24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 30 Aralık 2018 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Özgürlük sevdamızı yok edemezlerRvBsb“ueaa1at9hrTşkl8nlaaaae4snydlGkoeei(ıAloykBrömenzluüzayeiunayzryeşulıütnetnkıu)iu”k Vedat ARIK EMRAH KOLUKISA Yılın son günlerinde izleyiciyle buluşan, Taner Barlas’ın kur guladığı, Rutkay Aziz’in yönetmen koltu ğunda oturduğu ve her ikisinin de rol aldı ğı “1984 (Büyük Gözaltı)” 20. yüzyılın en önemli romanlarından birini tiyatro sah nesine taşıyor. Bu vesileyle bir araya gelip sohbete koyulduğumuz iki usta sanatçıyla hem oyunu hem de günümüz Türkiyesine yansımalarını konuştuk. 16 yıllık demokrasi n George Orwell “1984”ü yazdığında aslında o dönemdeki totaliter rejimleri eleştirmek için kaleme almıştı ama ilginç bir şekilde o günden bu yana hemen her dönemde ve neredeyse dünyanın her coğrafyasında geçerli bir eleştiri oldu. Günümüz Türkiyesi için de bu geçerli, değil mi? R.A: Ben her zaman başta AST’de (Ankara Sanat Tiyatrosu) olduğum süre içindeki yaklaşık 40 küsür yıl, ondan sonra da her zaman kurulu düzene karşı muhalefetin bir sanatı ve sanatçısı olmayı seçmişim ve bundan da onur duyuyorum. Bugün sayın Cumhurbaşkanı’nı dinledim, 16 yıllık demokrasi ve özgürlüklerden söz ediyor, bu nasıl demokrasi ve özgürlüktür ki daha üç gün önce Metin’in ve Müjdat’ın başına gelenler... Havaalanındaki işçilerin durumu, talebelerimizin içeride olması ve Tabipler Birliği yöneticilerinin barış istedikleri için yargılanıyor oluşu... Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlüktür? Gerçekten muhalefetin sanatı ve sanatçısı, yaşanılan gerçeklerle hem ülkesinin hem de dünyanın gerçeklerini sorgulamakla hesabını sormakla yükümlüdür. Aslında bu oyunu seçmemizin temel nedenlerinden biri de bu. Ha, burada asıl bizim talebimiz çok özen gösterdiğimiz bir şey; tiyatro sahnesi vaaz miting yeri değildir, tiyatroca yapılmalıdır, tiyatronun estetiğiyle sanatıyla, ışığıyla, müziğiyle, aksesuvarıyla, rejisiyle... Bunu becermekle yükümlüydük, kaldı ki becerdiğimize inanıyorum açıkçası. T.B: Oyun aslında bir ütopya bir bilimkurgu şeklinde, var olmayan bir ülke ve orada bir faşizm olgusu var ve buna direnmeye çalışan insanlar, ama sonuçta yok olan insanlar var. Romanın sonunda romanın kahramanı Winston, Büyük Birader’e teslim olur, bizim buradaki yorumumuz bu anlamda çok önemli, çünkü bizim düşüncemize göre ne yüreğimizden sevgimizi ne de düşüncemizden özgürlük sevdamızı yok edebilirler. Ne işkenceyle ne de zorbalıkla... Biz oyunun sonunda bunu vurguluyoruz açıkçası, eğer iki kere iki dört eder demek bir özgürlükse biz iki kere iki dört eder ve biz bu özgürlüğü iki kere iki dört eder diye yaşarız diyoruz. İşkence zihin boşaltmaktır R.A: Bir şey var tabii, çok hınzır bir şey o işkence bildiğimiz bir işkence değil. Asıl temel işkence insanın zihnini boşaltmaktır ve onun zihnini istediğin biçimde yeniden biçimlendirmektir. Ve biz birtakım telkinlerle onu yeniden eğitiyoruz, ve içi boşalmış birtakım insanlar yaratıyoruz ki hükmedelim. Onun için de savaş barıştır diyor, cehalet özgürlüktür diyor, Büyük Birader güçtür diyor. Beyin yıkama, asıl tehlike bu.. Yıllar yıllar önce biz “Cumhuriyet” filmini çekerken Savaş Dinçel’le Çankaya’daydık, Süleyman Demirel de Cumhurbaşkanı’ydı, paşalarla filan konuşuyorduk o aralar. Aczimendiler olayı çıkmıştı anımsarsan, çay içmeye gitmiştik paşalara. Savaş sordu paşalara Aczimendilerle ilgili ne düşünüyorsunuz paşam diye, onlar önemli değil dedi. Asıl bu tehlike dedi, bu dediği FETÖ’ydü, Fethullah dosyasını gösterdi. Adamlar neden tehlikeliydiler? İnsanı eğittiler, yeniden biçimlendirmek adına bir örgütlenmeye girdiler hem Türkiye’de hem uluslararası alanda. İşte bütün bunların üstüne giden bir yorumla, her türlü baskıya, her türlü faşizan uygulamaya karşı yine de biz özgürlük çığlığını atacağız. Sen istediğin kadar faşizan birtakım baskılar kur, demokrasi kültürü, demokrasi savaşı kendisine akacak yol bulur. İnancımız bu. n Oyunda sizi en çok zorlayan ne oldu? R.A: Valla, iyi ki Hayri İnönü ve iyi ki biz Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’ni kurmuşuz da prova yapacak yer bulmuşuz. Bizi en çok zorlayan bu oldu, reji, oyunculuk, dekor değil, bu. ‘Büyük Birader’e teslim oldular’ n Özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda politik tiyatro çok canlıydı Türkiye’de. Bugün maalesef bunu göremiyoruz. Çok da ihtiyaç olduğuna şüphe yok oysa ki... Neden böyle sizce? R.A: Ama o 27 Mayıs darbesiyle gelişen 60 Anayasası’nın getirdiği bir şeydi. Aynı anda 42 tiyatro vardı İstanbul’da. Ve o zamanki politik ortam da farklıydı, işçi sınıfının örgütlenmesi, sendikaların gücü, sivil toplum örgütleri ister istemez daha çok politik tiyatro ve politik sinemayı da bir biçimde kamçıladı. Şimdi bunlar biraz gerilerde kaldı gibi, biz kendimizi fazla abartmayalım ama siyasal bir tiyatro yaptığımıza inanıyorum. Genco da bu ko nuda özen gösteriyor, bu konuda örnek gösterilebilecek bir iki tiyatrocu arkadaşımız var haksızlık etmeyelim ama gerektiği kadar değil, o da var. Aslına rücu edenler T.B: 80 öncesi ve sonrasındaki tiyatroyla günümüz tiyatrosu ve sanatı arasındaki en büyük farklardan biri sanatçıların muhalif duruşunun bir anlamda bölünmesi, parçalanması. Hiçbir zaman, yaşadığımız 12 Eylül’de de, sonrasında da, sanatçılar hiç bu kadar parçalanmamış ve karşı karşıya gelmemişti. Düzenin adamı olmamıştı sanatçı, daima muhalif duruşunu göstermişti, göstermek durumunday dı ama bugün sanatçıların bir kısmının biat eettiğini, maddi çıkarları veya korkuları nedeniyle Büyük Birader’e teslim olduklarını görüyoruz. R.A: Daha açık ve net söylemek gerekirse 12 Mart’ı yaşadık, 12 Eylül’ü de yaşadık, koalisyon dönemlerini de yaşadık, şimdiyi de yaşıyoruz... Türk solu kendi içinde bugünkü kadar dönek çıkarmadı. Ben tanık olmadım, ama Ruhi Su’yu anmak isterim, ona sormuştum 12 Eylül’den sonra döneklerin gündeme gelmesini, Ruhi Bey ışıklar içinde yatsın “Evladım, bazı insanlar aslında rücu etmek için bazı tarihleri beklerler” dedi. Demek ki onlar da bekliyorlarmış. OSOHNADYAKKIRİ IŞ n İzleyici nasıl karşıladı oyunu? T.B: Zaman zaman, oyunda birinci perde bittiği zaman bir sessizlik oluyor, bu sessizliği anlamlandıramadım açıkçası. Ya belki ışık ve oyun kurgusundaki bir hata ya da oyunun geldiği nok tada seyirciyi biraz sarsması olabilir diye düşünüyorum ama oyunun finalinde, yani “Özgürlük iki kere iki dört eder” diye haykırdığımız zamanki coşkulu alkış ve herkesin ayağa kalkması oyunun çok övgüyle karşı landığını gösteriyor. Oyun programı şöyle: 10 Ocak Perşembe: İzmir Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu, 15 Ocak Salı: Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, 16 Ocak Çarşamba: Kozyatağı Kültür Merkezi, 17 Ocak Perşembe: Artısahne Mecidiyeköy, 24 Ocak Perşembe: Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi, 26 Ocak Cumartesi: Mall Of Istanbul MOİ Sahne İNSAN İNANMAK İSTEMİYOR n Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in başlarına gelenler için neler söyleyeceksiniz? RUTKAY AZİZ: Metin’e ve Müjdat’a bir biçimde dava açılması, bir biçimde haftada bir imza atmaları veya yurtdışına çıkış yasağı konması gerçekten talihsizliktir, insan inanmak da istemiyor çünkü ben her ikisinin de gerçekten bir vatansever, yurtsever olduklarına ina nıyorum ve çok önemli iki güldürü ustası olduklarına da inanıyorum. Bütün bu yapılanlar ve uygulananlar, hukuk adına bir talihsizliktir. Dilerim en kısa zamanda gerçek anlamda bu dava uygun bir biçimde sonuçlanır. Ama Türkiye şundan kurtulmalı, barışın suç olduğu bir koşul anlaşılır bir koşul değildir bu kadar savaş çığlıklarının atıldığı bir şekilde barış istemek suç olamaz. hafta sonu 9 56OBecşiaktka’şt’taa Yeni yıl bizim “30’u aşkın ilden 700’ü aşkın kadın bir araya geliyoruz çünkü haklarımız, hayatlarımız, kazanımlarımız bizim. Birlikte sahip çıkmazsak kaybetmek çok kolay...” Kadınlar, 2017’yi hak kaybı endişesiyle, kadın cinayetlerine verilen indirimlere ve iktidarın erkekliği yücelten söylemlerine tepki göstererek geçirdi. 2018’i, dayanışmayı büyütmek ve şiddete karşı seslerini daha da yüksek çıkarmak üzere birlikte karşılayacaklar. Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, 56 Ocak’ta Beşiktaş Fulya Sanat Merkezi’nde büyük bir buluşma gerçekleştirecek. Çağrı metninde, 155 kadın ve LGBTİ+ örgütünün imzası var. Buluşmaya, Ankara, Adana, Mersin, Urfa, Samsun, Trabzon, Diyarbakır, Antalya, Çanakkale, Eskişehir ve Niğde’nin de aralarında bulunduğu 34 ilden kadınlar katılacak. ‘Yol arıyoruz’ Buluşmanın organizasyonunda yer alan Feride Eralp, kadınlar arası teması güçlendirmek üzere bir yol aradıklarını söylüyor. Bu organizasyonun temelleri 2007 yılında atılmış. Tecavüzcüyle evlendirme girişimleri üzerine kadınların tek ses olması, birlikte olmanın kazanımı olarak yakın tarihte yerini almış. Eralp, o günleri şöyle anlatıyor: “O dönemki kampanya etkili oldu. İller arası daha etkili teması nasıl sağlayabiliriz diye konuşmaya devam ettik. Aslında o temas hep vardı ama son yıllarda siyasi ortam sertleştikçe bağlar birazcık zayıfladı. Herkes kendi içine döndü. Hep birlikte toparlanmaya, kendimize gücümüzü hatırlatmaya ihtiyacımız vardı...” Büyük buluşmanın hak gasplarına karşı birlik olma çağrısı olduğunu dile getiren Eralp, kadınlar açısından 2019’un zor geçeceğine dikkat çekiyor: “En son nafaka hakkına saldırı vardı biliyorsunuz. Şimdilik rafa kalkmış gibi görünüyor. Ekonomik kriz derinleştikçe yeniden gündeme gelecektir. Ülkemizde bakım hizmeti kadının üzerine yüklenmiş durumda. Kesinlikle kamu hizmeti olarak görülmüyor. Şimdi de bakım hizmeti, kalıcı çözüm üretmek yerine, kadınların emeğini iki kat sömürecek şekilde organize ediliyor. Hatırlarsınız, son Başbakan, ‘nafaka alan kadınlar evlenmiyor’ diye serzenişte bulunan kişiyi onayladı. Kadına, kamusal alana katılırsan ancak, itaati ve sabrı elden bırakmayacaksın deniyor. Fiili eşitliği bırakın, eşitlik kavramından bahsedemediğimiz bir ortamdayız. Kadınlar olarak 2019’da da ekonomik ve hak gaspı açısından çeşitli saldırılarla karşılaşağız. Ekonomik haklar da eşitlik mücadelesi açısından çok önemli. Eşitlik tartışmaları, ekonomik kiriz, seçim ortamı... Ayrımcılık söylemi... Bazı kadınlar daha makbul. Aslında bir kadının hakkı gasp edildiğinde, tüm kadınların hakkı gasp edilmiş oluyor. Bir müftü, açık kadınlar için ‘yarı açılmış ambalaj’ demişti. Kapalı kadınlar da durumda açılmamış ambalaj oluyor. Aslında o zihniyetin gözünde, erkek egemen bakış açısına göre hepimiz ambalajız. Velhasıl, tüm kadınların, görüş ayrılıklarını bir yana bırakarak gerçek anlamda güçbirliği yapmamız lazım. Bu buluşmayı bunun yolunu arayan bir adım gibi düşünüyoruz...” ‘Birbirimize güveniyoruz’ Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrı metninde de şu ifadeler öne çıkıyor: “Haklarımızdan, hayatlarımızdan, kazanımlarımızdan vazgeçmeye, daha fazlası için mücadeleden geri durmaya hiç niyetimiz yok. Bunun ancak birlikte mümkün olduğunu bilen biz kadınlar, farklı farklı illerden, hayatlardan, deneyimlerden, kimliklerden, çevrelerden bir araya geliyoruz... Çünkü birbirimize, kadınlara, kadın hareketine güveniyoruz. Bunu yeniden hissetmek, hatırlamak, hatırlatmak ve birbirimize güç vermek için; temasımızı artırmak, sözümüzü büyütmek, dayanışmamızı daim kılmak için hangi yöntemleri kullanabileceğimizi konuşmak adına 56 Ocak’ta Türkiye kadın buluşmasında bir araya geliyoruz.” l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle