04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 8 Ağustos 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Yeşil Kuşak: Dün Rusya hedefti, bugün Türkiye 1990’da Sovyetler Birliği dağılınca eski Yeşil Kuşak’ın hedeflerinden birinin liste başına Türkiye oturtuldu. 1960’lı yıllarda Türkiye’de, “Komünizmle Mücadele Dernekleri” ve benzer radikal sağcı kurumlar, Yeşil Kuşak’ın modern araçları olarak Türkiye’de kurduruldular. Türkiye o günlerde ön karakoldu; habersiz yerleştirilen füzelerden “mücadele derneklerine” kadar her zemine sızmışlardı. Bunlar o dönemin FETÖ’cüleri gibiydiler. 1990’da Sovyetler dağıldıktan sonra yeni Yeşil Kuşak’ın hedefleri değişti. Türkiye ve Arap dünyasındaki “din ve mezhep savaşları” için düğmeye basıldı. Sudan’dan Körfez’e ve Kuzey Afrika’ya kadar din, mezhep ve aşiret savaşları programlı bir biçimde pompalandı. Türkiye’yi asker ve sermaye ile ele geçiremeyenler bu defa dincileri öne çıkardılar. Graham Fuller’in “Ilımlı İslam” formülü onlar için işbirlikçi İslam, uyumlu İslam demekti. Erbakan tehlikeli bir İslamcı idi. Yalnız Türkiye için değil, en başta ABD için. Bu nedenle 28 Şubat operasyonu ile bertaraf edildi ve ılımlı dedikleri yandaşlarının yolu açıldı. Aynen Fuller’in Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabında olduğu gibi, artık yeni Yeşil Kuşak’ın hedefinde Türkiye vardı. Aynı hata Ancak emperyalizm, kullandığı araçlarda yine hata yapmıştı, El Kaide’de, Afganistan’da 50 yıl öncesinde yaptığı gibi. “İslamcılık bir havuzdur.” Havuzda radikaller de ılımlı görünenler de birlikte dolaşırlar. İşbirlikçi El Kaide’den IŞİD’e gelindiği gibi. Emperyalizm bugün hedef aldığı Türkiye’de, Atatürk Türkiyesi’ni, Lozan’ı yıkmak için İslamcıları kullanıyor. Bir ucunda koçbaşı FETÖ. Ancak havuz çok kalabalık, başı sonu belli değil. İçeride bugün açık açık, “Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıyoruz” diye konuşan tarikat mensupları (ve meczupları) var. Ve emperyalizm bunu da kullanıyor, IŞİD’i Kürdistan konusunda kullandığı gibi. Bu sayede ABD, Irak ve Suriye’de güney komşumuz(!) olmadı mı? ABD’nin 28 Şubat’ta Erbakan’ı tasfiye ederek yandaş İslamcı diye yolunu açtıkları da “Erbakanlaşmaya” başlayınca önce çok şaşırdılar. Yeşil Kuşak Türkiye’de de “bumerang” oldu. Ama ellerinde Sarraf ve Halk Bankası gibi “rehineler ve kozlar” var. Şimdi bunun pazarlığı söz konusu. Üstelik ABD ordusu Irak ve Suriye sınırlarımıza tamamen yerleşmiş durumda. Sevr mi, Lozan mı, demokratik ve çağdaş bir Atatürk Türkiyesi mi? Yoksa ite kaka “Ortadoğulaştırılmış” bir devlet mi? İslamcılığı (ve Yeşil Kuşak’ı) bugün hem ABD hem de içerideki İslamcılar kullanıyorlar. Her ikisinin de hedefleri farklı olmasına karşın “sonuç aynı kapıya çıkıyor”; hedefte Lozan, Ortadoğulaştırma ve Cumhuriyetin tasfiyesi var. Yeşil Kuşak her ikisine de yarıyor. Türkiye’deki muhafazakâr ve İslamcı kesim şunu anlamak zorunda: Demokrasiden uzaklaştırılmış İslamcı bir devlet yapısı Türkiye’yi Irak’a ve Suriye’ye döndürmekten başka bir sonuç doğurmaz. Bugün emperyalizmin Yeşil Kuşak aracı ile hedefi haline getirilen Türkiye, halkı ve tüm kurumları ile artık bunu anlamalı. Cumhuriyet ve Lozan giderse ülkenin yüzde 50’si kazanır diye düşünenler çok yanılıyorlar: 80 milyonun tamamı yıkılan binanın altında kalır. FETÖ gibi siz de bu Yeşil Kuşak tuzağına düşmeyin, kesinlikle herkes kaybeder. Atatürk’ün büyüklüğü, bu gerçeği görerek Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş ve uygar değerler üzerine oturtmaya başlamıştı: Artık bu gerçeği öteki yüzde 50’nin de görmesinin zamanı geldi, geçiyor. Yönetimdeki parti ve kişiler dahil, bir daha aldatılmış duruma düşmeyin, bunun dönüşü olmayacaktır. Ülkeyi FETÖ’leştirmek, 80 milyon için kimsenin yararına ve çıkarına değildir. “Yeni bir devlet kuruyoruz” diyenler mi? Onlar Türkiye’yi Afganlaştırmak istediklerinin farkında bile olmayan cahillerdir... 8 AĞUSTOS 2017 SAYI: 33543 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.18 04.08 04.37 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.00 13.17 17.07 05.47 13.01 16.50 06.13 13.24 17.11 Akşam 20.21 20.03 20.23 Yatsı 21.54 21.34 21.51 yorum 14 AKP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reisi Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var? HHH Aziz Peter ile Hazreti İsa arasında ilk kez kullanıldığı söylenen Latince “Quo Vadis? (Nereye?)” sözcüğü günümüzde, dünyadaki tüm ülkelerde çeşitli koşullarda kullanılmaktadır. Bence, bu soru sorulurken “? (soru)” işaretinin yanında bir de “! (ünlem)” işareti de vardır! “Nereye?” gidildiği sorusuna yanıt olarak AKP Reisi Umumisi 27 Ağustos 2014’te “Her bitiş, yeni bir başlangıçtır!” dedikten sonra şöyle konuşmadı mı? “Cumhurbaşkanlığına aday olurken, bunun bir hatime değil fatiha olduğunu, yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştik. Bugün bir kez daha besmelemizi çekiyor, fatihamızı okuyor, daha büyük hedefler için daha çok çalışmak üzere, yeni bir başlangıç yapıyoruz. Şimdi, milletimizle birlikte Yeni Türkiye’yi inşa dönemine giriyoruz.” Peki, AKP Reisi Umumisi bu sözleri ile Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının 1923’te kurdukları “Türkiye Cumhuriyeti’ne” fatiha okuyup “Türkiye Rabia Cumhuriyeti’nin” inşa edilişini anlatmıyor mu? HHH Bu oluşumu irdelemeyi sürdüreceğiz... Mezun olduğum İzmir Atatürk Lisesi’nde bu çerçevede uygulanmasına başlanan “Troya’nın Tahta Atı” tezgâhına yer vermek istiyorum. “Gâvur İzmir’in” iki “kalesi” vardır. Biri, Büyük İskender’in kentin tepesinde, bir çınar ağacının altında uyuyup İzmir’in kurulması gereken yeri rüyasında gördüğü Kadife Kale’dir. İkincisi, 129 yıl önce Türkiye’de kurulmuş, eski ulusal eğitim ku Kazım Orbay ve Memduh Tah ÖzAgecanr maç da (İAL’de) eğitimden geçenlerdendir. Yazarlar Necati Cumalı ve Samim Kocagöz, heykeltıraş Şadi Kavşak Çalık, besteci Ahmet Adnan Türkiye Rabia Saygun da (İAL) mezunudurlar. Cumhuriyeti’ne Doğru! (1) Uluslararası ün yapan Nöroloji Profesörü Cumhur rumlarından biri, benim de mezun olduğum İzmir Atatürk Lisesi’dir (İAL). Bu lisede eski başbakanlardan Şükrü Saracoğlu 1906 mezunudur. Eski başbakanlardan Şemsettin Günaltay 3 yıl boyunca müdürlük, yazar Halit Ziya Uşaklıgil ve Türki Ertekin ve Kardiyoloji Profesörü İstemi Nalbantgil’i, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni, kuruluşundan itibaren yücelten, sınıf arkadaşlarımı da anımsatırım. ye Milli Olimpiyat Komitesi’ni kuran sporcu Selim Sırrı Tarcan da (İAL’de) öğretmenlik yaptılar. İki kez Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Vasıf Çınar ve yine iki Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati ile üniversite İAL’de reformunu gerçekleştiren Reşit Galip (İAL) mezunudurlar. Eski Milli Savunma bakanlarından HHH Atatürk, 1931’de Türkiye genelinde, başarılı öğrencileri saptayacak bir sınav düzenlenmesini ister. Sınavda mezuniyet balosu İzmir Atatürk Lisesi öğrencileri başarılı olurlar. Atatürk de bu nedenle adını taşıdığı liseyi ziyaret edip matematik İlhami Sancar, İçişleri bakanlarından Hilmi Uran, İmar ve İskân ba dersine girer. Şair Sıddık Sevgel’in şu şiirini, kanlarından Şerif Tüten, Bayındırlık bakanlarından Sırrı Day, Maliye (İAL) mezunu Adnan Saygun, lisenin marşı olarak besteler: bakanlarından Sümer Oral, Adalet bakanlarından Mahmut Esat “Bizim kalbimiz ilim ateşiyle doludur,/ Biz bağlıyız gönülden sevgili Bozkurt, Sağlık ve Sosyal Yardım bakanlarından Mazhar Germen, lisemize/ Bugün tuttuğumuz yol inkılabın yoludur/ Yarının ümitleri genç Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda Meclis Başkanı olarak görev yapan nesil derler bize. Bize iman veriyor hür vatanın hür Halil Menteşe de (İAL’de) eğitim görenlerdendir. sesi,/ Ebediyen var olsun İzmir Atatürk Lisesi. Genelkurmay başkanlığı yapan Nurlu mefkuremize lise hayat veri yor,/ İlim bizim aşkımız, Türklük bizim şanımız,/ Gideceğimiz yolu Gazi’miz gösteriyor,/ Yaşasın Türk milleti, yaşasın vatanımız. Bize iman veriyor hür vatanın hür Özgensesi, / Ebediyen var olsun İzmir Ata türk Lisesi.” HHH Bu kaleyi yıkmak için Milli Eğitim Bakanlığı, AKP Reis’i Umumisi’nin Bilal oğlanının Türkiye Gençlik Vakfı’nı (TÜKVA) (İAL’de) “Medeniyet ve Değerler Protokolü” kapsamında pazartesi perşembe günleri dini eğitim yapması için “Troya’nın Tahta Atı” olarak görevlendirdi! İlk dersten bazı alıntıları aktaralım: “Hak nedir, batıl nedir bilmek lazım. Hak İslamdır. Hakkın bugün ki temsilcisi Milli Görüş hareketidir. Batıl ise, her şart altında ve her zaman yanlış olan şeydir. Kötü, çirkin ve zalim olandır. İslam dışı bütün sistemler ve ideolojilerdir. Tarihte yaptığımız haçlı seferlerini hatırlayalım. Biz haçlı seferlerini batıl ile yaptık. Biz hakkı, yani İslamı temsil ettik. Ecdadımız bin yıl İslama hizmet etti. İnşallah bin yıl daha hizmet edilecektir!” Ayrıca mezuniyet balosunda topluca vals yapan kız – erkek öğrencilerin yan yana oturmaları da yasaklandı! (İAL) Mezunlar Derneği olaya şu açıklama ile tepki gösterdi: “Laik ve demokratik eğitim sistemimize aykırı, okulumuzun kapısında adını taşıdığımız, sınıflarında ve ruhunda gururla yaşattığımız Atatürk ilke ve inkılaplarını hiçe sayan, tarihi boyunca Kuvayı Milliyecilerin, devrimcilerin yetiştiği bir ilim ve irfan yuvasında, böylesi bir faaliyeti her ne şartta olursa olsun kabul etmemiz ve sessiz kalmamız mümkün değildir. Konu ile ilgili yasal çerçeveler dahilinde tüm girişimler gerçekleştirilecek ve tüm mezunlarımız bilgilendirilecektir!” Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Müftü nikâhı toplumu böler SİBEL ÖZEL Prof. Dr., Marmara Ünv., Hukuk Fak. Nüfus Hizmetleri Kanunu (NHK) m. 22’de yapılan değişiklikle il ve ilçe müftülüklerine evlenme memurluğu yetkisi veriliyor. NHK bir maddi hukuk düzenlemesi değil. Kişilerin şahsi statülerindeki değişikliklerin kaydının tutulmasını temin eder. Dolayısıyla evlenmenin hukuken geçerliliğini düzenleyen kurallar Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) yer alır. NHK, TMK’yi değiştiremez. Hukuk birliği TMK’ye göre evlenme, resmi (medeni) nikâh şeklinde yerine getirilecektir. Bu nikâh Türkiye’de gerçekleşen bütün evlenme işlemleri için vatandaşyabancı ayrımı olmaksızın herkes için geçerli olan tek evlilik biçimidir. Böylelikle dini inancı ne olursa olsun herkes tek ve aynı hukuk kuralına tâbi olur. Tek ve aynı hukuka tâbi olmanın tek tip insan yetiştirmek olduğu eleştirisinin de bir algı manipülasyonu olduğunu belirtmek gerekir. Zira hiçbir cemaate, gruba ayrıcalık tanımadan herkesin tek ve aynı hukuka bağlı olması adaletin ve demokrasinin bir gereğidir. Avrupa Birliği’nde gerçekleşen hukuk birliği buna örnektir. İnsanların mensup oldukları cemaate göre farklı hukuklara tâbi tutulması, hiçbir biçimde demokrasi ve insan haklarının bir göstergesi olarak savunulamaz. Eşitlik ilkesi TMK’de belirlenen medeni nikâh Anayasa m. 174/4 uyarınca koruma altına alınan inkılap kanunlarından biridir. TMK laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir simgesidir. Osmanlı döneminde başlayan hukukun çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi ve yeknesaklaştırılması çabası, 1926 tarihli Medeni Kanun ile nihai hedefine ulaştı. Dini referans içermeyen Medeni Kanun, bütün vatandaşları kanun önünde eşit duruma getirdi ve ayrımcılık yapmadan MüslümanMüslüman olmayan herkese eşit bir biçimde uygulandı. Dini bir makam olan müftülüklere evlendirme memurluğu yetkisinin verilmesi, Cumhuriyetin en önemli inkılaplarından biri olan ve anayasal koruma altındaki medeni nikâhı bertaraf ediyor. Müftülerin veya imamların da resmi memur olarak resmi nikâh kıyacağı savı da hukuka aykırılığı ortadan kaldırmıyor. Zira evlendir Müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez temel ilkesinden vazgeçmek anlamına geldiği gibi ülkedeki gayrimüslimler aleyhine eşitlik ilkesini bozuyor ve ayrımcılık oluşturuyor. Medeni Kanun’daki resmi nikâh herkesi hukuk önünde eşitler. me memurunun bir dini görevli olması, nikâhın medeni nikâh olma niteliğini ortadan kaldırıyor. Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da olduğu gibi Türkiye’de de medeni nikâh, dini referans taşımayan bir memurun aleni olarak gerçekleştirdiği evlenme merasimidir ve bu medeni nikâhtan sonra tarafların dini makamlar önünde evlenmelerinde de bir yasak yok. Azınlıklara ayrımcılık Müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez temel ilkesinden vazgeçmek anlamına geldiği gibi, müftülüğün sadece Müslümanların din işlerine bakan makam olması nedeniyle de gayrimüslimler aleyhine eşitlik ilkesini bozuyor ve ayrımcılık oluşturuyor. Zira Hıristiyan veya Musevi din adamlarına evlendirme memuru olma yetkisi verilmiyor. Lozan müzakerelerinde ısrarla Hıristiyanların evliliğinin dinsel olduğu bu nedenle Hıristiyanlık hukukuna göre gerçekleşmesi gerektiği ileri sürülerek, gayrimüslim azınlık için ayrı hukuk talep edildi. Türk heyeti herkesi kapsayacak laik hukuk sistemine geçileceği vurgulayarak buna itiraz etti ancak o dönemde böyle bir düzenleme olmadığı için m. 42’de şahsi statü ile ilgili konularda azınlıkların geleneklerine uygun kanun çıkarma yükümlülüğünü kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Türkiye Cumhuriyeti, 1925 yılında Rum, Ermeni ve Yahudi cemaat temsilcileriyle görüşerek İsviçre’den alınan laik ve çağdaş bir medeni kanunun kabul edileceğini, bu nedenle m. 42’deki haklarından fe ragat etmelerini istediğinde, cemaat temsilcileri laik medeni kanunu kendileri için teminat sayarak Lozan Antlaşması’ndaki haklarından feragat etti. Yunanistan meseleyi Lozan’a aykırılık iddiası ile Milletler Cemiyeti’ne taşımışsa da bir sonuç alamadı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin herkese eşit bir biçimde uyguladığı laik hukuk tercihinin Lozan Antlaşması’na aykırı olmadığı belirlendi. Lozan Antlaşması m. 42’deki haklarından TMK’nin laik niteliği ve hiçbir dini referans taşımayan medeni nikâh nedeniyle vazgeçen gayrimüslim cemaatler için de Cumhuriyet dönemi elde edilen kazanımlar tartışmaya açılacaktır. Kadın şahit olacak mı? Müftülüklerin dini nikâh değil, resmi nikâh kıyacağı iddiası da uygulamada geçersiz kalacaktır. Zira belediye nikâhı yerine müftülük nikâhını tercih edenler dini usullere uygun olarak evlendiklerini varsayacaklardır. Bu durumda müftü ve onun görevlendireceği imamın sadece resmi nikâh memuru olup, belediyedeki gibi nikâh kıyacağı önermesi de temelsiz kalmaya mahkum. Örneğin müftülük bünyesinde gerçekleşecek bir nikâhta kadın şahit olabilecek mi? Nikâh esnasında İslamî nikâhta önemli bir unsur olan mehir tayin edilecek mi? Müslüman bir kadın gayrimüslim bir erkekle müftülükte evlenebilecek mi? İslami bir nikâhta yüzyıllardan beri devam eden bir uygulama olan temsilci aracılığıyla irade açıklamasının kullanılması usulü bu geleneğe bağlı olan bir imam tarafından ilgilinin daha sonra gelip imzalaması koşuluyla yerine getiri lecek mi? Genellikle padişah kızları için uygulanan ama şer’i hukukta yeri olan kadının evlenme akdi sırasında boşanma hakkını saklı tutması halinde kocasını boşama yetkisine sahip olması hususu müftülük nikâhında uygulama imkânı bulacak ve kadın evlenme akdi sırasında imama bu hakkını saklı tuttuğunu söyleyebilecek mi? Her açıdan bakıldığında bu uygulamayla toplum müftü nikâhı mı belediye nikâhı mı noktasında ayrışacaktır. Evlenecek gençler ve aileleri üzerinde dindarların müftü nikâhı yaptırması gerektiği, dinsizlerin belediyede evleneceği şeklinde baskı oluşacaktır. TMK’de kabul edilen medeni nikâh bütün toplumu kucaklar ve birleştirirken, müftü nikâhı bölecektir. Şer’i hukuka geçiş Müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi, evlenmeleri kolaylaştırma amacı da taşımıyor. Zira il ve ilçe belediyelerine müracaatta zorluk yaşayanlar, aynı il ve ilçelerdeki müftülüklere müracaatta kolaylık mı yaşayacaktır? Bu değişiklik özel hukuk alanında laik hukuktan şer’i hukuka geçişin bir basamağıdır. Laik Türkiye Cumhuriyeti cemaat toplumundan eşit ve özgür vatandaşlardan oluşan çağdaş bir devlete ancak hukuk birliği ile geçileceğini kabullendiğinden hukuk devrimi olan Medeni Kanun’u kabul etti. Bu kanun ve hiçbir dini referans taşımayan bir memur tarafından kıyılan medeni nikâh, Cumhuriyetin kuruluş kodlarından biri olduğu için hedef alınıyor ve şer’i hukuka geçişin bir dönemecini oluşturuyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle