28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 26 Temmuz 2017 14 haber/yorum EDİTÖR: hakan akarsu TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Köşemen Mizah dergiciliği biter mi? Levent Cantek ve Levent Gönenç, Muhalefet Defteri’nde (Yapı Kredi Yay.) ülkemizdeki mizaha ilk mizah dergilerinden başlayıp günümüze uzanan bir perspektifte bakıyor. 1870’te yayımlanan Diyojen’den bugünün dergileri LeMan’a, Penguen’e, Uykusuz’a kadar değişmeyen temel sorunları ele alıyorlar. Kuşkusuz en temel sorun sansür. Mizah dergilerinin başı her zaman sansürle dertte olmuş. İktidarların sağ ya da sol olması durumu değiştirmiyor. Karikatür, mizah, yönetenleri her zaman korkutuyor, kızdırıyor. Doğrudan yasaklamanın yanı sıra kâğıt tahsis etmemek gibi dolaylı yollardan da yayımları engellenmiş. Abdülhamit zamanında da, Cumhuriyet’in kuruluşunda da, Menderes, Demirel, Özal gibi şimdi hayırla yâd edilen liderlerin dönemlerinde de değişen bir şey yok. Liderler tüm basını olduğu gibi mizah dergilerini de kendilerinden yana görmek istiyor. Türkiye’nin en uzun ömürlü dergisi, 1922’den 77’ye dek yayımlanan Akbaba’nın ve patronu Yusuf Ziya Ortaç’ın öyküsü ilginç. Mizah dergileri doğaları itibarıylı muhalif olmalıdır görüşünü Akbaba yalanlıyor. Cantek ve Gönenç’e göre Yusuf Ziya Ortaç her zaman iktidarla iyi geçinmeyi bilmiş, devletten destek almış ve Akbaba hep iktidarların yanında olmuş. Akbaba hiçbir zaman çok satan bir dergi olmamış. O nedenle ilana muhtaç ve devlet desteğine gereksinimi var. Ama yayımlandığı dönemlerde mizahı da, mizah dergiciliğini de anlayış olarak belirlemiş. Günümüz mizah dergiciliğini belirleyen ise Akbaba değil, Gırgır. Gırgır, dergi olarak 70’li yılların başından 80’lerin sonuna kadar belirleyici olmuş. Cantek ve Gönenç, Oğuz Aral’ın dergicilik anlayışının sonraki dergileri de etkilediğini yazıyor. Gırgır’a benzer ya da karşı ama hep onun açtığı yoldan ilerleyen dergiler yayımlanmış. Öyle ki hâlâ Gırgır’ın dergi boyutunda basılıyor mizah dergileri. Biçimi bile değiştirmek mümkün olmadı. Aynı zamanda karikatürcü ve yazarlar için bir okul niteliğinde olduğu için, Gırgır’ın izlerini sonraki dergilerde görüyoruz. Biçim ve içerikte bir süreklilik var. Günümüzde yayımlanan LeMan, Uykusuz, geçenlerde kapanan Penguen, Gırgır ekolünün dergileri. Daha önceleri yayımlanan Fırt, Avni, Limon, Hıbır, Deli, Mikrop, Pişmiş Kelle gibi dergiler de eklendiğinde neredeyse 60 yıldır süren bir mizah ve dergicilik anlayışından söz ediyoruz. Mizah dergilerinin artık okunmaz olmasında bu sürenin de etkisi var sanıyorum. Değişim için geç kalındığını söyleyebiliriz. Tabii ki Gırgır’ı izleyen dergiler onun tamamen benzerleri değildi. Cantek ve Gönenç’in de belirttiği gibi Leman’ın 90’lı yıllardaki başarısında postmodern çağı doğru okumak ve ona uygun dergicilik yapmanın da payı büyük. Penguen de, Uykusuz da kendilerine göre Gırgır anlayışını geliştirip, değiştirdiler. Ama 2017’de artık bu anlayıştan yola çıkarak mizah dergiciliği yapılamayacağı anlaşılıyor. İhtiyarladılar, genç yazar ve çizer yetiştiremediler. Günümüz gençliği ile bağları koptu. Ülkenin politik yapısı da değişti. Siyaseten ortadan ikiye bölündük. Siyasilerin mizaha hiç tahammülü yok. Musa Kart örneğinde olduğu gibi bir kedi karikatürü bile terörist damgasıyla hapsedilmenize yetiyor. Öte yandan dergilerin yapamadığını sosyal medya kullanıcıları yapıyor. Mizah artık internette, sosyal medyada. İnternetin etkisiyle dergicilik genel olarak kan kaybına uğradı. Mizah dergilerinin tirajları çok düşük diyoruz ama hâlâ en çok satan dergiler onlar. Onları bir tek Metin Üstündağ’ın icat ettiği, mizahla edebiyatın karıldığı ve zamanla edebiyatın ağır bastığı Ot’giller zorluyor. Onların da ne kadar kalıcı olabileceğini göreceğiz. Ben Gırgır devrinin kapanmasının mizah dergisi geleneği bitirmeyeceğini, internette yapılamayanı yapan anlayışla yayımlanacak mizah dergilerinin geleceğini düşünüyorum. 26 TEMMUZ 2017 SAYI: 33530 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.58 03.49 04.20 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.47 13.18 17.12 20.36 05.35 12.02 16.54 20.17 06.01 13.25 17.15 20.36 Yatsı 22.16 22.54 22.29 TürkiyeAlmanya ilişkileri giderek kötüye gidiyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları Almanların yüzde 50’sinin artık tatil için Türkiye’yi düşünmediklerini gösteriyor. Almanya’da Türkiye’ye karşı olumsuz hava iki ülke arasında dozu giderek artan karşılıklı inatlaşmanın beraberinde başta turizm olmak üzere büyük ölçüde Türkiye aleyhine sonuçlar getireceğini gösteriyor. Bu gelişmeler kanımca Türkiye’deki Alman yatırımlarını etkilemeyecek. Nitekim aralarında Mercedes Benz gibi büyük kuruluşlarında bulunduğu, Türkiye’de yatırımları bulunan 681 Alman firmasının FETÖ ile “iltisaklı” olduğu gerekçesiyle hazırlanan ve Almanya’ya gönderilen liste “yanlışlıkla gönderilmiş” denerek resmen geri çekildi. HHH Köşe yazarlığı bir yana sokaktaki insan olarak ülkemdeki medya üzerindeki baskıları, gazetecilerin, muhalif politikacıların tutuklanmalarını, üniversitelerden yüzlerce akademisyenin ihracını eleştiriyorum. Önümüze sürülen gerekçeler bana inandırıcı gelmiyor. Bu antidemokratik uygulamalar başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere uygar Batı dünyasında da tep Yalnızlık (III) kiyle karşılanıyor. Bu tepkiler somut yaptırımlara evirildiğinde gelecek yükleri bizler, bu ülkenin yıllardır orta gelir bataklığında debelenen yurttaşları omuzlamak zorunda kalacağız. HHH Bilindiği gibi Almanya ile kriz önce Die Welt gazetesinin Türk asıllı Almanya yurttaşı muhabiri Deniz Yücel’in “PKK propagandası”, sonra da Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği gibi uluslararası saygınlığı olan insan hakları savunucularının Büyükada’da yaptıkları bir toplantıya danışman olarak katılan Peter Steudtner’in diğer beş kişiyle birlikte “silahlı terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla tutuklanması üzerine patlak vermişti. Kriz giderek büyüdü, Türkiye’ye yapılan yardımların durdurulmasına, AB fonlarının kesilmesine, Türkiye’nin Gümrük Birliği üyeliğinin sorgulanmasına, Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü üyelik müzakerelerinin askıya alınması önerisine kadar geldi. Gelişmelerin en vahim yanı da bunların Alman halkına yaygınlaşarak yansıması. Bu arada T.C. yurttaşlarının AB ülkelerinde vizesiz serbest dolaşımı da hayal oldu. Yukarıda da belirtildiği gibi eninde sonunda bu olumsuz gelişmelerin ceremesini toplum olarak biz çekeceğiz. Çekmeye başladık bile. HHH Geçen yazımızı bir soruyla noktalamıştık: “Devlet, iktidar bir yana biz toplum olarak ne yapacağız?” İlkin bir saptama yapalım. Avrupa ülkeleri, özellikle de Almanya, Hollanda, Belçika ve Avusturya Türkiye’deki OHAL/KHK uygulamalarının Türk hükümetince sunulan gerekçelerini inandırıcı bulmuyor. Fakat öte yandan da o ülkelerin halkları var. Ve bu halklar hükümetlerinin izinde Türkiye’ye giderek sırtlarını dönüyorlar. Hükümetlerin politikaları değişir, bugün didişen, inatlaşan yönetimler yarın can ciğer kuzu sarması olurlar. Fakat bir ülkeye sırtını dönmüş bir halkı yeniden kazanmak kolay değildir. AKP iktidarını demokrasiye çekmek olası değil. Eğer Türkiye’nin demokrat yüzü bizler isek kendimize özgü demokrat bir dış politika belirlemek durumundayız. Çeşitli Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde görev yapan yüzlerce sözlerine kulak verilir demokrat akademisyenimiz, ressamımız, heykeltıraşımız, müzisyenimiz, tiyatrocumuz, yaşadıkları ülkenin diliyle üreten yazarımız, aydınımız var. Ayrıca çeşitli ülkelere dağılmış yüzlerce derneğimiz, birliğimiz, sivil toplum örgütümüz yararlı çalışmalar sürdürüyor. Bu kişi ve kuruluşlarla Avrupalı kanaat önderleriyle, demokratik kurum ve kuruluşlarla ilişkiler kurulabilir, onlara hükümetler arasındaki çatışmaların halkların dostluğuna gölge düşürmemesi gerektiği, düşen her gölgenin Türkiye toplumunun orta ve uzun vadeli mağduriyetine yol açacağı anlatılabilir. Üzerinde düşünmeye değmez mi? ‘Böyle hukuk engizisyon döneminde bile olmadı’ Gazetemizin avukatlarından Mustafa Kemal Güngör, ‘zulme ve hukuksuzluğa teslim olmayız’ dedi Gazetemizin avukatlarından Mustafa Kemal Güngör, duruşmada yaptığı savunmada rehin bir savcının açtığı soruştur nin önüne getirenler, Cumhuriyet’in ve yöneticilerinin herhangi bir terör örgü FETÖ’nün kitabını yazan Hikmet Çetinkaya ile birlikte FETÖ’ye yardım etmekle suç litikası değişmemiştir. Cumhuriyet gazetesine hasım olmuş kötü niyetli kişilerin, Cumhuriyet’e, yönetici ve yazarlarına çamur atmaya ça mada tutuklu olduk tüne yardım etmeyelarını belirterek “Böy ceğini zaten biliyor lanıyoruz. Türkiye’yi lışanların, gazeteyi kendileriyle katanıyan, gazete oku im zanneden eski Cumhuriyet gaze le bir hukuk engizis lar. Görünen o ki başyon döneminde bile tan karar vermişler yan, güncel olayları takip eden, objek tesi mensuplarının, kerameti kendinden menkul bilirkişilerin sübjek olmadı” dedi. Savcılı bizi suçlamaya, tu tif ve iyi niyetli davra tif ve asılsız iddia ve değerlendirme ğın kendilerini suçlar tuklamaya, hakkımız nan hiç kimse bu ab lerine itibar edilerek, gazetenin ya KEMAL GÖKTAŞ ken dayanak yaptık da dava açmaya, bize ları AİHM’in Sürek & eziyet etmeye. Ama Türkiye davasının da zulme, korkuya ve sürt iddiaya inanmaz. Cumhuriyet’e yönelik bu çaptaki bir operas yın politikasının değiştirildiğini iddia etmek, böyle bir suçlama getirmek, abesle iştigaldir. Böyle bir so yanağı olan yasa hü hukuksuzluğa teslim yon sadece Türkiye’de rumluluk anlayışı olamaz. Bu tür kümlerinin Anayasa olmak yok. Mustafa Kemal Güngör değil, dünyada da ilk den toplu cezalandırma anlayışı Or Mahkemesi’nce iptal edildiğini anımsatan Gülen’in açtığı davalar tir. Bu dava hukuki de taçağ’daki Engizisyon döneminde biğil, Cumhuriyet’i susturmaya yöne le olmamıştır. Kollektif sorumluluk CANAN COŞKUN Güngör “Geçerli olmayan bir hükümle suçlanıyoruz” dedi. İstanbul 27. Ağır Ben ve arkadaşlarım FETÖ, PKK, DHKP/C silahlı terör örgütlerine yardım ediyormuşuz. Düşünebiliyor musunuz; yıllardır yazı ve ha lik siyasi bir operasyondur. Bizler ve Cumhuriyet üzerinden tüm gazetecilere, tüm basına, toplumun muhalif kesimlerine gözdağı verilmektedir.” esası yalnızca faşizm dönemlerinde uygulanmıştır. Çağdaş ceza hukukunda böyle bir sorumluluk anlayışının yeri yoktur. Gazetede yayın Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada dinlenen Güngör, 1992’de İlhan Selçuk ve arkadaşlarının çağrısıyla Cumhuriyet gazetesinin avukatlığına başladığını söyledi. Güngör, “Arkadaşlarımın davetiyle 18 Şubat 2014 tarihinde Cumhuriyet Vakfı berleriyle bu örgütler konusunda halkı bilgilendiren, daha FETÖ olarak adlandırılmadığı dönemde Gülen cemaatinin içyüzünü ve karanlık emellerini ortaya koyan, bu tehlikeli yapılanma hakkında kamuoyunu aydınlatan, yetkilileri ısrar Rehin savcı Soruşturmayı yürüten savcı Murat İnam hakkında bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet hapis cezası talep ediliyor. Kendisi zorda ve darda olan bu savcı, özel olarak lanan haber ve yazılar, ifade ve basın özgürlüğü, toplumun bilgilenme hakkı kapsamında yayınlanmıştır. Haber ve yazılarda suç yoktur. Anlaşılan odur ki, Gazetenin haber ve yazılardaki eleştirel gazetecilik tavrı iktidarın hedefi olmuş ve bu husus Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim. Şimdi de somut herhangi bir fiil isnadıyla değil, yalnızca bu sıfatım nedeniyle suçlanıyorum” dedi. Eziyete karar verdiler Güngör savunmasında şunları söyledi: “İddianameyi ilk okuduğumda, bana ilk olarak meşhur la uyaran Cumhuriyet şimdi bu örgütlere (hem de üçüne birden) yardım etmekle suçlanıyor. Ben 43 yıllık bir Cumhuriyet okuru olarak Fethullah Gülen’i 3540 sene önce Hikmet Çetinkaya’nın yazılarından öğrendim. Öğrenmekle kalmayıp, Gülen’in, hakkındaki yazılarla ilgili olarak Cumhuriyet Gazetesi aleyhi Cumhuriyet gazetesi soruşturmasında görevlendiriliyor. Kendisi adeta rehin konumunda. Bizi FETÖ’ye yardım etmekle suçluyor ve bizler 9 aydır tutukluyuz. Komik değil mi? Gazetenin yayın politikasının değiştirilmesi savcılığı ilgilendiren bir konu değildir. Gazete kendi yayın politikasını belirler ve gazeteyi okurla iddianameye yansıtılmıştır. İddianamede, Vakıf ve Şirket yöne ticilerinin hukuki sorumlulukları ile ilgili olarak AİHM’nin Sürek kararına dayanılmaktadır Oysa, Sürek davasının görüldüğü dönemde geçerli olan Terörle Mücadele Kanunu’nun basın ve yayın organlarının sahiplerini de cezai olarak sorumlu kılan “kurt ile kuzu” masalını çağrıştırdı. Hani, ne olursa olsun kuzuyu yemeye karar vermiş kurtun, bunun için uydurduğu yalanları anlatan o güzel masal. Bu soruşturmayı açanlar ve dava olarak mahkeme ne açtığı onlarca davada Gazete’nin ve Hikmet Çetinkaya’nın avukatlığını yaptım. İroniye bakınız ki, şimdi Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeleri olarak Hikmet Ağabey ile, yani kelimenin tam anlamıyla rına sunar. Savcılık, yayın politikasına karışamaz. “Yayın politikasının değiştirilmesi” diye bir suç tipi yoktur. Böyle bir konunun tartışma yeri mahkemeler değildir. Kaldı ki, Cumhuriyet’in yayın po hükümler, sonraki yıllarda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Savcılık bütün bu gerçekleri gözlerden kaçırarak, 1999 tarihli, artık hükümden düşmüş bir kararı sorumluluğa dayanak gösterebilmiştir.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr DIŞ BASINDA CUMHURİYET DAVASI Türkiye sanık ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr sandalyesinde Gazetemiz yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın ilk duruşmasına dış basın büyük ilgi gösterdi. Times gazetesi başyazılarından birini Türkiye’ye ayırdı. Erdoğan’ın yıllar önce söylediği “Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” sözüyle başlayan “Türkiye sanık sandalyesinde” başlıklı yazıda, Cumhuriyet davasının sanıklarının görünen esas suçları, Kürt hakları hakkında yazmak ve Gülen’in takipçileri olmak değil, “buluttan nem kapan” bir cumhurbaşkanını incitmek” olduğu aktarıldı. Batı dünyasına “Erdoğan’ın basını susturma girişimlerine karşı sesini yükseltme” çağrısı yapılan yazıda, “Sessiz kalmak, Erdoğan’ın ihtişam hezeyanlarını ve eleştiriden muaf olduğu hissini besleyecektir” denildi. Times’ın dava ile ilgili haberinde ise “Ankara Gülencilerle işbirliği yaparken cemaat karşıtı kitabı nedeniyle hapse atılan Ahmet Şık’ın FETÖ propogandası ile suçlandığı” hatırlatıldı. Cumhuriyet’e karşı davanın Türkiye’nin en eleştirel seslerinden birini susturma amacı taşıdığı kaydedildi. Guardian gazetesinin haberinde de Cumhuriyet’in hükümetin öfkesinin asıl yükünü çektiği belirtildi. New York Times gazetesi, Gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın “Cumhuriyet gazetesi korkmaz, pes etmez” sözlerini aktardı. Aydın Engin’in “Bu dava Türkiye’de yargı bağımsızlığı için bir testtir” ifadesine yer verildi. Financial Times gazetesinin haberinde Cumhuriyet davasının “Erdoğan tarafından başlatılan medya erozyonunun bir simgesi olduğunu” savunuldu. l Dış Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle