25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 18 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Tek tipte ilk dayatma haber 11 Silivri Cezaevi’nden duruşmaya götürülürken tek tip kıyafet giymeyi reddeden 2 mahpusun gardiyanlarca darp edildiği öne sürüldü Silivri 9 No’lu F Tipi Cezaevi’nden DHKP/C üyesi oldukları iddiasıy tardı. Altundal, “Çocuklarımıza kıyafetler götürdüğümüzde sorunlar yaşıyorduk. Bu uy la tutuklu bulunan İlker Altun gulamanın başlayacağı belliy dal ve Gökhan Kesgin’e önce di. Çok endişeliyim” dedi. Avu ki gün İnfaz Hâkimliği’nde görülecek olan duruşmaya götürülürken tek tip elbise giydirilme SEYHAN AVŞAR kat Berrak Çağlar ise dün mahpuslarla görüşmek üzere Silivri Cezaevi’ne gitti. ye çalışıldığı öne sürüldü. Tek tip el Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi de biseyi giymeyi kabul etmeyen Altun konuya ilişkin yazılı bir açıklama yap dal ve Keskin’in gardiyanların sal tı. Açıklamada tek tip elbise dayatması dırısına uğradığı iddia edildi. Yaşa nın Silivri 9 No’lu hapishanesinde baş nanlar başka bir mahpus Murat Can ladığı belirtilerek şu ifadeler kullanıl Arslan’ın annesiyle telefonda yaptık dı: “İnfaz hâkimliğindeki duruşmaya ları görüşmeyle ortaya çıktı. Arslan, gitmesi gereken iki tutsağa tek tip elbi annesine Gökhan Kesgin ve İlker se giymesi dayatılmış. Tutsakların giy Altundal’a tek tip kıyafet giydirilme meyeceklerini açıklamaları üzerine de ye çalışıldığını, arbede yaşandığını tutsaklara saldırarak darp etmişlerdir. anlattı. Kesgin ve Altundal’ın aileleri Tutsaklar tek tip elbiseleri ne duruş ise “Çocuklarımız için tedirginiz. Yı malara giderken ne de başka zaman kılmış durumdayız” dedi. giymeyeceklerini beyan ettiler. Biz de Gökhan Kesgin’in ablası Dilber Kes tutsak yakınları, aileleri, yoldaşları ve gin, başka bir mahpusun ailesinin ya dostları olarak tutsaklara dayatılan bu şananları kendisine haber verdiğini saldırıları boşa çıkarma kararlılığıy söyleyerek, “Kardeşim ve İlker tek tip la onların yanlarında olacağımızı ve kıyafeti giymemiş. Mahkumlar hep be tek tipe geçit vermeyeceğimizi açıkla raber slogan atıp, kapılara vurmuşlar. dık. Bugün bu saldırıyla yeni döne Kardeşim ve ilker ağır saldırıya uğra min başlangıcı oldu. Önümüzde mış. Görüş günümüz olmadığı için gi uzun bir döneme yayılacak olan demedik. Kardeşim ve diğer çocuklar bu saldırılara karşı bugün ilk zulüm altında” diye konuştu. uygulandığı gün bir tep İlker Altundal’ın babası Rıza Altun ki vermek ve onların ya dal ise cezaevi idaresi tarafından ço nında olduğumuzu eyle cuğuna verilen cezalarla ilgili infaz mimizle göstermenin za hâkimliğinde duruşması olduğunu ak manıdır.” Cunta uygulamasını AKP yeniden hortlattı Tek tip kıyafet dayatması ilk olarak Osmanlı’da 1902 yılında mahpusların kolay yakalanabilmesi gerekçe gösterilerek uygulanmaya çalışıldı ancak mali zorluklar nedeniyle vazgeçildi. O dönem uygulanamayan tek tip 1980’de yeniden gündeme geldi. Darbenin ardından siyasi mahkumlar özel tip hapishanelere konuldu. Ardından bu mahpuslara tek tip kıyafet giydirilmeye çalışıldı. Mahpuslar ilk olarak 14 Temmuz 1982 günü Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde ölüm orucuna başladı. Ölüm oruçlarında TEK TİP KIYAFEKemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek hayatını kaybetti. “Tek tip elbise” 1983’te çıkarılan “131 TİN TARİHİSayılı Genelge” ile Ocak 1984’te Metris As keri Cezaevi’nden başlayarak tekrar dayatıldı. 1415 Ocak 1984 tarihinde mahpusların elbiselerine el konuldu. 11 Nisan 1984 yılında Metris ve Sağmalcılar cezaevindeki mahpuslar, “Tek tip elbise uygulamasının kaldırılması”, “İşkencelerin sona ermesi”, “İnsani ve sosyal yaşam koşullarının düzenlenmesi” ve “Siyasi tutukluluk hakkının tanınma sı” talepleriyle açlık grevi başlattı. 400 mahpusun katıldığı açlık grevi 45’inci günden sonra taleplerin karşılanması için ölüm orucuna dönüştü. Direnişin sonucunda Abdullah Meral, Haydar Başbağ, Fatih Öktülmüş, Hasan Telci ve çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Mahpusların protestoları sonucu cunta rejimi 11 Şubat 1986 tarihin de tek tip kıyafet dayatmasını rafa kaldırdı. Tek tip uygulaması 2017’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 31 yıl sonra yeniden gündeme getirildi ve son çıkan KHK ile resmileşti. KARATAŞ HÂKİM KARŞISINDA ‘Sakıncalı’ sevgiKayıtlar silinmiş Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın resimlerini çizdiği kartın üzerine ‘sizi seviyoruz’ yazan mahkumun mektubu sakıncalı bulundu MAHMUT ORAL Evrensel Gazetesi yazarı Yusuf Karataş hakkında, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantılarındaki ortam dinlemeleri nedeniyle açılan davada, mahkemeye yazı gönderen Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, konuşma kayıtlarının silindiğini bildirdi. Karataş hakkındaki adli kontrol ve yurtdışına çıkış yasağının sürmesine karar verildi. Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş hakkında “örgüt kurmak ve yönetmek” iddiasıyla 15 yıldan 22.5 yıla kadar hapis istemiyle açılan davaya dün Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. 27 Temmuz 2017 tarihinde tutuklanan ve yapılan itiraz üzerine 22 Eylül’de tahliye edilen Karataş ve avukatları duruşmaya katıldı. Duruşmada mahkemeye gelen evraklar okundu ve dosyaya konuldu. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, mahkemeye gönderdiği yazıda, DTK soruşturması kapsamında teknik araçlarla kayıt altına alınan dinleme kayıtlarının imha edildiğini, kayıt altına alınan ses kayıtlarının bir örneğinin 2 Şubat 2014’te Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edildiği kaydetti. Daha sonra davaya ilişkin görüşünü açıklayan savcı, Karataş’tan alınan ses örneği ile ortam dinlemesi sonucu elde edilen ses kayıtlarının eşleştirilmesini istedi. Savcı ayrıca Karataş hakkında verilen adli kontrol kararı ile yurtdışı yasağının da devam etmesini istedi. Karataş, daha önce yaptığı savunmaları tekrar ederek, adli kontrol kararının kaldırılmasını istedi. Karataş’ın avukatları ise, müvekkillerinin Diyarbakır’dan başka bir şehre gitmesi gerektiğinden adli kontrol kararının kaldırılması ya da değiştirilmesini istedi. Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Karataş’tan alınan ses örneklerinin karşılaştırma yapılması için Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine ve adli kontrol kararı ve yurtdışı yasağının kaldırılması yönündeki talebin reddine karar vererek duruşmayı erteledi. l DİYARBAKIR RADYOCU ÖZLÜ GÖZALTINA ALINDI Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Mersin Radyo Ses Genel Yayın Yönetmeni Semra Özlü, dün sabah gözaltına alındı. Özlü, Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. l MERSİN/Cumhuriyet GÜALMÇ3L1E7INKGVGÜERNEÖDVZÜİANRKDÇEA HP Avusturya Birliği’nin davet C Dayanışma’yla dayanışma çağrısılisi olarak Viyana’ya gelen CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, katıldığı bir konferansta Türkiye’deki OHAL’in getirdiği hukuksuzlukları anlattı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’in sürdüğünü ve ne zaman kalkacağını kimsenin bilmediğini belirten Yarkadaş, “AKP, Türkiye’yi OHAL adı verilen keyfiyet Nuriye ve Semih İçin Dayanışma dün İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısıyla 4 Ağustos 2017 günü, açlık grevindeki akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça için yapılan eylemde gözaltına alınan ve haklarında dava açılan 33 kişinin yargılanacağı 19 Ocak tarihin alanına dönüştürüldü. Polis saldırıları sonucu 33 kişi gözaltına alındı. Serbest bırakılan 33 arkadaşımız hakkında dava açıldı. 33 kişi 19 Ocak saat 10:00’da Anadolu Adliyesi’nde yargıç karşısına çıkacak. Herkesi bu duruşmaya bekliyoruz” dedi. Yüksel’de yine gözaltı rejimiyle yönetmeyi ve iktidarı bu yol deki davaya çağrı yaptı. Basın açıklaması Yüksel Caddesi’nde 435 gündür devam la elinde tutmayı düşünüyor” dedi. OHAL’in iktidarın uygulamaları yü zünden tam bir keyfiyet rejimine dönüştüğünü de belirten Yarkadaş, buna bağlı olarak cezaevlerindeki hak ihlallerinin arttığını da belirtti. Yarkadaş, konuşmasını verdiği bir örnek nı okuyan Ülkü Gündoğdu, hak ve özgürlüklerle ilgili karanlık gidişe cesaret ve kararlılıkla dur diyeceklerini söyledi. Gündoğdu, “Açlık grevinin 149. gününde Süreyya Operası önünde süren yürüyüş etkinliğimiz polis kuşatması ile karşılaştı ve her hafta toplandığımız alan, bir işkence eden eylemlerde polis müdahalesi bitmiyor. Dün de basın açıklaması tamamlanmadan yapılan polis müdahalesi sonucu; Veli Saçılık, Nazan Bozkurt, İlker Işık, Abidin Sırma, Erdoğan Canpolat, Gülnaz Bozkurt, Barboros Aslan, Simge Aksan ve Turgut Türksoy sürüklenerek gözaltına alındı. le sürdürdü: “Bolu Cezaevi’ndeki Ay berk Demirdöğen adlı tutuklu, işlerin ten Yarkadaş, “Bu kartı Adalet Bakanı ayıran temel farklardan biri, demokra den haksız ve hukuksuz bir biçimde Abdülhamit Gül’e yolladım ve insanla sinin denetlenebilir, diktatörlüğün ise atılan Nuriye ve Semih’in Edirne Ceza rın birbirini sevmesinde hangi sakın denetlenemez bir rejim olmasıdır. Şu evi’ndeki avukatı Ergin Gökoğlu’na bir canın bulunduğunu sordum” dedi. an AKP iktidarının uygulamalarını ve yeni yıl kartı yollamak istiyor. Tutuklu, kurşun kalemle Nuriye ve Semih’in Amaç susturmak anayasaya aykırı eylemlerini denetleyebilecek bir kurum yoktur. Cumhu resmini çizdiği kâğıdın üzerine ‘Sizi Keyfiyetin ve yasa tanımazlığın dev riyet gazetesi çalışanları Akın Atalay, seviyoruz’ diye yazıyor. Ve bu kart, ce letin tüm kurumlarında hâkim olduğu Ahmet Şık ve Murat Sabuncu aylardan zaevi tarafından ‘sakıncalı’ bulunduğu nu belirten Yarkadaş, bunun son örne bu yana tutuklu. Başka Cumhuriyet, için postaya verilmiyor. OHAL, her şe ğinin AYM’nin Mehmet Altan ve Şahin Sözcü, Evrensel ve Birgün olmak üze yi olduğu gibi insanların birbirini sev Alpay’la ilgili verdiği tahliye kararının re tüm muhalif yayınları susturmak mesini de yasaklıyor.” Resmi çizen tu yok sayılması olduğunu söyledi. Yar istiyorlar. Çünkü halkın kendi gerçek tuklunun, ‘sakıncalı’ bulunan kartı kadaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “De liğiyle yüzleşmesinden korkuyorlar.” TBMM’deki adresine yolladığını belir mokrasi ile diktatörlükleri birbirinden l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Hakaretin görevle ilgisi yok’ Aydın Aydoğan, Erdoğan hakkında yaptığı suç duyurusunun işleme alınmamasına itiraz etti Gezi direnişi sırasında gaz bombasıyla ayağından vurulan Aydın Aydoğan’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında yaptığı suç duyurusu işlemden kaldırıldı. Savcı, Erdoğan’ın Gezi direnişine katılanlar hakkında söylediği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savundu. Savcılık, Cumhurbaşkanları hakkında adli makamların soruşturma ve dava açma yetkisinin bulunmadığını, vatana ihanet suçlama sıyla TBMM üye sayısının dörtte üçünün vereceği kararla, Yüce Divan’da yargılanabileceğini anımsattı. Karara itiraz eden Aydoğan ise Erdoğan’ın Gezi eylemine katılanlara “çapulcu, kemirgen, terörist, dış mihrakların piyonu” gibi ifadelerle hakarette bulunduğunu, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiğini belirtti. Aydoğan, “Savcılığın gerekçesinde yer alan anayasanın 105. maddesi, Cumhurbaşkanı’nın görevi nedeniyle işlediği suçlara ilişkindir. Cumhurbaşkanı hakkında adli makamların kamu davası açma yetkisi bulunmadığı gibi bir düzenleme mevcut değildir. Böyle bir yorum kişisel suçların cezasız kalmasına neden olmakla, hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Hakaret, kin ve düşmanlığa tahrik suçu, görevle ilgili değildir” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Nazlı Ilıcak’ın kandırılma hakkı Biz köşe yazarları, okurlardan çok mektup alırız. Her gün birileri yorum yazar, bir imla hatasını düzeltir ya da kendi sorunlarını aktarır. Ancak en çok cezaevlerinden mektup gelir. Tutuklu ve mahkumlar, derdini bir kâğıda sığdırabilmek için ince ince, küçük harflerle yazar. Bunlar genelde “siyasi tutuklular” olur. Türkiye’nin gidişatını, bir ileri iki geri halini, oturup sadece bu mektuplardan takip edebilirsiniz. Örneğin Balyoz ve KCK davaları sürerken daha ben Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ın çalışmalarıyla aşina değilken, önümüzde tam bir hukuk katliamı olduğunu cezaevlerinden gelen mektuplardan anladım. Mağdurlar, birer hukukçu titizliğiyle 56 sayfalık metinlerle başlarına gelen akıldışı komployu ve suçlamaları anlatıyor, sabırla tane tane ithamları çürütüyordu. Dönelim bugüne. Bugün de çok mektup geliyor. Yakın zamana kadar çoğu, terör suçuyla cezaevinde yatan Kürt mahkumlardandı. Son dönemde, darbe sonrası tutuklanan gazetecilerin “mektup yasağı” kalktı. Onlardan da gelmeye başladı. Bunların en dokunaklılarından biri, Nazlı Ilıcak’ın “Sevgili Aslı, mektup yasağım kalktı. Dostların kapısını bir bir çalıyorum...” diye başlayan mektubu oldu. Nazlı Hanım’ı yıllardır tanırım, severim. Fikirlerimiz çoğu zaman örtüşmese de kendisinden sevgi ve teşvik dışında bir tek kem söz duymadım. Televizyondaki yırtıcı görüntüsünün aksine, özel yaşamda sevecendir. Meraklıdır, hoşsohbettir, mutedildir. Bu yazının girişinde Balyoz ve KCK davalarına bilerek atıfta bulundum. Nazlı Hanım’la onlarca televizyon programında bu davaları iki karşıt taraf olarak tartıştık. O dönem cezaevlerindeki yüzlerce mağdur, bu tartışma programlarını izledi, özgürlüklerine kavuştuktan sonra her rastladığımdan “Koğuşta hep sizi izlerdik. Bize moral verdiniz” cümlelerini duymak, benim için büyük bir ödüldü. Ama ben ve benim gibi arkadaşlar, medya çok demokrat olduğu için değil, Nazlı Hanım gibiler karşıt görüşlere yer açmak konusunda ısrarcı olduğu için o programlarda yer alıyorduk. Balyoz’da Nazlı Hanım yanlış taraftaydı. Bu davanın demokrasi açısından büyük bir atılım ve vesayet rejimiyle hesaplaşma imkânı olduğuna inanıyordu. Eski devleti, bilinçli adımlarla yerinden eden Gülen cemaatinin yeni bir vesayet rejimi tesis ettiği tezine zinhar inanmıyor, tam tersine Fethullahçı savcı ve polislerin davayla ilgili iddialarına prim veriyordu. Peki, kandırılmış olmak, o dönem devletin topyekun arka çıktığı davalara inanmak, suç olabilir mi? Velev ki Nazlı Hanım, Ali Fuat Yılmazer ve benzeri polislerin, savcıların tezlerine inanmış; nihayetinde görüş beyan etmek dışında bir eylem mi yapmış? Onun bu görüşleri savunduğu dönem, memleketin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Adalet Bakanı ve hatta Genelkurmay Başkanı, aynı telde değil miydi? Cem Küçük’ün, Ersoy Dede’nin, Şamil Tayyar’ın hatta Tayyip Erdoğan’ın “kandırılma” hakkı var da, Nazlı Ilıcak’ın yok mu? Hukuki açıdan, herhangi bir eyleme karışmamış bir gazetecinin görüşleri yanlış bile olsa, fikirlerinden dolayı cezaevinde olmaması gerekiyor. Demokrasinin asgari tanımı budur. Bu yüzden ve yaşından dolayı ve karşıt görüşlere her zaman tahammülü olan bir meslek büyüğümüz olduğu için bir an önce salıverilmesini arzuluyorum. Gelelim Nazlı Hanım’ın mektubuna... 27 Mayıs günlerini ve 16 yaşında Dame de Sion’da okuyan bir kız çocuğu olarak yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Bugünleri 27 Mayıs’la kıyaslıyor. Değerli gözlemler. Mektubun son paragrafını ise, olduğu gibi aktarıyorum: “Aslıcığım, inşallah çıktığımda tatlı tatlı sohbet ederiz. Allah Cumhuriyetçilere de kolaylık versin. Gazeteyi severek okuyorum. Her ne kadar sadece kendi gazetecilerinden söz edip bizi ihmal etseler de, önemli bir mücadele verdiklerinin farkındayım. Sevgiler, Nazlı.” Gazeteci Azak serbest bırakıldı Bingöl’de 12 Ocak’ta hakkında ihbar ol duğu gerekçesiyle evinde polis tarafından gözaltına alınan gazeteci Yüksel Azak, emniyetteki işlemlerin ardından dün sabah Bingöl Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık ifadesinin ardından Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edilen Azak, haftada bir gün “adli kontrol” şartıyla serbest bırakıldı. Gazeteci Azak, 2007 2017 yılları arasında 10 yıl boyunca tutuklu kalmıştı. 2016 yılında hakkında yapılan bir şikâyet nedeniyle gözaltına alınan Azak, bu tarihte cezaevinde tutuklu bulunuyordu. l DİYARBAKIR / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle