Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumartesi 29 Aralık 2018 4 haber EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Yeni bir halkçılık için 19. yüzyılın son çeyreği. Jön Türk aydını, mücadeleyi önce kültürel halkçılık ile büyütüyor. Bu amaçla tüm baskılara rağmen yazıyor, yayımlıyor. Gazete çıkarıyor. Ağır baskı döneminde sadece Anadolu dışında çıkan Jön Türk gazetesi sayısı 150’yi aşıyor. Namık Kemal yasaklı ama “Vatan nasıl kurtarılır?” diyerek çareler arayan yurtsever öncü kuşak, geceleri okul yatakhanelerinde ezberden Namık Kemal şiiri okuyor. Sürgün ediliyor, hücreye atılıyor; gazeteler Saray sansürüne uğruyor, ama yılmıyor. Hürriyet ve halk egemenliği aşkı, en ağır baskı döneminde önce yeni kuşak öncü aydınlar arasında gelişiyor. Mustafa Kemal aydınlığı bu birikime dayanıyor. Bu ilk aşama. Amaçları anayasal, demokratik yönetim. İyi de nasıl? İki yol var; bu kurtuluş reçetesi ya Saray eliyle uygulanacak ya da halkçılıkla, halkı kazanarak. Saray’dan çare gelmiyor; aksine sorunun kaynağı orası. Öyleyse halkı kazanmalı. Fakat zorluk çok. Okuryazarlık düşük; aydının dili halk dilinden uzak. “Halka doğru” hareketleri böyle başlıyor. Dilde sadeleşme, halkın gündemini öğrenme, öğrenip somut çözümler üretme, hekimiyle, öğretmeniyle, şairiyle gidip hayatı değiştirme arayışı yayılıyor. Yani siyasi hedefler için, önce kültürel halkçılık gelişiyor. Sonuç başarılı. Yeni öncü aydınlar “kültürel iktidar”ı siyasi iktidar olmadan, hem de istibdat devrinde ele geçiriyor. Bir Abdülhamit paşası, Rumeli’den geçtiği telgrafta “Buralarda ben hariç herkes Meşrutiyetçi” diyebiliyor. Çünkü Türkiye’nin yeni halkçı aydını, sadece yol göstermeyle, teoriyle değil, yazdığını, söylediğini bizzat hayatın içinde, halka dokunarak gerçekleştirme sınavlarından geçiyor. Öncü aydın “Birbirimize bildiklerimizi anlatarak mı kazanacağız” sorusunu sorduğunda, içinden çıktığı halka yöneliyor. Pratisyen, uygulayan oluyor. Kültürel halkçılık, siyasi halkçılığa böyle varıyor. Siyasi halkçılık, Yusuf Akçura’nın ifadesiyle demokratizm; Tunalı Hilmi’nin deyişiyle ahali hâkimiyeti, Ziya Gökalp’in anlayışıyla demokrasi; yani siyasi ayrıcalıkların kaldırılması. Ülkenin Saray’dan keyfe göre değil, Meclis’ten, halk egemenliğine ve anayasaya dayanarak yönetilmesi arzusunun programı. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet Devrimi’ne böyle uzanıyoruz. Kurtuluş Savaşı’nı halkı kazanarak, kongreler ve Meclis eliyle zafere ulaştırıyoruz. O yasaklı Namık Kemal şiirlerini ezberleyen genç Mustafa Kemal devrimciliği tarihi ilerletiyor. Fakat bir eksik var: İktisadi halkçılık. Şefik Hüsnü, Nâzım Hikmet ve başta Şevket Süreyya olmak üzere Kadrocular, kültürel ve siyasal halkçılığa destek veriyor. Ama uyarıyorlar; Türkiye halkçılığı ekonomik olarak dışlanmış halka dayanmalı; kültürel alana sıkışmamalı. Yapılanlar iktisadi halkçılık ile tamamlanmalı. “Köylüye toprak, işçiye insanca yaşam” diyorlar. Uyarıları net: Eğer dışlananları, ezilenleri “halk adına” konuştuğunu iddia eden baskıcı kuvvetlere teslim edersek, her şey geriye döner. Öyle de oluyor. Demokrat Parti böyle bir popülizmle geliyor; AKP böyle bir popülizmle gelip rejimi “halka dayanıyoruz” mesajıyla çökertiyor. Kültürelden siyasala uzanarak kazandık; iktisadi halkçılığı yok sayarak kaybettik. Özeti budur. Şimdi yeniden başlama aşamasındayız. Son yazıda, “baskı gücüne, iktidara sahip olanlar her şartta kültürel iktidarı da elinde tutar mı” diye sormuştum. Bu yazı, tarihe dayalı “hayır” yazısı. Ama bugün başka zorluklar var. En ağır baskı döneminde 150 gazete çıkaran Jön Türk aydını bir yanda; elde kalan 23 gazeteye, satın alarak bile destek vermeyen “bitti bu iş” tutukluğu diğer yanda. “Kültürel iktidar”ı ele geçirmek, nasıl kaybettiğimizi doğru saptamakla mümkün. Tek sorumlu iktidar mı, baskı mı? Bunu aşmalıyız. Siyaset, sabahtan akşama Erdoğan’ı konuşmakla değil; halkın biriken sorunlarına kendi olanak ve kabiliyetlerimiz ekseninde sorun çözücü toplumsal müdahaleler yapmakla halkçılık zeminine girer. Doktor bir gününü yoksul mahallelere ayırdığında; öğretmen, velisini ziyaret edip evindeki dertlere çare aradığında; şair, Atatürk’ün Nâzım’a öğütlediği gibi “gayeli şiir” yazdığında; gençler, sanatçılar okullara kütüphane kurmak için aydın birikimini seferber ettiğinde; hakları için direnen işçiler bu birikimler etrafında desteklendiğinde, iş cinayetine kurban giden işçinin evine uğradığımızda; çocuğunu yitirmiş sıvasız evlerdeki anababaları yalnız bırakmadığımızda, gündelik sorunlara dokunduğumuzda doğacak yeni halkçılık. Bu, öncü birikimdeki “bir işe yaramama” kötümserliğiyle mücadele için de ilaç. Şikâyet yerine bir yerden başlasak, ne dersiniz? 150 yıl öncesine göre birikimimiz daha mı az ki! Müjdat Gezen: Adli kontrol kaldırılsın Halk TV’de yayımlanan “Halk Arenası”nda iktidarın baskılarına yönelik eleştirileri nedeniyle sanatçı Metin Akpınar ile birlikte hakkında soruşturma başlatılan sanatçı Müjdat Gezen, hakkındaki adli kontrol kararına itiraz ederek kaldırılmasını istedi. Gezen adına mahkemeye başvuran avukatı Celal Ülgen, müvekkilinin hasta olan kızının Hollanda’da tedavi gördüğünü, kızını sık sık ziyaret ettiğini, yurtdışı yasağının kızıyla iletişimi keseceği için müvekkiline işkence çektirecek yöntem olduğunu vurguladı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Insanlık dışı uygulamaSİNCAN’da kadın mahkumlar darp edilip çırılçıplak arandı Ankara Barosu Cezaevi Sorunları İnceleme Komisyonu, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde sohbet hakkı kısıtlandığı için eylem yapan kadın mah kumların soğuk hücrelere atıldığı, 4 kez çıplak aramaya maruz kaldığı ve gardiyanlar tarafından darp edildiklerini bildirdi. ALİCAN ULUDAĞ Ankara Barosu Cezaevi Sorunları İnce leme Komisyonu’na bağlı avukatlar Ayşegül Çağatay ve Ercan Sadık İpekçi ile Avukat Hakları Merkezi’nden avukat Fa tih Gökçe, 1927 Aralık 2048 tarih leri arasında Sincan Kadın Kapa lı Hapishanesi’nde yaşanan “kötü muamelelere” ilişkin rapor hazırla dı. Sincan Kadın Cezaevi’nde haf talık 10 saat uygulanması gereken sohbet hakkının 3 saate indirile rek kısıtlanması üzerine bazı siyasi mahkumların iki hafta önce eyleme başladığı ifade edilen raporda, eyle me katılan 5 kadın mahkumun ya şadıkları özetle şöyle anlatıldı: 4 Tutuklu kadınların anlatımına göre eylem yapan koğuşlardan bi AYAZ’IN OMURLARINDAN İKİSİ ÇATLADI 4 Tekli hücrelerde tutulan Şirin Ayaz, Gülhan Sağaltıcı ve Eda Kaya’nın hücrelerine çok kalabalık bir gardiyan grubu gelmiş ve 2. müdürler önünde çırılçıplak soyularak aranmışlardır. Regl dönemindeki bir müvekkilin pedinin içine dek bakıldığı bildirilmiştir. Bu onursuz arama saldırısı sırasında Şirin Ayaz’ın omur larından ikisi çatlamıştır. Gülhan Sağaltıcı’nın kollarındaki morluklar ve tırnak izleri ziyaret eden avukatlar tarafından tespit edilmiştir. Ayrıca Şirin Ayaz’ın sağ gözünün ve yüzünün sağ tarafının şişmiş ve morarmış olduğu, sağ elinin parmaklarını düz tutamadığı avukatlar tarafından gözlemlenmiştir. rine gardiyanlar tarafından saldırıda bulunulduğu, bu koğuşta bulunan 2 tutuklunun (Semiha Eyilik, Aysun Akdağ) apar topar Kandıra Hapishanesi’ne sevk edildiği, bu koğuşta bulunan diğer kadın tutukluların tekli tecrit hücrelerine konulduğu öğrenilmiştir. Tekli hücrelere konulan Fadik Adıyaman, Gülhan Sağaltıcı, Elif Akkurt, Eda Kaya ve Şirin Ayaz hücrelere konuldukları andan itibaren koğuşlarına geri götürülmek talebi ile açlık grevi yapmaya başlamışlardır. 4 Kapatıldıkları hücrelerin çok pis olduğu ve kendilerine hiçbir temizlik malzemesi verilmediği bildirilmiştir. Kadınlar ilk 6 gün sabun ve peçete dahil hiçbir temizlik malzemesine ulaşamamışlardır. Hücrede tutulan kadınlar soğuktan ve hijyenik olmayan koşullardan kaynaklı ishal, yüksek ateş, enfeksiyon gibi rahatsızlıklar yaşadıkları bildirilmiştir. 4 Hücrelerdeki bu insanlık dışı durumu protesto etmek için hükümlü Elif Akkurt, 24 Aralık’ta tarihinde 08.30 saatlerinde yatağını ateşe vermiş, dumandan etkilenerek bayılmış baygın bir şekilde hastaneye kaldırılmadan evvel kendisine çıplak arama yapılmıştır. Elif Akkurt’a aynı gün içinde toplam 4 sefer çıplak arama yapılmıştır. l ANKARA Uludere’de ölenler mezarı başında anıldı Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde, 28 Aralık 2011 tarihinde savaş uçaklarının bombardımanı sonucu yaşamını yitiren 19’u çocuk 34 kişi, katliamın 7’nci yıldönümünde mezarları başında anıldı. Anmaya, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile birlikte çok sayıda partili milletvekili, insan hakları savunucuları ile bazı barolara bağlı avukatlar katıldı. Tuttukları yası simgeleyen siyah kıyafetlere bürünen aileler, anma için köy camisinde toplandı. Bölgede etkili olan kar yağışının dinmesiyle birlikte araçlarına bilen aileler ve anma için köye gelenler, köy mezarlığına hareket etti. Aileler, yitirdikleri çocukları ve yakınlarının mezar taşlarına sarılıp gözyaşları döktü, mezarlarının üzerine yakınlarının fotoğraflarını bıraktı. Burada aileler adına katliamda kardeşi Serhat Encü ile birlikte çok sayıda yakınını kaybeden Veli Encü bir açıklama yaptı. “Alilelerin güveni paramparça olmuşken ve yalnız bırakılmışken, hesap verilebilirliği kendi içimizden başlatmadan adalet mücadelesine yeniden başlayamayız” diyen Encü, katliam dosyasının yeniden açmanın yollarını bulmak üzere bir konferans düzenlenmesi önerisinde bulundu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise katliamın karanlıkta kalmayacağı konusunda ailelere söz verdi. Buldan, “Parti olarak varsa bir eksikliğimiz, yetmezliğimiz bunu telafi etmek en büyük görev ve sorumluluğumuzdur. Bizden kaynaklı yaşanmış her türlü eksiklik karşısında özeleştiriyi bu mezar başında, bugün ben veriyorum. Ama ailelerimiz şunu da bilsin ki hiçbir zaman yalnız olmadılar, bundan sonra da olmayacaklar” dedi. Katliamda hayatını yitirenler Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Dersim, Şanlıurfa, Ağrı, Hakkâri, Van, Bingöl, Adana, Mersin, Hatay, Siirt ve Batman’da anıldı. l Haber Merkezi Akademisyen atıldığını derste öğrendi Avrasya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Büyükyılmaz’ın görevine ‘sakıncalı’ olduğu gerekçesiyle son verildi. TUĞBA ÖZER Trabzon’daki vakıf üniversitesi statüsünde bulunan Avrasya Üniversitesi’nde iktisat dersleri veren akademisyen Murat Büyükyılmaz, güvenlik soruşturmasından geçerek başladığı görevine yaklaşık bir buçuk ay sonra “sakıncalısın” denilerek son verildi. Görevine son verildiğini ders sırasında YÖK’ten gelen eposta ile öğrendiğini söyleyen Büyükyılmaz, “En kötü tarafı da hiçbir şey söylemeden ‘sakıncalı’ deyip atıyor. Ve senin Türkiye’de akademik alanda çalışmanı engelliyorlar” diyerek tepki gösterdi. Büyükyılmaz, görevine başlama sürecini şöyle anlattı: “Mayısta da sınava girerek birincilikle kazandım. Mayıstan eylül sonuna kadar güvenlik soruşturmasının sonuçlanmasını bekledim. Soruşturma olumlu sonuçlandıktan sonra 3 Eylül’de göreve başladım.17 Eylül’de üniversite Murat Büyükyılmaz ile 3 yıllık bir sözleşme imzaladım.” İşine son verildiğini ise YÖK’ten gelen bir maille öğrenen Büyükyılmaz, “22 Ekim’de ben ders anlatırken YÖKSİS’ten bir mail geldi. Mail’de “Avrasya Üniversitesi tarafından sistemimizden çıkarıldınız. Durumu rektörlüğe anlattım. Rektör yardımcısı, imzalı bir kâğıt verdiler. Kâğıtta, ‘Özlük dosyanızda yapılan inceleme sonucunda kurumumuzda çalışmanız sakıncalı görüldüğünden görevinize son verilmiştir’ yazıyordu” dedi. l İSTANBUL Mahkeme ‘olmayan tanığı’ gerekçe yaptı Gezi soruşturması kapsamında tutuklanan Merve Önem, diğer 9 sanık ile gözaltı sırasında tanıştığını söyledi ZEHRA ÖZDİLEK Merve Önem 26 yaşında. Gezi soruşturmaları kapsamında nisan ayında gözaltına alınan Önem, 10 sanıklı dosyada tek tutuklu. Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Şükriye Erden’in kızı olan Önem annesi ile aynı mahkemede yargılanıyor. Geçen ay görülen duruşmada mahkeme heyeti hakkında herhangi bir tanık beyanı olmamasına rağmen Önem’i, tanık beyanlarının henüz alınmaması ve suçun gözaltına alındığı tarihe kadar süreklilik arz etmesini gerekçe göstererek tahliye etmedi. m37a.hAkCeMmeamileiz İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmasına devam edilen ve Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Merve Önem avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, diğer 9 sanık ile gözaltı süresinde tanıştığını belirtti. Avukat Şük riye Erden’in kızı olmasının kendisini diğer sanıklardan farklı kılan tek neden olduğunu ifade eden Önem, 1 yıl tutukluluğun ardından yargıç karşısına çıktığı diğer sanıkların tahliye edildiğini fakat kendisinin tahliye edilmediğini söyledi. Önem, annesinin avukatlık yapmasının önüne geçilmek için kullanılmak istendiğini savunarak, “Ne tesadüftür ki 37. ACM aile mahkememiz. Fakat bu hukuksuzluğun altına imza atanlar bilmiyorlar doğruyu, yanlışı, karşımızdakinin kim olduğuna bakmaksızın, korkmadan ses çıkarabilmeyi biz annemizden öğrendik. Tuksaklık 2 duvar 1 demir kapıdan fazlası değildir, olamaz. Şairin dediği gibi, fikrimiz firarda mahpusa sığmaz” ifadelerini kullandı. Önem’in avukatı Güçlü Sevimli ise dosyada hakkında tanık beyanı bulunmayan tek sanığın müvekkili olduğuna değinerek suç tarihi olarak 2013 MartAğustos dönemini kapsadığını belirtti. l İSTANBUL Basının kara yılı Basın Konseyi raporunda sansür ve cezaevindeki gazetecilerin durumuna dikkat çekildi Basın Konseyi’nin açıkladığı medya etiği, ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin raporda 2018 yılının basın tarihine kara yıl olarak geçtiği ifade edildi. Raporda cezaevindeki gazetecilere, Ergenekon davasına ve sansür konusuna değinildi. Raporda, bütün yaşanan olumsuzlukların mesleki dayanışma ile aşılacağı belirtildi. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Basın Konseyi ikinci Başkanı Murat Önok, yönetim kurulu üyeleri Hüsamettin Cindoruk, Atilla Gökçe, Başar Yaltı, Turgay Noyan, Okşan Atasoy, Mustafa Baş ve Melih Berk’in katıldığı toplantı Osmanbey’de Basın Konseyi binasında gerçekleştirildi. Raporu özetleyen Türenç, hükümet üyeleri ve danışmanların uluslararası yayın kuruluşlarında, “Türkiye’de tutuklu gazeteci yok” açıklamalarının inandırıcı olmadığı anlattı. “Dünyada en fazla gazetecinin cezaevinde bulunduğu ülkeler sıralamasında Çin ve Mısır’la birlikte Türkiye başı çekiyor” diyen Türenç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte medyayı “hizaya sokma operasyonlarının” hız kazandığına dikkat çekti. Hedef gösterme sonrası yargının devreye sokulduğunu belirten Türenç, “Bağımsız ve özgür gazetecilik yapan medya kuruluşları ve gazeteciler, şeytanlaştırılmaya çalışıldı. Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri ile Fox Televizyonu gibi medya kuruluşları baskılara muhatap oldu. Siyasi iktidar tarafından muhalif görülen medya kuruluşlarına baskı uygulandı, akreditasyon yasakları getirildi. Bu yetmedi ‘had bildirme’ ve ‘ense patlatma’ tehditleriyle korkutulup sindirilmek istendi” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Kırıkkanat’a da soruşturma Cumhuriyet gazetesi yazarı gazeteci Mine Kırıkkanat hakkında, Halk TV’de “Halk Arenası”ndaki sözleri nedeniyle, “Halkın bir kesimini aşağılamak” suçlamasıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. Gazetemize konuşan Kırıkkanat, Uğur Dündar’a ve Dündar’ın Halk TV’de sunduğu Halk Arenası programına çıkardığı gözü pek, korkusuz ve hâlâ özgürce konuşmaya cesaret eden yurtsever muhaliflere gözdağı verilmek istenildiğini söyledi. Asıl Uğur Dündar’ın hedefte olduğunu söyleyen Kırıkkanat, “Uğur Dündar üzerinden herkese bir gözdağı veriliyor. Şu ana kadar, Uğur Dündar’ın, Halk Arenası programına çıkardığı Yılmaz Özdil, Metin Akpınar, Müjdat Gezen ve bana soruşturma açılmış bulunuyor. Program RTÜK tarafından da cezalandırıldı. Soruşturma açılan bizler, cesaretimizin reyting yapmasının, korkusuz yurtseverlerin halkta görüdükleri sempatinin karşılığının bedelini ödüyoruz. Dündar’da bizi ekrana çıkarmasının ve programının bedelini ödüyor. İzlenme oranımızın yüksek olması, seçim öncesi işlerine gelmiyor” dedi. Kırıkkanat’ın sosyal medya hesabından da, “Bekliyordum, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı imzalı geldi: Hakkımda soruşturma açılmış, 7 gün içinde kendi rızamla ifade vermezsem, zorla alınacak... Yıl 2019, Yeryüzü Cehennemi Türkiye günlükleri.” paylaşımını yaptı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Savcılık, Portakal için harekete geçti Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, FOX Tv ana haber sunucusu gazeteci Fatih Portakal’ın haber bülteninde Fransa’da “Sarı Yelekliler” eylemine ilişkin yaptığı yorumu nedeniyle “Suç işlemeye alenen tahrik” iddiasıyla soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında “program CD’sinin celbi” için RTÜK’e müzekkere yazıldığı, o tarihten itibaren çeşitli yerlerden gönderilen 16 adet şikâyetin birleştirildiği açıklandı.l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B