28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Açlık sınırı 1713 TL MemurSen’in ‘Açlıkyoksulluk’ araştırmasına göre Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sı EKONOMİ nırı 1713 TL, yoksulluk sınırı 4 bin 801 TL ol 8 EDİTÖR: NECDET ÇALIŞKAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ du. Temmuz ayında haberleşme fiyatları yüzde 11.62, eğitimkültür fiyatları yüzde 1.96, kişisel temizlik ve bakım fiyatları yüzde 1.27, ulaşım fiyatları yüzde 1.78, çevre ve su fiyatları yüzde 0.78 arttı. Pazar 6 Ağustos 2017 Türkiye dış ticarette ‘riskli ülke’ mi? Cevap, ülkemiz için büyük önem taşıyor. Bu soruyu başlığa çıkarmamı gerektiren sıcak gelişmeyi anlatacağım. Kaynağından dinlediğim konunun üç aktörü mevcut: Ankara’da yedek parça alanında faaliyet gösteren bir firma. Çin’de faaliyeti gösteren bir üretici firma. Ve dünyanın en büyük bankaları arasında yer alan Bank of China. Adı bende saklı Ankaralı firma, zaman zaman traktör üretiminde kullanılan bazı yedek parçalar ithal ediyor. Bağlantıda olduğu Çin firmasına geçenlerde bir parça siparişi vermiş. Öyle çok yüksek tutarlı bir alım değil. Piyasalarına göre mütevazı bile sayılır. Siparişi verirken ürün bedelinin bir kısmını ödüyor. Kalanı teslimden sonra ödeyecek. Fakat ödemeden hemen sonra Çin firmasından beklenmedik bir eposta geliyor. Epostada, ödemenin ulaştığı, ancak çalıştıkları bankanın, bu ödemeyi “bir sorundan dolayı” kendi hesaplarına aktar madığı bildiriliyor. Paranın aktarılması için bazı doküman lara ihtiyaç olduğu, bu durumun “geçen sene var olmayan yeni bir kuraldan kaynaklandığı” anlatılıyor. Çin firmasının yetkilisi, mahçup tondaki epostayı şöyle sürdürüyor: ‘Parçanın son kullanıcısı kim olacak?’ “Bu durumun sizin firmanızla bir ilgisi yok. Türkiye, çalıştığımız bankanın sisteminde, ülke olarak ‘alarm’ vermiş. Başka ülkeler de var. Ama maalesef Türkiye bunların arasında yer alıyor. Bu sebeple, gönderdiğiniz ödemenin hesabımıza aktarılabilmesi için, bankamızın bizden istediği bazı bilgilere ihtiyacımız var.” Bank of China’nın istediği bilgi biraz manidar. Satışa konu ürünün son kullanıcısı kim olacak? Son kullanıcı hangi ülkede olacak? Türkiye’den Çin’e yönelen bir ithalat talebinde, uluslararası banka son kullanıcı bilgisini neden talep ediyor olabilir? Ya da şöyle soralım: Bank of China, Türkiye’den gelen bir mal karşılığı parayı hesaba aktarmak için bu bilgiye dair belgeyi neden önkoşul olarak belirler? Traktör yedek parçasının “son kullanıcısının” önem taşıdığı başka kritik alanlar mı var? Acaba uluslara rası banka, başka bir uluslararası kurumun kuralına mı uymak zorunda kaldı? Dileriz, ortada bir defalık istisnai bir durum vardır. Dileriz dış ticaret ve bankacılık sistemini etkileyecek sistemik bir sorun yoktur. (Bu arada BDDK’nin geçen yılsonu Bank of China’ya Türkiye’de faaliyet izni verdiğini, İstanbul’da temsilcilik adresi bulunduğunu da not düşelim.) anlı yayında dedi C 24 milyon ‘hayır’ demişkenki: Oğan’a göre tarih “ikinci kuruluş”u, “tam “Biz yeni bir devlet bağımsız halkın devlet kuruyoruz. Beğenin be tin yeniden teşkilatlandığını söylüyor. Bu olarak dizayn edildiği ğenmeyin bu devletin kurucu lideri Tay da doğru ve dürüst. kurumsal yapıya kavuştuğu sürecin lideri yip Erdoğan’dır.” Ama iki konuda yanılıyor. de Tayyip Erdoğan ve onun yanında saf Çok tepki gelince açıklama yaptı. Biraz Bir kere “bunu engellemeye kimsenin tutan siyasi liderlerdir” diye yazacakmış. da mecburiyetten. gücü yetmeyecektir” diyor. Evet, halk 16 Nisan’dan sonra tam ba Sözleri anayasal suçtu çünkü. Resen O şaibeli referandumda “millet”ten sa ğımsızmış. Tarih bu tam bağımsız halkın soruşturma başlatan bir savcı çıkmamış yılmayan 24 milyona yakın yurttaşın, bu devlet olarak dizayn edilişini, kurumsal olsa da ne olur ne olmaz kabilinden. “yeni devlet”e “hayır” dediğini unutmuş. yapıya kavuştuğunu yazacakmış. AKP yöneticisi Ayhan Oğan, uzun İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Kurumsal yapıya kavuşmak demiş. açıklamasında “sözde” geri adım atma Adana’da, Diyarbakır’da, Kırklareli’nde, Siyaset bilimi diye bir şey var demiş Oğan. mış gibi duruyor. Tunceli’de, Şırnak’ta, Aydın’da “yeni Var tabii. Tabii Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu devleti” istemeyenlerin isteyenlerden çok “Yeni devlet”e rıza göstermeyen en az liderinin Mustafa Kemal Atatürk olduğu fazla olduğunu yani. 24 milyon vatandaş sosyolojisi diye de nu kayda geçirmesi iyi bir şey. 16 Nisan Yanıldığı ikinci konu ise tarihin neyi, bir şey var. itibarıyla yeni bir sürecin başladığı, devle nasıl yazacağına dair. Ömür ölçüsünde görülecek. ‘Papaz şarap da içiyor’ Müftü nikâhını çocuk kandırır gibi “Ama papaz da kıyıyor” diye savunan devlet büyüklerine dün sosyal medyadan zekâ dolu bir cevap geldi. “Papaz şarap da içiyor”. Garip olan, dinsel gericiliği hayatın her alanına yayıp sıvama girişimlerini savunan AKP’liler değil. Açık kimliğiyle AKP’li olmayıp bir de eleştirirmiş gibi duran okuryazarların “Ne var ki bunda” tavrı. Eğitim, kamusal hayat, medeni hukuk, sağlık alanındaki gerici adımların yaşam tarzıyla, şeri hukukla bağı olamayacağını vaaz edenler konusunda birkaç ihtimal var: Ya bilgisiz, ya bilgi sahibi olma konusunda üşengeç, ya idraksiz, yahut “bir yanı her duruma müsait” pragmatist olmalılar. Hepsinden kötüsü ise bu okuryazarların, küçük kızlara musallat yetişkin erkeklerin cinsel istismarının yasallaşmasına, ayırt etme yeteneği gelişmemiş küçüklerin kafalarının dogmayla doldurulmasına dolaylı muvafakat etmeleridir. Evet, papaz şarap da içiyor. Ensar istemezse fesih yok Şaibeli anayasa değişikliği, eğitimde dinci politikaları hızlandırdı. Yeni öğretim yılına haftalar kala vites geriye doğru ve hızla büyütülüyor. Temmuz, dinci vakıfların milli eğitim politikasındaki güçlerinin arttığı bir ay oldu. MEB; sicilindeki çocuk istismarı olaylarının hesabını verememiş Ensar’ın yanı sıra diğer dinci vakıflarla da protokol üstüne protokol imzalıyor. Üçü de geçen ay imzalanan Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı ile yapılan protokolleri incelediğinizde, vakıfların adeta birer küçük patron, devletin en büyük bakanlıklarından biri MEB’in ise yetki, irade pozisyonu açısın dan maiyet gibi konumlandığını görebilirsiniz. Üç protokol içinde en ayrıcalıklı olan ise Ensar. Diğer ikisinde Bakanlık, “tek taraflı fesih” hakkını elinde tutarken, Ensar’da bu hakkından vazgeçmiş. Ensar ile protokolün ancak karşılıklı mutabakatla feshedilecegi maddesi var. Yani Ensar istemezse protokol feshedilemiyor. Şimdi devletin “maarif” yetki ve iradesini Ensar ve diğer dinci vakıflarla paylaşan protokoller yargıya götürülüyor. Eğitim kuruluşları hazırlık içinde. Tüm Öğretmenler Sendikası idari yargıya başvurusunu yaptı bile. Bakalım okullar açılmadan yargıdan bir ses çıkacak mı? Venezüella... Çıkarılacak dersler... Venezüella giderek derinleşen bir ekonomik ve siyasi krizin içine gömülmüş durumda. Kaçabilen ülkeyi terk ediyor. Kalanlar ise büyüyen bir kaos ortamının yanı sıra artan bir ciddi yiyecek kıtlığı hatta ilaç sıkıntısı içinde. “Kıtlık, umutsuzluk ve öfke”... Şu günlerde bu Latin Amerika ülkesini özetleyen 3 sözcük. 1998 yılında Hugo Chavez’in devlet başkanlığına seçilmesi ile başlayan ve 19 yıl süren Bolivarcı devrim kredisini büyük ölçüde tüketmiş durumda. Tabii bu noktaya gelmesinde sağcı muhalefetin sürekli engel çıkartmasının ve ABD güdümlü emperyalist ayak oyunlarının da payı var. Ama çuvaldızın bir kısmını sosyalist iktidarın yönetimsel başarısızlığına batırmazsak işin özünü de atlamış oluruz. Sol popülist hükümet radikal dönüşüm projesi ile iktidara gelmişti. Chavez arkasına 20’yi aşkın siyasi partinin, büyük bir toplumsal hareketin desteğini almıştı. Ancak radikal dönüşüm gerçekleştirilemedi. Birazını sıralayacak olursak, örneğin kapsamlı bir toprak reformu yapılamadı, petrol gelirine bağımlılığı azaltacak farklı bir sürdürülebilir bir üretim ekonomisi oluşturulamadı, bürokratik karar mekanizmasının yumuşatılmaması beraberinde bu kez Bolivarcı bir burjuvazinin ve kastın yaratılmasına yaradı. Gelelim bugünkü duruma... 30 milyon nüfuslu bu Latin Amerika ülkesi, komşularının ekonomileri (başta Meksika, Şili ve Kolombiya olmak üzere) belirgin bir iyileşme yaşarken, büyük bir kaosun tam göbeğinde. 2017 yılının başından beri 21 bin 600 Venezüellalı başka ülkelere sığınmacı olarak başvurdu. Bu rakam 2015 yılındaki başvuruların 4 misli. 16 Temmuz’da yapılan kurucu meclis seçimlerinden bir hafta önce Şili’de tıp öğrenci adaylarının belirleneceği bir sınav yapıldı. Bu sınava katılan 2 bin 200 adayın 800’ü Venezüellalı idi. 22 Temmuz’da Kolombiya ile sınır yeniden açıldığında 35 bin kişi sınıra hücum ederek ilaç ve gıda ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. IMF’ye göre ülkenin GSYH’si 2013 yılına kıyasla yüzde 40 daha azalmış durumda. Bu, Rusya’da 19901994, Küba’da 19891993, Arnavutluk yine 19891993 yılları Dünya Ekonomisinden... arasında yaşanan ekonomik krizlerden daha derin. Ancak SSCB’nin parçalandığı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Ukrayna’da yaşanan, savaş yorgunu Libya (2011), Liberya (1993), Ruanda (1994), İran (1981) ve son yıllarda Sudan’da yaşananlardan biraz daha hallice. Durumu kötüleştiren dışsal koşulların başında, hem dünya petrol fiyatlarında yaşanan yüzde 55 düşüş hem de ülkede petrol üretiminin yüzde 17 azalması geliyor. İşin kötüsü Venezüella’nın bu duruma dünyanın en borçlu ülkesi olarak yakalanmış olması. Borç batağında olan devletin ithalat kısıtlamasına gitmesi bu kez ham madde ve önemli ara mallarında kıtlığa yol açtı. Tarım ve üretim sektörlerindeki çöküşün toplamı ülkenin milli gelirinin üzerine çıktı. Ve sonuç hiperenflasyon. 20122017 yılları arasında asgari ücret yüzde 75 eridi. Ülke nüfusunun asgari ücretle çalışan önemli bir kısmı, daha önce ayda 295 dolar kazanırken şimdi sadece 36 dolar ile geçinmek zorunda kaldı. Bu beraberinde doğal olarak açlığı getirdi. Araştırmalar 5 kişilik bir ailenin daha önce günde harcadığı 52 bin 854 kalorinin yüzde 87 azalarak 7005 kaloriye düştüğünü gösteriyor. Yine aynı araştırmaya göre Venezüellalıların yüzde 74’ü ortalama 9 kilo kaybetmiş durumda. Hasta ölümleri yüzde 10 arttı, yenidoğan ölümleri yüz misli arttı. İlaç az, röntgen aleti az hatta elektrik bile garanti değil. Üstelik Maduro hükümeti hâlâ uluslararası insani yardımı reddediyor... Peki, ne olacak? Bu sorunun yanıtını şu anda kimse veremiyor. Tek bilinen, uzatılan insani yardım ellerini artık kabul etmesi gerektiği. Ne yazık ki Latin Amerika tarihsel süreç içinde çoğu zaman hem siyasi laboratuvar olurken bir yandan ABD’nin arka bahçesi oldu... Diktatörlükler, vahşi faşizm, ekonomik krizlerle anıldı... Venezüella’nın sosyalizm pratiği aslında sisteme zorlu bir başkaldırıydı. İyi başladı ama ne yazık ki sürdürülebilir olamadı... Dünya Ekonomisinden... Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, verimli tarım arazilerinin konut ve karayolu yapımı, sanayi ve turizm amaçlı kullanılmasının kabul edilemeyeceğinin altını çizdi. Tarımda 87 ülkelik alanı kaybettik TÜİK’in verilerine göre 20062016 yılları arasında Türkiye’nin toplam tarım alanı yüzde 5.7, ekilen alanlar ise yüzde 10 azaldı Türkiye, son 10 yılda toplam tarım alanlarının yüzde 5.7’sini, ekilen tarım alan alanı oluşturdu. ri oluşturdu. Ekilen alanların büyüklüğüne bakıldığında ise 2006 yılında 17.4 mil En fazla kayıp tahılda larının ise yüzde 10.3’ünü kaybet yon hektar olan bu alan, 2016 yılı 10 yılda en fazla tarım alanı kaybı ti. Türkiye İstatistik Kurumu’nun sonunda 15.6 milyon hektara düştü. tahıllar ve diğer bitkisel ürün alan (TÜİK) tarım alanları verilerine gö Türkiye’nin ekili alanlarında 10 yıl larında gerçekleşti. Bu dönemde ta re 2006’da 40.5 milyon hektar olan lık kayıp, 1.8 milyon hektarı buldu. hıllar ve diğer bitkisel ürünlerin toplam tarım alanları 2016 yılı so TÜİK verilerine göre Türkiye’de alanı yaklaşık yüzde 11 azaldı. nunda 38.2 milyon hektara geriledi. ki tarım alanlarının yüzde 40.6’sı Yine 10 yıl önce 850 bin hektar Türkiye tarımının yitirdiği bu 2.3 nı tahıllar ve diğer bitkisel ürünle olan sebze bahçelerinin büyüklü milyon hektarlık alan Dünya Ban ri, yüzde 38.1’ini çayır ve meralar, ğü 804 bin hektara düştü. 10 yıl ön kası verilerine göre aralarında Lüb yüzde 10.5’ini nadasa bırakılan top ce 2.9 milyon hektar düzeyinde olan nan, Kuveyt ve Senegal gibi ülkele raklar, yüzde 8.7’sini uzun ömürlü toplam uzun ömürlü bitkilerin alanı rin de yer aldığı 87 ülke ve adanın bitkiler, yüzde 2.1’ini sebze bahçe ise 3.3 milyon hektara çıktı. toplam alanından daha büyük bir leri ve yüzde 0.01’ini ise süs bitkile l Ekonomi Servisi Emlak vergisinde itiraz için son tarih 7 Eylül Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, “Emlak vergisinin gerçekçi ve sağlıklı bir şekilde olmayıp haksız ve yüksek tutarda belirlendiğini düşünen yurttaşlar 7 Eylül 2017 tarihine kadar vergi mahkemesine itiraz davası açabilirler” dedi. Vatandaşlara çok yüksek oranda emlak vergisi yansıtıldığına ilişkin yoğun şikâyetler aldıklarını ifade eden Çakar, kottaki daire sahiplerinin de binanın üst katlarındaki daire sahiplerinin ödediği tutarda emlak vergisi ile aynı tutarda tapu harcını ödediklerini örnek gösterdi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle