18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Perşembe 25 Ocak 2018 Bilal Karaman ve Ağaçkakan bu hafta İKSV Salon’da Türkiye’nin dünyaca tanınmış caz sanatçılarından Bilal Karaman, “Bilal Karaman’s Manouche A La Turca” projesiyle bugün Salon’da konser verecek. Karaman’a gitarda Mehmet Mutlu ve Özgün Bora, kontrbasta Baran Say, klarnette Göksun Çavdar, ke manda Muhammed Yıldırır ile İlker Görgülü ve tarda Nevcivan Özel eşlik edecek. Konser 21.30’da başlayacak. Bu hafta ayrıca 27 Ocak gecesi deneysel hiphop dünyasından Burkay Yalnız’ın solo projesi Ağaçkakan da Salon dinleyicisiyle buluşacak. EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: FUNDA YAŞAR ER [email protected] 15 YBeürydüecnüiszü’ndenBilimkurgu ve fantezi edebiyatının önemli veda ismi Ursula K. Le Guin Ne dediler Margaret Atwood: Çok, çok kederliyim... Ne büyük bir hayal gücü, ne güçlü ve ne keskin bir zekâ... NeIl GaIman: Ursula K. Le Guin’in öldüğünü yeni öğrendim. Sözcükleri hep bizimle olacak. Bazıları ruhuma yazılıdır. Muhteşem derecede komik ve iğneleyici bir kişi ve yazarların en derin ve zekisi olarak özleyeceğim onu. Stephen KIng: Ursula K. Le Guin, en büyüklerden biri, hayata veda etti. Sadece bir bilimkurgu yazarı değil, edebi bir ikonaydı. Yolu açık olsun. hayata veda etti Her ne kadar kendisi belli türler içine hapsedilmekten yakınsa da, 22 Ocak’ta 88 yaşında hayata veda eden Ursula K. Le Guin’in ölümünü ajanslar “Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının dev ismi hayatını kaybetti” cümlesi üzerinden duyurdu. Kendisine sorsanız “Ben romancı ve şairim” demeyi tercih ederdi şüphesiz. “Karanlığın Sol Eli”, “Mülksüzler”, “Sürgün Gezegeni”, “Yerdeniz” serisi gibi roman ve öyküleriyle çağına damga vuran 1929 California doğumlu Ursula Kroeber Le Guin, antropolog çift Alfred L. Kroeber ve Theodora Quinn Kroeber’in kızıydı. Öykü, deneme ve çocuk edebiyatı alanlarında da eserler veren, kitapları 40’tan fazla dile çevrilen ve milyonlarca satan Le Guin, yerleşik cinsiyetçi kalıplara meydan okuyan tarzıyla fantastik ve bilimkurgu yazınında kendine özgü bir üslup geliştirdi. Yazarlık kariyerine 1960’lı yıllarda başlayan Le Guin politika, çevre, cinsiyet, din, cinsellik ve etnografya konularını işlediği kitaplarında fütürüstük ve hayali alternatif dünyaları tasvir etti. 1969’da yayımlanan ve kendisine bilimkurgu dün yasının iki büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini kazandıran “Karanlığın Sol Eli”, insanların erkek ya da kadın olmadığı cinsiyetsiz Gethen dünyasında geçiyordu. Le Guin, mitoloji, fantezi ve bilimkurguya meraklı bir genç olarak hikâyelerin sürekli “Beyaz adamın dünyayı fethetmesi” etrafında döndüğü gerekçesiyle bilimkurgudan soğuduğunu anlatmıştı. Yine de yazın hayatının ileriki dönemlerinde güçlü ve özgün eserlerle adından söz ettirdi. Ödüllü yazar Le Guin, teknolojik gelişmelerin değil, politika, toplumbilim ve psikolojinin öne çıktığı ve alternatif toplum biçimlerinin sorgulandığı bilimkurgu yaklaşımının en önemli temsilcilerindendi. Eserleri arasında özellikle “Yerdeniz Üçlemesi” ya da sonradan eklenen dördüncü ve beşinci kitapla “Yerdeniz Beşlemesi” çok ciddi hayran kitlesine ulaşmıştır. Bu serinin 3. romanı olan “En Uzak Sahil” (The Farthest Shore) kitabıyla 1973 yılında Çocuk Kitapları için verilen ABD Ulusal Kitap Ödülü’nü kazandı. 1990 yı lında yeniden Nebula ödülünü Tehanu ile kazanmıştır. 2014 yılında edebiyat dünyasının önemli payelerinden Ulusal Kitap Vakfı’nın Yaşamboyu Başarı Ödülü’nü alan Le Guin ödül konuşmasında şunları söylemişti: “Kitaplar sadece meta değildir. Kâr motivasyonu çoğunlukla sanatın hedefleriyle çatışma halindedir. Kapitalizmde yaşıyoruz, onun gücünden sakınılamaz gibi geliyor ama kralların kutsal iktidar hakları da öyleydi. Her türlü insan iktidarına karşı direnilebilir ve bu iktidar insanlar tarafından değiştirilebilir. Direniş ve değişim çoğu zaman sanatta başlar. Çoğu zaman bizim sanatımızda, kelimelerin sanatında. Bir yazar olarak uzun bir kariyerim oldu, iyi bir kariyerdi. Şimdi, onun sonuna geldiğimde Amerikan edebiyatının nehrin akıntısına kapılıp gittiğini görmek istemiyorum. Yazarlıkla ve yayıncılıkla yaşayan bizler, bu sürecin getirilerinden hak ettiğimiz payı talep etmeliyiz ama bizim güzel ödülümüz kâr değildir. Onun adı özgürlüktür.” Suat Arıkan İDOB, 10 yıllık açığı Zorlu PSM ile kapatıyor İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Atatürk Kültür Merkezi’nin kaybını telafi etmeyi amaçlıyor... Genel Müdür Suat Arıkan anlattı Bu sezon, İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) ile Zorlu Performans Sa Arıkan, şehir genelinde plansız programsız yapılmış birçok mekân olduğunu dile ge da. Kask falan taktık kafamıza” diyerek “O ilk günlerinden beri PSM’yle işbirliğimiz başlamıştı” yorumunu natları Merkezi (PSM) işbirliği tirerek “Zorlu PSM öyle değil, yaptı. Arıkan, bu sezon “Carmina yaptı. Bu ortaklık kapsamın güzel planlanmış” diye konuş Burana”, “Fındıkkıran” gibi yapıtla da İDOB’un bazı etkinlikleri Zorlu PSM’de gerçekleşmeye devam ediyor. Sezon başında ORHUN ATMIŞ tu. Ancak İDOB Genel Müdürü, buranın Broadway müzikalleri için yapılmış bir bina rın tamamen dolu kapasiteyle oynadığını söyleyerek bunun mutluluk verici olduğunu ifade etti. “Gala Konseri” başta olmak üzere, olduğuna dikkat çekti. “Faust”, “Uyuyan Güzel”, “Fındıkkı Kendilerine elektronik olmayan ‘Yevmiyeli’ problemi ran”, “Yeni Yıl Konseri”, “Seyahat akustik gerektiğini söyleyen Arıkan, Arıkan, “Ne kadar çok etkinlik ya name (Modern Dans Topluluğu)” ve “Bu sorunu da çözme çabaları içine gi parsak o kadar iyi. Güçlü bir kad “Carmina Burana”yı Zorlu PSM’de rerek, kalabalık kitlelerle buluşmak is romuz var” derken, PSM’yle birlik sahneleyen İDOB, 2018’de de Zorlu tiyoruz. Yukarıdan sadece bir mikro te aynı gece etkinlik yapmak için or PSM’nin sahnesinde yer alacak. 18 fonla çözülebilecek bir problem” diye kestranın ikiye bölünmesi gerektiği Mart’ta “Jizel (Gisele)” modern dans konuştu. Arıkan, bunun denemelerini ni, şu anda da onun yaşanan emekli topluluğu, 18 Nisan’da “Don Kişot”, Zorlu PSM’nin ilk yıllarında yaptıkları likler ve ölümler nedeniyle pek müm 20 Nisan’da ise “Carmina Burana” nı da sözlerine ekleyerek salonun tes kün olmadığını dile getiriyor. Bu nok Zorlu’da sahnelenecek. tinin İDOB’un desteğiyle kapalı bir et tada yeni gelenler olmadığını ve işin ‘Güzel planlanmış...’ İDOB ile Zorlu PSM arasındaki bu kinlikte gerçekleştiğini dile getirdi. “yevmiye”lilerle dönmesi problemi ‘İnşaatında şarkı söyledim’ ne Arıkan da değiniyor. “Maliyenin politikası öyle” diyen Arıkan, “Yeni işbirliğini İstanbul Devlet Opera ve Zorlu PSM’de konser fikrinin da AKM’nin rüzgârı sayesinde yeni ele Balesi Genel Müdürü Suat Arıkan’a ha inşaat halindeyken ortaya çıktığı manlar sanıyorum ki mutlaka alına sorduk. Arıkan, Atatürk Kültür nı söyleyen Suat Arıkan, “İnşaat aşa caktır” ifadelerini kullandı. Arıkan, Merkezi’nden (AKM) çıktıktan sonra masındayken beni çağırmışlardı. Da “Başrolde oynuyor dansçı, yevmiye Zorlu PSM’de denemeler yaptıklarını ha içeride inşaat vardı, hiçbir şey li olarak çalışıyor. Yeni genel mü söylerken, PSM’nin AKM’den sonra yapılmamıştı. Sahne yavaş yavaş or dür Murat Karahan da bu konuyu çok Avrupa Yakası’nda operaya benze taya çıkıyordu. O aşamada ben ora önemsiyor. Bunu çözeceğini söyledi” yen yegâne yer olduğunu ifade etti. da şarkı söyledim. İşçilerin yanın diye sözlerini noktaladı. ‘AKM’ye çamur atmak için...’ İstanbul’daki opera salonu yetersizliğinden bahsederken, Arıkan, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın tek başına yeterli olmadığını, “Süreyya Paşa orayı operet oynansın diye yapmış. Küçük ölçekli bir şey, biblo gibi. Çok güzel akustiği, ama kalabalık değil. 550 kişi, yerlere de oturulsa 600 kişi. Yani oradaki 35 temsil, bizim Zorlu PSM’de yaptığımız bir temsile ancak denk geliyor” sözleriyle değerlendiriyor. Böyle bir eksiklikten bahsedilince de söz dönüp dolaşıp AKM’ye geliyor. AKM’nin akustik konusunda nasıl olduğu sorusuna Arıkan, “Hep böyle bir çamur atmak için akustiği kötü falan deniyor. Hiç inanmıyorum. Hayatım orada geçti, sayısız temsil yaptım, hiç akustik sorunu yok. Orada tiyatrocular için akustik sorunu vardı. Orası müzik için yapılmış bir yer, konuşmak için yapılmamıştı. Orası opera binasıydı” cevabını veriyor. Zorlu PSM’yle işbirliğinin bundan sonra da devam edip etmeyeceğine dair ise Arıkan, “AKM’ye döndükten sonra müzikal projelerimiz olursa, tam olması gereken yer orası olduğu için devam edebiliriz. AKM açıldıktan sonra, 10 yıllık açığı kapatmak için Zorlu’yla beraber birer gün arayla etkinlik yapabilir miyiz diye düşünüyorum” diyor. ‘The Post’ filmini görmeyen kalmasın! Evet, görmeyen kalmasın, çünkü bakarsınız yarın öbür gün “The Post” filmi bizde de yasaklanabilir. “Bizde de” diyorum çünkü örneğin Lübnan’da yasaklandı... Hani bizde öyle bir şey olmaz, ama yine de belli olmaz... “Olmaz olmaz” demeyin bir an önce görün. Spielberg ustanın bu muhteşem filmi hakkında bugüne dek çok şey okuduysanız bile, günümüz ortam ve koşullarında beni çarpan birkaç özelliği vurgulamadan geçemeyeceğim. Meryl Streep ve ilk sahnelerde tanımakta güçlük çektiğim Tom Hanks’in harika oyunculukları... Görüntülerin sarsıcılığı... Özellikle ikinci bölümde gerilimin izleyicileri soluk soluğa bırakan olağanüstülüğü... Akıl ve duygu yoğunluğu arasındaki müthiş denge... 10 yıllar süren Vietnam Savaşı’nın, Güney Vietnamlılara yardım, komünizme set çekmekten daha çok ABD’nin iç politikaya yatırımı olduğunu; savaşı şiddeti oy devşirme ve seçim stratejisine dönüştürme çabası olduğunu; on binlerce gencin kaybına bu nedenle göz yumulduğunu ortaya koyan bir içeriği var filmin. Ama ötesi de var... Feminist açıdan Feministlerin çok hoşuna gidecek yanları var filmin: Hem patron kadının, hem gazeteci kadının çalışma alanındaki durumunu yansıtan ipuçlarından geçilmiyor... Birinde erkek egemen bankacılar, borsa dünyası; ötekinde kadın gazeteciye yüklenen işler, ona yöneltilen tepkiler o gün bugün çok şey değişmediğini gösteriyor... “Şişkin erkek gazeteci egoları arasına sıkışmış hanım hanımcık Kay’in” (bu tanımlama Sungu Çapan’ın,) yani gazetenin patronunun tüm endişeleri, güvensizliği, kararsızlığı, iç çelişkilerine ve onca baskıya karşın, aldığı karar, bilinçli seçimi, hak savunuculuğu çok etkileyiciydi... Kadın olmak, yani insan olmak, yani dürüst gazeteci olmak meselesi... Kıskandıklarım Ah filmde, filmin içeriğinde ne çok, ne çok şeyi kıskandım... En çok kıskandığım gazeteler arasındaki o muhteşem dayanışmaydı. Önce The New York Times ile The Washington Post arasındaki sonra irili ufaklı tüm gazetelerin katıldığı dayanışma! (Sinemadan çıkarken tanımadığım birçok insan yanıma gelip “darısı başımıza” demez mi... Dilim tutuldu! Bizimle ne alakası var bu filmin!!!) Hayır, hayır, en çok kıskandığım iktidar basın yargı arasındaki ilişki... Olması yanı olmaması gereken ilişki... Bir başka kıskançlığım korkmadan gazetecilik ilkelerinin savunulması... “Basın yönetenlerin değil, yönetilenlerin hakları için var” diyenler, halkın haber alma özgürlüğünden söz edenler gözaltına alınmıyor... Nostaljik takılmalarım Ah! Ah neydi o günler! Bilir misiniz, bize gazetede ha bire bedava ayran dağıtırlardı. Neden? Ciğerlerimiz kurşundan zarar görmesin diye! Gençlerin bu tümceden hiçbir şey anlamadıklarını biliyorum. Ama öyleydi işte... Şimdiki gibi ekranda değildi hiçbir şey, harfler kurşundan dökülürdü... Evet efendim! Harfler kurşundan dizilirdi! Kurşun harfleri tek tek dizene mürettip denirdi. Sonra klavyeye dizilmeye başlandı (filmdeki gibi). Dizgi operatörü tuşlara bastı mı harfler tek tek dökülür satırı oluşturur, satırlar bloklanır; sütunlar oluşur... Klişe hazırlanır... Hurufat, font önceden belirlenmiştir... Dev silindirler... Rotatifler... Klişe bir silindirde, bobin kâğıt öteki silindirde... Rotatifler döner... Ve baskı... Yaa işte... Film boyunca gazetenin baskısını izledikçe burnuma o mürekkep kokusu gelmez mi... Elveda kurşun harfler... Bende bir ağlama bir ağlama... Barış Atay ‘Sadece Diktatör’ ülke çapında seslendirilecek Onur Orhan’ın yazdığı, Caner Erdem’in yönettiği ve Barış Atay’ın sahnelediği “Sadece Diktatör” oyununun metni, yasaklamalara kar şı 29 Ocak 2018 Pazartesi günü, saat 20.30’da ülke çapında katılımda bulunacak tüm tiyatrolarda seslendirilecek. Kadıköy Tiyatroları Platformu tara fından yapılan açıklamada, “Evrensel insani değerler önkabulünün ihlal edilmediği hiçbir sanat üretiminin sansürlenmesini, yasaklanmasını; üretici kadrosundaki sanatçıların hedef gösterilip maddi ve manevi işkenceye maruz bırakılmasını, tehdit edilmesini kabul etmiyoruz. Güvenliğimizi sağlamakla görevli kamu memuru polislerin, tiyatrolarımıza soruşturma ve tehdit mekanizmasının uygulayıcıları olarak değil, seyircimiz olarak gelmesini diliyoruz. Bu yasaklamalara karşı 29 Ocak 2018 Pazartesi günü, saat 20.30 da ülke çapında katılımda bulunacak tüm tiyatrolarda ‘Sadece Diktatör’ oyun metnini seyircilerimizle birlikte okuyacağız. Ülke çapındaki tüm tiyatroları fuayesi, sahnesi, odası her nerde olursa olsun aynı gün aynı saatte bizlerle birlikte ‘Sadece Diktatör’ oyun metnini seslendirmeye davet ediyoruz. Çünkü biliyoruz sanatçılar değer üretir, sadece diktatör yasaklar!” ifadeleri kullanıldı. Kadıköy Tiyatrolar Platformu üyelerinden Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun üretimi olan “Sadece Diktatör” adlı oyun, ilk olarak 9 Ocak 2018 günü Artvin il özel idaresince, ardından Artvin Valiliği’nce, daha sonra 19 Ocak 2018 günü Kadıköy ilçe sınırları içinde kapalı veya açık alanlarda, son olarak da Ankara Valiliği’nce tüm il sınırları içerisinde yasaklanmıştı. l Haber Merkezi Damatrys Sarayı Kazısı’nda çıkarılan bir taban döşemesi. 548 eser restore edilecek Bank of America Merrill Lynch’in Dünya Çapındaki Sanatı Destekleme Programı çerçevesinde, İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından Asya tarafındaki kazılarda çıkarılan Bizans dönemine ait 548 sanat eseri onarılarak, koruma altına alınacak. M.S. 4. ile 15. yüzyıl, geç Roma ve Bizans dönemlerine ait sanat eserlerinin onarım çalışmasının 2018’de Nisan ayında tamamlanması planlanıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle