19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] eposta: [email protected] Cuma 23 Kasım 2018 2 TASARIM: İLKNUR FİLİZ imece’sinde son 8 gün Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu tüm halkımıza, “son kale”nin korunması için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü sivil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başlayan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. Bağışlarınızı 30 Kasım’a kadar gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet ve Atatürk aydınlanmasının kalesi Cumhuriyet ga zetesini yaşatalım. l Cumhuriyet’in kimseye muhtaç olmadan yayınını kesintisiz sürdürmesini sağlamak için destek verin. l Cumhuriyet gazetesi bir direniş mevziidir. Bu harekete bir tuğla da siz koyun. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı IBAN hesapları dışında ayrıca Türkiye İş Bankası Şişli Ticari Şube, Şube Kodu: 1398 Hesap No: 7452 No’lu hesaba da yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi.org.tr adresi üzerinden de bağış yapabilirsiniz. dSaenvadtçeıslatredkan Cumhuriyet Vakfı seçimlerinin yenilenmesinin ardından gazetemizin Şişli’deki merkez binasına ziyaretler sürüyor. rt+ Art Galeri’nin sahibi Yiğit İhtiyar, sanat dergisi (rh+sanat) Yayın Kurulu Başkanı Tevfik İhtiyar, dergi editörü İnan Çetin, ressamlar Hülya Düzenli, Yücel Dönmez ile Ayşe Ece Deryaoğlu dün gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ve Okur Temsilcisi Cengiz Yıldırım’ı ziyaret ederek, yeni yayın döneminde başarı dileklerinde bulundular. Tevfik İhtiyar, İMECE kampanyasına sanat galerisi ve sanat dergisi olarak katkı sağlamak için galeri koleksiyonunda bulunan ve mülkiyeti galeriye ait olan (rh+artproject galeri) üç adet sanat eserini gazeteye bağışladıklarını ve bağışlanan eserlerin Hülya Düzenli, Yücel Dönmez, Ayşe Ece Deryaoğlu imzasını taşıdığını söyledi. Sanat dünyasına çağrı Tevfik İhtiyar, Cumhuriyet gazetesinin ülkenin kuruluşuna tanıklık eden, laikliği, özgürlüğü, tam bağımsızlığı savunan ilkeleriyle; bugünkü sosyoekonomik ve kültürel ortamda sanata sayfalarında geniş yer veren bir yayın organı olması nedeniyle desteklenmesi gerektiğine inandıklarını belirtti. İhtiyar, “Bir dergi koordinatörü ve sanat yayınları yapan bir yayınevinin yayın danışmanı olarak buradan sanat dünyasına çağrım var: sanatçısıyla, koleksiyoneriyle, galericisiyle hepsi Tevfik İhtiyar, Cumhuriyet gazetesinin ülkenin kuruluşuna tanıklık eden, laikliği, özgürlüğü, tam bağımsızlığı savunan ilkeleriyle; bugünkü sosyoekonomik ve kültürel ortamda sanata sayfalarında geniş yer veren bir yayın organı olması nedeniyle desteklenmesi gerektiğine inandıklarını belirtti. Yıldırım Dönmez İhtiyar Küçükkaya Düzenli Çetin Yiğit İhtiyar birden Cumhuriyet gazetesine destek olmalı. Tevfik İhtiyar gazeteye yönelik bir anısını da şöyle özetledi: ‘Ben Cumhuriyet okuyorum’ “Ben 50 yılın üzerinde bir Cumhuriyet okuruyum. 1960’lı yıllarda Artvin Lisesi’nde öğrenciyken o zamanlar Artvin’de bir tek gazete bayiisi vardı. Gazeteler o bayiye günaşırı veya geç saatte gelirdi. Gazetenin geleceği saatlerde bayinin önünde kuyruk olurdu. Ben de elimdeki 25 kuruşumla kalabalığın arasından sıyrılıp bir gazete almaya çalışır ve ayrım yapma dan bir gazete alırdım. O tarihlerdeki lisede edebiyat öğretmenim dersinde sınıfa elinde bağlamasıyla gelir, bize Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu, Karacaoğlan’ı sazıyla sözüyle anlatırdı. İşte o derslerden birinde kendisine hangi gazeteyi okumamı önerirsiniz, diye sormuştum. Hocam sınıfa dönerek, “Çocuklar bir gazete okuyun da hangisini okursanız okuyun.” Benim hangi gazeteyi okuduğumu merak ediyorsanız, ben Cumhuriyet okuyorum.’ İşte o günden sonra ben yaklaşık elli yılın üzerindedir, arada bir ayrılıkların dışında sürekli Cumhuriyet okurum.” l İSTANBUL/Cumhuriyet  Yücel Dönmez kendi özel tekniği ile yaptığı optik serisinden bir çalışma. Ayşe Ece Deryaoğlu’nun Hrant Dink anısına 2007’de yaptığı bir çalışma. Hülya Düzenli’nin dokunarak bakmak serisinden tuval üzerine yağlı boya. Üniversitelerde ‘güncel liyakat’ Prof. Dr. Osman İnci Eski Trakya Üniversitesi rektörü Üniversite bilgi üretir, öğretir, sunar ve yayar. Bunlar; bilimsel araştırmalar, akademik olan ve olmayan yayınlar, lisans ve lisansüstü eğitim, ArGe aktiviteleri, toplum ve kurumlara bilgi sunumu, danışmanlık şeklinde olabilir. İdeal bir üniversitenin olmazsa olmazları: Akademik özgürlük ve özerklik, akademik etik, akademik liyakat, akademik serbestidir. Özellikle ilk üçü ideal üniversitenin çekirdeğini oluşturur(1) Bilimsellik ve Akademik kalite, rekabet, nitelikli eğitim, üretim ve verimlilik bunları destekleyen diğer akademik değerlerdir(2). Üniversite sıralaması akademik performans ölçütleriyle belirlenir. Bunlar; bilimsel yayın sayısı, yayınlara yapılan atıf sayısı, öğretim üyesi başına düşen yayın ve atıf sayısı, doktora öğrenci sayısı, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, kazanılan ödül ve patentler gibi bilimsel üretkenliktir. Burada “çöp yayın”, “çete atıfları”, sahte dergi yayınları, abartılı öğretim elemanı ve öğrenci sayıları asla dikkate alınmaz. Üniversitelerde başarı Üniversitelerde başarı; öncelikle üniversite yöneticilerinin Akademik düşünce derinliği, bilgi birikimi, çalışma kültürü, yönetim etiği ilkelerine saygısı, kurullarla birlikte çalışma anlayışı, saydamlık ve paylaşım kültürüyle gelir. Yaygın yönetim anlayışı ve yetki paylaşımı (yönetişim), uzmanlardan yararlanma ise üretim ve verimliliği artırır (2). Estetik ve sanatsal duyarlık tümünü taçlandırır. Bilindiği gibi ba Üniversiteleri kuru kalabalıklarla dolduramayız, aile şirketlerine çeviremeyiz. 206 üniversite kurulması bir anlam ifade etmiyor. 2017 ALES sınavında Iğdır ve Ardahan üniversiteleri mezunları ve son sınıf öğrencilerinde hiç kimse 70 barajını geçemedi. Devlet üniversitelerinden 16 üniversite barajı geçemedi. şarı, çalışma ortamı huzuru ve güveni, sağlanan olanaklarla gelir. Göreve gelmede, atama ve yükseltmede liyakat esastır. Eğitimin verilmesinde, akademik ilerleme ve jürilerde bilimsel liyakat dışına çıkılması kabul edilemez. Liyakat genel olarak “kendisine iş vermeye uygunluk, yaraşırlık, layık olma” şeklinde tanımlanır. Akademik liyakat ise “..akademisyenin tüm ömrü boyunca verdiği hizmetin, emeğin, ürünlerinin sorgulanması ve performansın değerlendirilmesidir”(1). İdeal bir üniversitede bulunması gereken temel değerlerden hangisine sahip olduğumuz ortada. Beyin göçükaçışı nasıl durdurulur sorusunun yanıtı da burada. Atamalardan liyakat Üniversitelere yönetici atamalarında liyakat ne derecede dikkate alınıyor? Rektör üniversiteyi temsil eder, liderdir. Yürürlükteki YÖK Yasası’na göre ülkemizde rektör adeta padişahtır. Rektör, yardımcılarını, enstitü ve yüksekokul müdürlerini, hastane başhekimi ve merkez müdürlerini atar. Atanacak dekanları teklif eder. Akademik ve idari atamalarda, yükseltmelerde, mali konularda tek yetkilidir. Bu yetkilerle donatılı rektörlerimizle ilgili bilgiler rakamlarla paylaşılırsa dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında neden esamimizin okunmadığı daha net anlaşılır kanısındayım. YÖK Yasası’nın ilk halinde rektör adaylarını YÖK öneriyor Cumhur başkanı atıyordu. Bu 1992’de değişti ve Rektör adayı belirleme seçimleri başladı. Bu yöntem 2016’da kaldırıldı ve eskiye dönüldü. Sonra 2018 de YÖK teklifi de kalktı ve yalnızca Cumhurbaşkanı ataması getirildi. Rektörün Profesör olması koşulu da kaldırıldı ve 5 gün sonra tekrar getirildi, daha sonra 3 yıllık profesör olma koşulu kaldırıldı. Örneğin, üniversite dışında çalışırken üniversite kadrosunda profesör olan, 15 gün sonra eski görevine dönen ve 3 ay sonra rektör atanan var. Bu rektör üniversiteye eşdost doldurdu ve bunların yarısı tekrar eski yerlerine döndüler. Bir diğeri bürokrat iken profesör oldu ve bir ayda rektör atandı. Burada “güncel liyakat” olarak tanımlanan “..bizim düşünce ve istemlerimizi yerine getiren, iyibaşarılı, bizden ve bize bağlı” anlayışı olabilir mi? Son yaşananlar bunu düşündürmekte. Rektörlerin tercihleri Bazı rektörlerin tercihlerini ve yaptıklarını özet olarak paylaşmak istiyorum: Rektör iken istifa edip milletvekili adayı olan rektör sayısı 9, rektörlük sonrası aday olan 3 kişi. İktidar partisi milletvekilliği yaptıktan sonra rektör atanan 6, milletvekilinin birinci derece yakını 2 rektör var. 16 Nisan referandumunda “evet şov” yapıp video çeken ve yayımlayan rektör 3, yazılı açık destek veren 4, siyasi tarafını iktidardan yana açıklayan en az 25 rektör var. FETÖ kalkışması sonrası tutuklanan, gözaltına alınan veya yurtdışına kaçan rektör sayısı 30. Son yıllarda kişiye özel ya da ad rese teslim ilanlarla üniversite akademik kadrolarına eş, çocuk ve akrabalar dolduruldu. Rektörlerin, dekanların, müdürlerin eşleri, çocukları ve yakınları özel koşullarla tarif edilerek üniversitelere alındı. ALES sıralamasında 10. sırada olan belediye başkanının kızı, rektörün 29. sıradaki oğlu tek kişilik kadroya atandı. Örneğin tıp fakültesine “en az 5 yıl sağlık yöneticiliği yapmış olmak”, mühendislik fakültesine “lipitler, proteinler ve biyoyakıtlar konusunda çalışması olmak” koşulları var. Fakülteler benzer özel koşullarla dolduruldu, burada bilimsel çalışma ve nitelikli eğitim olur mu? Yetişmiş insan gücü Akademisyen olarak canımız yanıyor. Üniversiteleri kuru kalabalıklarla dolduramayız, aile şirketlerine çeviremeyiz. 206 üniversite kurulması bir anlam ifade etmiyor. Esas olan kalitedir. ÖSYM açıklamasına göre 2017 ALES sınavında Iğdır ve Ardahan üniversiteleri mezunları ve son sınıf öğrencilerinden hiç kimse 70 barajını geçemedi. Ayrıca sayısalda16 üniversite barajı geçemedi, bunlar devlet üniversiteleri. Bırakalım uluslararası başarıyı ulusal sınavlarda gerçek bu, sonuç düş kırıklığı. Bu kurumlardan mezun olanlarla kalkınma olmaz ve ülke yönetilemez. Öğrenciliğim dahil 50 yıl üniversitede bulundum, hiç bu kadar endişe duymadım. Bir ülkenin en büyük zenginliği yetişmiş insan gücüdür, bunu asla unutmayalım. 1 Nüket Örnek Büken, Türkiye örneğinde akademik dünya ve akademik etik Hacettepe Tıp Dergisi2006,37:164 2 Osman İnci, Susturulan Akademya,2012, Bellek yayınları, Edirne Rona Aybay ne diyor... Rona Aybay, uluslararası yargıçlık görevi yapmış, övündüğümüz bir akademisyendir. Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Savaşım Komisyonu ile Bosna Hersek’teki insan hakları ihlallerini incelemekle görevli AGİT komisyonu üyeliklerinde bulunmuştur. Ayrıca, Bosna Hersek İnsan Hakları Mahkemesi’nin kurulduğu 1996’dan kapandığı 2003’e kadar Avrupa Konseyi tarafından seçilmiş uluslararası yargıçlık görevi yapmıştır. Çalışmaları arasında “İnsan Hakları Hukuku” en önemli kitaplarından biridir. Anlı şanlı hukuk profesörlerinin dillerini yuttuğu haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik dönemlerinde, temel hak ve özgürlüklerin yılmaz savunucusu olarak daima sesini yükseltmiş olan bu değerli hukukçu, AİHM’nin son Demirtaş kararı konusunda bir mektup yolladı: 1) Bu kararın bizi “bağlamadığı” kesinlikle söylenemez. a) Uluslararası Hukuk açısından  AİH Sözleşmesi’nin 46. maddesi, taraf devletlerin, taraf oldukları davalarda, Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş  kararlara uymayı yükümlenmiş olduklarını, en açık bir dille belirtmiştir. b) İçhukuk açısından Anayasanın 90. maddesine göre AİHS, “kanun” hükmündedir (son fıkra). Türk kanunuyla, uluslararası antlaşma hükmünün çatışması halinde, antlaşma hükmü “esas alınır” (aynı fıkra). 2) Türkiye’nin yapacağı “hamleler” ne olabilir: Türkiye, AİHS madde 43’te düzenlenen koşullarla ‘Büyük Daire’ye başvuru (temyiz) yoluna gidebilir (3 aylık süre içinde). O yolla da, lehte bir sonuç alınamazsa, karar kesinleşmiş olur. 3) Karar kesinleştikten sonra ne olur ? Bu aşamadan sonra, kararın infazı Bakanlar Komitesinin yetkisine girer. Bakanlar Komitesi, fiilen Avrupa Konseyi üyesi devletlerin Strazburg’daki B. Elçilerinden oluşan bir siyasal kuruldur. Bu kurul, kararın içeriğiyle ilgili hiçbir yetki kullanamaz; görevi, kararın ilgili devletçe uygulanmasını sağlamaktır. Burada, teknik birtakım ayrıntılar devreye girer; diplomatik pazarlıklar, oylamalar yapılır, konu tekrar Mahkeme’nin incelemesine sunulabilir ama sonuç değişmez. Ergeç Mahkeme’nin vereceği kararın uygulanması zorunludur. 4) Bütün bunlara karşın, Türkiye, kararı uygulamazsa ne olur? Diplomasi devreye girer, diplomatik yoldan bir çözüm de bulunamazsa, sonuç Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden “ihracı” yada kendi kararıyla çekilmesidir. Avrupa Konseyi diplomatları arasında, şaka yollu, bir devlet için “ihraç” kararı alınması “nükleer silah kullanımına” benzetilir; yani, diplomatik süreç olabildiğince uzatılır. Şu anda Avrupa kıtasında Avrupa Konseyi üyesi olmayan tek devlet Belarus’tur. Yunanistan, “Albaylar Cuntası” döneminde “ihraç” tehdidi ile karşılaşmış, kendisi üyelikten çekilmiştir ki, bu tek örnektir. HHH Ciddi bir hukukçu olduğu için, elbette Aybay’ın dile getirmediği bir çözüm daha vardır ki, o da Demirtaş’ın “tutukluluk” halinin sona erdirilmesi için, “yıldırım hızıyla” yargılanıp “mahkum” edilmesidir... Dilerim adalet mekanizması, bir de, tüm hukuk sistemini altüst edecek olan böyle bir “yıldırım hızıyla yargılama” ayıbının altına imza atmaz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle