişi gelse benim için şaşırtıcı olur, haber değeri olur.” Turhan Günay da, “Tirajın 100 bine çıkmasının sebebi CUMOK değildir. Haftanın iki günü kitap verirdi gazete. Tiraj o yüzden artmıştır” dedi.Beyanların ardından gazetemiz avukatı Tora Pekin, Boya’ya soru sordu. Pekin, Basın İlan Kurumu verilerinin dosyada olduğunu belirterek, Boya’ya, “Beyanlarla bu veri nasıl değişir? Cumhuriyet yöneticilerinin terör örgütlerinden talimat aldığına ilişkin bir bilginiz var mı” diye sordu. Boya, bir bilgisi olmadığını söyledi. Pekin, ardından Boya’ya savcılık sorgusundaki, “Cumhuriyet’in önüne gelen kişiler Cumhuriyet okumamış, cemaate ilişkin yayınların kesilmesine tepki gösteren kişilerdir” sözünü anımsatarak bunun doğru olup olmadığını sordu. Boya bu sözünü doğruladı. Pekin, Boya’ya suçlama konusu “malikâne” haberinin içeriğini okuyup okumadığını da sordu. Boya da yalnızca başlığını hatırladığını söyledi. Avukat Tora Pekin de söz alarak iddianamede ve bilirkişi raporlarında AİHM kararlarının kullanıldığını ve bunların bağlamından koparılması nedeniyle Rıza Türmen’in dinlenmesini istediklerini belirtti. Pekin, tutuklama gerekçelerinin başında vakıf davasının olduğunu söyledi. Pekin, bu davanın henüz kesinleşmediğini söyledi. Bu davanın başından itibaren söylemelerine karşın ceza davasına konu edildiğini kaydeden Pekin, mahkemenin daha önce bu davanın sonucunun beklenmesi yönünde verdiği ara kararı da hatırlatarak gereğinin yapılmasını talep etti. Mahkeme de her iki talebi reddetti. Bunun üzerine başkan Dağ, vakıf davası ile ilgili “Mahkumiyet ya da beraatı konusunda dayanak oluşturmayacak. Mutlak sonuç çıkaracak değiliz. Davanın bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmiştir. Bizim için ölümcül derecede önemli olmaktan çıktı o dosya bizim için” dedi. Dağ, “Basın Kanunu konusunda yetkin olan bizzat sizsiniz. Bülent Bey (Utku) örneğin. İrademiz, bir celse uzatmanın usul ekonomisine uygun olmadığı, davanın geldiği aşamada da başka değerlendirmelerin kesintiye uğramaması için Rıza Türmen’in dinlenmesinden vazgeçmekten yanadır. Davanın mahiyeti klasik bir örgüt üyeliği davası değildir” dedi. Ardından talebi sorulan duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı, esas hakkındaki mütalaa için dosyanın kendisine gönderilmesini, tutukluluk halinin de devamına karar verilmesini istedi. Bunları dinlemeye mecbur muyduk? Savcının taleplerinin ardından söz yazar ve yöneticilerimizin avukatlarına geçti. İlk sözü avukat Fikret İlkiz aldı. İlkiz, Orhan Erinç’in 8 ay önce görülen ilk duruşmada bugün dinlenen tanıklarla ilgili fikrini söylediğini belirterek, “Mecbur muyduk biz bu tanığı dinlemeye? Basın Kanunu, AİHM, bu kadar önemliydi de iddianame yazıcıları neden Ünal Aldemir’i bilirkişi tayin etti” diye sordu. Namık Kemal Boya’nın sözlerinin dikkate alınmaması gerektiğini söyleyen İlkiz, “Kendi kendini CUMOK temsilcisi ilan etmiştir. Aydınlık gazetesi yazarıdır. Cumhuriyet gazetesi okurlarını temsil etmemektedir. Doğu Perinçek’in kurduğu yapılarda görev almıştır. Tarihi bilmeyen insanların insanları tanık olarak dinlettikten sonra şimdi karşımıza yazıcılar gibi esas hakkında mütalaa mı koyacaksınız” diye sordu. Mehmet Faraç’ın da ifadesinin dikkate alınmaz olduğunu söyleyen İlkiz, “Parti meclisine girebilmek için CHP genel sekreterinin elini öpmüş biridir. Yazıları sebebiyle değil, Cumhuriyet gazetesinde çalışan bir kadın arkadaşımızı saçından sürüklemesi nedeniyle iş akdi sona erdirilmiştir” diye konuştu. Söz alan Tora Pekin’in AYM’nin Mehmet Altan hakkında verdiği hak ihlalinden bahsettiğini sırada başkan Dağ, araya girerek, “Bundan sonraki kararlarımızı nasıl vereceğimizi size soracak değiliz. Bize bundan sonra doğru karar vermek için telkin, tavsiye, örnek karar önerme gibi bir yetkiniz yok” dedi. Pekin’in görevinin bu olduğunu söylemesi üzerine Dağ, “Bizi etkilemek, delilleri gözümüze sokmak gibi bir hakkınız var” dedi. Mahkemenin verdiği yanlış kararları söylemek zorunda olduğunu belirten Pekin, tahliye edilen Emre İper ve Turhan Günay’ın mahkemenin verdiği kararla tutuklu kaldığını anımsattı. Günay’ın mahkemenin kararı ile 100 gün tutuklu kaldığını söyleyen Pekin, “AYM’nin kararı kuvvetli suç şüphesi konusunun tartışılmasını gerektirir. Turhan Günay ve diğer arkadaşlarımız için yaptığımız başvuru ve tahliye taleplerinin hepsini aynı delillerle aynı gerekçelerle yaptık” dedi. SAVUNMA TANIKLARI, GAZETEMİZİN YAYIN POLİTİKASININ DEĞİŞMEDİĞİNİ SÖYLEDİ Cumhuriyet demokrasiye bağlıdır Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda savunma tanıkları dinlendi. İlk olarak gazeteci ve siyasetçi Altan Öymen salona alındı. Öymen, “Cumhuriyet her şeyden önce Atatürk’e bağlıdır. Atatürk ilkelerinin savunmasını üstlenmiş olduğu izlenimi verirdi. Hep de öyledir. Cumhuriyet, Atatürk’ün adının yanlış kullanılmasına da, Atatürk’ün istismar edilmesine de karşıdır. Demokrasiye bağlıdır. Suçlamaların bir örneğini görmedim ben. Cemaatleşmeye yatkınlık falan akıl alacak şey değil. İleri sürülen iddialar arasında çok şaşırtıcı olanlar var. Örgütten kimselerin neler yapmakta olduğunu ben Cumhuriyet’ten öğrendim. Çetinkaya’nın yazıları var, Ahmet Şık kitapları var. Bu suçlamayı yadırgadım. Ben de Nadir Nadi’nin hoşuna gitmediği yazılar yazmışımdır. Demokratik bir gazetede olan her şey Cumhuriyet’te vardır. İddiaların da doğruluğuna inanmak bir yana nasıl olup da ortaya atıldığını anlamıyorum.” Başkan Dağ, Öymen’e, deneyimli bir yazar olduğunu, CHP ile içli dışlı olduğunu söyleyerek, “Son zamanlarda CHP içerisinde ‘Cumhuriyet artık eski gazete değil. Yaptıkları şeyler sosyal demokrat kitleyi rahat sız ediyor’ gibi bir söylem hatırlıyor musunuz” diye sordu. Öymen de, hatırlamadığını kaydederek, “Muhalefete yer veren gazete o kadar azaldı ki Cumhuriyet okumasam ne olup bittiğini bilmeyeceğim’ sözlerini duyuyorum. Birçok gazete AKP dışında başka bir partiye yer vermiyor. Cumhuriyet muhalefete yer veren gazetelerin en başındadır” dedi. Cumhuriyet’i bırakmadım Duruşma savcısının “Can Dündar yönetiminden sonra yayın çizgisinin değiştiği ile ilgili bir izlenime kapıldınız mı” sorusuna da, “Böyle bir bilgim yok. Bazı yeni yazarlar geldi. Yeni yazarların gelmesi böyle bir algı uyandırmadı bende. Aktif gazetecilikten ayrıldıktan sonra bırakmadığım tek gazete Cumhuriyet’tir” yanıtını verdi. Öymen’in ardından DİSK Genel Başkanı Kani Beko savunma tanığı olarak salona alındı. Beko, Cumhuriyet gazetesinin ailesinden sayıldığını ve gazetenin ilkelerini benimseyen biri olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Cumhuriyet gazetesi, onurlu bir geçmişi olan bir gazetedir. Gazeteci ve yazar arkadaşlarımıza açılan dava utanç davasıdır. Cumhuriyet gazetesi demokratik, la ik, sosyal hukuk devletini savunur. FETÖ ile ilişkilendirilmesini kabul edemem. 81 ilde bu gazeteyi takip eden üyelerimiz var. FETÖ ile ilgili gazeteler kapımızdan içeri giremez. Dün olduğu gibi bugün de ilkelerine sadık Cumhuriyet gazetesini takip ediyoruz. Bu ilkeleri savunduğu sürece okumaya devam edeceğiz.” Başkan Dağ, 2014 yılından sonra Cumhuriyet’in yayın politikasının değiştiğinin iddia edildiğini anımsatarak, “Bu tarihten sonra gazeteyi okumayı bıraktınız mı? Böyle yaklaşımlara şahit oldunuz mu” diye sordu. Beko da, şunları söyledi: “Böyle bir şey olmadı. Beyaz bir mendilde bir nokta kadar şüphemiz yoktur. Cumhuriyet yayın hayatına başladığından bu yana ilkelerinden sapmayan bir gazetedir. Bugüne kadar böyle anladık, anlatmaya çalıştık. Çocuklarıma da aynı şeyi söylüyorum. Cumhuriyet’in başlıklarına bakarsanız darbe girişimine DİSK kadar karşı olduğunu görürsünüz. Gazetede FETÖ’ye yakınlık gösteren bir yazar tanımıyorum. Yıllarca onları anlatan Uğur Mumcu’yu okumuştum. Cemaate övgü ile ilgili topluiğne kadar bir cümle okumadım, bilmiyorum.” KURTULUŞ ARI l İZLENİM / ARİF KIZILYALIN Dava değil hikâye Cumhuriyet gazetesinin adaletsizlikle 6. buluşması vardı dün. Silivri, Çağlayan, derken bir kez daha Silivri’deydik. Yine bildik yüzler, cesur yürekler yan yanaydı... CHP İstanbul il ve ilçe teşkilatları, dışarıdaki gazeteciler, DİSK Başkanı Kani Beko, Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu, CHP’li vekiller Sezgin Tanrıkulu, Utku Çakırözer, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş; HDP’li Garo Paylan; Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık’ın özgürlüğüne tanıklık etmek için salondaydı.. Duruşma öncesi doğal olarak açıklama yapmak, seslerini duyurmak istedi siyasilerle STK’ler. Ne var ki, ‘adaletsiz’ sistem kolayını bulmuştu haykırışa dur demenin: OHAL var, valilik açıklama yapmayı yasakladı... Sadece iki vekil Tanrıkulu ve Çakırözer’e röportaj izni verilmiş DİSK’in iki ağır topu Beko ve Çerkezoğlu’na bırakın demeç vermeyi ellerinde Cumhuriyet gazetesi ile fotoğraf çektirmelerine bile engel gelmişti.. İki vekil ve Beko direnince bu kez çevik kuvvet kalkanları ile işi kaba kuvvete döktü. Islıklar protestolar derken mahkeme salonuna geçildiğinde güne tanık ifadeleri damgasını vuracaktı. İddia makamının tanıklarının ifadesi sadece salonu değil 2 yıla yakındır tutuklu bulunan Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ı bile güldürecek denli komikti. Hatta bir ara tanıklardan Mehmet Faraç’ın “Şimdi bir hikâye” anlatayım sözü salonda ‘dava zaten hikâye’ tepkileriyle karşılandı. Savunma makamının tanıklarından eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen’in “Cumhuriyet dün de Atatürkçüydü bugün de..” sözü ile Kani Beko’nun “Cumhuriyet tıpkı DİSK gibi devrimcidir, laiktir, Atatürkçüdür” ifadesi ise davayı düşürecek nitelikte görüşlerdi. Dava düşmedi ama Murat Sabuncu ve Ahmet Şık için özgürlük geldi... Akın Atalay haftaya... Açıklamaya OHAL engeli zehra özdilek Cumhuriyet davasının 6. duruşması öncesi, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer ile DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun da aralarında bulunduğu grup duruşma salonunun karşısında bulunan alanda açıklama yapmak istedi. Burada barikat oluşturan jandarma, gruba “OHAL süresince valilik kararıyla basın açıklaması yasaktır” şeklinde bildirimde bulundu. Sezgin Tanrıkulu ile jandarma komutanı kısa süre tartıştı. Jandarma ko mutanı söz konusu yazıyı göstererek okuduktan sonra grubun önünde güvenlik önlemi aldırdı. Tartışmanın ardından CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer jandarmaların önünde kısa süreli açıklama yaptı. Tanrıkulu, Cumhuriyet davası için burada olduklarını belirterek, “Basın özgürlüğü için buradayız.  Adalet için buradayız. Bu uygulamanın adı faşizmdir. Bu uygulamalara her koşulda karşı çıkacağız. Bu uygulama hukuk dışıdır. Burada yargılama değil zulüm yapılıyor” dedi.  Çakırözer ise gazeteci lerin ve milletvekillerinin serbest bırakılmasının demokrasinin önünü açacağını, kendilerine yapılan uygulamanın doğru bir davranış olmadığını belirtti. DİSK Genel Başkanı Kani Beko mikrofonlara konuşmaya başladığı sırada jandarma araya girdi. Açıklamanın yasak olduğunu belirtti. Beko, jandarma tarafından alandan uzaklaştırılırken “Sizin yaptığınız keyfi uygulamadır. Akıl tutulması yaşıyoruz” diye konuştu. Milletvekilleri ve grup, daha sonra duruşmayı izlemek için salona girdi. l İSTANBUL Tepkiyi düşürmeyinCHPLİDERİKEMALKILIÇDAROĞLU: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin olağanüstü tüzük kurultayında Cumhuriyet davasına değindi. Ahmet Şık’ın 434, Akın Atalay’ın 495 ve Murat Sabuncu’nun 495 gündür haksız yere tutuklu olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, tamamen yapay ve suni iddianame ile bu isimlerin bir yıldan fazladır hapiste olduğunu belirterek “Hükümet medya gücüyle öyle bir algı oluşturuyor ki, sanki bir yıldan fazla süre suçsuz yere hapiste yatan gazeteciler normal bir yargılama sonucu yatıyorlar. Enis Berberoğlu uzun süredir hiçbir gerekçe olmadan hapiste, milletvekilleri uzun süredir hapiste ve toplum bir süre sonra bunları kanıksamaya başlıyor” dedi. Bunun önümüzdeki en ciddi tehlikelerden biri olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Dolayısıyla bizlere düşen görev, nasıl bu olay gündeme geldiğin de onurlu duruşumuzla karşı çıkıyorsak, karşı çıkmayı sürekli hale getirmemiz” dedi. İktidarın bütün gücüyle CHP’ye yüklenmesinin temelinde, “CHP’yi nasıl sustururuz ve toplumu arzu ettiğimiz gibi yönlendiririz” olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Demokrasiyi savunan herkes, olayların sıcaklığında hangi tepkiyi vermişse daha sonra da aynı tepkiyi vermek zorunda” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Düzgün gazetecilik yargılanıyor AB Yeşiller Grubu’ndan Harms, uluslararası topluma çağrı yaptı Cumhuriyet davasını izlemek için gözlemci sıfatıy layan Harms, Cumhuriyet davası kapsamında gözlemci sıfatıy kara arasındaki ilişkilerin “normalleşme” sürecine girmesi la Türkiye’ye gelen Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’ndan Rebecca Harms, “Bağımsız ve la 3. kez İstanbul’a geldiğini be ni nasıl değerlendirdiğinin solirterek “Şu ana kadar edindiğim rulması üzerine şunları söyledi: izlenim, hazırlanan iddianame “Bu gelişmelerden, Almanya’nın eleştirel gazetecilik yapmak is nin ve ifadelerin alınmasının hu Türkiye’ye yönelik yaklaşımının teyen kişiler, şimdi bunun bede kuk devleti ilkeleri ile örtüşmelini bir yılı aşkın bir süredir ha diği yönünde. Düzgün gazetecipis yatarak, adil olmayan şart lik yargılanıyor” dedi. ‘normalleşmesi’ gerektiği sonucunu çıkarmak yanlış olur. Şimdi asıl, Erdoğan ve hükümeti konu larda yargılanarak ödüyor. Ulus Harms, Almanya vatandaşı sunda ciddi olarak düşünmek ve lararası kamuoyu olarak buna karşı çıkılması gerek” dedi. DW Türkçe’nin sorularını yanıt Peter Steudtner, Meşale Tolu ve Türkiye’de bu yolla normalleşme Deniz Yücel gibi isimlerin tahli sağlanamayacağının irdelemek yesinin ardından Berlin ile An gerekiyor.” l Haber Merkezi Muktedirler iktidarı kaybetmekten çok korkunca Modern demokrasilerin önemli bir ilkesi, iktidarın dönüşümlü lojik, tarihi veya sosyal nedenlerle mutlak olarak yerleşmediği ama seçimle iktidarın el değiş olmasıdır. Dönüşümden kas tirmesinin mümkün olmadığı tedilen, iktidardaki parti veya ülkelerde, dönüşüm darbeler ittifakın yerini başka bir parti veya ayaklanmalar yoluyla veya ittifakın seçimler aracılı gerçekleşir. Seçim güvenliğinin ğıyla alabilmesinin hep yakın ve olmayışı da, seçim sonuçlarını mümkün bir ihtimal olmasıdır. sürekli şaibe altında bırakır ve Siyasal çoğunluğun değişebil iktidarı giderek daha fazla bas mesi, bunun seçimler aracılı kıya başvurmaya götürür. ğıyla gerçekleşmesi ve iktidarı Afrika kıtası bunların en kaybedenlerin normal siyasal anlamlı örnekleriyle doludur. faaliyetlerine muhalefet olarak Bu rejimlerde, “iktidar bozar, devam edebilmeleri, demokra mutlak iktidar mutlaka bozar” sinin yeterli değil ama gerekli özlü sözüne, uzun süren iktida bir ilkesidir. rın iktidarı kaybetme bedelini Doğrudan demokrasinin artırması ilave olur. Mutlak ikti yürürlükte olduğu Atina’daki darda denetimsizliğin sağladığı antik demokraside, dönüşümü ortamda yapılan yolsuzluklar, sağlamanın daha radikal bir yasadışı işlemler, muktedirlerin yöntemi vardı. Yönetici, sınırlı sırtında ağır bir yük oluşturur. bir süre için, kura ile seçilirdi. İktidarı kaybetmek hem mukte Günümüz temsili demokrasi dir, hem çevresi için, yalnız çok lerinde ise, egemenliğin nihai büyük imkânları yitirmek anla mercii olarak kabul edilen mına gelmez. Düşünce hesap seçmen topluluğunun özgür vermek olasılığı, iktidarı kay biçimde ve geniş bir rekabet betmemek için her şeyi göze ortamında yapılan seçimlerle almayı beraberinde getirir. iktidarı çok uzun olmayan ara Kısacası, iktidardakilerin ik lıklarla değiştirmesi, demokra tidarı kaybettiklerinde kendileri sinin önde gelen kriterlerinden ve çevresindekilerin mahvola biri haline geldi. Bugün çok sık caklarından endişe etmemeleri ifade edilen bir görüşe göre, demokrasinin sürdürülebilmesi siyasal iktidarda belli aralıklarla için gereklidir. Ancak bunun dönüşüm olmadan büyük de sağlanmasının önkoşulu, ikti mokrasi olunamaz. dardaki gücün iktidarda iken İspanya’da 1975’te başla kendisinden hesap sorulabilir yan Franco rejiminden çıkışın olmasıdır. Kendisinden hesap nihai aşaması, 1981’de bir sorulamayan, gücü dengelen grup askerin darbe girişiminin meyen, hem dokunulmazlık başarısızlıkla sonuçlanması hem de sorumsuzluk zırhına ve ardından 1982’de İspanyol bürünmüş bir muktedirin, hu Sosyalist İşçi Partisi’nin ilk defa kuka aykırı olduğu iddia edilen iktidara gelmesidir. Fransa’da, işlemlerinin sayısı ve boyutu De Gaulle’ün 1958’de kurdu büyüdükçe, iktidarı kaybet ğu 5. Cumhuriyet’in sağlam mesinin bedeli de bir o kadar demokratik temelleri ancak büyür. Şiddet, hukuksuzluk, 1981’de Sosyalist Parti adayı keyfilik fasit dairesine iktidarı Mitterand’ın cumhurbaş da esir alır. kanı seçilmesiyle tescil edi Bu fasit daireden barışçıl lebildi. Bazen de dönüşüm, yollarla ve demokrasi yönünde Almanya’da olduğu gibi, büyük çıkış, muhalefetteki siyasal koalisyonlar biçiminde gerçek güçlerin, sadece taraftarlarına leşebilir. değil, iktidardaki gücün top Tek parti yönetimlerinde, lumsal desteklerine de, hep bir diktatörlüklerde de dönüşüm likte daha özgür, daha mutlu ve yaşanır. Parti içinde yönetim daha güvenli bir ortak yaşam kliğinin el değiştirmesi, iktidar önerisi sunabilmelerine bağlı da dönüşümdür ama bu parti dır. Bir de iktidarda dönüşümü içi dönüşümdür. Çin’de son esas olarak öç alma vaadi üze otuz yılda böyle dönüşümler rine inşa etmemelerine. Karşı yaşandı. 2012’de Çin Komü lıklı öfkenin biriktiği toplumlarda nist Partisi Genel Sekreteri ve en zor olanı da bu sonuncu 2013’te aynı zamanda Cumhur koşuldur. Kin ve şiddet ateşini başkanı olan Xi Jinping şimdi körüklemiş diktatörler bunu böyle bir parti içi dönüşümü de gayet iyi bilirler. Bu nedenle he engelleyecek önlemler almakla men her yerde, kendileri dahil, meşgul. herkesin kaybedeceği bir sona Tek parti hâkimiyetinin ideo doğru ülkelerini sürüklerler. Yargıtay, MİT TIR’ları kararını bozdu: Gül’e beraat, Dündar’a fazla ceza verilmeli Yargıtay 16’ncı Ce za Dairesi, MİT TIR’larının dur durulmasına iliş kin gizli kalma sı gereken bil gi ve fotoğraflara gazetede yer ver dikleri gerekçe siyle “gizli belge ve bilgileri açık Can Dündar lamak” suçundan eski Cumhuri yet Gazetesi Genel Yayın Yönet meni Can Dündar’a 5 yıl 10 ay, Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e 5 yıl hapis cezası veren yerel mahkeme kararını bozdu. Yargıtay, Erdem Gül’e “ispat edilemeyen suç” gerekçesi ile beraat kararı verilmesine hük metti. Buna karşın Can Dündar hakkında “gizli kalması gereken bilgileri yayımlamaktan değil”, “gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla temin et me” suçundan hüküm kurulma sı gerektiğine karar verdi. Kararda, Can Dündar hak kında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 328’inci maddesinde dü zenlenen ve 15 yıldan 20 yı la kadar hapis cezası öngören, “Devletin güvenliği veya iç ve ya dış siyasal yararları bakımın dan niteliği itibarıyla gizli kal ması gereken bilgileri, siyasal veya askeri ca susluk maksa dıyla temin et me” suçundan hüküm kurulma sı gerektiği belir tildi. Kararda Er dem Gül için ise “Devlet sırrı ni Erdem Gül teliğindeki gizli bilgileri hususi gayretle temin ettiğine veya sa nık Can Dündar’ın eylemine iş tirak ettiğine dair cezalandırıl masına yeterli, kesin ve inandı rıcı delil elde edilemediğinden, ispat edilemeyen suçtan beraa tına karar verilmesi gerekirken yetersiz ve yasal olmayan ge rekçe ile karar verilmesi” ifade lerine yer verildi. ‘Yargılanmamalıydık’ Kararı değerlendiren ErdemGül, “Hiçbir haberi gazetecilik dışında bir maksatla yazmadım. Türkiye’de hukuk gazetecilik lehine karar veriyorsa bunu alkışlarız. Gazetecilik suç değildir. Benim açımdan da ortada gazetecilik dışında bir faaliyet yok. İnsanlar yaptıkları işlerden dolayı yargılanmamalıdır. Doktor birini muayene ettiği için yargılanıyor mu?” dedi. l Haber Merkezi C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle