27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 9 Eylül 2017 12 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN TBMM araştırsınCHP’li Tanrıkulu, tutuklu Cumhuriyetçilerin durumu için Meclis’i göreve çağırdı İZMİR’DEN 11 EYLÜL ÇAĞRISI Yılmadık yılmayacağız HAKAN DİRİK Gazetemiz yazar, yönetici ve çalışanlarına yönelik davanın 11 Eylül duruşması öncesinde basın meslek kuruluşları ve hukukçular, “özgürlük çağrısı” yaptı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen kuruluşların temsilcileri, 11 Eylül’ün basın özgürlüğü açısından “milat” olması dileğinde bulundu. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, 11 Eylül’ü umutla beklediklerini kaydederek, “Biz 11 Eylül’ün milat olmasını umuyoruz. 11 Eylül’de vicdanlar rahatlayacak, adalet yerini bulacak. 2005 yılından bu yana cezaevi kapılarında arkadaşlarımızı almak için mücadele veriyoruz. Yılmadık yılmayacağız” diye konuştu. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, pazartesi günü Silivri’de gerçekleştirilecek Cumhuriyet duruşmasına basın özgürlüğünden yana olanları çağırdı. Dikmen, “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne baskı her geçen gün artıyor. Bu konudaki sıkıntılarımız dünya çapında. Gazetecilerin insan haklarından yoksun, hukukla bağdaşmayacak şekilde tutulmaları vicdanlarımızı yaralıyor” dedi. İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, “Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü bir an önce hayata geçirilmelidir. Tutuklamalar sanki hüküm verilmişcesine infaza dönüşmüş durumdadır” diye konuştu. “Gazetecilerin temel amacı haber yapmak, ama gazeteciler haber oluyor” diyen Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Tevfik Kızgınkaya da, şunları söyledi: “Gazeteci bağımsızdır. Böyle basın özgürlüğü böyle yargı bağımsızlığı olmaz. 11 Eylül Türkiye için önemli bir gün olacaktır. Herkesi 11 Eylül’de meslektaşlarına ve mesleğe sahip çıkmak adına Silivri’ye bekliyoruz.” Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şube Başkanı Halil Hüner de gazetecilerden terörist çıkarılamayacağını belirtti. CUMHURİYET DAVASINA DESTEK TGC ve TGS Silivri’ye gidiyor Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), pazartesi günü Silivri’de görülecek olan Cumhuriyet davasını izleyecek. TGC Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan bir heyet 11 Eylül Pazartesi günü Silivri’de 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan Cumhuriyet davası duruşmasını izleyeceğini bildirdi. TGC, bir önceki duruşma sırasında yaşanan sorunların tekrarlanmaması için 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir yazıyla başvurarak salonda görevli gazetecilerin çalışma koşullarının kolaylaştırılmasını talep etti. TGS de pazartesi günü Silivri’de görülecek duruşma öncesinde sabah saat 09.00’da duruşmanın görüleceği Silivri Cezaevi yerleşkesi önünde basın açıklaması yapacak. TGS Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada “11 Eylül günü Silivri’de görülecek olan duruşmada tutuklu bulunan meslektaşlarımızı almak için orada olacağız” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet FINANCIAL TIMES’A KONUŞTU Orhan Pamuk, Şık’ı hatırlattı “Kırmızı Saçlı Kız”ın İngilizce yayımlanmasının ardından Batı basınına röportajlar veren Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Britanya’nın Financial Times (FT) gazetesindeki mülakatında tutuklu muhabirimiz Ahmet Şık’ı gündeme getirdi. David Gardner imzalı röportajhaberde şu ifadeler yer aldı; “Pamuk, bir aydın olarak kamusal görevinin de farkında ve darbe sonrası baskıların amacının sadece Gülenist darbecilerin kökünün kazınması değil, muhaliflerin bastırılması anlamına da geldiğini düşünüyor. Pamuk özellikle Ahmet Şık davasının altını çiziyor; Şık’ın Gülencilerin devlete sızmasıyla ilgili bir kitap yazdığı için tutuklandığını şimdi ise Gülenci komplocularla birlikte hareket etmekten dolayı parmaklıkların arkasında olduğunu vurguluyor. Pamuk neredeyse bağırarak, ‘Devletimiz onu bu tarikat liderinin takipçisi olarak cezaevine yolladı oysa herkes bunun Erdoğan’ı cesurca eleştirmesinden kaynaklı olduğunu biliyor. Şık’ın skandal suçlamalarla dolu davası eğer hükümeti çok eleştirirsen sonunun hapishane olacağını gösteriyor’ dedi.” l Dış Haberler CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Cumhuriyet gazetesi davasında tutuklu bulunan İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, Yayın Danışmanımız Kadri Gürsel, muhabirimiz Ahmet Şık ve muhasebe servisi çalışanımız Emre İper’in tutukluluklarının bir tür siyasi rehin amacı taşıyıp taşımadığına dair oluşan şaibelerin ortadan kaldırılması ve hukuka uygunluğunu düzenleyen madde ile işaret edilen “kısa süre”nin göz önüne alınması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. Tanrıkulu, Meclis Araştırması için TBMM Başkanlığı’na verdiği dilekçede, Atalay, Sabuncu, Gürsel, Şık ve İper’in serbest bırakılmamasının anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Tanrıkulu, “Türkiye’de basın özgürlüğünü ortadan kaldıran tutuklamalar, ülkede hukuk düzeninin de neredeyse kalmadığına işaret etmektedir. Cumhuriyet Davasında doğrudan emir verildiği ya da dava ile ilgili olarak durumdan vazife çıkarıp kendilerine verilen görevin ötesinde birtakım işlemleri yapanların olduğu ve bu durumun, bir anlamda, AKP hükümetinin, kendisine karşı olanlara uyguladığı tedbirler olduğu kamuoyunda sıkça yer alan iddialar arasındadır” dedi. AYM’ye tepki Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazetecilerin başvurularını “özgürlüğünden yoksun bırakılma” durumunu gözetmeksizin sıradan bir başvu ru olarak ele aldığını ve 300 günü aşkın süredir karar veremediğinin altını çizen Tanrıkulu, “AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemeden tutuklu gazetecilerin başvurularına bakabilir. AİHM tıpkı 2014 yılında Ahmet Şık başvurusunda verdiği gibi, kısa vadede bu mağduriyetleri sonlandırarak, ihlal kararı verebilir. Cumhuriyet gazetesi ile ilgili tutuklamaların bir tür siyasi rehin amacı taşıyıp taşımadığına dair oluşan şaibelerin ortadan kaldırılarak, Akın Atalay’ın, Murat Sabuncu’nun, Kadri Gürsel’in, Ahmet Şık’ın ve Emre İper’in tutukluluklarının hukuka uygunluğunu düzenleyen madde ile işaret edilen ‘kısa süre’nin göz önüne alınması amacıyla anayasanın 98’inci ve İçtüzüğün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Ahmet Şık’a Almanya’dan ödül Gazetemizin tutuklu muhabiri Ahmet Şık, FriedrichNaumann Vakfı tarafından verilen Raif Bedevi Cesur Gazeteciler Ödülü’ne layık görüldü Tutuklu bulunan muhabirimiz Ahmet Şık, Almanya’da bulunan FriedrichNaumann Vakfı tarafından verilen Raif Bedevi Cesur Gazeteciler Ödülü’ne la yık görüldü. Ödül töreni 11 Ekim’de Frankfurt’ta düzenlenecek. Hür Demokrat Parti’ye (FDP) yakınlığı ile bili nen FriedrichNaumann Vakfı tarafından önceki gün yapılan açıklamada, Ahmet Şık’ın cezaevinde bulunması nedeniyle ödülü şahsen alamayacağına dikkat çekildi. Vakıftan yapılan açıklamada, bu ödülün İslamın etkili olduğu bölgelerde gazetecilerin gösterdiği cesaretin değerini vurgulamak ve insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için verildiği ifade edildi. Saygı ve takdiri hak ediyor Açıklamaya göre, jüri kararına gerekçe olarak Ahmet Şık’ın “Türkiye’de özgür medya ve halen cezaevinde bulunan bütün gazeteciler açısından olağanüstü önemini” gösterdi. Açıklamada, Ahmet Şık’a atfen “açık sözlü, zor zamanlarda dahi mesleği için mücadele eden ve yanlış durumlara işaret eden bu kişi saygı ve takdiri hak ediyor” ifadesi kullanıldı. FriedrichNaumann Vakfı tarafından verilen ödül, İslama hakaret ettiği gerekçesiyle 10 yıl hapis ve kırbaç cezasına çarptırılan Suudi Arabistanlı blog yazarı Raif Bedevi anısına veriliyor. AbYaşMv’uyreu Hak savunucuları İdil Eser, Veli Acu, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran ve İsveç vatandaşı Ali Ghravi ile Alman vatandaşı olan Peter Steudtner, İlknur Üstün, Nalan Erkem’in avukatları ve arkadaşları İstanbul’da düzenlenen toplantıda bir araya geldi. Tahliye talepleri reddedilen hak savunucuları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Arkadaşlarımızı istiyoruz Büyükada’da atölye çalışması düzenledikleri sırada gözaltına alınan ve tutuklanan sekiz hak savunucusunun avukatları, aileleri ve arkadaşları, polis baskınını, gözaltı sürecini ve soruşturmaya dair gelişmeleri paylaşmak üzere dün Beyoğlu’ndaki Limonlu Bahçe’de basın toplantısı düzenlediler. Gözaltına alındıktan sopnra serbest bırakılan Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, “Hepimiz aynı toplantıdaydık. Arkadaşlarımızı da buraya istiyoruz” dedi. Polis baskını öncesi kapısı açık, otelin bahçesinde havuza giren insanların görüldüğü bir salonda toplantının sürdüğünü anlatan Taştan, “Çarşamba günü sabah o açık kapıdan 2025 polis içeri girdi. Bağırarak, ‘herkes ayağa kalksın, kimse telefonlarına dokunmasın’ diyerek... ‘Tuvalet ihtiyacı için de yanımıza polis verdiler. Yakınlarımıza haber verme taleplerimizi reddettiler. Savcı 24 saat iletişim yasağı getirdi. Ertesi gün 14.0015.00 saatlerine dek kimseyi aramamıza izin vermediler” diye konuştu. Emniyet’te 9 gün boyunca hiçbir soru sorulmadan tutulduklarını belirten Taştan, “9 gün boyunca yattık. Bir yatakta iki üç kişi, üç kişilik hücrede altı kişi kaldığımız dönemler Büyükada’da gözaltına alınarak tutuklanan sekiz hak savunucusunun avukatları, aileleri ve arkadaşlarından özgürlük çağrısı de oldu” dedi. 2004 yılında ayrıldığı eski eşinin, telefonunda ByLock yüklü olan biri tarafından aranmış olmasının aleyhinde delil olarak gösterildiğine dikkat çeken Taştan, şöyle devam etti: “Günal, polis memurlarına insan hakları eğitimine çağrılıyor ve gidiyor. O dönem Günal’ı davet eden emniyet müdürü FETÖ tutuklusu ve telefonunda ByLock yüklü... Aynı Cumhuriyet davasındaki pideciparkeci olayı gibi... ” Biz de tutuklanabilirdik... İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) Koordinasyonu’ndan Feray Salman, Büyükada toplantısının İHOP tarafından planlandığını, güvenli alanda insan hakları mücadelesini devam ettirmek için bir dizi eğitim programı yapmaya karar verdiklerini ifade etti. Salman, “Gelip bize sorsalardı böyle anlatırdık, bir sır toplantı falan da olmadığı ortaya çıkardı” dedi. Yurttaşlık Derneği’nden Emel Kurma da “Biz de atölyeye katılacaklar arasında yız. Takvimimiz uymadığı için gidemedik. Yani şu an hasbelkader buradayız” dedi. Cezaevinde zor koşullar Avukat Meriç Eyüboğlu, tutuklu sekiz hak savunucusunun cezaevindeki kurslar, kütüphane, diğer koğuşlardakilerle ortak görüş, spor salonu gibi haklardan mahrum bırakıldığını belirtti. Sağlık problemlerine de çözüm bulamadıklarını belirten Eyüboğlu, “En basiti Nalan’ın beyaz etmek yememesi gerekiyor ama iki aydır bu sorunla mücadele ediyoruz. Silivri Cezaevi kadınlara alışkın değil. Kantinden ped dışındaki ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar” diye konuştu. Avukat Deha Murat Boduroğlu, tutuklu İsveç vatandaşı Ali Garawi ve Almanya vatandaşı Peter Steudtner’in Türkçe bilmediklerini anımsatarak, “Ali’nin anksiyete sorunu var. Bir kez doktora çıkarıldı ancak doktor İngilizce bilmiyordu ve tercüman da yoktu” dedi. l İSTANBUL \ Cumhuriyet Devlet terörü T ürkiye’de muhafazakâr sağcı kalemler devlet terörü söz konusu olduğunda, genellikle aynı örnekleri verirler. Batı Şeria ve Gazze’de İsrail’in, Doğu Türkistan’da Çin’in, Karabağ’da Ermenistan’ın yaptıkları hatırlatılır. Ardından ABD’nin “okyanus ötesinden demokrasi taşıma bahanesiyle” gerçekleştirdiği terör eylemleri sıralanır. Başka örnekler de vardır. Örneğin Myanmar’da Rohingyaların maruz kaldığı devlet terörü gibi. Yapılanların insanlığa karşı suç olduğu, korkutma, bastırma ve sindirme politikalarının teröre karşı savaş örtüsü altına gizlendiği, inkâr edildiği hatırlatılır. Yukarıdaki örnekler tam olarak devlet terörü müdür tartışmasını bir kenara bırakalım. Birçoğu için böyle bir niteleme doğrudur. Birkaç yıldan beri Türkiye’de tanık olduğumuz olaylardan bir iki örneği hatırlayalım. Örneğin Sur, Cizre gibi dümdüz edilen mahalleleri. Hafız Esad yönetiminin, 1982’de Hama’da Müslüman Kardeşler’in silahlı ve kanlı ayaklanmasını bastırdıktan sonra, şehri bir ay mutlak abluka altına almasını, on ila yirmi bin arasında Hamalının öldürülmesini, kentin tarihi mahallelerinin büyük bir bölümünün dümdüz edilip yerine hızla yeni bir şehir dikilmesini, AKP iktidarına yakın insanlar nasıl nitelendiriyordu? ABD silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA), Afganistan’da, Irak’ta birçok kez sivilleri öldürdü. Çoğu zaman ölenlerin terörist olduğu iddia edildi. Birkaç kez yapılan hata daha sonra kabul edildi ama aynı şeyi yapmaya devam ediyorlar. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun iddia ettiğine göre geçen günlerde Hakkâri’de köylerine ot biçmeye giden dört köylüye mola verdikleri sırada SİHA’dan ateş açıldı. Biri öldü, üçü ağır yaralandı. Vali, köylülerin “teröristlerle toplantı halinde olan işbirlikçiler” olduğunu ilan etti. Ama daha önce yolda güvenlik güçlerinin kimlik denetiminden sorunsuz geçmişlerdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bir ay önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e bir mektup yolladı. Mektupta Mart 2017’de Ankara’da aynı yöntemlerle kaçırılan beş kişinin durumu soruldu. Hepsi KHK ile işten atılan memur ve öğretmen olan bu kişilerden biri, kaçırıldıktan 42 gün sonra poliste gözaltında çıkmış. Diğer dört kişinin akıbeti hâlâ meçhul. HRW Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, “Türkiye’nin zorla kaybedilmeler konusundaki karanlık geçmişi göz önünde bulundurulduğunda, yetkililerin Ankara’da meydana gelen ve endişe verici boyuta ulaşan çok sayıdaki kaçırılma vakasını soruşturması çok daha önem kazanmaktadır” diyor. Uluslararası Af Örgütü, Şubat 2017’de yayımladığı 2016 raporunda Türkiye’ye geniş bir yer ayırmıştı. Raporda Türkiye’deki hak ihlalleri ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, işkence ve diğer kötü muameleler, aşırı güç kullanımı, cezasızlık, silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen ihlaller, mülteciler ve sığınmacılar ile ülke içinde yerinden edilen kişiler başlıkları altında ele alınıyor. Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin 15 Temmuz sonrası hızla yaygınlaştığı, polis gözetimindeki birçok kişinin, ciddi derecede dayak, cinsel saldırı, tecavüz tehdidi ve tecavüze maruz kaldıklarının rapor edildiği belirtiliyor. HHH 1991’de Tayyip Erdoğan’ın hazırlatıp partisinin genel başkanına sunduğu Kürt Sorunu Raporu’nda, “PKK terörü kadar devlet terörünü de kınamak” öneriliyordu. Erdoğan, 2010’da Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail saldırısını, “insanlık dışı devlet terörü” olarak nitelendirmişti. Suriye’de devlet terörü estiğini defalarca tekrarladı. Neye devlet terörü dendiğini belki ona sorarak işe başlamak lazım. Adalet beklerken ATAAKİLAESNİ’:IN yalnız kaldık AKIN BODUR Gezi Direnişi sırasında ODTÜ’ye destek eylemlerinde 10 Eylül 2013’te yaşamını yitiren ve ölümü aydınlatılamayan 22 yaşındaki Ahmet Atakan’ın ailesi 4 yıldır adalet bekliyor. Anne Emsal Atakan, “Dört yılda davası bile başlamadı. Dört yıldır gözyaşı döküyoruz. Adaletin sağlanmasını istiyoruz. Bizler bu süreçte biraz yalnız bırakıldık. Milletvekilleri, siyasetçiler, avukatların davayı yeterince sahiplenmediğini düşünüyorum. Ahmet vefat ettiğinde ‘acınız, acımız’ demekle bitmiyor. Çünkü onlar devrim şehidi” dedi. Defne ilçesindeki Çekmece Pınarbaşı Mahallesi mezarlığındaki mezarı başında yarın ona özlemlerini ifade edeceklerini belirten anne Atakan, “Ahmet’in mezarına aile olarak gideceğiz. Anma için çağrı yapmadık. Ama isteyen dostları gelebilir” diye konuştu. l HATAY DÜZELTME Gazetemizin dünkü birinci sayfasında yer alan “TGS: Mücadeleyi büyüteceğiz” başlıklı haberde, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yerine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) logosu kullanılmıştır. Düzeltir TGS, TGC ve okurlarımızdan özür dileriz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle