15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘H2 ayata Dönüş’ ve eposta: [email protected] Salı 16 Ekim 2018 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ hapishaneler gerçeği A. Güçlü Sevimli Avukat 1922 Aralık 2000 tarihleri arasında aynı anda ülke çapında 20 ayrı hapishanedeki siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı bloklara operasyon düzenlendi. Operasyon sonucunda onlarca insan hayatını kaybetti. Operasyona “Hayata Dönüş” adı verildi. Operasyonlar gerçekleştiğinde iktidarda DSPMHPANAP koalisyonu bulunuyordu. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit operasyonu, “teröristleri kendi terörlerinden kurtarma” olarak tanımladı. 22 Aralık 2000 günü sonunda “teröristler kendi terörlerinden kurtarıldı” ve F tipi hapishanelere konuldular. “Hayata Dönüş” operasyonları başından sonuna kadar tek bir merkezden yönetilen operasyonlardır. Kapsamı ve büyüklüğü itibariyle öncesinde ciddi bir hazırlığa işaret etmektedir. Bugüne kadarki mevcut hapishane operasyonlarının göstermelik dahi olsa sahip bulunduğu hukuki alt yapı, “Hayata Dönüş” operasyonlarında oldukça zayıftır. Operasyon kararı MGK’de alınmış, İçişleri ve Adalet Bakanlığı eliyle Jandarma Genel Komutanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir. “Hayata Dönüş” operasyonları devletin en üst düzeyindeki kurumları arasında tam bir mutabakatla yapılmıştır. Operasyonlarda hükümet ve Meclis’teki muhalefet partilerinin kararı, onayı ve oluru bulunmaktadır. Bu yanıyla operasyon çok net bir şekilde devlet operasyonudur. Tutuklulara bakış açısı “Hayata Dönüş” operasyonların bir bütün olarak, doğrudan yok etme saikinin de işin içinde olduğu ve katliam boyutunda cereyan etmiş operasyonlar olduğu görülmektedir. Ülkemizdeki hapishaneler gerçeğine bakıldığında, her zaman her türlü uygulama sürekli ‘zor’a dayalı politikalarla yaşama geçirilmiş ya da geçirilmeye çalışılmıştır. Bu bakımdan devletin siyasi tutuklulara yönelik bakış açısı ve hapishaneler politikası gereği olarak, hapishaneler her zaman ‘zor’un sürekli ve geniş kullanım alanı bulduğu yerler olmuştur. Rahatlıkla denebilir ki, devletin hapishanelerde hayata geçirmek istediği her türlü uygulamanın temeli en nihayetinde ‘zor’un kul F tiplerine karşı mücadele içeride ve dışarıda devam etmektedir. Özellikle hapishanelerde bugün yaşanan hak ihlalleri ve hukuksuzluklar herkes tarafından hatırlanmalıdır. “Hayata Dönüş” operasyonu unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. “Hayata Dönüş” operasyonlarının İstanbul ayağındaki Bayrampaşa hapishanesinde operasyon sonucunda 6 kadın tutuklu yakılarak öldürülmüş, toplamda 12 siyasi tutuklu hayatını kaybetmişti. lanımına dayanmaktadır. “Hayata Dönüş” operasyonu sonra sı açılan davalar kapsamında en belli başlı sıkıntı, yargılamalarda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından tutuklu ve hükümlülerin avukatlarının ileri sürdüğü taleplerin genelde reddediliyor olmasıdır. Yargılamaları yürüten mahkeme heyetleri yargılamaların esasına girme eğiliminde olmamışlardır. Esasa etkili olan talepler ekseriyetle kabul edilmemiştir. Başka bir ifade ile, mahkeme heyetleri davalar kapsamında “suya sabuna dokunmak” istememişlerdir. Öyle ki, yargılama makamları olay yeri keşfine gitme taleplerini dahi yerinde görmemişlerdir. Bunun yanı sıra yargılama makamları özellikle operasyonlarda fiili müdahale gruplarında yer alan jandarma birliklerini koruma içgüdüsü ile hareket etmişlerdir. Mahkeme heyetlerinin genel yaklaşım tarzı; davaları uzatıp, kendi görev süresinde karara çıkarmadan kurtulmak şeklinde tezahür etmiştir.   “Hayata Dönüş” operasyonları sonrasında açılan davalardan kamuoyunda en çok bilineni, Bayrampaşa hapishanesiyle ilgili olmak üzere operas yona katılan askeri personelin yargılanmakta olduğu davadır. Anılan dava halihazırda Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinde sürmekte olup, yeni duruşması da bugün gerçekleştirilecektir. “Hayata Dönüş” operasyonlarının İstanbul ayağındaki Bayrampaşa hapishanesinde operasyon sonucunda 6 kadın tutuklu yakılarak öldürülmüş, toplamda 12 siyasi tutuklu hayatını kaybetmişti.  Dönemin sorumluları “Hayata Dönüş” operasyonu Bayrampaşa hapishanesi davası özelinde özellikle operasyondaki fiili müdahale grubundaki rütbeli askeri personelin yargı önüne çıkmış olması olumlu bir durum olsa da operasyonlarda doğrudan karar merciinde bulunmuş olan siyasiler ve bürokratların halen yargı süreçlerinin dışında tutuluyor olması düşündürücüdür. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, Milli Güvenlik Kurulu Üyeleri ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un hukuki sorumlulukları üzerine, aradan geçen 18 yıla rağmen halen gidilmemiştir. Anılan kişiler haklarında dava açılması bir yana, süren yargılamalar kapsamında tanık olarak dahi dinlenmemişlerdir.  Oysa ki, süren yargılamalar kapsamında dava dosyalarına gelmiş olan operasyon harekat planlarında Bayrampaşa hapishanesi açısından Tufan isimli harekât planı ile Ümraniye hapishanesi açısından Atmaca ve Bora isimli harekât planlarında operasyonların dönemin Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının emriyle yapıldığı açıkça yazmaktadır. Öte yandan yargılamalarda sorgu veren birçok askeri personel, operasyonların Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının emirleriyle başlayıp icra edildiğini mahkeme huzurunda beyan etmiştir. Keza dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun da “Hayata Dönüş” operasyonlarının karar alma sürecinde doğrudan yer almış, operasyonların ve sonrasında açılan F tipi hapishanelerin hayata geçirilmesinde son derece önemli bir rol üstlenmiştir.   Hak ihlalleri ve hukuksuzluk Bu anlamıyla bakıldığında özellikle Saadettin Tantan, Hikmet Sami Türk ve Ali Suat Ertosun’un o dönem bulundukları makamlar açısından da “Hayata Dönüş” operasyonlarındaki konumları son derece önemlidir. Son yılların moda deyimiyle ifade etmek gerekir ise, “Hayata Dönüş” operasyonlarının hukuki sorumluluk boyutu açısından “siyasi ayağı” eksik kalmıştır. Gelinen noktada operasyonların karar alma süreçleri ile icrasında doğrudan yer alan siyasilerin ve bürokratların artık yargı önüne çıkarılması gerekmektedir.   Operasyonlar sürerken dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk şöyle diyordu; “yarından sonra artık her şey farklı olacak.” Bugün artık her şey farklı mı? Bu soruya bir çırpıda evet demek pek mümkün değil. F tipi hapishaneler somut bir gerçek olarak karşımızda. Ama bu somut gerçeğe rağmen F tiplerine karşı mücadelenin de içeride ve dışarıda devam ettiği görülmektedir.  Bu bakımdan belki de yarından sonra her şey çok da farklı olmamıştır. 1922 Aralık 2000 tarihleri, özellikle hapishanelerde bugün yaşanan hak ihlalleri ve hukuksuzluklar da dikkate alındığında sadece belli duyarlılıkları olanlarca değil herkes tarafından hatırlanmalıdır. “Hayata Dönüş” operasyonu unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. Doymak bilmeyen iktidar hırsının sınırı Hırsların en korkuncu, en aç gözlüsü, en doymak bilmeyeni iktidar hırsıdır... Çünkü bu hırs, iktidar sahibinin kendi kanından beslenen bir tutkudur. HHH Sadece siyasetteki iktidar hırsından bahsettiğim sanılmasın: Siyasal, ekonomik, kültürel, hangi alanda olursa olsun, kimilerinin iktidar hırsı, asla doymak bilmez... Böyle bir “hırs”, zaten tanım gereği, aklı ve duyguları, yani tüm benliği esir alır...  İçinde bulunduğu varlığı son zerresine kadar tüketip yok edene kadar kullanır, sonunda ancak esir ettiği varlıkla birlikte yok olur. Bir başka deyişle, iktidar hırsına yenik düşen, onu denetleyemeyen, ona esir olan varlık, sonunda kendisini de yok eder... İşte iktidar hırsının sınırı da, iktidar sahibinin kendi kendisini yok ettiği tam o noktadır! HHH Öldürücü iktidar hırsının en önemli kaynağı, rekabet ortamında sürdürülmek istenen iktidarın büyüme içgüdüsüdür: Önce, iktidara gelmek için sürekli büyüyeceksin... Sonra da iktidarını devam ettirmek için rakiplerine nefes aldırmayacak, onları yok etmek için büyümeyi sürdüreceksin! HHH Ekonomideki ölümcül iktidar hırsı, arzda tekelcilik (monopol) ve talepte tekelcilik (monopson) ile sonuçlanır; girişim özgürlüğünü yok eder. Kültürdeki öldürücü iktidar hırsı, tekil bir kültür ve sanat yaklaşımı anlamına gelir, empoze edilen kimliğin, ideolojinin her türlü farklı yaratıcılığı engellemesine yol açar. Siyasetteki ölümcül iktidar hırsı ise önce sadece kamuyu kapsayan otoriterlik, sonra özel hayatların da bütün alanlarına egemen olan totaliterlik ile sonuçlanır... Ölümcül hırsların en korkuncu, en acımasızı, en umarsızı, siyasal hırstır, çünkü son yok olma noktasından önce ulaştığı totaliterlik, ekonomik ve kültürel bütün yaşam alanlarını da kapsar; insanlara nefes alacak hiçbir yer bırakmaz! Elbette bu korkunç ve ölümcül siyasal hırsın sınırı da, sahibinin de yok olduğu, yani iktidarı kaybettiği, özgürlüğün ve demokrasinin kazandığı noktadır. Sağlıkta Şiddet: Nedenleri için çözüm yolları üretilmeli Ali Özyurt Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi Du¨nya Sagˆlık O¨rgu¨tu¨’nu¨n tanımına go¨re s¸iddet kis¸inin kendisine, bir bas¸kasına veya bir gruba kars¸ı yaralama, o¨lu¨m, psikolojik zarar, gelis¸me geriligˆi ya da ihmal ile sonuc¸lanan (ya da sonuc¸lanma olasılıgˆı yu¨ksek olan) kasıtlı gu¨c¸ kullanımı tehdididir (WHO, World Report on Violence and Health). Her yıl 25 milyon kis¸inin is¸ ortamında s¸iddete maruz kaldıgˆından so¨z edilmektedir (Elliot, 1997). “Sagˆlık Sekto¨ru¨nde Mesleksel S¸iddet” (2002) raporuna go¨re tu¨m s¸iddet olaylarının yüzde 25’i sagˆlık sekto¨ru¨nde gerc¸ekles¸mektedir (ILO, 2002). Egˆer bir s¸iddet eylemi toplumda kabul go¨ru¨yor ise mes¸rulas¸mıs¸ bir eyleme do¨nu¨s¸ebilmektedir. Bu tu¨r toplumlarda s¸iddete bas¸vurmak sorun olarak go¨ru¨lmenin aksine, sorunları c¸o¨zmek ic¸in ilk bas¸vurulan eylem bic¸imi olarak kabul go¨rmektedir. (Ergil, 2001). S¸iddetin sıklıgˆı ve özellikleri Tu¨rkiye’de sagˆlık c¸alıs¸anlarına yo¨nelik Alc¸elik ve arkadas¸larının (2005) yaptıgˆı c¸alıs¸mada, hems¸irelerin yüzde 60.3’u¨nu¨n s¸iddetten etkilendigˆi belirtilmektedir. Bunlar; 24 saat kesintisiz hizmet verilmesi, stresli aile u¨yelerinin varlıgˆı, as¸ırı kalabalık/rahatsız or Şiddet bir halk sağlığı sorunudur. Sadece sağlık çalışanlarını değil toplumu da etkilemektedir. Bu amaçla, Sağlık Bakanlığı, sendikalar ve Türk Tabipleri Birliği ve diğer sağlık meslek kuruluşları bir araya gelerek uzun vadeli bir şiddet önleme programı hazırlamalıdır. tamlarda c¸alıs¸ılması, ilac¸, alkol ya da s¸iddet o¨yku¨su¨ olan psikiyatrik hastalık tanısı almıs¸ kis¸ilerle c¸alıs¸ma, vardiya halinde veya tek c¸alıs¸ma, sagˆlık bakım endu¨strisinde maliyeti azaltma giris¸imleri nedeniyle hizmet sunumuna yansıyan eksiklikler, saldırgan davranıs¸la bas¸ etme konularında sagˆlık bakım personelinde egˆitim ve deneyim yetersizligˆi, c¸evresel ortamın ko¨tu¨ olması (koridor/odalar/park yerleri/servisler/digˆer ilgili alanların ko¨tu¨ ıs¸ıklandırılmıs¸ olması), toplumun s¸iddet ic¸eren davranıs¸larının yasalarla sınırlanmamıs¸ olması vb. s¸iddet riskini arttıran fakto¨rler ara sında yer almaktadır (Yes¸ildal, 2005; Altıntas¸, 2006). Şiddetin önlenmesi S¸iddete kars¸ı alınacak o¨nlemlere ilis¸kin birincil korunmada, o¨ncelikle s¸iddetin hos¸ go¨ru¨lmedigˆi bir ortamın olus¸turulması, is¸yerinde meydana gelen s¸iddet olaylarının, s¸iddet tu¨ru¨ne bakılmaksızın suc¸ sayılması, bunun ic¸in gerekli yasal altyapının olus¸turulması gerekmektedir (Dursun, 2012). Özellikle hekimlerin itibarını sarsan ve hedef haline getiren bu ülkenin en yetkili ağızlarından gelen açıklamalar unutulmuyor: “Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar” (Kenan Evren) “Ne verirseniz verin bu doktorların gözü doymaz.” (Dr. İmren Aykut) “Doktorların eli hastaların cebinde.” (Recep Akdağ) “Doktor efendi zamanları bitti.” (Recep Tayyip Erdoğan) Güvenlik önlemleri S¸iddet anında gu¨venligˆe haber verebilmek ic¸in “Acil C¸agˆrı Butonları” olmalı. Çalışma Şartlarının Düzeltilmesi Fiziki ortamın du¨zenlenmesi. I·s¸ yogˆunlugˆunun azaltılması. Personel sayısının artırılması. Özlem Duğan, sağlıkta şiddet haberlerinin basına yansıması konulu doktora tezinde; sagˆlıkta s¸iddet haberleri sosyal sorumluluk kuramı c¸erc¸evesinde degˆerlendirdigˆimizde haberlerin etik ve sosyal sorumluluk kuralları go¨zetilerek hazırlanmadıgˆı, gazetelerin sosyal sorumluluktan uzak bir bic¸imde habercilik yaptıgˆı sonucuna varmıştır. Sonuç olarak şiddet bir halk sağlığı sorunudur. Aynı zamanda sadece sağlık çalışanlarını değil toplumu da etkilemektedir. Şiddetin yok olması beklenemez. Ancak oranı düşürülebilir. Bu amaçla, Sağlık Bakanlığı, sendikalar ve Türk Tabipleri Birliği ve diğer sağlık meslek kuruluşları bir araya gelerek uzun vadeli bir şiddet önleme programı hazırlamalıdır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle