04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 29 Ağustos 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Hangi Türkiye hangi Avrupa ile krizde? Gündemde tartışılan AnkaraBrüksel krizi ne anlam taşıyor? Önce bu taraftan, “hangi Türkiye” sorusuna yanıt bulmamız gerekir: İslamcı ve Arapçı otoriter bir düzen kurmak isteyen Türkiye mi? Yoksa laik, çağdaş, demokratik Avrupa değerleri ile, “ulusal çıkarlarını bağdaştıran” bir Türkiye mi? Bugün Ankara’da “birincisi” hâkim. Ve iktidar, “ikinciyi” uygulamak yerine “birinciyi” tercih ediyor. Avrupa ve onun değerleri ile kavgayı seçmiş. Çünkü bu kavga onun, çağdaş demokratik değerler yerine İslami örgütlenmeyi egemen kılarak iktidarda tutunmasına ortam yaratıyor. Brüksel ile kavga durumu, Türkiye’nin değil ama iktidarın işine geliyor. İçerde ve dışarıda kutuplaşma, otoriter rejimin sürmesini kolaylaştırıyor. Taktik kavgalar, stratejik hedefin yolunu açıyor. AB açısından da Ankara’dakine benzer bir durum söz konusu: Türkiye ile “kriz ortamı”, Avrupa kamuoyunda ve kurumlarında Türkiye’yi daha da “ötekileştiriyor”. Ortadoğu’daki enerji paylaşımı ve denetimi kavgasında küresel güçlerin işine geliyor: BOP’un Kürdistan hesabından Türkiye’nin Lozan’dan Sevr’e taşınmasına kadar, “yararları daha fazla olan bir ortam” yaratıyor. Soğuk savaş döneminde, “iki süper gücün de kutuplaşmaktan yararlandığı gibi”. 1970’lerin başında ABD “Washington Uzlaşısı’nı” piyasaya sürmüştü. Kapitalizmin küreselleşmesi ile ABD kapitalist düzenin doğal lideri olacaktı. Ancak önerilen şeyler Çin’in işine yaradı. Çin ABD’yi geçme noktasına geldi. Ve ABD iç yapısı, Trump gibi radikal bir başkanı üretti. Türkiye’deki farklı mı? Bizde de benzer bir etkileşim oldu: iç yapıda “Batıcılar kendilerini Batılı olarak yutturdukları için, İslami otoriter yapılanmanın yolunu açtılar”. Hangi ortamı hazırladılar: Yalçın Akdoğan’ın en güçlü olduğu 20052006 yıllarında, “200 yıldır ilk defa, Batı talepleri ile bizim taleplerimiz örtüştü” açıklamaları gibi. Ancak bizdeki “asimetrik” çalıştı, Batı’ya Ortadoğu’yu yeniden parçalama yolunu açarken bizi de hedef tahtası haline getirdi: Türkiye’yi Lozan’dan Sevr’e taşıma girişimlerini hızlandırdı. İçerde İslamcı kesimin bir bölümünü Atatürk, Cumhuriyet ve Lozan düşmanı yaptılar ve devşirdiler. Bugün Türkiye’de FETÖ ve PKK, bu konuda tam bir işbirliği içine girmişlerdir. Artık Yalçın Akdoğan’lar da eskisi gibi “örtüşmelerden” söz edemiyorlar, düşürüldükleri tuzağı 15 Temmuz’da anladılar. 1990 sonrasında Türkiye’de kafaca “Batı’lılar”, “Batıcı’lar” ve “İslamcılar” daha net bir biçimde görüldüler. Sözde demokrat Batıcı’lar farkında bile olmadan “İslamcıların” yolunu açtılar. Aynen ikinci Cumhuriyetçi yeni liberaller gibi. Bir kısım FETÖ’cüler de “Batılı” rolüne soyundular. Toplum mühendisliği kuramı, kurşun askerlerini tıkır tıkır üretti. AnkaraBrüksel ilişkilerinde bütün bu gelişmeleri bire bir yaşadım: Özal, Çiller ve AKP dönemlerinde tüm ağır eleştirilerimi ve ikazlarımı yaptım. Bu bağlamda gerçek Batılı kafaya sahip olmayan “Batıcı’lar” İslamcıların da yolunu açtılar ve bugünkü “kriz” noktasına getirdiler. Yalnız AKP’nin değil CHP ve yeni MHP’nin de bu konuları bir daha düşünmeleri gerekiyor: mesele artık, Lozan’a ve Cumhuriyet’e sahip çıkıp Sevr’e yeniden karşı koyma noktasına gelmiştir. FETÖPKK ortaklığına “Batıcı’lar” büyük katkı sağlamışlardır. Bir kısmı, alet olduklarının farkında bile değildiler… 29 AĞUSTOS 2017 SAYI: 33564 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.48 04.36 05.03 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.21 13.12 16.52 06.06 12.57 16.36 06.31 13.20 16.58 Akşam 19.51 19.34 19.55 Yatsı 21.16 20.57 21.16 yorum 13 A KP eski MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni Devlet kuruyoruz. Kurucusu Erdoğan!” sözleri olağanüstü tepki çekti. AKP Reisi Umumisi, yıllardır “Yeni Türkiye’yi kuracağız!” demiyor mu? İkisi arasında ne fark var? ÖzAgecanr olarak yetiştirmek…” HHH Buna karşılık günümüzde “Türkiye Cumhuriyeti’nin” değil, “Türkiye Cumhurbaşkanı” denilen “İmam Hatipli” HHH AKP’nin Reisi Umumisi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi şöyledir: Kavşak döneminde “milli eğitim” alanında neler oluyor? Türkiye Rabia“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Cumhuriyeti’ne Doğru! (4)anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere Milletvekili Lale Karabıyık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) dayanan, demokratik, lâik ve sosyal yalnızca Ensar Vakfı bir hukuk Devletidir.” değil, Birlik Vakfı ve HHH İlim Yayma Cemiyeti 8 Ağustos 1928’de Türkiye ile de protokoller Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı imzaladığını gündeme Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul getirdi. Sarayburnu’nda Arap harflerinden MEB’in Ensar Latin harflerine geçişi tanıtırken şöyle konuşmuştu: Vakfı’nın yanı sıra başka vakıflar “Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek.” HHH Milli Eğitim Bakanlığı Yasası’nın 2. maddesi şöyledir: “Türk Milli Eğitimi’nin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Sarayburnun’daki Atatürk. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar aracılığıyla “yeni kuşağı ideolojik olarak biçimlendirme çalışmalarını sürdürdüğünü” söyledikten sonra şöyle konuştu: “MEB Temmuz ayında yaptığı protokollerle İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı ve Birlik Vakfı’nın eğitim alanına girmesine neden olmuştur. Protokoller incelendiğinde vakıfların istedikleri gibi eğitim alanlarında faaliyet yapabileceği görülüyor. Özellikle Ensar Vakfı’nın hazırlayacağı yeni öğretim programlarının da kurumlarda uygulanabilmesine olanak sağlıyor. Yapılan protokol ile MEB’in görev, yetki ve iradesinin önemli bir bölümü vakıflara devrediliyor. Bu üç vakıf ile yapılan protokoller çerçevesinde Özgen Acayaygın eğitim kurumlarındaki kursiyer ve eğiticiler ile örgün eğitimdeki öğrenci ve öğretmenlere yönelik sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel teknolojik etkinlikler ile ilgili seminer ve proje çalışmaları yarışmalar ile mesleki ve teknik kurslar düzenlenebilecek. Ne yazık ki, bu kademelerin hiçbirinde ‘Değerler Eğitimi’ adı altında Atatürk kelimesi bile geçmiyor. ” 1979’da kurulan, Türkiye’de 165 şubesi bulunan Ensar Vakfı’nın amacı “Ülkemiz insanının manevî dinamiklerini zenginleştirmek, ilmi, fikri ve ahlaki yönden gelişmesine katkıda bulunmak” olarak açıklanmıştı. Ensar Vakfı’nın mütevelli heyetinde AKP’li kadrolar yer alıyor. Vakfın, Erdoğan ailesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet Başkanlığı, AKP’li belediyeler ve TÜRGEV’le çeşitli bağlantıları bulunuyor.  Bilal Erdoğan 30 Aralık 2015’te Ensar Vakfı’nın düzenlediği bir toplantıya katılarak, “Ensar Vakfı gibi Sivil Toplum Kuruluşlarına (STK) sahip çıkın, çünkü toplumun dinamiği STK’lerdir!” demişti. Emine Erdoğan 26 Şubat 2017’de Ensar Gönüllüleri Buluşması’nda, “İki, hatta üç kuşağın mensuplarını burada görüyorum. Gençlerin dinamizmiyle, büyüklerin tecrübesinin harmanlanması, hiç şüphesiz ki, geleceğimizin teminatı olacaktır!” diye konuşmuştu. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Muhalefetin hata yapma lüksü yok AYHAN BİLGEN HDP Kars Milletvekili, Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi 16Nisan anayasa değişikliği referandumunda oylattırılan sistem doğrultusunda gerçekleşecek olan ilk seçim, Türkiye için keskin bir yol ayrımı olacak. Bu durum, herkes açısından varlık yokluk meselesine dönüşme potansiyelinin yüksekliğini gösteriyor. Muhalefetin hata yapma lüksü olmadığı gibi doğru stratejiyi hayata geçirmeden bu yarışı kazanma imkânı da olmayacak. Geçmişe bakmak Doğru bir yol haritası çıkarabilmenin ilk adımı en azından yakın geçmişin handikaplarından ders çıkarmak olmalı. Bu anlamda Kasım 2015 seçiminin olağanüstü koşullarını hazırlayan 7 Haziran ve sonrası dikkatle ele alınmalı. Erdoğan’ın ısrarla birkaç kez ve bilinçli biçimde dile getirdiği “HDP 80 milletvekili çıkarınca şımarıp halkı sokağa döktü” iddiası, bu algı operasyonunun itirafıdır. Konuşmanın devamında somut biçimde işaret edilen ve Kobane eylemleri diye bilinen olaylar, Ekim 2014 başında gerçekleşmişti. Bir parti ne kadar şımarırsa (!) şımarsın tarihi geriye götürmeye güç yetiremeyeceğine göre, gerçek tam tersi bir korkuyu ortaya koyuyor. Seçimlere birkaç gün kala Diyarbakır mitinginde bomba patlamasının bile kriminalize edilmesi, çok daha fazla sayıda bombanın patladığı 1 Kasım seçimi sürecini beraberinde getirdi. O dönemde IŞİD’i adres göstermemek için uydurulmuş “kokteyl terör” tanımlaması, toplumun terörle korkutularak teslim alınmasına hizmet etti. Bu toplumsal psikolojiye, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin tavırları da eklendiğinde seçmen davranışının seçeneksizliğe sürüklenmesi kaçınılmaz oldu. İnandırıcı bir alternatif ortaya koymadan seçmen ilgisine muhatap olmayı beklemek gerçekçi bir tutum değildir. Önleyici girişimler Öte yandan 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tablo, gerçekçi bir alternatif ortaya koymanın mümkün olduğunu gösterdi. Muhtemel riskleri şimdiden öngörmek, onları bertaraf ederek hamleleri geliştirmek, muhalefetin önündeki en somut görev. Bu bağlamda atılması gereken en acil adım, zorunlu birlikteliğin 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tablo, gerçekçi bir alternatif ortaya koymanın mümkün olduğunu gösterdi. Muhtemel riskleri şimdiden öngörmek, onları bertaraf ederek hamleleri geliştirmek, muhalefetin önündeki en somut görev. HDP’nin 5 Haziran 2015’teki Diyarbakır mitinginde bombalar patlamış, 5 kişi ölmüş, iktidar yine HDP’yi suçlamayı seçmişti. irite edilerek sinikleşmesini önleyecek girişimleri başlatmaktır. Referandumda hayır diyenleri de aşabilecek bir denklemin kurulabilmesinin aktörleri bellidir. Demokratik anayasa Mevcudu korumanın en mantıklı zemini “demokratik anayasa” konseptidir. Seçimde önerilecek tezi, şimdiden formüle etmek, sindirmek ve bağlayıcı bir uzlaşma metni olarak deklare etmek, utangaç bir arada duruş ya da oyunbozan girişimlerin önüne geçecektir. Adalet ve istihdam Adalet söylemi, referandumda “hayır” demediği halde ikna edilmesi gereken kesimlere hitap edebilmenin bir kolaylaştırıcısı ise bunun iki kanadından biri “demokratik anayasa”, diğeri ise “sosyal adalet, istihdam” öncelikli ekonomidir. Türkiye’de seçmen davranışında en yüksek dilimde belirleyici olan işsizlik, düşük ücret, yoksulluk, zam gibi konularda güven verecek vaatlerin, program olarak propaganda argümanı haline getirilebilmesi için hukuk, toplumsal kamplaşma, barış, laiklik eksenli tartışmaların “demokratik anayasa” önerisi ile yönlendirilmesi, şekillendirilmesi gerekir. “Terör ile birliktelik” gibi söylemlerle kuşatma altına alınmanın önüne geçecek formül, kapalı, muğlak söylem ya da ilişkiler olamaz. Propaganda da, savunma da iktidardakinin işi olabilir. Muhalefet savunma değil iddia ortaya koyma pozisyonunda olmalıdır. Otoriter popülist söylemin panzehiri kamplaşma, gerilim siyasetini boşa çıkarıp yoksulluk, yolsuzluk, yasaklara dikkat çeken güçlü teşhir ve eleştiri dilini geliştirebilmekte aranmalıdır. Toplumsal siyaset Bu süreç sadece siyasal öznelerin göğüsleyip yönetebileceği bir süreç değildir. Toplumsal hareketler, demokratik kitle örgütleri ve özgürlükçü muhalif medya çalışanlarının koordine edilmesinde de bir dayanışma mekanizması oluşturulmalıdır. Parlamentonun yeni içtüzükle daha da işlevsizleştirilmesi, bu açıdan bir çaresizlik değil toplumsal siyaseti örgütlemek için fırsat vesilesi kılınmalıdır. Peşrev başladı Kendi parti örgütü dahil neredeyse tüm kurumları önemsizleştirip kişi odaklı karizma ve kur tarıcılık iddiasına dayalı siyasetle yarışmanın yolu, daha güçlü karizmatik lider arayışları olamaz. Programın ikna ediciliği ve kadronun kapsayıcılığı ile bütünleşen bir modern yönetici profili, çok daha umut verici olacaktır. Bu nedenle isim tartışmalarına girerek eldeki sermayeyi de erken tüketmek, yapılabilecek en büyük yanlış. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim tansiyonunu yüksek tutmak için erken başlattığı “peşrev çekme” süreci, bilinçli olarak gündemleştirilmek istenen konularda laf yetiştirme ile tüketilmemeli, kalıcı altyapı çalışmalarına odaklanılmalıdır. Korkuları kaşıyor Seçimi ilk turda alamadığında riskin büyüyeceğini bilen Erdoğan, MHP, BBP ve HÜDAPAR hatta ikna edebilse Saadet Partisi’ne bile milletvekili listesinde geniş yer verip “büyük sağ ittifak” hamlesi yapabilir. 15 yıllık iktidarında başaramadıklarının faturasını “komünizm” söylemi üzerinden kesme, tesadüfi bir mesaj değildir. Sağı kenetlemenin en kestirme yolu bir kez daha eski korkuları kaşıma üzerinden denenecektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle