21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 17 Şubat 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY SONUNDA ÖZGÜR haber 11 BEKLENEN İDDİANAME 7 haber için 18 yıl istendi CANAN COŞKUN Haberleri nedeniyle 1 yıl tutuklu kalan Alman Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in hakkında hazırlanan iddianamede PKK ile FETÖ propagandası yaptığı ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla toplamda 18 yıla kadar hapsi istendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz tarafından hazırlanan iddianamede, suç tarihi “2017” olarak belirtildi. İddianamede, Deniz Yücel’in Die Welt gazetesinde Almanca suç teşkil eden bir kısım yazılar yazdığı öne sürüldü. Soruşturma kapsamında bu yazıların tercümeleri yaptırıldığı, 19 Haziran 2016 tarihli yazısında PKK/KCK örgütü mensubu kişilerin açıklamalarının bulunduğu savunuldu. Örgüt mensubu bu kişilerle ilgili olarak “rütbeli bir PKK komutanı” ve Abdullah Öcalan’ın ile ilgili “PKK’nin başkomutanı Abdullah Öcalan” ifadelerini kullandığı, bu ifadelerin ise övücü mahiyette olduğu ve örgütü yüceltme maksadıyla kullanıldığı ileri sürüldü. İddianamede, ölü ele geçirilen örgüt mensuplarının örgüt tarafından gömüldükleri yerlerden taşınması “örgüt şehitliği” şeklinde nitelendirildi. Yücel’in Türkiye’nin aldığı idari ve askeri tedbirleri, mezarlıkların tahrip edilmesi şeklinde gösterdiği iddia edilerek, bu şekilde örgüte yönelik operasyonları hukuka aykırı gösterme gayretinde olduğu savunuldu. Propaganda iddiası İddianamede suçlama konusu edilen 18 Temmuz 2016 tarihli yazıda ise 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ile ilgili “Sorumluların kim oldukları hâlâ gizliliğini koruyor. Bu darbeyi düzenleyenin Erdoğan’ın Amerika’da yaşayan eski ortağı Fetullah Gülen’in destekçileri olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmuyor” ifadesinin bulunduğu belirtildi. İddianamede, bu ifadenin örgütü aklamaya yönelik olduğu, yazıyla FETÖ/PDY propagandası yapıldığı öne sürüldü. 24 Temmuz 2016 tarihli yazıda ise PKK/KCK’ye yönelik operasyonlara “etnik temizlik” beyanlarının bulunduğu belirtilerek, bu beyanlarla PKK/KCK propagandası yapıldığı savunuldu. Delil olarak iddianameye konulan 6 Kasım 2016 tarihli yazısında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafının üzerine “darbeci” şeklinde başlık atıldığı öne sürülerek, FETÖ/PDY propagandası yapıldığı savunuldu. ‘Kitlelere yansıtma’ suçu Yücel’in Cemil Bayık ile yaptığı söyleşiyi “kitlelere yansıttığı” belirtilerek, PKK/KCK propagandası olarak suçlama konusu yapıldı. 12 Aralık 2016 tarihli yazısında da Cizre’deki operasyonlar esnasında Hacer Aslan isimli bir şahsın ölümü ile ilgili olarak “19 yaşındaki Hacer Arslan... Kürt şehri Cizre’deki silahlı çatışmada diğerleri ile bir bodrumda saklanan ve burada muhtemelen güvenlik güçleri tarafından yakılarak öldürülen” şeklinde ifadeler olduğu belirtildi. Yücel’in bu yazıyla PKK/KCK propagandası yaptığı öne sürüldü. Fıkradan suçlama çıkardılar Yücel’in 26 Ekim 2016 tarihli yazısında yayımlanan bir fıkra da suçlama konusu yapılırken Yücel’in, 27 Ekim 2016 tarihli yazısında geçen “Ermenilere yapılan soykırım” şeklinde ifade olduğu kaydedilerek, bu beyan ile ilgili halkın bir kesimini diğer bir kesimine yönelik olarak aleni şekilde kin ve düşmanlığa tahrik ettiği savunuldu. İddianamede, Fethullah Gülen tarafından yazılan bir adet kitap ele geçirildiği öne sürüldü. Yücel’in 20142017 yılları arasındaki HTS kayıtlarının da incelendiği, inceleme sonucunda PKK/KCK’ye üyeliği nedeniyle kolluk kuvvetlerinde kaydı bulunan 59 farklı kişiyle 20142017 yılları içerisinde görüşme kaydının olması, suçlama olarak iddianameye yansıtıldı. Deniz Yücel, bir yıl iki gündür hazırlanmasını beklediği iddianamenin mahkemeye sunulmasıyla birlikte tahliye edildi. Yücel’in, YıldırımMerkel görüşmesinin ardından bırakılması dikkat çekti Die Welt muhabiri gazeteci Deniz Yücel, bir yıl iki günlük tutukluluğun ardından dün Silivri Cezaevi’nden tahliye edildi. Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın özel eposta adresinin RedHack tarafından hack’lenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili ifade vermek üzere, 14 Şubat 2017’de kendi isteğiyle Emniyet’e giden Yücel, gözaltına alınmış, 27 Şubat’ta tutuklanmıştı. Yücel’in tahliyesini avukatı Veysel Ok, Twitter hesabından duyurdu. Ok, “Ve nihayet müvekkilim Deniz Yücel hakkında tahliye kararı çıktı. #gazeteciliksuçdeğildir” diye yazdı. Dilek Mayatürk Yücel de Twitter hesabından, “Sonunda, sonunda, sonunda... Deniz özgür” diye yazarak, sevincini paylaştı. Tahliye haberini duyan gazeteciler Silivri Cezaevi önünde toplandı. Yücel ise gazetecilere açıkla ma yapmadan eşi ve avukatı ile ceza ulaşmadığı sürece de bu durum böy evinden ayrıldı. Basın mensupları gö le kalacak” demişti. Yücel ise ocak rüntü de alamadı. ayında Alman haber ajansı DPA’ya Yücel ile aynı soruşturma kapsa avukatları aracılığıyla yaptığı açıkla mında tutuklanan Diken internet si mada, “Benimle ilgili kirli bir anlaş tesi editörü Tunca Öğreten ve Bir ma varsa ben yokum” demişti. Gün Gazetesi İdari Sorumlusu Mahir Kanaat’ın da aralarında bulunduğu Merkel etkisi gazetecilerin davası sürüyor. Tutuk Yücel’in, Başbakan Binali lu sanığın kalmadığı davanın üçüncü Yıldırım’ın, Almanya Başbakanı An oturumu nisan ayında yapılacak. gela Merkel’le Berlin’de yaptığı gö Silah krizi rüşmenin ardından tahliye edilmesi dikkat çekti. Merkel, görüşmenin Sosyal Demokrat Partili (SPD) ardından yaptığı açıklamada, “Deniz Almanya Dışişleri Bakanı Sig Yücel davası bizim için çok önem mar Gabriel, Der Spiegel dergisi li” demişti. Görüşme öncesi Deniz ne verdiği bir mülakatta Türkiye’ye Yücel’e ilişkin gelişmeler olabilece Almanya’dan silah ihracatına ilişkin ğini söyleyen Yıldırım ise Merkel’le soruları yanıtlarken, Alman Fede yaptığı basın toplantısında “Her du ral Hükümeti’nin çok sayıda silahın ruşma bir umuttur. Bize düşen mah Türkiye’ye satışına onay vermediği kemenin işini kolaylaştırmak” de mAlemmannuynani söylemiş, “Yücel vakası çözüme mişti. l İSTANBUL / Cumhuriyet MAYDANOZLU TAHLİYE Deniz Yücel tahliye sevincini eşi Dilek Mayatürk’le birlikte yaşadı. Yücel’in avukatı Veysel Ok, Yücel ve eşinin buluşma anına ait fotoğrafı da Twitter’dan paylaştı. Fotoğrafta Deniz Yücel’in elindeki bir demet maydanoz dikkat çekti. Deniz Yücel, 13 Aralık 2017’de De Welt’te yayımlanan hapishanedeki hayatını anlattığı mektubunda, maydanozdan şöyle bahsetmişti: “... Çünkü burada bir şeyleri birazcık güzelleştirebilecek her şey yasak. Mesela bitkiler ve saksı toprağı yasak. Yine de hapishane bakkalına haftalık siparişlerimi verirken düzenli yeşil şeyler ısmarlıyorum: bana ağaçları hatırlatan dereotu ve Dilek’i hatır latan maydanoz. (Beraber çıktığımız ilk tatilde plaj çantamızda o kadar fazla maydanoz vardı ki, Dilek onları ‘aşkımızın ağacı’ ilan etmişti.) Bu bitkileri, vazo yerine ikame ettiğim, kesilmiş kola şişelerinin içine koyuyorum. Bir defada çok fazla demet olmadığı zaman gardiyanlar bir şey demiyor. Bitkilerin kök salmaması koşuluyla bu yasak da değil. Dereotuyla maydanoz işi o noktaya vardıramıyorlar zaten, en azından ben onları sararıp solmaktan kurtarmayı henüz başaramadım...” Deniz Yücel tahliye olduktan sonra eşiyle birlikte önce Beşiktaş’taki evine geçti. Ardından da özel bir uçakla Almanya’ya uçtu. Bir yılı aşkın süredir cezaevinde bulunan Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in tahliyesiyle ilgili Alman liderler üst üste açıklamalarda bulundu. Yücel’in serbest kalmasından memnun olduğunu dile getiren Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’de cezaevinde olan diğer Almanların da serbest bırakılmasını umduğunu söyledi. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel ise “Bugün hepimiz için güzel bir gün! Türk hükümetine sürecin hızlandırılması konusundaki desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. Yücel’in serbest kalması konusunda Türk yetkililerle çok sayıda bire bir görüşme yaptığını belirten Gabriel, iki kez de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir araya geldiğini söyledi. Özellikle mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’na teşekkürlerini ileten Gabriel, “bu zor konuda Dışişleri Bakanlığı’na duyduğu güvenden ötürü” Almanya Başbakanı Angela Merkel’e de teşekkür etti. Bakan, gazeteci Deniz Yücel’in “çok yakında” Türkiye’den ayrılabileceğini de sözlerine ekledi. “Bu muhteşem bir haber” diyen Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas, “Deniz Yücel’in hapishanede geçirdiği her gün çok fazlaydı” dedi. Maas, Türkiye’de “haksız yere” tutuklu olan Alman vatandaşlarının serbest kalması için de ellerinden gelen her şeyi yapmaya devam edeceklerini söyledi. ‘Gizli anlaşma yok’ Berlin’de bir basın toplantısı düzenleyen Alman Hükümet Sözcüsü Yardımcısı Ulrike Demmer, Yücel’in tahliye edilmesinden büyük memnuniyet duyduklarını, tahliye konusunda herkesin çaba harcadığını söyledi. Basın toplantısına katılan Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Rainer Breul da karar için “Türk adaletine” teşekkür etti. Sözcü, “Yücel’in serbest bırakılması karşılığında Alman hükümetinin Türkiye’ye verilen Leopard tipi tankların modernleştirileceği vaadinde bulunup bulunmadığı” şeklindeki soruyu ise kesin bir dille reddetti. Gazetecinin serbest bırakılması konusunda Türk hükümeti ile hiçbir gizli anlaşmanın yapılmadığını söyledi. l Dış Haberler Uluslararası zorlama beklemeyinAVRUPA KONSEYİ GENEL SEKRETERİ JAGLAND’DAN SERT MESAJLAR: Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Ankara’daki temasları kapsamında, Türkiye Adalet Akademisi tarafından Anayasa Mahkemesi konferans salonunda düzenlenen konferansta, hâkim ve savcı adaylarına hitap etti. Jagland, “Bugün devam etmekte olan OHAL’in uzunluğu ve kapsamı açısından endişeliyiz. Yine aynı şekilde çok sayıda gazeteci, milletvekili, belediye başkanı ve insan hakları savunucularının özgürlüğünden mahrum bırakılmasından dolayı endişeliyiz. İfade özgürlüğü, gazetecilerin belki kırıcı olabilecek veya rahatsız edebilecek hususları kamuoyunu bilgilendirmek ve konuyla ilgili gerçek bilgileri yaymaları açısından büyük önem taşımaktadır. Yine aynı şekilde siyasetçilerin kendi seçmenlerini temsil etmeleri ve savunmaları için de ifade özgürlüğü hayati öneme sahip” diye konuştu. En iyi yanıt insan hakları Jagland, OHAL’in kaldırılması için de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesine atıf yaparak, “OHAL uygulamasının kaldırıldığı ve normal sürecin yerine getirildiği bir dönemi beklemek ve bunu yerine getirmek önemlidir. Bu sürenin çok uzakta olmadığını düşünüyorum. Türkiye, ulusal bir travma yaşadı. Bunun farkındayım. Ancak Türkiye’nin buraya verebileceği en iyi yanıt insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünüğünü sağlam bir şekilde tutmak ve sözleşmeyi uyguladığını göstermek olacaktır” dedi. Anaya sa Mahkemesi’nin Şahin Alpay ve Mehmet Altan için verdiği hak ihlali kararı ile bunu yaptığını belirten Jagland, “Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bağlayıcıdır ve bu Türkiye Anayasası ile garanti altına alınmıştır. Diğer mahkemeler de bu karara uymak zorundadır. Anayasa Mahkemesi’nin vurgularını gereken şekilde takip edecek vurgular yapmalılar” dedi. Binlerce dava olur OHAL’den etkilenen herkesin davalarının Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne uygun standartlarla ele alınması gerektiğini belirten Jagland, “Aksi durumunda Strazburg Mahkemesi, insan haklarıyla ilgili binlerce dava ile meşgul olacaktır. Üye devletlerin ulusal düzey de sözleşmeyi uygulamaları gerekir ve uluslararası bir mahkemenin onları bunu yapmaya zorlamasını beklememesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. OHAL sürecinde Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye tavsiyelerde bulunduğunu, bunların bazılarının yerine getirildiğini dile getiren Jagland, OHAL Komisyonu’nun kurulmasının önemine vurgu yaptı. Jagland, komisyon için “Hızlı ve tarafsız bir şekilde çalışması zorunludur. Aksi taktirde AİHM tarafından tamamıyla reddedilme riskini alacaktır. Bu durumda Strazburg’a çok fazla başvuru gelecektir. Burada sözleşmenin koruyucuları olarak Türkiye’deki yargı yetkililerinin görevlerini yerine getirmeleri gerekmektedir” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Mısır’da El Sisi, Türkiye’de Erdoğan Birbirlerinin düşmanı olsalar, farklı söylemlerle iktidarlarını meşrulaştırmaya çalışsalar da diktatörlük rejimlerinin eleştiriye karşı tahammülsüz olması evrensel niteliklerinden biridir. Siyasal muhalefeti bastırıp gerekirse bütünüyle yasaklamakla yetinmeyen, sokakta mırıldanmayı bile iktidar için yakın ve gerçek bir tehlike olarak kabul eden anlayış, diktatörlüklerin alâmeti farikasıdır. Etkili siyasal muhaliflerin, gazetecilerin hapsedilmesi, hatta öldürülmesinin yanında, toplumun bilgilenme ve düşünme kanallarının yoğun bir denetim ve sınırlama altında tutulması da bir o kadar önemlidir. Bugün Türkiye’de Erdoğan rejimi bu diktatörlük rejimi özelliklerinin büyük çoğunluğunu sergiliyor. İlginçtir; Tayyip Erdoğan, kendisine karşı uluslararası bir komplo hazırlandığı inancının zihninde perçinlenmesine neden olan, Mısır’da 3 Temmuz 2013’te yapılan askeri darbenin yerleştirdiği rejime birçok bakımdan pek benziyor. Hatırlatalım: Müslüman Kardeşler’in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi’nin başkanı olup, 2012’de cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin istifa etmesini talep eden kitlesel gösteriler, 2013 Haziran’ının son günlerinde başlamıştı. AKP çevresindeki basın, bu gösterilerle Gezi olayları arasında bağ kurmaya çalışmıştı. 3 Temmuz 2013’te Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesi ve Batı dünyasının ve Suudi Arabistan’ın darbeyi desteklemesi, Tayyip Erdoğan ve çevresinde “sıra bize geldi” endişesine zirve yaptırdı. Bugün General Abdülfettah el Sisi yönetiminin keyfi diktatörlüğüyle arasındaki fark giderek azalan bir rejimi yerleştirmeye çalışıyor AKP’nin Reis’i. Önümüzdeki mart ayının sonunda Mısır’da yapılacak başkanlık seçimlerinde Sisi’nin fiilen tek aday olması neredeyse kesinleşti. Ona rakip olabilecek üç aday, yakın tarihlerde ya hapse girdi, ya ceza alıp seçilme hakkını kaybetti ya da maruz kaldığı baskılara dayanamayıp havlu attı. AKMHP iktidarı bugün bunun daha çoğulcu ve demokratik görünümlü, “yerli ve milli” versiyonu arayışı içinde. Mısır’da düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılarla Türkiye’dekileri yarıştırmanın anlamı yok. Sadece hatırlatalım. Mısır’da da tutuklu gazeteci sayısı yüksek. Kırk bin civarında muhalif hapis. Mısır medyası, Türkiye medyası gibi. Orada da muhalif milletvekilinin vekilliği düşürülüyor. Elit düşmanlığı da bir o kadar Türkiye’ye benziyor. Yakupyan Apartmanı’nın yazarı Alâ El Asvani, Mısır’da yeni romanını basmayı kabul eden yayınevi bulamamış. Mış Gibi Cumhuriyet başlıklı roman, Beyrut’ta bu ay yayımlanacak. El Asvani’nin Mısır’daki yayımcısı El Şoruk Yayınevi, “Romanın yayımlanmasının yaratacağı rejimle çatışmanın sonuçlarını göğüsleme imkânımız yok” diyor. Mursi’ye karşı darbeyi desteklemiş olan El Asvani, bir yıldan beri haftalık yazısını El Şoruk dergisinde yayımlamıyor. Yayınevi ve derginin sahibinin kâğıt şirketini hükümet kapatmış, arabası da yakılmaya çalışılmış. El Asvani haftalık yazılarını Deutsche Welle’nin internet sayfalarında artık yayımlıyor. Birkaç kez Kahire havaalanında gözaltına alınıp istihbarat örgütünün sorgulamasına maruz kalmış. Başka bir Mısırlı tanınmış yazar Ahmed Naci daha şanssız. Ahlaka aykırı olduğu iddia edilen bir kelime yüzünden halen hapiste. Birçok gazeteci işsiz. Bu edebiyatçıların, gazetecilerin, düşünürlerin hemen hepsi, bir yandan askeri diktatörlüğün zihniyetini ve uygulamalarını ve Arap milliyetçiliğini eleştirirken diğer yandan İslamcı zihniyet dünyasını, kültür kodlarını, siyasal pratiklerini teşhir edip eleştirmekten geri kalmıyorlar. Özgürlükler düşmanı bu iki eğilim arasındaki yakın benzerlikleri ortaya koyuyorlar. Faşizan milliyetçi bir zihniyetle İslamcı hegemonya arzusunun izdivacından doğan ucubeler bunlar. Düşman gibi gözükseler de aslında birbirlerine ne kadar benziyorlar. Arev’in ailesine hapis cezası Sosyal medya paylaşımları nedeniyle 2 aydan uzun süre tutuklu kalan HDP Hopa İlçe Başkanı yazar, çevre aktivisti Cemil Aksu’nun ve eşi Sosyalist Kadın Meclisleri Artvin Sözcüsü Nurcan Vayiç’in yargılandığı davalar dün karara bağlandı. Artvin Ağır Ceza Mahkemesi, Aksu’yu, Facebook paylaşımları nedeniyle, PKK/KCK, MLKP terör örgütlerinin cebir ve şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterdiği gerekçesiyle ‘silahlı terör örgütlerinin propagandasını yapmak’ suçundan TMK’nin 7/2. maddesi uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum etti. Nurcan Vayiç ise Facebook paylaşımlarında, PKK/KCK, YPG, YPS ve MLKP/P terör örgütlerinin cebir ve şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterdiği iddiasıyla, aynı suçtan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı. Çift hakkında verilen hükmün açıklanması geri bırakıldı. Aksu ve Vayiç birer gün arayla tutuklanınca 8 yaşındaki oğulları Arev yalnız kalmıştı. Ailesi cezaevindeyken Arev’e teyzesi bakmıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle