18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 25 Ocak 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Mizah yasaklandığında Diktatörlükle yönetilen ülkelerde neler yaşandığını kimimiz kitaplarda okuyarak, kimimiz de bizzat yaşayarak öğrendik. Bu gibi ülkelerde öğrencilerin, kadınların, gazetecilerin, akademisyenlerin vb. neler çektiklerini genellikle biliyoruz ama mizahın, şakanın nasıl törpülendiğini ve törpülendiği neler olduğunu yeterince irdelemiyoruz. Oysa mizahın olmadığı yerde tüm sağlıklı dengeler bozulur, demokrasi de yeşermez. Eski Atina’da demokrasilerin en eskisi, mizahla ve komediyle beraber gelişmiştir: Aristofanes’in İsa’dan 500 yıl kadar önce yazmış olduğu Lisistrata oyununda, kadınlar, erkeklere “Savaş yerine barışı seçmedikçe sizlerle sevişmeyeceğiz!” derler. 18. ve 19. yüzyılda  Avrupa’da demokrasi geliştikçe gazetelerde politik karikatürler de belirmiş, Gillray, Daumier, Rowlandson gibi büyük karikatürcüler o sıralarda yetişmiştir. Demokrasilerin diktatörlüklere dönüştüğü yerlerde ise “Tek adam”lar, kendileriyle gırgır geçen komedyenleri, yazarları ve karikatürcüleri, “herkesin taptığı, bayıldığı lider” olma imajlarını zedeleyeceklerini düşündüklerinden yasaklayıp susturmaya çalışmışlardır. Mizahın, gırgır geçmenin, tiye almanın kısıtlandığı yerlerde sadece demokrasi değil insanların ruh sağlıkları da alabildiğine güdükleşir. Bir görüşe göre kendileri ruhsal açıdan özürlü olan diktatörlerin, mizahı kısıtlamalarının asıl nedeni, ülkelerinde yaşayanları kendilerine benzetmek, onları böylece daha rahat gütmektir. Oysa Freud, diktatörlüklerde başta olanla matrak geçilmesinin, baskının gazını biraz alarak sosyal patlamaları önleyebileceğini söylemiştir. Dahası da var: Bugüne kadar hiçbir diktatör, mizahı tamamen yok edememiştir. Mizaha tahammül etmeyenlerin âlâsı eski Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek zamanında bile sunturlu alaylar kulaktan kulağa yayılmışlardır: Mübarek, Mısır’ı ölünceye kadar yönetmeyi düşlerdi. Bu  düşüncesi, birçok fıkranın konusu olmuştu: l Mübarek ölüm yatağında son günlerini yaşarken gürültüler duyar. “Ne oluyor” diye sorar. Yanındakilerden biri yanıtlar: “Mısır halkı sizi son kez görmek, sizi ne kadar sevdiğini söylemek istiyor!”  Hasta başkan, şaşkınlıkla sorar: “Git öğren; nereye gidiyorlarmış?” l Mübarek yine ölüm döşeğindedir; ziyaretine gelen bir bakana sorar: “Hep halkımı düşünüyorum: Zavallılar bensiz ne yapacaklar?” Bakan, “Bağırlarına taş basarak aylarca, belki yıllarca ağlayacaklardır!” diye yanıtlar. Mübarek hemen kâtibini çağırır ve bir kanun hükmünde kararname yazdırır: “Memleketin tüm taşocaklarının işletme haklarını oğlum Ala’ya devrediyorum!” Görülüyor ki kendilerini konu edinen mizahı, karikatürü bunlara günümüzde onlarla alay eden tveet’leri de katmalıyız tehditlerle, cezalarla önlemeye çalışmak, diktatörleri eninde sonunda istemedikleri sonuçlarla karşılaşmaktan alıkoyamamış, onlar tahtlarını yitirdikten sonra, iktidarları sırasında diktirdikleri heykellerle, adlarını verdirdikleri üniversitelerle vb. değil, bu fıkralarla anılmışlardır. ŞANS TOPU 06, 11, 14, 17, 29 + 11 5+1 BİLEN: 1 milyon 600 bin 841 TL (Devretti) 5 bilen: 5 bin 478’er TL 4+1 bilen: 219.85’şer TL 4 bilen: 27.55’şer TL 3+1 bilen: 15.30’ar TL 3 bilen: 3.65’şer TL 2+1 bilen: 5.35’şer TL 1+1 bilen: 3.25’şer TL 25 OCAK 2018 SAYI: 33713 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:46 06:29 06:51 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:14 13:22 15:55 07:56 13:07 15:42 08:15 13:30 16:09 Akşam 18:18 18:06 18:32 Yatsı 19:42 19:27 19:52 Yunanistan diktatörü Metaksas’ın Atina’daki Zeus Tapınağı’nda törenle yaktığı kitaplardan biri de ona aitti. O yüzden inanır, hapishanelerin onarılıp kitaplıklar yapılması anlamına geldiğine “barış”ın. Şairdi ama İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalcilerine karşı yurdunu savunmak için mücadele etmişti. Havan toplarının açtığı çukurlara ağaçlar dikildiğinde “barış”ı beklemesi bundandır. Yunanistan iç savaşında faşistlere karşı özgürlük ve demokrasi cephesinde yer almıştı. Bu nedenle çok iyi bilir akşamüstü eve dönen bir babanın “barış” demek olduğunu. Yenildikleri için yıllarca Limni, Makronisos ve Ayios Stratis adalarındaki hapishanelerde tutsak olarak yaşadı. Belki de bundan dolayı bilir saat başında pencereyi ancak “barış”ta açmanın mümkün olduğunu. Bütün bir yaşamıyla öylesine derinden öğrenmiştir ki ünlü Yunanlı şair Yannis Ritsos “barış”ın “dünyanın masasındaki ekmek” olduğunu... Gözlerini kan bürümüş insanların savaşa, ölüme methiyeler düzdüğü... Çocukların düş görmek yerine bomba uğultularıyla uykularının bölündüğü gecelere terk edildiği, annelerinin gülümsemesinin solduğu bir coğrafyada... Hem de “barış” demenin “vatan hainliği”, “terör destekçiliği” sayıldığı bugünlerde, içiniz biraz ısınsın diye sizleri, Özdemir İnce’nin tanımıyla “Yunanlıların Nâzım Hikmet”i Yannis Ritsos’un “Barış” şiiriyle baş başa bırakıyorum. Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış. Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme elinde yemiş dolu bir zembil ve alnında ter tomurcukları pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibiakşamüstü eve dönen babadır barış. Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken Çocuğun gördüğü düştür, barış... ağaçlar diktiğimizde havan mermilerinin kazdığı çukurlara yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir barış. Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin arabanın yolda durmasının korkutmadığı kapı çalınmasının dost demek olduğu ve pencereyi saat başı açmanın, renklerinin uzaktaki çanlarıyla gözlerimizin bayram etmesini sağlayan gökyüzü demek olduğu zamandır barış. Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır uyanan çocuk önünde. Başaklar birbirlerine eğilip “İşte, ışık, ışık, ışık!” dedikleri ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır barış. Hapisaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman geceleyin, cumartesi akşamları mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş bir işçi gibi baharda ay buluttan çıktığı zamandır barış. Geçmiş gün yitirilmiş bir gün olmadığı sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök ve kazanılmış bir gün, hak edilen bir uyku olduğu zaman acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından güneşin hemen ayakkabılarını bağladığını duyduğun zamandır barış. Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında iyilik alfabesidir tanın dizlerinde. “Kardeşim” dediğin – “Yarın kuracağız” dediğin zaman kuracağız dediğimizi kurunca türkü çağırdığımız zamandır barış. Ölüm yüreklerde az yer kapladığı ve güvenli parmaklarla mutluluğu gösterdiği zaman bacalar, ikindi vaktinin büyük karanfilini ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır barış. İnsanların sıkışan elleridir barış dünyanın masasındaki ekmektir gülümsemesidir annenin. Budur yalnızca. Başka bir şey değildir barış. Ve toprakta derin yarıklar açan sabahlar tek bir sözcük yazarlar: Barış. Başka bir şey değil. Barış. Dizelerimin rayları üzerinde buğday ve güller yüklenmiş geleceğe doğru yol alan trendir barış. Kardeşlerim, barış içinde derin derin soluk alıyor tüm dünya bütün düşleriyle. Verin elinizi kardeşlerim, işte budur barış. AYM kararları bağlayıcıOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] İBRAHİM Ö. KABOĞLU Prof. Dr., Anayasa Hukukçusu OHALKHK’leri denetimden kaçınması ve KHK’zedelerin başvurularını toptan reddetmesi nedeniyle AYM’yi eleştirenler, şimdi AYM kararlarının Ağır Ceza Mahkemeleri (ACM) tarafından uygulanmaması nedeniyle AYM’yi savunmak durumunda. Bu bir çelişki olmayıp hukuk devletinin gereği. OHALKHK ve AYM Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), 668671 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) üzerinde anayasaya uygunluk yönünden denetim başvurularını reddetmesi yazısının sonuç kısmı şöyle: “Israrla ve çok dar anlamda ‘lafzi ve tarihi’ yorum yöntemini, üstelik tek yanlı olarak kullanan AYM, aslında sistematik ve amaçsal yorum yapmalı idi. Neden tek yanlı? Çünkü AYM, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” (m. 6) ve “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” (m. 11) hükmünü, yürütme organına değil, sadece kendisine uyguluyor. (...) Tarihi yorum tarzı da yanlış. Başlıca iki nedenle: Danışma Meclisi’ndeki konuşmayı, md. 148 gerekçesi olarak kabul ediyor. Ama daha önemlisi, 1982 Anayasası’nda yapılan kayda değer değişiklikler hiç yokmuş gibi davranıyor. Oysa, sistematik yoruma başvurabilirdi ve bunu pekiştirmek için anayasal iyileştirmeleri kullanabilirdi. Amaçsal yorum ise, AYM’nin başvurabileceği en güçlü yöntem olurdu. Başlıca şu üç nedenle: AYM’nin 1991 ve 2003 kararları. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 1990’lı yıllarda verdiği kararlar. Anayasa’da özgürlükler lehine ve iktidarı sınırlayıcı yöndeki değişiklikler: Bu çerçevede, özellikle bireysel başvuru hakkı, AYM’nin denetim kararını haklı kılacak başlıca gerekçe olabilirdi. Şöyle ki, KHK uygulamalarından kaynaklanan mağduriyetlere karşı AYM’ye, yüzlerce hatta binlerce başvuru yapılacak. Olası mağduriyetlere yol açılmaması için, OHAL kapsamı dışında kalan veya Anayasa’ya açıkça aykırı kuralları iptal etmesi, AYM’nin varlık nedeni ge KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Yerel mahkemelerin, AYM’nin Altan, Alpay ve Turhan kararlarını, hangi neden ve gerekçe ile olursa olsun, uygulamama seçeneği bulunmuyor. ACM’lerin görevi Altan ve Alpay’ı serbest bırakmaktır. Turhan Günay kararı gazeteciler için tipik bir emsal karardır. reği olurdu. Üstelik, bunun anayasal dayanağı da açık: “İnsan haklarına dayanan hukuk devleti”. Nitekim, AYM’nin, adları OHALKHK ek listelerinde yer alan on binlerce mağdurun başvurusunu aylarca beklettikten sonra, OHAL Komisyonu’nun başvuruları almaya başlamasıyla herhangi bir ilke kararı vermeksizin reddetmesi (Temmuz 2017) de, anayasal yetkilerinden kaçınması anlamına gelmekte idi. Hükümeti özendirdi AYM’nin kategorik ret kararları, hükümetin hukuken yok hükmünde KHK imal faaliyetini özendirdi. Bu icraat, hukuka güveni ve inancı zedeledi, hukuk güvenliğini yok etti. AYM’nin 11.01.18’de verdiği Mehmet Altan, Şahin Alpay ve Turhan Günay kararları henüz RG’de yayımlanmadan hükümet kanadından, “AYM’nin beraat kararı verme yetkisi yoktur” (Bekir Bozdağ) vb. tepkiler dillendirilmeye başlandı. Eğer AYM, o zaman asgari yargı denetimi [email protected] [email protected] ni yapsaydı, hükümet kendini Anayasa ve AYM üzerinde görme cüretini gösteremezdi. Kuşkusuz AYM’nin önceki kararları, hükümete AYM’nin yeni kararlarını yorumlama yetkisini tanımadığı gibi, ne AYM’nin önceki çelişkili kararları ne de hükümetin Anayasa tanımazlığı, Ağır Ceza Mahkemeleri’nin anayasal yükümlülüğünü ortadan kaldırır. AYM ihlal kararları AYM’nin, bireysel başvuru üzerine vermiş olduğu Alpay, Altan ve Günay kararları, OHAL ortam ve koşullarında “özgürlük lehine” verilen ilk kararlar: Basın ve ifade özgürlüğü ile kişi özgürlüğü ve güvenliği açısından “hak ihlali” kararları verdi (11.01.2018). Alpay ve Altan karar hüküm fıkralarının ortak paydası: “Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” (oybirliği ile), “Tutuklama dolayısıyla ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine”, “Anayasa’nın 19. maddede güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” (oyçokluğu ile), “Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için...” ACM’ye gönderilmesine. Yargılama giderlerinin başvuruculara 4 ay içinde ödenmesine, aksi halde faiz uygulanacağına, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine. Turhan Günay kararındaki fark ise, madde 19 ihlalinin oybirliği ile verilmiş olması. Kararlar, Reski Gazete’de de yayımlandı: 19.01.201830306. Gereğini yerine getirme Bu kararlar, 6216 sayılı AYM K. md. 50 kapsamında verildi: “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.” Hemen belirtelim ki, mahkemelerin hangi neden ve gerekçe ile olursa olsun, kararı uygulamama seçeneği bulunmuyor. Gereğinin yerine getirilmesi, muhatap İstanbul ACM’leri için Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın serbest bırakmak; Maliye Bakanlığı için yargılama giderlerini ödemektir. Turhan Günay kararı ise benzer durumda olan gazeteciler için tipik bir emsal karardır. Bir diğer önemli nokta ise, çoğunluk kararına katılmayan üyeler, AYM’nin ihlal kararı verme yetkisini sorgulamamıştır. Emsal oluşturur AYM’nin değinilen üç kararı, Akın Atalay, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu gibi tutuklu bulunan gazeteciler için de emsal oluşturur. AYM’ye bireysel başvuru hakkı, mutlaka her bireyin başvurması gereğini değil, tıpkı Avrupa Mahkemesi açısından geçerli olan ikincillik ilkesinde olduğu gibi, yargı mercilerinin AYM tarafından saptanan ilkelerin gerekçeleriyle birlikte bağlayıcı olması nedeniyle, bu doğrultuda karar vermelerini gerekli kılar. Üst yargı mercilerine başvuru yolunun açık tutulmasının mantığı da budur. HSK ve Avrupa Mahkemesi Anayasa’nın md. 138, 153 ve 40 ( Temel hak ve hürriyetlerin korunması) gereği, AYM kararını uygulamak, bir yorum sorunu değil, teknik bir konu. Ulusal düzlemde başlıca denetim organı, “Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; “(Anayasa md.159/9) görev ve yetkisine sahip Hâkim ve Savcılar Kurulu, uyarı görevini yerine getirmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), şimdiye kadar kendisine yapılan başvuruların kabul edilemezliğine karar verirken hep AYM’ye başvuru gereğini hatırlattı. Buna karşılık, eğer AYM’nin son kararları uygulanmaz ise AİHM, başvuruları etkili iç başvuru yolu bulunmadığı gerekçesiyle kabul etmeye başlayacak. Böyle bir süreç, Türkiye’nin yakın geçmişe kadar ulusal ölçekte ve Avrupa düzeyindeki insan hakları kazanımlarına ağır bir darbe riskini beraberinde getirecektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle