18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 26 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN Kırıkkale Cezaevi’nde ‘hoş geldin’ dayağı Silivri’den nakledilen 12 mahkum darp edildi, bazı tutuklular falakaya yatırıldı ALİCAN ULUDAĞ 12Eylül döneminde yapılan işkence ve kötü muamele benzeri olayların benzerleri cezaevlerinde yeniden yaşanmaya başladı. Berkin Elvan’ın cenazesine katıldığı gerekçesiyle tutuklanan üniversite öğrencisi Berkay Ustabaş, Kırıkkale Cezaevi’ne sevk edilirken darp edildi. Ustabaş’la birlikte Kırıkkale Cezaevi’ne getirilen 12 kişiye, çırılçıplak soyularak “hoş geldin dayağı” atıldı. Bazı tutuklular da falakaya yatırıldı. Ankara’da görevli avukat Eylem Hakver di, Kırıkkale Cezaevi’ne giderek, müvekkili Berkay Ustabaş’ı ile çarşamba günü bir görüşme gerçekleştirdi. Ustabaş, yaşadıklarını avukatına anlattı. Hakverdi’nin verdiği bilgiye göre, İstanbul Üniversitesi öğrencisi olan Berkay Ustabaş, Berkin Elvan’ın cenaze törenine katıldığı için “terör örgütü üyesi olmak” suçundan tutuklandı. Silivri’de üç kişiyle birlikte kalan Ustabaş, koğuşun kapısında “hazır mıyız” sesiyle irkildi. Ne olduğunu anlamak için ayağa kalkan üç tutuklu, içeri giren 12 kadar gardiyanın “saldırısına” uğradı. Sevk edilecekleri söylenmeden darp edilen üç kişi, ring aracına bindirildi. Silivri’den toplam 12 kişi, Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne getirildi. Doktor ‘görmedi’ Tutukluların koğuştaki eşyalarını dahi almalarına izin verilmedi. Kırıkkale Cezaevi’ne girişte çırılçıplak soyulan tutuklulara, tekme, yumruk ve coplarla “hoş geldin” dayağı atıldı. Ustabaş’ının avukatına söylediğine göre, bazı tutuklular falakaya yatırıldı. Gardiyanların, tutukluları koğuşlarına götürürken, “Burada kamera var, vurmayın; şurada kamera yok, dövebilirsiniz” diye uyardığı da iddia edildi. Tutuklular, sağlık raporu için doktor karşısına çıkarıldı. Tutuklu Ustabaş, avukatına şunları anlattı: “Gardiyanlar, iz kalmasın diye sırtımıza, kalçalarımıza vurdu. Muayene sırasında gardiyanların dışarı çıkmasını istedim. Doktor, ‘sen delikanlı değil misin’ diyerek dalga geçti. Normal yerlere bakıp bir şeyin yok dedi. Bizi döven ekip eğitimliydi. Nereye çalışacaklarını biliyordu.” Avukat Eylem Hakverdi, müvekkiline işkence yapan gardiyanlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. l ANKARA ALTAN’IN İTİRAZINI REDDEDEN MAHKEME: Bağlayıcı yasa yok CANAN COŞKUN Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararına karşın yerel mahkemece serbest bırakılmayan gazeteci Mehmet Altan’ın kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından yaptığı tahliye talebinin reddedilmesine karşı itirazı da oyçokluğu ile reddedildi. İtirazı inceleyen İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin kararı ile ilgili yargılamayı yapan yerel mahkemeyi bağlayıcı etkisini zorunlu kılan bir yasal düzenlemenin bulunmadığını öne sürdü. Söz konusu ret kararı ile yerel mahkemeler düzeyinde Altan ve avukatların yapabileceği bir işlem kalmadı. AYM’nin hakkında hak ihlali kararı verdiği Mehmet Altan’ın tahliye talebi, tutuklu yargılandığı davaya bakan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gerekçeli kararın henüz mahkemeye ulaşmadığı gerekçesiyle reddedilmişti. Ret kararına yapılan itirazı inceleyen üst mahkeme de itirazı reddetmişti. Bu sırada ihlal kararı Resmi Gazete’de yayımlanmış, Altan’ın avukatları bir kez daha tahliye talebinde bulunmuştu. Talebi yine oy çokluğu ile reddeden İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin yerindelik denetimi yaparak yetkisini aştığı gerekçesini öne sürmüştü. Altan’ın avukatları bu karara da itiraz etmişti. Üst mahkeme olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, itirazı 23 Ocak’ta oy çokluğu ile reddederek karara bağladı. Mahkeme, AYM’nin yetkisinin temel bir hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlı olduğunu kaydetti. Tedbir net değil “AYM’nin bireysel başvuru sonucuna ilişkin kararın uygulanması kararın kesinliği ile paralel değildir” yorumunu yapan mahkeme, AYM’nin hak ihlali kararı ile ihlale neden olan hususun kendiliğinden ortadan kalkmadığını savundu. AYM’nin ihlal ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yapılması gerekenlere hükmettiğini anımsatan mahkeme, “yapılması gereken” ibaresinin netlik oluşturmadığını öne sürdü. AYM’nin bu durumda yeniden yargılama, tazminat ya da dava açılması şeklinde önlemlere başvurabileceğini belirten mahkeme, tedbir kararı da alınabileceğini ancak bu kararın alınmadığını savundu ve şu yorumu tutanağa geçirdi: “AYM’nin bildirdiği hususun mutlak uygulanabilirliği koşulsuz kabul edildiğinde gazetecilerin ancak belirli delillerle tutuklanabileceği sonucuna varılır ki burada ne gazetecilik sınırı bellidir ne de delillerin sınırı bellidir.” Can Dündar’ı anımsattı Mahkeme, AYM’nin hak ihlali kararı verdiğinde yerel mahkemenin ihlalin kaldırılması yönünde hüküm kurmaması durumunda ne olacağının belli olmadığını savundu. Mahkeme, yargılamayı yapan yerel mahkeme üzerinde AYM’nin kararı ile ilgili zorunlu kılan bir yasal düzenlemenin bulunmadığını öne sürerek, delil değerlendirmesi aşamasında yerel mahkemenin etkin olduğunu savundu. Mahkeme, AYM’nin daha önce hakkında hak ihlali kararı verdiği gazeteci Can Dündar’ı anımsatarak, “bir kısım sanıkların firar ederek yargılamayı akamete uğrattığını” öne sürdü. “Ülkenin içinde bulunduğu süreç” şeklinde bir gerekçe öne süren mahkeme, tutukluluğun devamı kararının hukuksal temele sahip olduğunu savundu. Muhalif üye değişti Bundan önceki kararlarda ret kararlarına muhalif kalan üye hâkim Halit İçdemir’in bu kararın değerlendirmesi sırasında heyette olmadığı da görüldü. İçdemir’in yerine söz konusu itirazın reddi kararına üye hâkim Hüseyin Çoban muhalif kaldı. AYM’nin yerindelik denetimi yaparak kanuna aykırı davrandığı kanaatinde olduğunu savunan Çoban, AYM kararlarının diğer tüm yargı kararları gibi bağlayıcı olduğunu, ihlal kararlarının işlevinin ihlal öncesi duruma dönülmesi olduğunu kaydetti. Türkiye ilk üçteAİHM’NİN 2017 BİLANÇOSU: Türkiye 2017 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) hakkında en fazla dava başvurusu olan üçüncü ülke oldu. AİHM 2017’de toplam 1068 dava kararı açıkladı. Hakkında en fazla karar açıklanan ülke Rusya (305) oldu. Rusya’yı Türkiye (116), Ukrayna (87) ve Romanya (69) izledi. AİHM’nin 2017 bilançosu Mahkeme Başkanı Guido Raimondi tarafından dün Strasbourg’da açıklandı. İstatistiklere göre, 1 Ocak 2018 itibarıyla AİHM gündeminde 47 Avrupa Konseyi üyesi ülkeden gelen toplam 56 bin 250 dava başvurusu bulunuyor. Deutsche Welle’nin haberine göre; hakkında en fazla dava başvurusu olan ülke Romanya. Bu ülkeye karşı başvuru sayısı 9 bin 920. Romanya’yı Rusya (7 bin 747), Türkiye (7 bin 518), Ukrayna (7 bin 112), İtalya (4 bin 665), Macaristan (3 bin 535), Azerbaycan (2 bin 27) ve Gürcistan (1924) izliyor. Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna AİHM’nin toplam iş yükünün yüzde 50’sinden fazlasını oluşturuyor. Türkiye’den gelen başvurular ise AİHM iş yükünün yüzde 13.3’üne eşit. Türkiye 2016 yılını da 12 bin 600 dava başvurusuyla Ukrayna’nın ardından ikinci sırada tamamlamıştı. 15 Temmuz faktörü AİHM gündemindeki dava başvurusu sayısı 2017 başlarında 79 bin 750 olarak açıklanmıştı. Bu sayı büyük ölçüde 15 Temmuz darbe girişimi sonrası KHK’ler ile görevden alınmalara bağlı şikâyetler nedeniyle yıl ortalarında 93 bin 200’e kadar çıktı. Ancak davacıların Anayasa Mahkemesi’ni iç hukuk yolu olarak kullanmadan AİHM’ye gitmeleri ve Avrupa Konseyi’nin önerisiyle OHAL İnceleme Komisyonu kurulmuş olması nedeniyle Türkiye’den gelen bu şikâyetlerin büyük bölümü reddedildi. AİHM bu kapsamda 2017’de 30 bin 63 başvuruyu geri çevirdi. Böylece AİHM gündemindeki dava başvurusu sayısı 2017 sonunda 56 bin 250’ye gerileyerek 2005’ten bu yana gözlemlenen en düşük orana ulaştı. AİHM 2017’de toplam 1068 dava kararı açıkladı. Türkiye hakkında açıklanan 116 kararın 99’unda AİHS’nin en az bir maddesinin ihlal edildiğine hükmedildi. Türkiye’ye karşı açılmış davalarda en fazla ihlal hükmü AİHS’nin 5’inci (emniyet ve güvenlik hakkı), 6’ncı (adil yargılanma) ve 10’uncu (ifade özgürlüğü) maddelerinden verildi. Türkiye 6’ncı maddeyi 46 kez, 5’inci maddeyi 19 kez, 10’uncu maddeyi ise 16 kez ihlal etti. Ankara geçen yıllardaki gibi bir kez daha “AİHS’nin ifade özgürlüğü maddesini en çok ihlal eden devlet” olarak kaldı. l Haber Merkezi Özgür basına keyfi yasak Menemen Cezaevi, Cumhuriyet ile Evrensel, Birgün ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerini cezaevine sokmuyor HAKAN DİRİK Menemen Cezaevi yönetimi, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinin “içeriye” girmesini yasakladı. Cezaevi, kararın bu gazetelerin “terörü övücü” olduğu gerekçesiyle alındığını bildirdi. Özgür basına yönelik “terör suçlaması”, Menemen R Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan tutuklulardan Ahmed Hami’nin, gazetelerin neden verilmediğini cezaevi yönetimine sormasıyla ortaya çıktı. Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11 ve 12. maddelerini gerekçe olarak ileri süren yö netim, dört gazete için ayrı ayrı tarihlerde ve defalarca aldığı kararında şu ifadelere yer verdi: “Gazete incelendiğinde terörü, terör örgütünü ve teröristi övücü, toplumu etnik köken üzerinden ayrıştırıcı, devlet kurumlarımızı, devlet büyüklerimizi ve kamu görevlilerini aşağılıyıcı ifadeler içerdiği görülmüştür. Bu nedenlerden ötürü adı geçen gazetenin hükümlü/tutukluya verilmemesine oy birliği ile karar verilmiştir.” Hami, avukatları aracılığıyla karara Karşıyaka İnfaz Hâkimliği’nde itiraz etti. Ancak infaz hâkimliği, cezaevinin kararını onadı. Hami’nin bu karara Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki itirazı da işe yaramadı. Cezaevinin kararı, burada da onandı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, uygulamayı kınadı. Dikmen, “Şimdi de bazı gazeteleri terörist gibi göstermeye çalışıyorlar. Gazetelerin terörist ilan edilmeye çalışılması, bir linç girişimidir. Yetkilileri bu keyfi uygulamadan dönmeye çağırıyoruz” diye konuştu. CHP milletvekili Barış Yarkadaş da cezaevine alınmayan gazeteler hakkında açılmış herhangi bir soruşturma bile olmadığını kaydederek, “Ancak cezaevi idaresi, gazeteleri ‘durumdan vazife çıkararak’ yasaklıyor ve tutuklulara vermiyor. Bu açık bir hak gaspıdır” dedi. l İZMİR Öğrencilere karanlık tehdit OZAN ÇEPNİ Ankara’da bir süredir sol görüşlü öğrencilere yönelik telefonlu tacizler, polis adına “infaz” tehditlerine dönüştü. Son olarak iki gün önce üniversite öğrencisi üç genç tehdit telefonları, evlerinin önünde bekleyen kişiler ve camları film kaplı arabalar nedeniyle korku dolu saatler yaşadı. Arkadaşlarının karakola koşarak polislerle eve gelmesi ve HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım’ın Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü arayarak durumu bildirmesinin ardından evden çıkabilen gençler yaşadıklarını Cumhuriyet’e anlattı. Ölüm tehdidi aldıklarını iddia eden gençlerden T.G, “Erkek kardeşimi arayıp, ‘Ablanı da alacağız, onu öldüreceğiz’ demiş kendilerini polis olarak tanıtan kişiler. O akşam da bir arkadaşımızın babası ‘hemen o evden çıkın, hatta sen çık oğlum o evden. O evdekileri infaz edecekler, herkesi öldüreceklermiş. Çıkmazsan seni de öldürecekler’ Ankara’da sol görüşlü üniversite öğrencileri, kendisini polis olarak tanıtan bir kişiden ölüm tehdidi aldı. Evlerinin önünde camı filmli arabalar nöbete başladı. diyerek aradı. Babasını da arayan Ankara TEM’de görevli olduğunu söyleyen ‘Mehmet’ isimli bir kişiymiş. Telefonun ardından dışarı baktığımızda, bir kişinin evi izlediğini gördük. Gördüğümüzü farkettiği halde gitmedi. Sonra bir Şahin marka bir araç geldi. Kapıda duran kişi ile görüşüp 50 metre ileriye park ettiler. Siyah bir araç daha geldi. Camları filmli olduğu için içindekileri göremedik. Ondan da bir kişi indi. Evi izleyen kişi ile görüşüp, ileriye gidip diğer araç gibi bekledi. Bir kişi parmak sallayarak bizi sürekli tehdit etti. Biz de arkadaşlarımıza ve HDP milletvekillerine haber verdik.” Haber verdikleri arkadaşlarının karakola gittiğini belirten T.G, “Karakoldan polis alarak eve gelmeye çalıştılar. Ondan sonra evimizin önüne resmi bir po lis aracı geldi. Kapının önünde bekleyen kişi ile görüştü ve araçtan bir kişi indi. Sonra polis aracı bunlarla görüşerek gitti. Evi izleyen kişiler de birkaç dakika içerisinde apartman arasına saklanarak kaçtılar. Ondan sonra diğer arabaların da dağıldığını gördük. Ondan sonra bizim arkaşlarımızla resmi bir polis aracı geldi. Hiçbir işlem yapamadılar, tutanak tutulmadı” dedi. Polis ve avukatları eşliğinde evden çıkan gençler kendilerini arayan numaraları da belirterek suç duyurusunda bulundu. Olayı öğrendikten sonra Emniyet’le irtibata geçen HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ise “Belki de il emniyet görevlileri ve karakoldaki polislerin bilgisiyle bu gençleri evlerinden çıkararak belki de bir felaketi önlemiş olduk” dedi. l ANKARA haber 11 Yasak tanımaz Geçen hafta bu ülkede bir diktatörü anlatan tek kişilik bir tiyatro oyunu yasaklandı. Oyunun oynanması engellenirken hazırlanan tutanakta yazılanlar şunlardı: “Kamu düzen ve güvenliğini olumsuz yönde ... etkileyebilir. Emniyet ve kamu esenliğini ... tehlikeye düşürebilir. Toplumsal huzur ve güven ortamını ... bozabilir. O yüzden... Kadıköy sınırları içerisinde bulunan tüm açık ve kapalı alanlarda ve tiyatrolarda yasaklandığı hususu ... tebliğ edilmiştir.” İktidar hızını alamadı, ardından oyuncu Barış Atay’ı da yasakladı. Atay bir de Ankara’da panellere katılmaktan, söyleşiler düzenlemekten, toplantılar yapmaktan, oyunlar oynamaktan, etkinliklerde boy göstermekten men edildi. Mesaj açıktı. Barış Atay’ın artık ortalara çıkıp herhangi bir şey anlatması yasaktı. Peki ya anlamak? Anlamak da mı yasaktı? Bazı şeyler anlatılmadan da anlaşılır. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi... “Anlamak yasak değildi benim ülkemde, anlatmak yasak.” Yazarak anlatmak yasak... Konuşarak anlatmak yasak... Oynayarak anlatmak yasak... Ama nihayetinde artık diktatörlüğe dair tek laf edilemeyecek noktaya resmen varan bu ülkede, yasaklardan yola çıkarak başımıza gelenleri anlamak serbest. Yasaklar aslında yasakçının karnesini tutarlar. Yasaklananlar değil yasaklayanlar hakkında bir kayıttır tüm yasaklar. Bu arada insanlar ikiye ayrılırlar. Yasak tanıyanlar ve tanımayanlar. Onlar da içlerinde yine ikiye ayrılırlar. Yasak tanımadığı halde içten içe tanıyanlar. Yasak tanır gibi göründükleri halde içten içe tanımayanlar. Ve bunlar da içlerinde ikiye ayrılırlar. Korkanlar ve korkmayanlar. Ve onlar da içlerinde ikiye ayrılırlar... Korktuğunu belli edenler ve etmeyenler... Ve onlar da... Böyle zamanlarda bölüne bölüne bir çoğalırız... bir azalırız. Kendi yerimizi bulmakta zorlanırız. İçimizdeki ikiliklere bölüne bölüne azalırsak, kayboluruz. Çoğalırsak kazanırız. Yasaklar ve o yasaklarla tetiklenen tehditler arttıkça.... Kimimiz evlerimizde, kendi köşelerimizde aklımızın ve kalbimizin el verdiğince direneceğiz olan bitene... Kimimiz sokaklarda, meydanlarda, yazdıklarımızla, çizdiklerimizle, oynadıklarımızla konuşacağız susmamacasına... Misal... 29 Ocak Pazartesi 20.30’da tüm Türkiye’de sahnelerde, fuayelerde, sahnesi olmayanlar kafelerde, evlerde hep birlikte [email protected] adresinden elde edebileceğimiz yasaklı metni okuyacağız birbirimize. Kimimiz bağıra çağıra. Kimimiz fısıltıyla. Sonra... Bir gün her şey düzeldiğinde... Döneceğiz birbirimize ve şöyle diyeceğiz: “Yasakları tanımak veya tanımamak... İşte bütün mesele bu.” Adalet istiyoruz Roboski’de 19’u çocuk 34 kişinin bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 6 yıl, 317 hafta, 2219 gün geçti. Roboskili aileler her hafta olduğu gibi bu hafta da kaybettikleri yakınlarının mezarlarını ziyaret ettikten sonra yaptıkları basın açıklamasında adalet istedi. Aileler adına basın açıklamasını okuyan Hayat Encü, “Adalete, barışa, huzura, Kürdüyle Türküyle bütün halkların bir arada yaşamaya özlem ve ihtiyaç duyduğu bu zor günlerde barışa olan umudumuzu yükseltmeye, adalet mücadelemizi de kararlı bir şekilde sürdürmeye devam ediyoruz. Bu ülkede adalet istemek suç olduğu kadar barış istemek de suç haline getirildi. OHAL değil adalet istiyoruz. Savaştan yana değil barıştan yanayız” ifadelerini kullandı. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle