18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 26 Ocak 2018 2 Barış için çaldılar Enka Okulları Interact Kulübü Barış İçin Müzik Vakfı yararına konser düzenledi. Konserde Barış İçin Müzik Vakfı Yaylı Topluluğu ile Enka müzik öğretmenleri ve öğrencileri izleyenlere müzik şöleni yaşattı. Bilet gelirleri ile alınacak enstrümanlar Barış İçin Müzik Vakfı’na teslim edilecek. haber EDİTÖR: FİGEN ATALAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Müdahaleye zemin’EğitimSen’DENyardımcıdoçentliğinkaldırılmasınaTEPKİ Eğitim Sen ‘’10 soruda yardımcı doçentlik düzenlemesi’’ başlıklı bir çalışma hazırladı. Buna göre, yardımcı doçentliğin kaldırılmasını öngören yasa teklifi ile yetkinin doğrudan YÖK’e verilmek istenmesi, özellikle siyasi iktidar tarafından “yerli ve milli” değerlendirilmeyen büyük üniversitelerde yukarıdan müdahaleye ve kadrolaşmaya zemin hazırlayacak. Sendikanın bu konuda hazır 1ladığı sorular ve yanıtları şöyle: Yardımcı doçentlik kalktı mı? Hayır, daha kalkmadı. Ancak kaldırılmasını öngören yasa teklifi TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor 2Komisyonu’na sunuldu. Yardımcı doçentliğin yerine ne getiriliyor? Teklife göre tüm yardımcı doçentlerin “doktor öğretim görevlisi” kadrosuna geçiril 3mesi planlanıyor. Bu düzenlemenin gerekçesi nedir? 3 temel gerekçe var. İlki “yardımcı doçentliğin” doçentin yardımcısı şeklinde al gılanması, ikincisi bu düzenleme ile doçentlik süreçlerinin hızlanacağı ve üçüncü gerekçe olarak da yükseköğretim kurumlarının daha rekabetçi ve özerk bir yapıya kavuşaca 4ğı belirtiliyor. Bu gerekçeleri kenarda tutarsak, örtük amaç ve hedefler olduğu söylenebilir mi? Elbette “doktor öğretim görevlisi” kadrosunun, 4 yıllık sözleşme statüsü olmasına rağmen zaman içerisinde “ayrıcalıklı” bir kadroya dönüşmesinin ve güvencesiz istihdamın pekiştirilmesinin hedeflendiğini söy 5lemek mümkündür. Yardımcı doçentlik ve “doktor öğretim görevlisi” kadrosu arasındaki temel farklar neler? Yardımcı doçentlik kadrosu 3 yıllık sözleşme sürelerinde atanmayı düzenlemişken, yasa teklifi ile “doktor öğretim görevlisi” kadrosunda bu süre 4 yıla çıkarılmak isteniyor. Bununla birlikte yabancı dil koşulunda asgari 55 puanı belirleniyor ve bu puanın üzerine çıkma yetkisini üniversitelere devrediyor. Ayrıca “doktor öğretim görevlisi” kadrosuna dair mali iyileştirmeler 6yapılması da amaçlanıyor. Yabancı dil puanının aşağıya çekilmesi nedeniyle kadrolaşmanın hızlanacağı yönünde eleştiriler var. Bu konuda ne söylenebilir? Üniversitelerde uzun süredir ciddi bir kadrolaşma var ve son bir yılda da bu kadrolaşmaya eşlik eden ciddi bir tasfiye bulunmaktadır. Yetkinin doğrudan YÖK’e verilmek istenmesinin, özellikle siyasi iktidar tarafından “yerli ve milli” değerlendirilmeyen büyük üniversitelerde yukarıdan müdahaleye ve kadrolaşmaya zemin hazırladığını görmemiz 7gerekmektedir. Doktor öğretim görevliliği olumlu bir düzenleme mi? İlk bakışta olumlu bir düzenleme gibi görünse ve makyajlaması iyi olsa da pratikte sorunların derinleşeceği su gö 8türmez bir gerçektir. Atanma süresinin 4 yıla çıkarılması olumlu değil mi? Elbette olumlu ancak süre sınırının amacı, ilgili akademisyenlerin doçentlik kadrosuna geçişini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Fakat söz konusu süre 3 yıl da olsa 4 yıl da olsa, işten atma tehdidine dönüşmekte ve akademisyen üzerinde baskı kurma aracı 9olarak kullanılmaktadır. Yeni “doçentlik” sistemi olacak? Doçentlikte sadece sözlü sınav kalkmış gibi bir algı yaratılmıştı. Oysa kanun teklifi metninde “Üniversitelerarası Kurulca yeterli yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaylara doçentlik yeterlilik belgesi verilir” dü 10zenlemesine gidilmiştir. Eğitim Sen olarak talep nedir? Akademik çalışma ortamı; hiyerarşik yapılanmadan kurtarılmalı, astüst ilişkisi yerine birlikte üretim esas olmalıdır. Akademik unvanlar; hiyerarşik göstergelere dönüştürülmemeli, ticari nüfuz kaynağı olmamalıdır. İş güvencesi garanti altına alınmalıdır. Politikacıların hatalarını kim, nasıl öder? Yazının başlığı, “Politikacıların savaş ilanına kadar giden büyük hatalarını, önce askerler olmak üzere, bütün insanlar ölerek öder” olmalıydı, ama tahmin edeceğiniz gibi, bir gazete yazısına böyle uzun bir başlık konulamıyor. HHH Birinci Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin 9 milyon dolayında olduğu hesaplanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin 50 milyon dolayında olduğu tahmin ediliyor. Vietnam Savaşı’nda yaklaşık 60 bini Amerikalı asker olmak kaydıyla Güney Vietnam ve müttefiklerinden 200 bin, Kuzey Vietnam ve müttefiklerinden milyonlarca insanın öldüğü düşünülüyor. Irak savaşında bir milyona yakın Iraklının, 5 bin kadar Amerikalı askerin öldüğü tahmin ediliyor. Suriye savaşında ölümlerin 500 bine yaklaştığı tahmin ediliyor. Elbette (benim saatlerce yeniden çeşitli kaynakları inceleyerek oluşturduğum) bu sayıların hiçbiri kesin değil... O nedenle “hesaplanıyor”, “düşünülüyor”  “tahmin ediliyor” gibi sözcükler kullandım. Çünkü savaş zamanlarında istatistik tutmak, hele o zamanki koşullarda, pek olanaklı olmuyor galiba... Zaten ülkeler de kayıplarını ne tam olarak kendileri biliyor ne de bildiklerini başkalarına tam olarak bildiriyorlar. HHH Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği, AKP/Erdoğan iktidarının 15 yıldır uyguladığı yanlış politikalar sonucunda tehlikeye girmiştir. Şimdi bu güvenliği sağlamak için askeri bir harekâta girişilmiş bulunuyor. Bu askeri harekât dolayısıyla, iktidarın uzun süredir toplum üzerinde uygulamakta olduğu antidemokratik baskıcı yöntemler daha da yoğunlaştırılmış durumda... Gözaltı ve tutuklama eylemlerinin, askeri harekât konusundaki eleştiriler açısından, bu kez Sosyal Medya denilen geniş alanı da iyice denetim altına aldığı anlaşılıyor. 16 Nisan 2017 halkoylamasında artık taban kaybettiği ve zayıfladığı açıkça ortaya çıkmış olan iktidarın, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra uyguladığı ve oylarını arttırdığı kutuplaştırma, şiddet ve baskı politikasını, bu kez sınır ötesi operasyonu bahane ederek, bir kez daha, “milliyetçilik”, “vatanperverlik”, “hainlik”, “terörizm” gibi hassas kavramlar üzerinden yeniden devreye soktuğu anlaşılıyor. HHH Savaşın bir iç politika aracı ya da iç politikanın bir savaş aracı olarak kullanılması son derece yanlıştır. Savaşa giren iktidarlar, içerideki muhalif kamuoyuna baskı yaptıkları ve onu susturdukları oranda dışarıda güçsüzleşir, buna karşılık içerideki muhalif kamuoyunun demokratik desteğini alabildikleri oranda dışarı karşı da güçlenirler. Temel hak ve özgürlüklere dayalı gerçek demokratik bir rejim, dışarıda savaşan iktidarların en büyük ve en güçlü silahıdır; çünkü onun tarih ve vicdanlar önünde haklılığını, arkasındaki toplumsal ve siyasal desteği gösterir! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle