17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Salı 6 Şubat 2018 Antonio di Cristofano ile NDS’de klasik müzik akşamı Piyanist Antonio di Cristofano 8 Şubat akşamı Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde bir konser verecek. Günümüzün önemli piyanistleri arasında gösterilen Cristofano konserde Ludwig van Beethoven’in piyano için 8 numaralı Sonat’ını (“Pathétique”), Frederic Chopin’in Polonez Fantezi’sini, Johannes Brahms piyano için altı parça (Sechs Klavierstücke) başlıklı eserini, Alban Berg’in Sonate op. 1’ini ve Alexandre Scriabine’in Sonat Fantezi’sini çalacak. Konser saat 19.30’da başlayacak. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN [email protected] 15 SERAMİK SANATÇISI 91 YAŞINDAYDI Sadi Diren son yolculuğuna uğurlandı Adalet arayışı kadar kayıplarla baş etmek, kefaret, vicdan muhasebesi, hakkaniyet gibi tema ve kavramları da ele alan “Üç Billboard...” şüphesiz haftanın en iyisi. Derdimi billboardlara döktüm...Dört Altın Küre’li ‘Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri’ sağlı sollu yumruklarla insanı sersemleten ama izleyiciyi çıkışsız bırakmayan bir film İlk filmi “In Bruges” ile sükse yapan İrlanda asıllı İngiliz yönetmen Martin McDonagh geçen ay En İyi Senaryo dalında Altın Küre alan son filmi “Three Billboards Outside Ebbing, Missouri / Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri” ile yılın en çok övgü toplayan filmlerinden birine imza attı. Bir dönem Türkiye’de de sahnelenen “Leenane’in Güzellik Kraliçesi”, “Inishmore’lu Yüzbaşı” ve “Inishmaan’ın Sakatı” gibi tiyatro oyunlarının da yazarı olan McDonagh, kalemi kuvvetli, drama duygusu sağlam ama mizahı da dışlama yan bir yönetmen. En azından şimdiye dek çektiği üç filmde edindiğimiz izlenim öyle. Tecavüz edilerek öldürülen ergen kızı Angela’nın katili ya da katillerinin bulunmaması üzerine evinin yakınındaki üç eski billboard’a yaşadığı kasabanın polis şefini hedef alan üç ilan asan Mildred Hayes (Frances McDormand) filmin baş kişisi... Bu ilanların yarattığı küçük çaplı depremle başlayan “Üç Billboard...”un ana ekseni Mildred’in yaşadığı trajediye yaslanırken, aynı kasabada yaşayan farklı karakterlerin hikâyeleri, acıları, vicdani muhasebeleri ve çatışmaları da filmde etkileyici bir şekilde işleniyor, hatta yer yer bazı karakterler bir başrol gibi öne çıkıyor. Kanser bir polis şefi, ırkçı bir polis memuru, çıtır sevgilisiyle hava atmayı seven bir eski koca, Mildred’a hayran bir cüce ve kasabanın polis mer kezini hizaya sokmaya kararlı bir şef, bu karakterler galerisinin sadece bir kısmı. Sinemada Oscar (“Fargo”), TV’de Emmy (“Olive Kitteridge”) ve tiyatroda Tony (“Good People”) ödüllerini kazanarak oyuncular için “kutsal üçlü” olarak bilinen seriyi tamamlayan az sayıda oyuncudan biri olan (ki bunlara geçen ay bu filmle kazandığı Altın Küre’yi de eklemeliyiz) Frances McDormand, spordan ödünç alacağımız tabirle, formunun zirvesinde. Kararlı, sert, her şeye rağmen mizah duygusunu yitirmemiş ve kendini ne kadar baskılasa da zaman zaman duygularına yenik düşen Mildred rolünde kelimenin tam anlamıyla döktüren McDormand neden kuşağının en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtlıyor bu filmde. Oscar’ı bir kez daha alır mı bilemem ama en güçlü aday olduğu kesin. Öte yandan filmdeki diğer oyuncuların da (özellikle Altın Küre alan Sam Rockwell ve Oscar’a da aday gösterilen Woody Harrelson başta olmak üzere) ona ayak uyduracak denli güçlü performanslar sergilediğini söyleyelim. Zor bir film “Üç Billboard...”. İzlemesi, hazmetmesi zor... İçerdiği şiddet dozu herhangi bir filmin içerdiğinden daha fazla değil belki ama duygusal olarak insanı zorlayan, sağlı sollu yumruklarla sersemleten bir hikâyesi var. Fakat gariptir, tüm bu karanlığa rağmen izleyiciyi çıkışsız bırakmayan, adalet arayışındaki Mildred’in billboardların altına yerleştirdiği saksı saksı çiçekler gibi irili ufaklı ışıklar saçan bir film aynı zamanda. Adalet arayışı kadar kayıplarla baş etmek, kefaret, vicdan muhasebesi, hakkaniyet gibi tema ve kavramları da ele alan “Üç Billboard...” şüphesiz haftanın en iyisi. AMERİKAN YÖNETMENLER BİRLİĞİ Ödül, Guillermo del Toro’nin Amerikan Yönetmenler Birliği (DGA) ödülleri Los Angeles’ta yapılan bir törenle sahiplerini buldu. Bu yıl 70. kez verilen ödüllerde sinema dalında En İyi Yönetmen ödülü “The Shape of Water Suyun Sesi” ile Guillermo del Toro’nun oldu. Yönetmen Judd Apaptow’un sunuculuğunu üstlendiği gecede Guillermo del Toro, ödüle aday gösterilen Greta Gerwig (“Lady Bird Uğur Böceği”), Martin McDonagh (“Three Billboards Outside Ebbing, Missouri Üç Billboard...”), Christopher Nolan (“Dunkirk”) ve Jordan Peele’i (“Get Out Kapan”) geride bırakark ödüle uzanırken, İlk Film Yönetmenlik Başarısı ödülü Jordan Peele’e gitti. Belgesel dalında En İyi Yönetmen ise “City of Ghosts” filmiyle Matthew Heineman’ın oldu. Oscarlar için önemli gösterge... DAG Ödülleri bu ay sonunda sahiplerini bulacak Oscar’lar için de önemli bir gösterge olarak kabul ediliyor. Yönetmenler Birliği bu konuda en güvenilir meslek örgütlerinden biri, zira 69 yıllık ödül geçmişinde DGA’den ödül alıp da Oscar alamayan yönetmen sayısı sadece 9. Yani Guillermo del Toro’nun bu yılki Oscar ödülü için en güçlü aday olduğunu ileri sürmek yanlış olmaz. Görüntülerin hikâyesi netleşiyor Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Adnan Adıvar ve Ahmet Emin Yalman gibi isimlerin yer aldığı, sessiz görüntülerle ilgili olarak Saadet Özen sosyal medyada yeni açıklamalarda bulundu. Geçen hafta akademisyen Saadet Özen’in Yeni Zelanda arşivlerini tararken yaptığı keşif çok konuşulmuş ve özellikle kültür sanat çevrelerinde bir hayli heyecan yaratmıştı. Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Adnan Adıvar ve Ahmet Emin Yalman gibi isimlerin yer aldığı 58 saniyelik siyah beyaz sessiz görüntülerle ilgili olarak Saadet Özen sosyal medyada yeni açıklamalarda bulundu. Belgesel sinemacı Hacı Mehmet Duranoğlu ile kafa kafaya vererek filmin hikâyesini büyük oranda çözdüklerini ifade eden Özen’in sosyal medyaya yazdıkları şöyle: “Konuyu anlamak için çeşitli hatıratın yanı sıra, Erman Şener’in “Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız” kitabından faydalandık. Olay şöyle başlıyor: 1923’ün Ocak ayında İstanbul’da önemli bir haber duyulur: Mustafa Kemal Paşa, cephe teftişi için İzmit’e gidecektir. Asıl bomba haber ise şudur: İsteyen gazeteciler mülakat almak üzere İzmit’i teşrif edebilecektir. O sırada Anadolu’dan görüntü almak üzere Amerikalı filmciler de gelmiş, Pera Palas’ta yerleşmiştir. Ancak bizimkiler onları atlatmayı başarır. Cezmi Ar, bizim Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren çok önemli bir kameraman ve fotoğrafçımız. Gerisini ondan dinleyelim: “O zaman İstanbulAnkara treni bir âlemdi. Tre Akademisyen Saadet Özen’in Yeni Zelanda arşivlerini tararken yaptığı keşif çok konuşulmuş ve özellikle kültür sanat çevrelerinde bir hayli heyecan yaratmıştı. ni Gebze’ye kadar İngilizler götürür, orada bizimkiler teslim alırdı. “Herhalde bu yüzden olacak, bizi bir vapura bindirdiler. Yanımızda birçok tanınmış muharrirle İzmit’e gidip beklemeye başladık.” Yani, basın toplantısına gittiğini bildiğimiz bütün bu isimler, yanlarında bir kameramanla vapura biniyor: H. Edip, A. Adıvar, Y. Kadri, A. E. Yalman... Yeni Zelanda arşivlerinden çıkan bu filmde, sevgili @songurulus ve @sonnurulus sayesinde Halide Hanım’ın ne söylediğini kısmen anlamıştık: “Baktığın ben miyim... bakmayalım lütfen... burada beklemek gerekliliğimiz var mı...” Vapurda Cezmi Ar olduğuna göre onunla konuşuyor olmalı.” Ümit Ünal ile Demet Evgar söyleşiyor İstanbul Modern Sinema’nın farklı kuşaklardan yönetmenleri ağırladığı ve en son Ümit Ünal için düzenlediği “Yönetmenlerle Buluşma” serisi dahilinde Ünal, son filmi “Sofra Sırları”nın başrol oyuncusu Demet Evgar ile birlikte İstanbul Modern’de düzenlenecek söyleşide izleyicilerle buluşacak. Ümit Ünal’ın filmografisinden seçilmiş film gösterimleri ve sinema yazarlarının sunumları, oyuncu ve film ekiplerinin katılımıyla gerçekleşen programda sinema yazarı Müge Turan’ın moderatörlüğünde Ümit Ünal ve Demet Evgar’ın katılacağı söyleşi 8 Şubat Saat 19.00’da İstanbul Modern’de yapılacak. Seramik sanatının öncü ismi Sadi Diren (91) dün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yapılan törenin ardından, Kılıç Ali Paşa Camii’nde kılınan öğle namazından sonra, Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Diren’in cenazesine sevenleri, öğrencileri ve yakınları katıldı. Diren,1927 yılında İstanbul’da doğdu.1946’da SaintMichel Fransız Lisesi’nden mezun oldu. 19471948 yılları arasında Ankara ve İstanbul hukuk fakültesine iki yıl devam etti. Daha sonra girdiği Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Üniversitesi) Seramik Bölümü’nden 1953’de lisans diploması aldı. 19551964 yılları arasında davetli olarak Almanya’ya gitti. Seramik sanayisinde tasarımcı ve serbest sanatçı olarak çalıştı, araştırma ve incelemer yaptı. 1964 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi öğretim kadrosuna girdi. 1970’te profesör oldu. Üç dönem Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı’nda bulundu. 1964’de Eczacıbaşı Seramik Fabrikaları’nın süs ve mutfak eşyaları bölümüne müdür ve sanatçı olarak girdi. 1994’te Çamlıca Sanat Evi’nde özgün baskı çalışmaları yaptı. Kişisel sergilerinden bazıları ise şöyle; 1953 Maya Galerisi (İstanbul), 1954 Helikon Derneği (Ankara), 1956 Frankfurt Kunstkabinett, 1959 Hannover Dümler Breiden Pavyonu, 1960 Düsseldorf, Hetjens Müzesi, 1963 Münih Stenzel Galerisi (Almanya), 1976 TürkAlman Kültür Merkezi (Ankara), 1984 Garanti Bankası Sanat Galerisi (İstanbul). Borusan sergilerinde son günler... Borusan Contemporary’de açılan ABD’li ünlü çağdaş sanatçı Diana Thater’ın “Diana Thater: Kaçak Dünya” sergisi ve Oktay Rifat’tan aldığı ilhamla izleyiciye yeni medya sanatının Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan çarpıcı örneklerini sunan “Ağaç, Gölge, Deniz, Ay” sergisi 18 Şubat 2018 Pazar günü son ziyaretçilerini ağırlayacak. Küratörlüğünü Borusan Contemporary Genel Sanat Direktörü Kathleen Forde ile The Mistake Room’un Yöneticisi ve Sanat Direktörü Cesar Garcia’nın üstlendiği “Diana Thater: Kaçak Dünya” sergisi beş adet video temelli enstalasyondan oluşuyor. Diana Thater sergideki eserleriyle soyu tükenmekte olan canlıların yaşamını tehdit eden kaçak avcılığa çağdaş sanat penceresinden bakıyor. Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in yaptığı “Ağaç, Gölge, Deniz, Ay”da ise, izleyiciye yeni medya sanatının Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan çarpıcı örnekleri sunuluyor. Sergi ağırlıklı olarak dijital tekniklerle üretilmiş video, yerleştirme, fotoğraf, video heykeli, ışık objesi ve ses düzenlemelerinden yola çıkarak çağdaş sanatın farklı deneylerini bir araya getiriyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle