23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 26 Ocak 2018 10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY ‘Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gazeteci Ölmek’ etkinliği Kadıköy’de yapıldı Uğur Mumcu’yu anmak, yalana teslim olmamaktır 24 Ocak 2018, Uğur Mumcu’nun katledilişinin 25’inci yıldönümüydü. Uğur Mumcu’yu yine andık ve asla unutmayacağız, gelecek 24 Ocak’larda da anmaya devam edeceğiz. Çünkü araştırmacı gazeteciliğin Türkiye’deki gelmiş geçmiş en büyük ismi Uğur Mumcu’yu anmak, gazeteciliği savunmaktır. Gazetecilik, gerçeklere ulaşmak ve bunu en geniş kesimlere duyurmayı meslek edinmektir. Karanlığın ve baskının üzerimizde egemen kılınmak istendiği zamanlarda gerçeği söylemek ise tek başına devrimci bir eylemdir. 2018 Türkiye’sinde Uğur Mumcu’yu anmak da öyle... Bu eylemi sürekli kılmanın bir önkoşulu var: Gazetecilik etiğini ve meslek ilkelerini her şart altında savunmak ve uygulamak. Gazeteciliğin sadece gerçeklerden ve gerçeklikten beslenen bir meslek olduğunu bilen gazeteciler, kendilerini, yaptıkları işin normlarına her koşulda uymakla mükellef addeder ve her ne pahasına olursa olsun buna sadık kalırlarsa, hem güç hem de özgüven kazanırlar. İktidarın halkı, olağanüstü bir dönemden geçildiğine inandırmaya çalıştığı bir zamanda biz gazeteciler profesyonel etiğe bağlı kalırsak, ülkede de olağandışılık halinin süreklilik kazanmasının önlenmesine katkıda bulunmuş oluruz. Biz gazeteciler, bu olağandışılık halinin profesyonel etik ve değerlerimize baskın çıkmasına izin verirsek, işte asıl o zaman ülkemiz, sonunda gerçekten de olağandışı ve öncesinde hayal dahi edemeyeceğimiz kötülüklerin yaşandığı bir yer haline gelebilir. Gerçeği savunmanın önkoşulu, iktidarın ve iktidar medyasının kullandığı dilden uzak durmak. Gerçeğin dilini konuşmalı ve onu geliştirmeliyiz. Gerçeğin dili olgulardadır. Olguları bulup ortaya çıkarmalıyız. Olgusallığı ihmal etmek özgürlüğümüzden vazgeçmektir. Medyanın, kendisine empoze edilen yalanları yayma rolünü, bilerek ve isteyerek ya da baskılara teslim olarak üstlendiği bir ülkede, gerçeklerin üzeri yalanlarla örtülür ve o zaman iktidar eleştirisinin zemini kendiliğinden yok olur. Çünkü iktidar eleştirisinin zeminini gerçekler oluşturur. Basın özgürlüğü işte bu nedenle yok edilmiştir. Gerçek ortaya çıkmasın ve iktidar eleştirisinin imkânı ortadan kalksın diye... Gerçeğin böylece inkârına katlanmak, bu durumu kabullenmek, öncelikle tek tek bireylerin birey olarak var olma haklarından vazgeçmeleridir. Gerçekleri öğrenme özgürlüğünüzü savunun, gazeteciliği ve gazetecileri savunun, onları destekleyin, sahip çıkın ve bunu kendiniz için yapın. Bu, sizi özgür kılar. Aksi durumda sizi bekleyen tehlike, bir güruha dönüşmenizdir ki muktedirin istediği tam da böyle bir şeydir. Gazeteciliğin öldürülmesine seyirci kaldığınızda, gerçekdışına, yani yalana inanmayı da peşinen kabul etmiş olursunuz. Sonuç, aklın terk edilmesidir. Akıl terk edilince onun yerini körü körüne inanç alır. Bazıları için, belki de çoğunluk için somut kanıtlarla desteklenmiş bir olguyu anlamanın gereği kalmaz. Gazetecilik körü körüne inanca karşı aklı savunan mesleğin adıdır. İktidar gerçek gazeteciliğe bu nedenle düşmandır. İktidar yalanları gerçeğin üzerini örtünce, bazıları yalana “yalan” dememeyi tercih edip, “gerçek sonrası” diye hilkat garibesi bir kavram kullanır oldu. Bu “gerçeksonrası” aslında “faşizmöncesi”dir. Bu ülkenin özgür düşünceli insanlarının bir sorumluluğu var: Gerçek gazeteciliği desteklemek. Bağımsız gazeteleri satın alın, abone olun. Böylece kendinize ve ülkenize de yardım etmiş olursunuz. Çünkü gerçek gazeteciler, gerçekliğin peşindedir ve söz konusu gerçeklik hakkındaki farkındalığımız ne kadar büyükse, bir toplum olarak birlikte yaşama ümidimiz de o nispette büyük olabilir. Bu bakımlardan, The Post filmini hâlâ seyretmediyseniz kaçırmamanızı öneririm. Orada yazılı basın geleneğinden gazetecilerin, toplumun gerçekleri bilme hakkı açısından taşıdıkları hayati önem anlatılıyor. Unutmayalım ki önemsizmiş gibi görünen küçük enformasyon parçalarını bir araya getirerek büyük resmi oluşturanlar meslek erbabı gazetecilerdir. Bunun da bir maliyeti vardır; şehirde bir yerden bir yere gitmek için harcadığınız yol parası gibi, sabah içtiğiniz çaya ödediğiniz para gibi, kaliteli enformasyon için de para ödemeye hazır değilseniz, sizi ve bizi, hepimizi bekleyen tehlike büyüktür. Zaten şu anda bu tehlikenin içinde yaşamaktayız. Ve unutmayın, bu tehlikenin ilk habercisi bağımsız gazeteciliğe yapılan saldırılardı. Bu tehlikeyi atlatmanın yollarından biri de özgürlüklerimize sahip çıkmaktır. Bizim yayımlama ve söz söyleme özgürlüğümüz, aslında sizin özgürlüğünüzdür. Uğur Mumcu’yu bu bilinçle ve saygıyla anıyorum. Not: Bu yazıda, Uğur Mumcu’nun anısına önceki gün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Kadıköy Belediyesi’nin işbirliğiyle Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenen törende yaptığım konuşmaya geniş ölçüde bağlı kaldım. Konuşmamın esin kaynağı ise Amerikalı tarihçi Timothy Sneyder’ın Mart 2017’de ABD’de yayımlanan “Tiranlık Üzerine: 20’nci Yüzyıldan 20 Ders” (On Tyranny: Twenty Lessons From The Twentieth Century) adlı kitabıdır. Sneyder bu kitapta, ABD’nin Trump iktidarı altında otoriterliğe kaymasını önlemek için, Avrupa’nın 20’nci yüzyılda yaşadığı acı tecrübelerden alınan dersler ışığında 20 tavsiyede bulunuyor. Kitap Türkçede de mevcut; Sneyder’ın tavsiyeleri Türkiye için de geçerli. İlk şart basın özgürlüğü Etkinliğe katılan gazeteciler, Uğur Mumcu’yu ve Türkiye’deki gazeteciliğin içinde bulunduğu durumu anlattı. Katledilen gazetemiz yazarı Uğur Mumcu ve suikasta kurban gitmiş gazeteci mantığıyla davranan bir zihniyetin olduğunu söyledi. Bu zihniyetin kendileri gibi düşünmeyenle tır. Çünkü gazetecilik gerçeklere ulaşmak, ortaya çıkarmak ve öğrenmektir” dedi. ler önceki gece Türkiye Gazeteci rin öldürülmesini marifet sandıkler Cemiyeti’nin (TGC) düzenlediği, larını aktaran Öymen, “Sadece ci Farkındalık önemli “Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gaze nayet işlemekle kalmıyor bu zihni Mine Söğüt ise konuşmasına teci Ölmek” etkinliğinde anıldı. yet insanları hapse de atıyor. Kad umuda çok uzak olduğumuzu söy Hasan Fehmi’den Abdi İpekçi’ye, ri Gürsel 11 ay yattı. Niçin yattı. leyerek başladı. Söğüt, “Mumcu, Metin Göktepe’den Hrant Dink’e O da bilmiyor” dedi. Gazeteciliğe bugün bu ülkenin yaşayacağı, başı katledilen gazetecilerin anıldığı ge 1950 senesinde başladığını belirte mıza gelecek şeyleri bir bir, tane ta ceye konuşmacı olarak; gazeteci Al rek, “Çok zor günler geçirdik. Ama ne anlatmıştı. Bunun hiçbir işe ya tan Öymen, gazetemiz yazarları Ay bugünkü gibi mesnetsiz ve daya ramamış olması benim için çok ür dın Engin, Kadri Gürsel, Mine Söğüt, Birgün Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Barış İnce, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Apoyevmatini Gazetesi’nden Mihail Vasilidais, Dışardaki Gaze naksız bir şekilde hapse girmeyi görmedim. Buna darbe dönemleri dahil en zor dönemlerde de bu görülmedi. Bunun sonu nereye gidecek? İnsanlar muhakkak demokrasiyi arayacaklar ve bunun ilk şartının basın özgürlüğü olduğunu elbet anlayacaklar” diye konuştu. kütücü. Bir sürprizle karşılaşmadık. Çok uzun bir süreçte yavaş yavaş bu noktaya geldik. Gazetecileri, farkında olan aydınları dinlemedik, fark edemedik, en azından onların öldürülmelerinden başlarına gelenlerden bir şeyler öğrenmemiz gerekiyordu. Onu da fark edemedik” tecilerden Hilmi Hacaloğlu, Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe, Türkiye Yazarlar SendikasıTYS Başkanı Mustafa Köz, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden Tuğçe Duygu Köksal, gazeteci Tuğrul Eryılmaz, akademisyen Yasemin Giritli İnceoğlu katıldı. Gecenin açılış konuşmasını TGC Başkanı Turgay Olcayto yaptı. Olcayto, “Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiği” cümlesini artık kullanmak istemediğini söyleyerek, “Savaşın eşiğinde olan bir ülkeden söz ediyoruz. Gazeteci demek eleştirel olmaktır. Bu anlamda gazeteci halkın avukatıdır” dedi. Zalimler yok olur Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da gazeteciliğin kutsal bir meslek olduğunun altını çizdi. Gazetecilik uğruna hayatını kaybeden tüm gazetecileri saygıyla, sevgiyle andığını söyleyen Nuhoğlu, “Tutuklu bulunan tüm gazetecilere selamlarımı gönderiyorum. Biliyorum ki toplumdaki tüm bu zalimler tarihte her zaman yok oldular. Halklar yaşadı, halklar yaşamaya devam edecek” diye konuştu. Demokrasiyi arayacaklar Gazetecinin kaderi Aydın Engin ise Uğur Mumcu’yu gözü yaşlı, ‘ah Uğur vah Uğur’ diye anmayacaklarını söyledi. Engin şu ifadeleri kullandı: “Yeni Ortam gazetesi’nde beraber çalıştık. O Ankara Büro Şefi’ydi. Büro dediysem, büroda sadece o vardı. Ben ise Yazı İşleri Müdürü’ydüm. Ama hiç memurum yoktu. Şişhane’de kargoya belediye otobüsü ile gidip, kargo alıp haber yapardık. Bu koşullarda haber yapardık. Biz haberciyiz, esas olarak mesleğimizin içinde habercileriz. İyi haberci olmaya gayret ederiz, Mahir Kaynak’ın bir MİT ajanı olduğunu Yeni Ortam Dergisi Ankara Bürosu Şefi muhabir Uğur Mumcu ortaya çıkardı. Yazı İşleri Müdür Aydın Engin bu haberi kapak yaptı. Biz o yıl ödül aldık. Ben halen bununla övünürüm.” Gerçeği savunmak Cumhuriyet davasından tahliye edilen Kadri Gürsel de kendini mağdur edilmiş ya da bedel ödettirilmiş hissetmediğini vurguladı. Gürsel, “Gazetecilik yaptığım için bana bedel ödettirdiği duygusunu yaşatmaya çalışan kimseyi mutlu etmek istemiyorum. Uğur dedi. Umuttan bahsedebilmek için önce fark etmek gerektiğine dikkat çeken Söğüt, “Daha önemli olan umudun olması değil, farkındalığın olması. Her aşamada bu böyle. Bugün içinde bulunduğumuz korkunç durumda da bağışıklık sistemi tamamen çöktüğü bir ülkedeyiz. Sokaktaki herhangi bir vatandaş olarak hiçbir güvenliğimiz yok. Biraz zor bir yerden gerçekçi bir yerden bakmayı öneriyorum ben çünkü başımıza ne geldiği önemli değildir. Başımıza her şey gelebilir. Önemli olan bizim ne yaptığımızdır” dedi. Gazeteci amigo değildir Gazetecilerin hedef gösterdiklerine vurgu yapan Hilmi Hacaloğlu ise, “Gazeteci taraftar, amigo değildir. Hepimizin siyasi görüşleri var. Kendimizi yakın hissettiğimiz partiler var, uzak hissettiğimiz partiler var. Eğer gazeteci işine duygusunu, fikrini karıştırırsa o zaman iş ortadan kalkıyor” dedi. Barış İnce özetle şunları söyledi: “Uğur Mumcu gazeteci olarak öldüyse, Hrant Dink katledildiyse bunların nedeni aslında belli gerçekleri açığa çıkarmaları ve belli doğruları korkmadan cesaretle söyleyebilmeleridir.” Etkinlik top Altan Öymen, “benim gibi dü Mumcu’yu anmak gazeteciliği an lu fotoğraf çekiminin ardından son şünmeyen herkes düşmanımdır” mak kadar gerçeği de savunmak buldu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Adalet Nöbeti umut oldu Gazetemizin yayın politikasının hedef alındığı dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunan avukatımız ve İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlattığı Adalet Nöbeti dün 43. kez tutuldu. Adliye binasındaki 1 saatlik nöbetin ardından bina önünde Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve avukat Berrin Adıyaman tarafından basın açıklaması yapıldı. Her geçen gün demokrasiden ve özgürlükten giderek uzaklaşıldığına dikkat çeken Şenatalar, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin” dünyada ve literatürde benzeri olmadığı nı ve tam anlamıyla bir tek adam rejimi olduğunu belirtti. Bu sistemde yasama ve yürütme güçlerinin açıkça tek kişiye bağlandığını aktaran Şenatalar, “Kuvvetler ayrılığına dayanmayan bir demokrasi olamaz. Yargı bağımsızlığının var olmadığı bir demokrasi olamaz. Türkiye’deki tek adam rejimi yargı sistemini kendi amaçlarına göre yeniden yapılandırdığı gibi, yerel yönetimleri, medya düzenini, bilim alanını da denetleme ve yeniden yapılandırma gayreti içindedir. Bazı insanlar korkularını aşar ve ses çıkarır, demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesine katılır, bazıları katılamaz. Korkudan daha tehlikeli olan alışmaktır, her şeyi kabullenmektir, kayıtsızlıktır” dedi. Hukuk, ada let, demokrasi adına yürütülen bir uğraş olduğu için Adalet Nöbeti’nin umut verdiğini kaydeden Şenatalar, “2018 Türkiye’sinin en büyük ihtiyacı bu gibi uğraşlardır. Daha açık bir deyişle parti farklarının, siyasal görüş farklarının üstüne çıkan yeni buluşmalardır” diye konuştu. Ardından söz alan avukat Berrin Adıyaman ise “43 haftada yazılan yazıldı, söylenen söylendi. Sözler tükendi ancak bizlerin sabrı tükenmedi, tükenmeyecek” dedi. Adıyaman, konuşmasında 25 yıl önce katledilen yazarımız Uğur Mumcu’yu da andı ve tüm aydınları aralarında görene kadar nöbette olduklarını kaydetti. l İSTANBUL / Cumhuriyet ALİ SİRMEN’E ÖDÜL Antalya Barosu tarafından 2007’den beri her yıl 24 Ocak’ta düzenlenen “Uğur Mumcu Özel Ödülü ve Anma Etkinliği”, önceki gün Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda yapıldı. Törende konuşan Baro Başkanı Polat Balkan, Uğur Mumcu suikastının faillerinin hâlâ bulunamadığına dikkat çekerek, Türkiye’nin bir aydın gazeteci, yazar ve hukuk adamını kaybettiğini vurguladı. Törende Uğur Mumcu Özel Ödülü ise gazetemiz yazarı Ali Sirmen’e verildi. Ödülünü, Balkan’dan alan Sirmen, gazeteciliğe birlikte başladığı Uğur Mumcu’nun Türkiye’deki ender gazeteciler arasında olduğunu söyledi. Devletin, Mumcu’yu koruyamadığını savunan Sirmen, “Uğur Mumcu öldürüldüğü zaman koruması yoktu. Devlet, Mumcu’nun koruma istemediğini söyledi. Hangi devlet, vatandaşının can güvenliğini sağlamak için vatandaşın görüşüne başvurur? Uğur Mumcu çok iyi bir gazeteciydi, çünkü çok sağlam hukuk temeli vardı” dedi. l ANTALYA / DHA MUMCU UNUTULMAZ Uğur Mumcu için bir anma da Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Anma etkinliğinde şair Ataol Behramoğlu, besteci ve müzisyen Haluk Çetin ile birlikte sahne aldı. Behramoğlu, Uğur Mumcu’nun cesur, kararlı, ciddi, bilgili, farklı bir kimlik ve kişiliğe sahip olağanüstü bir gazeteci ve yazar olduğunu söyledi. Mumcu’nun ölümünün Türkiye için, çok büyük bir kayıp olduğuna dikkat çeken Behramoğlu, “Mumcu’nun ölümünün üzerinden 25 yıl, bir çeyrek asır geçti. Geçen zaman diliminde unutulmadı ve unutulmaz” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet IŞIĞI AYDINLATIYOR Katledilen yazarımız Uğur Mumcu, Zonguldak’ta önceki akşam düzenlenen “Uğur Mumcu’nun Işığı Zonguldak’ta” başlıklı panelde anıldı. Sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcısı, eski CHP Milletvekili Umut Oran ve gazetemiz Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya, Maden Mühendisleri Lokali’nde salonu tamamen dolduran Mumcu’nun okurlarıyla buluştu. Kendisi de karanlık odakların saldırısıyla can verecek olan Ahmet Taner Kışlalı’nın 31 ocak 1993’te Mumcu için yazdığı “Sönen her mumun yerine onlarcasını yakın, mumlar değil karanlık isteyenlerin nefesleri tükenecektir” satırlarını anımsatan Oran, “Sizler de ben de etrafını aydınlatan birer mumuz, sonsuza dek aydınlatacağız, yırtacağız bu karanlığı” diye konuştu. Küçükkaya ise “Mumcu ödünsüz bir Atatürkçüydü. Laiklik söz konusu olunca kalemi keskindi. Biz de onun ilkeleri ışığında, Uğur Mumcu’nun gazetesinde mesleğimizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle