23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Ocak 2018 haber 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Hiç hoş gelmedim’ 20. yüzyıl medyası biterken… Dün Cumhuriyet’in yeni Pazar Eki’nin reklamını yapayım derken lafın ucunu kaçırıp medyadaki yapısal değişikliklere mi daldım, yoksa medyadaki yapısal değişikliklerden söz etmek numarasıyla bizim yeni bebeğimiz, Cumhuriyet Pazar Eki’nin reklamını mı yaptım? Buna siz karar verin. Ben dün kaldığım yerden yürüyeyim… HHH Medya değişiyor. Medya çok hızlı ve çok köklü değişiyor. Daha kestirme bir cümle ile söyleyeyim: 20. yüzyılın medyası sona eriyor ve 21. yüzyıl bize bütün alışkanlıklarımızı altüst edecek yepyeni bir medya getiriyor. Getirmeye başladı bile… Medya önceleri tek kanallıydı: Kâğıda basılı gazete. Ardından ona “sesli medya” ya da “işitsel medya” diyebileceğimiz radyo eklemlendi. 20. yüzyılın ilk yarısına kadar bunlarla idare ettik. Sonra “görsel medya” dediğimiz televizyon hızla ortaya çıktı, daha büyük hızla yayıldı. 20. yüzyılı büyük ölçüde basılı, işitsel ve görsel medya ile tamamladık. Şimdi bu üç medya alanına ya da kanalına henüz adı bile tam konmamış, “internet medyası mı demeli, sosyal medya mı, yoksa elektronik medya mı demeli” soruları tam ve kesin cevabını bulmamış yepyeni bir medya girdi ve ötekileri silip süpüreceğe benziyor. HHH Sahiden silip süpürecek mi? Evet, sahiden silip süpürecek. Basılı gazetelerden başlayalım. Haberci haberini bulacak, yazacak ve diyelim eposta ya da benzeri kanallarla gazetenin merkezine iletecek. Orada, gelen haberler, köşe yazıları, fotoğraflar, karikatürler, yorumlar, analizler tek tek değerlendirilecek, gazete sayfalarına dağıtılacak. O sayfalar tek tek düzenlenecek. Ardından o sayfalar rotatif denen milyon dolarlık ve bir odaya sığmayacak kadar büyük baskı aletlerine takılacak. Kâğıt bobinleri dönecek, üstlerine mürekkeple o sayfalar işlenecek. Sonra o gazeteler paketlenecek. Kamyonlara yüklenecek, ana bayi, orta bayi, uç bayi denen duraklardan geçip basılı gazetenizi aldığınız bakkala ya da gazete bayiine ulaşacak. Habercinin haberini yazdığı andan gazetenin size ulaştığı ana kadar ise neredeyse tam bir gün geçmiş olacak. Oysa aynı haber, haberci yazdıktan birkaç saniye sonra “haber siteleri” dediğimiz, internet üstünden yayın yapan elektronik gazeteler kanalıyla evinizdeki, işyerinizdeki masanın üstünde duran bilgisayar ekranına ulaşıyor. Artık ne birkaç katlı gazete binalarına, ne içinde çalışan yüzlerce kişiye, ne milyon dolarlık rotatiflerin sıralandığı dev matbaa binalarına, ne tonlarca kâğıda gerek var. Bir haberci, bir bilgisayar, onları saniyeler içinde derleyip toparlayacak bir haber sitesi ve siz… Hepsi bu kadar. HHH Bu ayrıntılı anlatım basılı medya içindi. Görsel medya da pek farklı değil. WEB TV denen ve sadece internetten yayın yapan ve sayıları hızla artan TV kanalları gözünüzden kaçmamıştır. Artık dev binalar, her biri işin bir halkasında yer alan yüzlerce ve yüzlerce çalışan, pahalı stüdyolar, pahalı, hem de çok pahalı teknik donanıma yatırılacak milyon ve milyon dolarlar, gökyüzünde sırf bu iş için atılmış yine çok pahalı uydular… Yakında, çok yakında hiçbirine gerek kalmayacak. Hepsi çöp sepetine… Sırt çantasına sığacak kadar bir kamera, hatta ona bile gerek kalmadan ses kaydı da yapabilen iyi bir cep telefonu ve internet bağlantısı. O kadar. Haber, röportaj, müzik, konser, gösteri, yorum saniyeler içinde sizin cep telefonunuzda, laptop’unuzun ekranında ya da evdeki artık internetle iletişim kurabilecek donanımlarla satılan televizyon ekranında, Yazılı ve görsel medya böyle. Ne kaldı? İşitsel medya mı? Güldürmeyin beni. Yüksek anten kiralarına, en basitinden de olsa radyo stüdyolarına ne gerek? İnternet üstünden tek kişilik bir radyo istasyonu bile mümkün. Yeter ki dinleyici bulacak hüneri ve marifeti olsun. HHH Bu başdöndürücü gelişme gazetecisiyle, medya patronuyla ve… Ve evet seyircisi ya da okuru ile medyanın tüm halkalarında niteliksel bir değişime, dönüşüme işaret ediyor. Geleneksel medya, yani basılı gazeteler, TV’ler, radyo istasyonları şu anda artık uzatmaları oynuyorlar… Telefonunda ByLock olmadığına ilişkin raporlara rağmen 9 ay tutuklu kalan Emre İper, haksız tutukluluğunu anlattı Ben çıkınca adalet yerini bulmuş ol Yargı tutukluluğa devam kararı ve muyor. Hiç de hoş gelmedim. Sadece rerek ByLock kumpasına destek geldim. Haksız yere içeride kalanlar vermiş olmadı mı? Tek yapmaları çıkınca hepimiz birlikte hoş geleceğiz. gereken uzmanlara kulak vermekti. Muhasebe çalışanımız Emre İper, Cumhuriyet davası iddiana likte yeminli adli bilişim uzmanı bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi’ye başKoray Peksayar’a uzman görüşü vurdu. Mahkemenin atadığı bilirkişiiçin başvurdu. Peksayar, İper’in nin haftalarca yapmaktan kaçındığı mesini hazırlayan savcılardan telefonunda ByLock’un kuruldu nı Beşikçi yaptı ve telefonu inceledi: Yasemin Baba’nın talimatı ğuna ya da kurulup kaldırıldığı İper’in telefonunda ByLock yoktu. Be ile 6 Nisan 2017’de gözaltına alındı, 13 gün emniyette tutul CANAN COŞKUN du. Savcı Baba, İper’in ByLock na dair bir ize rastlanmadığını şikçi, 31 Ekim 2017’deki dördüncü dubelirtti. Bu rapora rağmen tutuk ruşmada tanık olarak da dinlendi. Belamaya yapılan itiraz reddedildi. şikçi, duruşmada, İper’in ByLock prog kullanıcısı olduğunu iddia ederek tu İper bu “kanıt”la “FETÖ üyesi olmak ramını kurmadığını, Freezy isimli bir tuklanmasını istedi. Bu talebine da la” suçlandı ve dosyasının Cumhuriyet müzik programı üzerinden yönlendi yanak olarak Kaçakçılık ve Organize davası ile birleştirilmesi istendi. rildiğini anlattı. Programın geliştirici Suçlarla Mücadele Dairesi’nin üç satırlık bilgi notunu gösterdi. İstanbul 12. Mahkeme dinlemedi lerinin Fethullahçı yapı ile ilgili kişiler olduğunu söyleyen Beşikçi, gerçek Sulh Ceza Hâkimi Ömer Harun Özbek Cumhuriyet davasının 11 Eylül ByLock kullanıcılarının tespiti için de 18 Nisan 2017’de İper’i tutukladı. 2017’de görülen ikinci duruşmasın ByLock’tan önce “Mor Beyin” kaydı Cumhuriyet davasının iddianamesi da adli bilişim uzmanı Peksayar tanık olup olmadığına bakılması gerektiği İper’in gözaltına alınmasından 2 gün olarak dinlendi. Ancak mahkeme he ni dile getirdi. Mahkeme heyeti, İper’i önce açıklanmıştı. İddianamede ismi yeti de Peksayar’ın tespitlerini dikkate kendi atadığı bilirkişiden rapor gelme nin “ByLock kullanıcısı” olarak geçti almadı. Mahkeme bunun yerine iki ay diği için yine serbest bırakmadı. ğini gören İper, delil tespiti yaptırmak gecikmeyle kendi belirlediği bir bilir 25 Aralık’taki son duruşmada da için telefonunun yedeklemesini aldır kişinin inceleme yapmasına hükmetti. mahkeme, atadığı bilirkişinin aradan dı. Ancak tespit yaptırmadan evine ya 25 Eylül 2017’deki üçüncü duruş geçen üç ayda rapor yazmaması nede pılan baskınla gözaltına alındı. İper mada telefon üzerinde çalışan bilirki niyle tutukluluğu sürdürdü. Duruşma gözaltındayken bu incelemenin yapıl şiden rapor gelmemişti. Mahkeme bu dan sadece iki gün sonra, 27 Aralık’ta masını talep ettiyse de telefon üzerin duruşmada da İper’i serbest bırakma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 11 de hiçbir inceleme yapılmadan tutuk dı. Bu sırada İper, telefonun Emniyet bin 480 kişinin “Mor Beyin” progra landı. Bunun üzerine gazetemizin avu Müdürlüğü tarafından yapılan yedek mının altına yerleştirilen programları katları telefonun yedeklemesiyle bir lemesinde inceleme yapması için adli kullanmaları nedeniyle iradeleri dışın da ByLock ağına yönlendirildiğini du Emre İper, aylar sonra kavuştuğu ailesiyle hasret gideriyor. yurdu. Bu açıklama da İper’in tahliyesi için yeterli olmadı. İper, ancak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın lis telerinin dosyaya gir mesiyle 29 Aralık’ta tahliye edilebildi. Adalet yerini bulmadı n ByLock suçlaması yöneltildiğinde şaşırdın mı? Adımı zaten ByLock’la ilişkilendirilmiş bir şekilde Cumhuriyet iddianamesinde görmüştüm. O andan itibaren Cumhuriyet’te çalıştığım için alınacağımı biliyordum. Öyle de oldu. Bu programı kullanmadığıma, yüklemediğime emindim. Bu nedenle ricam ile gazetenin bilgiişlem servisindeki arkadaşlarım telefonun “yedekleme” denilen kopyasını çıkardı. İki hafta Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gözaltında kaldım. Sorguda ne ile suçlandığımı sordum. “ByLock” dediler ama buna dair hiçbir ciddi soru sorulmadı. Soruların hepsi Cumhuriyet gazetesi ile ilgili idi. “Hangi firmalarla çalıştınız? X firmayı tanıyor musunuz? Gizli bir yerden para geldi mi” gibi sorulardı bunlar. n Telefonunun yedeklemesini almak hayatını kurtarmış gibi... Biz daha önce FETÖ’cülerin yaptığı hukuksuzluklarla ilgili çok uğraşmıştık. Benim kendi ailemden kişilere, Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’lara yapılan bir dolu kötülükler vardı. Sahte delil üretiyorlardı. Bunları bildiğim için ilk önce kendimi savunabileceğim şeyi güvence altına almayı tercih ettim. Kötülüğün sonu yok. Ne yapabileceklerini bilemiyorsun. Elinde çok sağlam kanıtlar bile olsa sana başka bir yerden başka bir şekilde vurmaya çalışacaklar. Ergenekon sürecindeki adli süreçten biliyorduk bunu. O yüzden telefonunda Bylock yüklü olmadığını bilen kişi ne yaparsa onu yaptım, beni aklayacak tek kanıtı güvence altına aldım. n Müzik dinlediğin için cezaevine konuldun diyebilir miyiz? Freezy programını Haziran 2014’te kurup Mayıs 2015’te kaldırmışım. İsmi Freezy’e benzeyen başka bir uygulama sandığım için kurmuşumdur. Bildiğimden yüklemedim. Ondan sonra başka bir programa geçmiştim. Teknolojiyi çok iyi kullanan biri de değilim. Arkasında bir kumpas olduğunu bilemezsin ki. Müzik tutkum 9 ayıma sebep oldu. Ama şu da var. Koray Peksayar ve Tuncay Beşikçi bu dönemde korkusuzca inceleme yaparak bu işin üstüne gitme cesaretini gösterdiler. Bu uzmanlar ayrı ayrı rapor yazıp telefonumda ByLock olmadığını iki kere iki dört kesinliğinde ortaya koydular. Önce savcı sonra mahkeme bu bilimsel tespitlere hiç değer vermedi, tutuklama sürdü gitti. Neden? Şüpheden sanık yararlanmaz mı? Ben Cumhuriyet’te çalışmasaydım yine böyle olur muydu? Yoksa asıl amaç benim üzerimden Cumhuriyet’e kötülük yapmak mıydı? Bu soruların yanıtı henüz verilmedi. Tecridin hasarları n Sonuçta yine Peksayar ve Beşikçi’nin çalışmaları sayesinde serbest kaldın. Aylar sonra aynı tespitlerle serbest kalmak nasıl bir duygu? Onlar olmasaydı insanlar daha çok yatardı içeride. Benim durumumda olup telefonu hiç incelenmeden hü küm alan insanlar var. Suçlu ya da suçsuz olabilirler. Raporlar alınıp, bilimsel verilere göre karar verilmeli. Bu yapılanın bir FETÖ kumpası olduğu ortaya çıktı. Yargı tutukluluğa devam kararı vererek bu kumpasa des tek vermiş olmadı mı? Halbuki tek yapmaları gereken uzmanların bilimsel görüşlerine kulak vermekti. n 7 ayı tek başına olmak üzere 9 ayı cezaevinde geçirdin... Tek başına iken yemek yiyemiyorsunuz. Ne kadar sofra hazırlasanız da tek başına zevkli değildi. Tecrit zor, kolay bir şey değil. Öne çıkan düşünce güçlü olma gerekliliği. Çünkü dışarıda beni sevenler vardı. Kötü olduğumu görüp daha fazla üzülmesinler diye büyük çaba harcadım. Tecridin bıraktığı fiziksel hasarlar da var. Sağırlık başladı örneğin. Gözler bozuluyor sonra. Çünkü uzak mesafe göremiyorsunuz. Nefesiniz kesilse yardımcı olacak bir kimse yok. Görevlileri sabah ve akşam yapılan sayımlarda görüyorduk. Arada kimse yoktu. Bir düğme vardı ama ya ona ulaşamazsam? Son 2 ay Ahmet (Şık) ile kaldım. Beni çok iyi doyurdu. Zayıflamıştım, kendime geldim. Ahmet’in yanı tahliye koğuşu. Yanında kalan herkes tahliye oldu, bir tek o olmuyor ne yazık ki. Çocuklar dokunur n Duruşmada yakınlarını ilk kez görmek nasıl hissettirdi? Çok heyecanlıydım 11 Eylül’deki ilk duruşmada. Aylar sonra arkadaşlarımı gördüm. Çocuklarımın beni haftada bir gerçekleşen kapalı görüşte görmesini istemedim. Bir çocuğa camdan konuşmayı anlatamazsınız. Çocuklar dokunarak hissederler. Bu yüzden onları da yalnızca 2 ayda bir yapılan açık görüşte görebildim. n Tahliye olduğun akşam cezaevi önündeki insanlar sana emsal olduğunu söylüyorlardı. Beni geçelim. Akın Atalay ve Murat Sabuncu 14 aydır içeride. Ahmet Şık önceki tutukluluğuyla birlikte 24 aydır içeride. Ben çıkınca adalet yerini bulmuş olmuyor. Bu kötülükleri yapanlar yargı karşısına çıkıp adil bir şekilde yargılandıkları zaman adalet yerini bulacak. Çünkü bu kötülükler bizlerden çok ailelerimize yapıldı. Umarım adil bir şekilde yargılanırlar. Tutuklanmalarından da bahsetmiyorum. Onların da aileleri var. Adalet yerini bulmadı. Hiç de hoş gelmedim. Sadece geldim. Haksız yere içeride kalanlar çıkınca hep birlikte hoş geleceğiz. HÜSEYİN GÜLERCE Tahşiye’de örgüt üyesi, Cumhuriyet’te tanık oldu CANAN COŞKUN 35yıl boyunca Fethullah Gülen’in sağ kolu olarak Gülen Cemaatinde yer alan şimdinin yandaş yazarı Hüseyin Gülerce, Tahşiye davası gerekçeli kararında hakkında soruşturma yürütülen bir örgüt üyesi olarak tarif edildi. Gülerce’nin Cumhuriyet iddianamesine dayanak yapılan sözleri 14 aydır yazar ve yöneticilerimizin tutukluluğuna gerekçe olarak gösteriliyor. Tahşiye örgütü davasında gerekçeli karar açıklandı. Davada sanıklardan istihbaratçı polisler ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, El Kaide yanlısı oldukları iddiasıyla soruşturulan kişilere kumpas kurmak gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi geçtiğimiz günlerde yazdığı gerekçeli kararında, gazetemizin yayın politikasını hedef alan soruşturmanın tanıklarından olan Hüseyin Gülerce’nin “FETÖ’nün basın ayağı”nda yer aldığını belirtti. Örgütün basın ayağı Kararda, örgüt lideri Fethullah Gülen’in Nisan 2009’daki bir konuşmasında radikal dini grupların terörize edilebileceği uyarısı adı altında Mehmet Doğan ve grubunu hedef gösterdiği belirtildi. Konuşmanın ardından istihbarat birimlerinin bu kişileri El Kaide yanlısı olduğu iddiasıyla soruşturulduğu aktarıldı. Bu sırada o dönem Samanyolu’nda yayımlanan Tek Türkiye isimli programda örgüt üyelerine “subliminal” yollarla talimat verildiği, aralarında Gülerce’nin de bulunduğu “örgütün basın ayağı”nın harekete geçtiği ifade edildi. Soruşturma var O dönem Zaman gazetesinde köşe yazarı olan Gülerce’nin 10 Nisan 2009 günlü yazısında Gülen’in hedef gösterdiği belirtilen konuşmasına atıfta bulunarak bir kısım grupların terörize edilebileceğini, buna karşı dikkatli olunması yönünde uyardığı kaydedildi. Ayrıca Gülerce hakkında tefrik edilmiş bir soruşturma olduğu aktarıldı. Soruşturmanın akıbetine ilişkin ise herhangi bir bilgiye yer verilmedi. Suçlamalar iddianamede AKPCemaat arasındaki ipler kopmadan önce 35 yıl Gülen cemaatinde yer alan Gülerce, hükümetin darbe girişimi olarak nitelediği 1725 Aralık operasyonlarından sonra katıldığı bir yayında Fethullahçı yapı ile ilgili “Bu camiayı Allah’tan başkası bitiremez” dedi. Bu aşamadan sonra Star gazetesine geçerek yandaş bir yazara dönüşen Gülerce, Cumhuriyet soruşturmasında herhangi bir tanıklığı olmamasına karşın tanık olarak ifade verdi. Savcılar da Gülerce’nin beyanlarından yola çıkarak iddianameye suçlamalar yerleştirdi. Gülerce ifadesinde cemaatin gazetemize para gönderdiğini ve bunun için de “kurye” kullanılmış olabileceğini söylüyordu. Bunun üzerine soruşturulmaya başlanan ulaştırma servisi çalışanımız Yavuz Yakışkan, asılsız bir iddiayla gözaltına alınmıştı. FETÖ imamı ile telefon görüşmesi olduğu ileri sürülen Yakışkan, avukatlarının araştırması sonucu isim benzerliği olduğu ortaya çıkınca serbest bırakılmıştı. Gülerce’nin Gülen’in gazetemize genel yayın yönetmeni atadığı ve attığımız manşetleri etkilediği ifadeleri iddianamede aynen savcılığın suçlaması olarak geçiyor. Dedikoducu tanıklar Yazar ve yöneticilerimizin yargılandığı davaya bakan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, 24 Temmuz 2017’de başlayan davanın ikinci gününde Gülerce, Latif Erdoğan ve Cem Küçük’ün dosyadaki tanıklıkları ile ilgili, “Tanıkların bir kısmını çağıracağız. Gülerce gibileri değil tabii. Dışarıdan dedikodu mahiyetinde olan ifadelerin hukuki değeri yok” demişti. Buna karşın gazetemizin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, icra kurulu başkanı Akın Atalay ve muhabirimiz Ahmet Şık, bu tanıklıklardan oluşan iddianameyle halen tutuklu olarak yargılanıyor. Gülerce C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle