19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 14 Kasım 2018 ekonomi [email protected]. TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 11 Ekonomide iflaslar seriye bağlandı Türkiye ekonomisinin bel ması birçok sektörü zora sokkemiğini yani yüzde 97’si tu. Hükümetin 220 milyar lira ğını çekti. Bu yılın yedi ayında 32.4 milyar lira olan batık KOBi konumlandırdığı inşaatta şantiyeler durdu. Bu ni aile işletmeleri ve KOBİ’ler sı geçen yıl olmak üzere Kre kredileri de yılın dokuz ayında alana düzenlenen indi oluşturuyor. Türkiye’de sayı di Garanti Fonu’yla toplam 250 36.128 milyar liraya fırladı. KOBi rimler ve kampanyalar ları 2 milyona yaklaşan esnaf ayakta kalmak için borca batarken artan dövizle iflaslar da adeta seriye bağlandı. Özellikle ağustosta doların 7 lirayı aş milyar lira kaynak aktarması da küçük ve orta boy işletmeleri (KOBİ) kurtaramadı. 2014’ten bu yana işlerini döndüremeyen yarım milyon esnaf iflas bayra niteliğindeki 326 bin 500 müşteri de kredi takibine düştü. Batık oranı küçük işletmelerle sınırlı değil, AKP’nin son 16 yıldır büyümenin motoru olarak da piyasanın canlanması için çare olamıyor. Perakende, gıda, inşaat, sektörlerinde iflaslar artarken, iflas ertelemenin yerine gelen kon kordato ilanları da her geçen gün artıyor. Uzmanlara göre, Türkiye’nin içine girdiği krizden çıkış kolay olmayacak. çözülmDeışzbseorişçimsoizruznourmiktdaroBıl4ao5rrıç0aşmtıilyar Doç. Dr. Özgür Orhangazi: Şu sıralarda borç krizinin başlangıç safhalarında olduğumuzu söyleyebiliriz. Krizden kolay ve hızlı bir çıkış reçetesi de mevcut değil Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Özgür Orhangazi, Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu krizin 2000’li yıllarda ve özellikle de 2009’dan itibaren hâkim olan dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modelinin krizi olduğuna işaret ederek “Bu krizden kolay ve hızlı bir çıkış reçetesi de mevcut değil. Ancak şurası açık ki içeriğinin ne olduğu çok da belli olmayan birtakım yapısal reformlar veya Merkez Bankası bağımsızlığının artırılması gibi önlemlere bu krizden çıkılabileceği iddialarının herhangi bir dayanağı bulunmuyor” diye konuştu. Türkiye’ye dış borçlarını çevirmesine imkân tanıyacak seviyede bir dış sermaye girişi olmadığı takdirde döviz kurunda istikrarsızlığın yeniden artmasını beklediklerini anlatan Orhangazi şu tespitlerde ve önerilerde bulundu: n Dış sermaye girişleri herhangi bir nedenle tamamen durur veya tersine dönerse ağır bir ödemeler dengesi krizi ihtimaller arasında. Esas sorun yaklaşık üçte ikisi özel sektöre ve kalanı devlete ait olan 450 milyar doların üstündeki dış borcun çevrilmesi sorunudur. Bu borç yeniden yapılandırılmadan istikrarın geri gelmesi şu aşamada mümkün görünmüyor. n IMF’ye gitmek yerine Körfez ülkelerinden veya Çin’den kaynak arayışına girilmesi ise Türkiye’deki birtakım kamu varlıklarının, yatırım projelerinin ve işletmelerin dış sermaye mülkiyetine geçmesi anlamına gelecek, kısa vadede bir rahatlama yaratabilecek olsa da uzun vadede dış sermayeye olan bağımlılığı daha da artıracak. Bu daha başlangıç n Şu anda borç krizinin başlangıç safhalarındayız. Geçen yıl KGF’nin getirdiği Hazine garantileriyle bir süre ertelenen borç krizi bu sene de konkordatolar aracılığıyla bir süre daha ertelenmeye çalışılıyor olsa da giderek açığa çıkan şu ki özel sektörde birçok işletme ödeyemeyeceği büyüklükte bir borç yükü altında. Ödenemeyen borçların yükünün kimin üzerinde kalacağı ise belirsiz. Halka yüklenecek n Yükümlülüklerini yerine getiremeyen işletmelerin ifla sa sürüklenmesinin ekonomi yi küçültücü ve işsizliği artı rıcı etkilerinin yanı sıra zin cirleme iflasların önünü aç ması olasılığı hayli yüksek. Bu borçların KGF veya baş ka bir mekanizma aracılığıy la Hazine tarafından üstlenil mesi durumunda ise bir yan dan yükün vergiler ve sosyal harcamalardaki kesintilerle ve muhtemelen elde kalan ka mu varlıklarının satışıyla halka aktarılacak. Kısa süre sonra kamu borç lanma kriziyle karşı laşabiliriz. Bir banka cılık krizinin tetik lenmesi de ihtimal ler arasında. n Kısa vadede Tür kiye ekonomisi hızlı ve ko lay çözüm leri mev cut olmayan so Özgür Orhangazi runlarla birlikte sonuçlarını kolaylıkla öngörmemizin mümkün olmadığı bir dönemden geçiyor. Bu dönemdeki gelişmelerin ana belirleyenleri dış sermaye hareketlerinin nasıl seyredeceği ve borç krizinin nasıl evrileceği olacak. n Uzun vadeli baktığımızda iki soruyla karşılaşıyoruz. Birincisi, Türkiye ekonomisinin 1989’dan bu yana yaşadığı büyümekriz çevrimlerinin arkasında yatan tamamen kontrolsüz dış sermaye girişleri konusunda yeni bir politika geliştirilip geliştirilemeyeceğidir. İkincisi de, inşaatodaklı büyüme modelinin terk edilip son 1015 yıldır temelleri iyiden iyiye aşınmış olan üretim ekonomisi konusunda neler yapılabileceğidir. n İthal edilen bazı malların yurtiçinde üretilmesini hedefleyen teşvik politikaları gündeme gelse de bunların zor durumdaki işletmelere kaynak aktarma mekanizmaları olmanın ötesine geçebilme si için geniş bir planlama devreye so kulması gerekiyor. Ancak demokratik ve katılımcı bir planlama ortamının mevcut olmadığı bir durumda böylesi bir tartışma yı yapmak da mümkün gö rünmemekte. Yılın dokuz ayında 326 bin 500 tane KOBİ niteliğindeki müşteri kredi takibine düştü. Küçükleri düşünün TÜRKONFED: KOBİ’ler mutlaka korunmalı. Ticari alacak sigor tasına ilişkin devlet destekli sistem işler hale getirilmeli. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜR ran, “Finansal dalgalanmaların yaşandığı bu tip dönemler giderilerek; ödeme süresinin 30 güne düşürülmesi gerekti KONFED) Yönetim Kurulu Baş de KOBİ’ler mutlaka korunma ğini dile getirdi. kanı Orhan Turan, içinden ge lı. Türkiye’de acilen AB’nin KO Büyük firmaların yapılan çilen şu andaki süreçte KO Bİ Politikaları Sözleşmesi’nde dırılmasında KOBİ’lere olan Bİ’lerin yaşadığı en büyük güç yer alan ‘Önce Küçüğü Düşün’ ödemelerinin önceliklendiril lüğün ödeme ve tahsilat süre ilkesi çerçevesinde politikalar mesinin sağlanması gerekti lerinin geçen yıla oranla uza geliştirilmeli. Bu doğrultuda da ğine işaret eden Orhan Turan mış olmasından kaynaklandı ticari alacak sigortasına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: ğını vurgulayarak, bu durumun devlet destekli sistem fiilen de n İşletmelerimizin; verimli KOBİ’lerin varlığını tehdit etti işler hale getirilmeli” dedi. lik, kârlılık, nakit akışı yöneti ğini ifade etti. Alacağın tahsil Turan, KOBİ’lerin reka mi, rekabet gücü, yenilik/tek edilememesiyle paranın dön betçiliğini artırabilmek adı noloji geliştirme becerisi, iş mediği reel sektörde firmaların na, Türk Ticaret Kanunu’nun geliştirme kapasitesi, pazarla çoğu zaman kendi çözümleri da yer alan ‘büyük şirketler ma yönetimi ve insan kaynak ni de kendileri yaratmak du tarafından KOBİ’lere yapıla ları yönetimi konularını tek rumunda kaldığını belirten Tu cak olan ödemelerin 60 günü tek gözden geçirmeleri; Ku aşmaması’na yönelik uygula rumsal ‘checkup’larını yap madaki aksaklık ve eksiklikler maları önemli. İhracata yönelin Orhan Turan n Kriz dönemlerinde özellikle yenilikçi yaklaşım gerekiyor. Sadece ürün ve hizmetlerde değil, iş yapma modelinde ve üretim proseslerinde de uygulamaları şart. İç piyasaya çalışan işletmelerimizin ihracatı böyle dönemlerde kaldıraç olarak kullanmalarını öneriyorum. İhracat ve yüksek teknoloji üretim ile yüksek katma değerli ihracat ülkemizin ve işletmelerimizin kurtuluşu olacak. n Ekonomimizin itici gücünü oluşturan işletmeleri göz önüne aldığımızda yüzde 97’sini aile işletmeleri ve KOBİ’ler oluşturuyor. Sadece kriz dönemlerinde değil ekonomik aktivite nin her aşamasında firmaların doğru sınıflandırılmasının teşhis ve çözüm önerilerinin daha isabetli yapılmasını sağlayacağını düşünüyoruz. Kayıt dışı tuzağı n Son 1015 yıllık süreçte hızla büyüyen aile işletmesi özelliği ağır basan orta ölçekli firmaların bazılarının ise “yarıkayıt dışılık tuzağına” takıldıklarını söylemek mümkün. Büyük bir kısmının mali raporlama yayımlamadıkları, bankalar ile olan kredi ilişkilerinin çok geleneksel olduğu ve ikili ilişkilere dayandığı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bu firmaların bir kısmının borçluluk oranlarının yüksek olduğu, bunun için de önceliklerini yarıkayıt dışı formattan tam resmi formata geçirmeye öncelik vermelerini öneriyoruz. Bunu sağlamak için ise dış denetim şirketlerinin mali raporlama yapmalarına izin vermeleri, finansal şeffaflık sağlamaları gerektiğini belirtiyoruz. n Küçük firmaların kredi kullanımını azaltmaları ve özkaynaklara ağırlık vermelerini sağlayacak önlemlerin alınması, girişim finansmanı için oldukça önemli olan risk sermayesi, çekirdek finansmanı gibi enstrümanların derhal yaratılması, KOBİ’lerin halka açılmasını kolaylaştıracak bono ve tahvil ihracatına izin verecek yasal düzenlemeler yapılması gibi önerilerimizi de hem işletmelerimize hem de yasa koyucular nezdinde devletimizin ilgili kurum ve kuruluşlarına aktarıyoruz. YARIN: DİSK Arzu Çerkezoğlu ve Prof. Dr. Erinç Yeldan Kredi hacminde daralma nelerin habercisi?ürkiye ekonomisi yurtdışından sermaye girişleri devam ettiği “T sürece büyüyen, sermaye giriş leri durduğunda ise gerileyen bir ekonomi görünümündedir.” Yukarıdaki satırlar 2014 tarihli IMF IV: Çerçeve Raporu’nda yer almaktaydı. Aslında tüm 2000’li yıllar boyunca yakından bildiğimiz bu gerçek nihayet dönemin IMF raporlarında da artık itiraf edilmekteydi. Döneme damgasını vuran bir başka “tespit” ise “cari işlemler açığı finanse edildiği sürece sorun değildir” söylemi idi. Türkiye ekonomisinde giderek kronikleşen bir dengesizlik haline dönüşmekte olan dış açık (cari işlemler, yani yurtiçi tasarruf yatırım açığı) sorunu, böylesine bir yorum ile geçiştirilmekte; ve coşku sellerine kapılmış finans piyasalarının (“oyuncuların”) tedirgin edilmemesine özen gösterilmekteydi. “Cari işlemler açığı finanse edilemez ise ne olur?” meselesi ise tahayyül bile edilemiyor; “şimdi artık her şey değişik” dogmalarıyla örtbas ediliyordu. Türkiye ekonomisi bu mantıksız ve akıldışı savlar ile 2009 krizini karşıladı. Kriz sonrasında sıcak para akımlarının coşkusuyla son bir kez daha saman alevi biçiminde büyüme gösterdi; birbiri ardına gelen yanlışlar, siyaset ve ekonomi kurumlarında yaşanmakta olan tahribat ile birlikte de şiddetli bir döviz krizine ve buradan da durgunluk / kriz sarmalına sürüklendi. Sahi, “Cari işlemler açığı finanse edilemez ise ne olur?” Bu anlamsız sorunun yanıtı ne yazık ki son derece ciddi sonuçlara gebedir. Soru anlamsızdır, çünkü “finanse edilemeyen” cari işlemler açığı diye bir dış açık türü yoktur. Cari açık eğer finanse edilemiyorsa, ortada açık kalmaz; cari işlemler dengesizliği sorunu zorunlu olarak çözülür, açık sıfırlanır; hatta denge artıya geçebilir. HHH Ama gene de soruyu ısrarla sürdürelim: Cari açık finanse edilemezse ne olur? Cari işlemler açığının bir yüzü ithalat hacmindeki aşırı talep ise, diğer yüzü de ulusal ekonomide tasarruf ve yatırımlar arasındaki farktır. Yani kabaca “harcama” talebindeki aşırı şişkinliktir. Harcama talebini yurtiçinde fonlayan ana kalem ise kuşkusuz, kredi hacmidir. Toplam kredi kullanımı ile cari işlemler dengesi birbirini bütünleyen olgulardır. Dolayısıyla, cari işlemler açığının finanse edilemediği bir durumda zorunlu olarak daralma göstermesi, kredi hacminde de daralma ile sonuçlanacaktır. Kredi talebindeki gerilemeyi ise reel ekonomide daralmanın ilk elden habercisi olarak yorumlamak gerekir. Verilere bakarsak, toplam kredi hacminin eylül başından beri gerileme içerisinde olduğunu net olarak görebilmekteyiz. Aşağıda Merkez Bankası’ndan derlediğimiz veriler, ağustos sonunda 2.587 milyar TL ile 2018’in zirvesine ulaşan haftalık kredi hacminin bu tarihten başlayarak hızla gerilediğini, 2 Kasım itibarıyla da 2.350 milyar TL düzeyine düştüğünü göstermektedir. Bu gözlem, reel olarak hesaplandığında ulusal toplam kredi hacminin neredeyse yüzde 30 oranında daralmış olduğu anlamına gelmektedir. Kaynak: TC Merkez Bankası, veri dağıtım sistemi Söz konusu verileri tamamlamak açısından, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYİH) oran olarak finans dışı özel sektörün kullandığı toplam kredileri izler isek, burada da aslında durgunluğun 2017’nin başından beri hüküm sürdüğünü gözlemekteydik. Finans dışı özel sektöre açılan kredilerin milli gelire oranı 2017’nin birinci çeyreğinden 2018 başına değin yüzde 85 düzeyinde çakılı kalmıştır. 2018’in yakın dönemine ilişkin veriler derlendikçe özel sektör reel (finansdışı) kesiminin kredi kullanımındaki çöküş kendini belli edecektir. Dolayısıyla, finanse edilemeyen cari işlemler açığının izdüşümü ulusal kredi talebinin daralması; bunun anlamı da reel krizin etkilerinin derinleşerek devam etmesidir. “En kötüsü geride kaldı” savı, bu gözlemler altında, sadece bir iyi niyet temennisinden ibarettir. IMF’den risk uyarısı Uluslararası Para Fonu (IMF) bazı büyük ekonomilerde büyümenin yavaşladığını belirterek bu durumun yatırımcı algısında ani dönüş riski yaratabileceği konusunda uyardı. IMF ‘Orta Doğu ve Merkez Asya Bölgesel Görünüm Raporu’nda küresel finansal koşulların sıkılaşmaya başladığını bildirdi. IMF, yükselen ABD faizleri, güçlenen dolar ve finansal piyasa volatilitesinin bazı gelişen piyasa ekonomilerine baskı yapacağını öngördü. Kurum, 20182019’da küresel büyümenin yüzde 3.7 seviyesinde olabileceğini belirtti. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle