23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: gorus@cumhuriyet.com.tr Pazartesi 15 Ekim 2018 2 ve CAN(giller) Ali TARTANOĞLU Ve Engin’in, kaybettiklerini söylediği Cumhuriyet’i dönüştürme “harbi”nin koçbaşı Can Dündar... Dündar’ın yazdıkları nazik, sakin, efendi, saygılı görünür. Görünenin arkasında ise, belki kendisinin bile farkında olmadığı ama “fıtrat”ında zaten bulunan veya ünlendikçe oluşan büyük bir hırs vardır. Yaptığı birçok belgeselde görüntü kaynağı olarak TRT’den gasp ettiği sayısız master bandı kullandığını, bir zamanlar TRT Teftiş Kurulu’nda müfettiş, daha sonra TRT genel müdür yardımcısı (sonra bir ilçede belediye başkanı olan zattan), hem de TRT’deki makamında bizzat dinledim (muhtemelen 1997). Dündar’ın, Teğmen Kubilay’ın başının kesildiği şeriatçı Menemen kalkışması konusunda Yeniyüzyıl gazetesinde iken yazdığı özetle şu: “Menemen hadisesini kendisine karşı bir kalkışma diye yorumlayan Cumhuriyet idaresi, işi fazla abartmış. Nihayet iki üç serserinin yediği bir halt...” Cumhuriyet gazetesinin yayın ilkelerini değiştirmeye çalışmadıklarını söyleyenlerin ikonu, değilse koçbaşı, vitrin mankeni Can Dündar... Dündar, kendisine, kamuoyunda yarattığı sahte sempatinin etkisiyle safiyane bir şekilde yöneltilen “Uğur Mumcu belgeseli” yapma önerisine de “Başka her şey bir yana Uğur Mumcu Menemen’i Cumhuriyet’e karşı en önemli kalkışma olarak değerlendirir. Oysa ben bunu, üç beş serserinin işidir. Cumhuriyet yönetimi bunu fazla büyütmüştür diye yazdım. Ben böyle bir belgesel yaparsam, benim kadar hatta daha fazla, siz de zorda kalırsınız” demediği gibi talep üzerine fiyat teklifi vermiştir. Oysa yine Cangillerden Cengiz Çandar, yıllar önce Turgut Özal’ın TRT genel Müdürlüğü’ne atadığı Mülkiye’den sınıf arkadaşı Cem Duna’nın haber dairesi başkanlığı teklifini niye reddettiği sorumuza, hem de taa Bağdat ElReşid Oteli’nin barında, “Ben Cem’i zor durumda bırakırım” diye cevap vermişti. Cengiz, Can’dan 13 yaş büyük. Ama Cangiller arasında, demek sadece yaş farkı değil, bilinç, görgü farkı da varmış! İntihalci Dündar Dündar, kendisinden “intihal” suçlamalarıyla söz ettirmeyi de başarmış bir gazeteci. Bu intihallerden birini Işık Kansu 19 Mayıs 2001’de köşesinde duyurdu. Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un HEP ATATÜRK’ÜN YANINDA adıyla, “Salih BozokCemil Salih Bozok” imzasıyla 1985’te Cumhuriyet’in o dönemdeki yayınevi Çağdaş Yayınları’nca yayımlanan anılarını 2001’de YAVERİ ATATÜRK’Ü ANLATIYOR başlığıyla ve kitap kapağında “YAYINA HAZIRLAYAN” imzasıyla Doğan Kitap’tan yayımlamıştı. Ancak, 16 yıl önce zaten yayımlanmış olması bir yana, Dündar, en başta, birinci bölümü oğul Cemil Bozok’un, ikinci bölümü Atatürk’ün yaveri ve baba Salih Bozok’un anılarından oluşan kitabın ilk bölümünü, Cemil Bozok’un anılarını; kalan ikinci bölümdeki Salih Bozok’un anılarından da birçok yeri atmış; bazı fotoğrafları çıkarmış, bazı fotoğraflar eklemişti. Sonra da, mesela “Beceriksizlikten Kurtarma ve Bir Haber” şeklindeki ara başlığı “Kolağası Mustafa Kemal, ‘Bana da Selanikli Kemal Derler’” olarak; “Mustafa Kemal Paşa’nın İstifası, 2. Orduya Nakil” ara başlığını “Mustafa Kemal Göz Yaşlarıyla Sordu: ‘Selanik’i Nasıl Bıraktın’” olarak; “İstanbul’a Dönüş, Kurtuluşa Hazırlık” başlığını “Hayat Kadınsız Olmaz” olarak, “Atatürk”, “Sarı Zeybek” belgesellerinde de “insan Atatürk’ü yansıtıyorum” bahanesiyle uyguladığı magazin mantığıyla hafifmeşrepleştirip değiştirmişti. Dündar Çağdaş Gazeteciler Derneği üyesi ve üstelik o sırada genel başkan yardımcısıydı. Genel başkan da bugün CHP kontenjanından RTÜK üyesi İsmet Demirdöğen... İntihal, ÇGD tüzüğüne göre de en ağır meslek etiği ihlallerindendi. Derneğin Onur Kurulu üyesiydim. Kurul Tüzük gereği, Kansu’nun yazısından hareketle konuyu incelemeye aldı. Beni de araştırıcı tayin etti. Ben de kitabın 1985 Salih Bozok Çağdaş Yayınları nüshasıyla “yayına hazırlayan Can Dündar” nüshasını Ankara’da Milli Kütüphane’de günlerce inceleyip raporumu verdim. Dündar sırf “intihal yaptı” denmesin diye, intihalin daniskasını bizzat bu vahim tahrifatla yapmıştı. Salih Bozok’un küçük oğlu Muzaffer Bozok’un eşi, “eser ilk haline göre çok değiştirilmiş. Bu kadar değiştirilerek yayınlanması sizin onayınızla mı gerçekleşti” sorumuza “evet, çünkü aksi halde aynen yayımlamış olma sakıncası varmış” karşılığını vermişti. [Işık Kansu’nun konuyla ilgili 19 Mayıs 2001 tarihli yazısı (sayfa 121122) ile Ali Tartanoğlu’nun intihal raporu (123142), GAZETECİLİK VE AHLAK başlığıyla Çağdaş Gazeteciler Derneği 16. Olağan Genel Kurulu’na sunulan kitapta (31 Mayıs 2003, Ankara) aynen yer almıştır.] ‘Kapak olmak’ Dündar’ın 2001’de artık üne, tanınmaya, parlamaya ihtiyacı yoktu. Niye yapmıştı bunları? Çünkü 16 sene önce zaten yayınlanmış bir kitabın yalan yanlış yayına hazırlayanı olarak dahi olsa yine “kapak olmak” istiyordu. Dündar bu konuda kovuşturulup ceza almadı. Olay, önemli ölçüde hatta tamamen, o günkü genel sekreteri Vedat Çuhadar’ın ağzından “Can Dündar’ı kaybetme lüksümüz yoktur” diyecek kadar onu putlaştırmış Çağdaş Gazeteciler Derneği “sarayında” kilit altına alındı, kamuoyuna yansımadı. Onur Kurulu’nun ihraç kararı ÇGD Genel Merkezi’nce tanınmadı; aynı 16. genel kurulda alınan kararla yeniden üyeliğe kabul edildi, yapılan seçimlerde yeniden yönetim kuruluna seçildi; yetmedi genel başkan yardımcılığına yeniden getirildi. Başka bazı üyelerle birlikte onur kurulu üyeleri de sadece görevlerinden değil ÇGD üyeliğinden istifa etti! Ama Dündar’ın dosyası kabarıktı. Seçil Büker ve Canan Uluyağcı’nın, 1993’te Afa Yayınevi tarafından ya yımlanan, sinema oyuncusu Türkan Şoray’ın ele alındığı Yeşilçam’da Bir Sultan adlı kitabını, kendilerinden izin almadan, kaynak da belirtmeden 1 Mart 1996’da Show TV’de Aynalar adlı belgesel dizide Türkan Sultan başlığıyla özel bir bölüm olarak işlemiş, yazarların açtığı ve epeyce uzun bir dava süreci sonunda (anlaşılan yargıçlar da Çağdaş Gazeteciler Derneği yönetimi gibi Can Dündar’ı putlaştırma büyüsüne kapılmıştı) sonunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca yüklü (20 milyara yakın) bir tazminata mahkum edilmişti. Meslek örgütü yöneticisi(!) bir kısım “gazeteci” zevatın “kaybetme lüksü” olmadığını düşünecek kadar “yüceleştirdiği” Dündar’ın meslek ahlakı da bu! Saray gazetecisi Aydın Engin’in gazetecilik, gazeteciliği alet ettiği solculuk, sosyalistlik, Marksistlik ölçüleri de yukarıda kısmen özetlendi. Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir türlü içine sindirememiş emperyalist Batı matbuatına, düşüncelerini, söylemlerini dikte etmelerinde şaşılacak yan bulunmayan bu ikili özellikle Alman matbuatına fethetmeyi beceremeyip ricat ettikleri Cumhuriyet için ne yazdırıyor: “Saray gazetesi!..” Hazırladığı, küçümseyen, aşağılayıcı Atatürk belgeselinin ilk gösterilişi için tarihi, siyasi, sembolik vs. büyük anlamı olan Dolmabahçe Sarayı salonları AKEPE’nin TBMM başkanınca açılınca, Can Dündar ne, nere, hangi SARAY gazetecisi olmuştu!? Atatürk’ü yücelten bir belgesele AKP Dolmabahçe’yi açar mıydı? Atatürk’ü sevmeyen, Cumhuriyet ilkelerini eleştiren, Cumhuriyet gazetesini beğenmeyen ne kadar gazeteci varsa hepsi Cumhuriyet’te yazmak için yırtınır. AtalayDündarEngin ve gazeteye doldurdukları bütün ekip ise bu yırtınmayı doruğa çıkarıp Engin’in açıkça “bu bir mücadele idi, biz kaybettik” diye itiraf ettiği üzere, gazeteyi fethetme boyutuna ulaştırdı. Beceremeseler de gerçekten kutlamak gerek!.. Ama bunun, şeriatçıların Türkiye Cumhuriyeti’ni fethederek İslam cumhuriyetine dönüştürme girişiminden ne farkı olmadığını da onların kabul etmesi gerek! İkincisi... Şeriatçıların şeriat uygulayabilecekleri başka Türkiye’si, başka ülkesi yok. Zaten şeriat uygulanan ülkelere de gitmiyorlar. Gittikleri Avrupa’yı Amerika’yı İslamcılaştıra mazlar. Türkiye üzerinde çalışmak zorundalar. Cangiller ise yeni bir Yeniyüzyıl, Yenibinyıl, Radikal kurup istedikleri gibi yazabilirler. Kaynak sorunları olamaz; Avrupa adeta emirlerinde. Niye ille de Cumhuriyet’te çalışmaya, yazmaya ve hatta onu fethetmeye bu kadar canhıraş bir şekilde, fethedemeyince ağlaşacak kadar hevesliler? Demokrasi ve çok renklilik Durmadan demokrasi, çokseslilik, çok renklilik sakızı çiğneyip duruyorlar. Bıraksınlar Cumhuriyet de onların deyimleriyle dinozor, ultra Kemalist, aşırı milliyetçi ve hatta faşist bir renk olarak kalsa ne olur?! Çokseslilik, çok renklilik bunu gerektirmez mi? Günün birinde muhtemelen umdukları gibi batarsa düğün bayram etsinler! Ayrıca madem solcu, sosyalist, Marksistler, niye mesela Akit’i ele geçirip solculaştırarak dönüştürmeye uğraşmazlar? Güçleri mi yok, cesaretleri mi yok, onlarla epey uzlaştıkları için niyetleri mi yok!? Düveli muazzama Atatürk’e “milliyetçi” diye kızıyor. Haklılar!.. “Emperyalizme, yani bize karşı çıktı, zavallı Yunanistan şahsında bizi yendi” diyemezlerdi! Düveli muazzama resmen ve gayri resmi açık konuşuyor. Türkiye çağdaş uygarlık, laiklik, aydınlanma, Cumhuriyet, hele ulusal çıkar, tam bağımsızlık deyip durmasın. Türkleri Orta Asya’ya iade etme projemizi önleyip bizi yenen Türkiye Cumhuriyeti’nden hiç hoşlanmıyoruz. Yok edemesek, Orta Asya’ya süremesek de parçalar, küçültür, bir Katar, bir Kuveyt, bir uydu yaparız, diyorlar özetle Peki, Cangiller ne diyor? Elbette düveli muazzamayı bire bir tekrarlamıyorlar. Ama “haşhaş ekim yasağını niye ABD’ye danışmadan kaldırdınız”, “Kıbrıs’a niye Amerika’ya danışmadan asker çıkardınız” diyen, emperyalizmin gözdesi Türkeş MHP’si ile ulusalcılık konusunu bulandırsalar da söylediklerinin ucu aynı yere çıkıyor. Cangillerin de “milliyetçilik”ten asıl kasıtları, Batı’daki abileri gibi, MHP değil Atatürk! Bahçeli MHP’si zaten Batı’nın umurunda değil. Ne Türkeş, ne Bahçeli “tam bağımsızlık diyen “milliyetçi” hiç değiller, olmadılar. Batı’nın derdi ise bu tam bağımsızlık inancı... Batı buna “Kemalist milliyetçilik” diyor. Cangiller de uydurdukları “ultra Kemalizm”le aynı şeyi söylüyorlar. Aynı noktaya varıyorlar Batılı abileriyle Almanya’ya gelince. Cangillerin hamisiabisi Avrupa ve Almanya’ya da bir şeyler söylemek lazım. 2002’de, tam istediğiniz gibi, Cumhuriyet’in altını oyma konusunda en ideal işbirlikçiyi buldunuz. Öve öve bir hal oldunuz. Tam üyelik görüşmelerini başlatmayı lütfettiniz. Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası sırasında olanca desteği verdiniz. ABD dahil Fethullah Gülen’e saygıda da hiç kusur etmediniz. Ama 15 Temmuz ayaklanmasından sonra Recep Erdoğan’la bozuştunuz. Şimdi Erdoğan’la Gülen arasına olduğu gibi Erdoğan’la Cangiller ve sizin aranıza da kara kedi girdi. Yoksa Batılı emperyalistler, şeriatçılar, Cangiller, hepiniz oradaydınız! Hepiniz Erdoğan’ı da, Gülen’i de elbebe gülbebe yapmıştınız. Çünkü ortak hedefiniz, Cumhuriyet idaresi ve Atatürk’tü. Cumhuriyet gazetesi milliyetçi, faşist, ultra Kemalist olduysa size ne? Niye bu kadar telaşa düşüyorsunuz? Cumhuriyet tapulu mülkünüz mü ki? Batarsa batsın! Cumhuriyet gazetesine de mi borç vermiştiniz?!.. Zamanı 1923 öncesine ne Cangiller, ne emperyalist Batı, ne kürdi makamı, ne de hicaz makamı döndürebilir! Brunson adaleti... FETÖ’nün kullandığı yöntemdi. Fethullahçı yargı, davalarda gizli tanıklarla kumpası kuruyor; yarattığı bu terörle insanların hayatını karartıyordu. Geçen haftaya, gizli tanıkların ifadelerini değiştirince serbest kalmasına kesin gözüyle bakılan Brunson davasının sonucu damga vurdu. Gizli tanıklarla; TrumpErdoğan atışmasıyla Brunson vakası hiç kuşku yok Türk yargısının tarihi yazıldığında “siyasetin gölgelediği” davalar arasında yerini alacak. Cumhuriyet bu davanın sonucunu “ABD istedi, aldı” manşetiyle kamuoyuna duyurdu. Oval Ofis’te anlatılan pazarlığı, hukukçuların “Türkiye kaybetti” yorumlarını sayfalarına yansıttı. Her güne özel sayfalar... İki haftadan bu yana cumartesi günleri Bilim ve Teknoloji sayfalarını okurlarımızın beğenisine sunuyoruz. Yazarlarımız Orhan Bursalı, Özlem Yüzak’ın emekleri ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanan sayfalara okurlarımızın ilgisinden mutluyuz. Pazar Yazıları da dün okurlarımızla buluştu. Dış Haberler Müdürümüz Mine Esen’in editörlüğünde ilk yazılar büyük ilgi gördü. Okurlarımıza sürprizlerimiz hafta sonu hazırladığımız bu sayfalarla sınırlı olmayacak. Önümüzdeki haftadan itibaren hafta içi her güne özel sayfalar okurlarımızla buluşacak. Eğitim, çevre, sağlık ve yerel yönetimler sayfaları için hazırlıklarımızı tüm hızıyla sürdürüyoruz. Alanında uzmanlaşan, Cumhuriyet’in yetiştirdiği isimler haftanın bir günü özel sayfaları okurlarımız için hazırlayacak. Manşetlerde özel haberlerimiz... Muhabirlerimizin özel haberlerini gazetemizin manşetinden okurlarımıza sunduk. Ozan Çepni’nin “Yine tarikat, yine istismar” başlıklı haberi Türkiye’nin kanayan yarasına parmak basıyordu. Hakan Dirik’in “Kumpasçılara dokunulmadı” manşeti kumpas davalarını yok sayarak “FETÖ’ye karşı verilen mücadelenin” samimi olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi. “65 milyarlık sır” haberiyle Emre Deveci TÜSİAD Bütçe Takip Raporu’ndaki ayrıntıyı yakaladı. Hükümetin 2017 yılında “diğer giderler” adı altında gizlediği rakam 2016’ya göre tam 12 milyar lira daha artmıştı. Mustafa Çakır’ın “Saray’a çalışıyoruz” haberi her daim yurttaştan “tasarruf” isteyen hükümetin Saray için kesenin ağzını açtığını belgeliyordu. 2019 için Cumhurbaşkanlığı’na 1 milyar 50 milyon TL’lik ödenek verilmişken yeni planda bu miktarın üç kat artırılarak yaklaşık 3 milyar TL’ye çıktığı ortaya çıkıyordu. Kadıköy’de okullara gönderilen kutlama programına Cumhuriyet Bayramı’nın alınmamasını Beste Ergün’ün “29 Ekim’i sildiler” haberiyle öğrendik. AKP’nin “muhbir vatandaşları” çoğaltma planını ise Emine Kaplan’ın torba yasadaki ayrıntıyı haberleştirmesiyle duyurduk. Güller, yazılarıyla aramızda... Mehmet Ali Güller bugünden itibaren haftada bir gün dış politika yazılarıyla Cumhuriyet okurlarıyla buluşacak. Cumhuriyet’in “Yazarlar Sayfası” olarak bilinen bölümünde pazartesi günleri Mehmet Ali Güller de okurları selamlayacak. Güller’e, Cumhuriyet ailesine “hoş geldin” diyoruz... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle