24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 26 Temmuz 2017 12 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Yaşananlar gerçek demokrasinin harcı olacak Canım Babam, Neredeyse dokuz ay süren tutukluluğunuzun ardından davanız, daha doğrusu davamız başladı. Hepimiz biliyoruz, bu dava sizi, yani Cumhuriyet yazar ve yöneticilerini aştı; hâkim karşısına çıkarılan basın özgürlüğüdür! Hukuk fakültesinde dördüncü yılını tamamlamış bir öğrenci olarak Fransa’da öğrendiklerimi bu yaz sayende Türkiye’de tatbik etme fırsatı buldum. Tamamını okuduğum ilk iddianame, gerçekleştirdiğim ilk hapishane ziyareti ve Türkiye’de katıldığım ilk dava seninki. Gel biz buna yaz stajı deyip gülümseyelim. İtiraf edeyim, savunmanı dinlemeyi merakla bekledim. Suçlamalara cevabının ne olacağını merak ettiğimden değil, zaten hepimiz suçlamaların cevabının “basın özgürlüğü” olduğunu biliyoruz. Ben senin söylediklerinden dersler çıkarmak ve bunları ileride derslerimde okutmak, insanlığımı ve hassasiyetlerimi bir adım ileri taşıyabilmek için seni dinledim. Söyleyeceklerinin, uzun zamandır medyaya uygulanan baskı yüzünden coşkuyla kutlayamadığımız ve kaderin cilvesi işte, davanızın ilk gününe denk gelen “Gazeteciler ve Basın Bayramı”na yeni bir anlam katacağını ve Türkiye’deki basın mücadelesine bir tuğla ekleyeceğini biliyorum. Tarihten bugüne sansürle, baskıyla, tehditle, işsizlikle, hapisle, hatta ölümle karşı karşıya kalan gazetecilerin hikâyelerini biliyoruz. Hem senin hem de arkadaşlarının yaşadıklarının bir gözlemcisi olarak küçüklüğümden bugüne hep o hikâyelerin içinde oldum. Bugün de bizzat tarihe geçen bir baba ve arkadaşlarının hikâyesine tanıklık ediyorum. Dünyanın her yerinde gazeteciler karanlıkta kalan hikâyelere ışık tutarlar. Biz ise Türkiye’de sıradan vatandaşlar olarak hapisteki gazetecilerimizi unutturmamaya çalışıyor, her yerde onların hikâyelerini anlatıyoruz. Bu hafta da yalnız oğlun olarak değil, genç bir Cumhuriyet okuru ve haber alma hakkına sahip çıkmak isteyen bir vatandaş olarak Çağlayan Adliyesi’ndeyim. Benim gibi, tüm hak ve özgürlüklerin temelinde vatandaşların doğru kararlar vermesi ve anlamlı seçimlerde bulunabilmesi gerektiğine inanan her vatandaş da Çağlayan’da. İleride demokrasi ve insan hakları ile ilgili konuşma meşruiyeti, sizin ve bugün sizin yanınızda olanların, safını adaletten yana belli edenlerin ve lafını bugünün koşulları altında eğip bükmeden, dürüstçe söyleyenlerin olacak. İçinden geçtiğimiz sürecin hem Cumhuriyetimizi hem de ondan bir yaş küçük olan ve Cumhuriyetin tarihine tanıklık eden Cumhuriyet gazetesini güçlendireceğine eminim. Sen de arkadaşların da emin olabilirsiniz ki biz gençler olarak Türkiye’nin geleceğinden sorumlu olduğumuzun bilincindeyiz. İleride yaşanacak değişimlerin mimarı olacağız, bugün yaşadıklarımızsa inşa edeceğimiz gerçek demokrasinin harcı olacak. Silivri’yi ve oradaki tutukluları unutmadan, “tüm tutuklular için adil yargılanma hakkı ve herkes için adalet” diyerek hem Cumhuriyetimize hem de gazetemize sahip çıkmak üzere… Ellerinden öperim. Oğlun Muratcan iPçiidne9saipyadrıirşteutttuikğliu!Gç‘AspasüyinproirdüarpeaarrdeuırrüycieacşştıÖtidüsbvuhaelezidrrav’nmdrükudeğkbaniğınünimleinmdyaüai:m’ Gazetemizin ombudsmanı Güray Öz, kendine yöneltilen suçlamalardan FETÖ şüphelisi bir kişiy le iletişim kurma suçlamasına, “İle tişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya’da bir pidecidir, ben ara da bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına na sıl sahip olayım ki” diye sordu. KEMAL Öz, savunmasına “Ben darbeci GÖKTAŞ lerden hiç hazzetmem 12 Mart’ta da 12 Eylül’de de darbelerden hiç hoşlanmadım. Bu nedenle tarafıma yöneltilen suçlamaları reddediyo rum” sözleriyle başladı. Öz, hiçbir zaman bir terör örgütüne üye olmadığını, herhangi bir terör örgütüne yardım olarak sayılabilecek bir ey CANAN COŞKUN lem içine girmediğini, iddianamede de bununla ilgili tek bir somut kanıt bu lunmadığını vurguladı. ‘Seçilmeden önce nasıl tasfiye ettim?’ Öz, kendisine yöneltilen vakıf yönetim kurulu üyelerinin tasfiye edildiğine ilişkin iddiaya şöyle yanıt verdi: “Ben vakıf yönetim kurulu üyesi olarak seçilmemden önce, yönetimden istifa ederek ayrılan kişileri nasıl tasfiye etmiş, olmayan böyle bir eyleme katılmış olabilirim? Bu seçimden önce yönetimden istifa ederek ayrılan kişileri ‘tasfiye etmek’ eylemine katılmış olabilir miyim? Henüz üyesi olmadığım bir kuruldan söz ediliyor; ikincisi ise ortada bir tasfiyenin değil istifanın söz konusu olmasıdır. Bu iddia, benim açımdan üzerinde durulmaya değer bir iddia değildir.” Gazetecilik davası “Savcıların bir yayın politikası değişikliğinden söz etmeleri, bu davanın konusunun yazı, haber, makale kısaca gazetecilik olduğunun somut kanıtıdır. Zaten konu gazetecilik olduğu için de savcılar delil diye yalnızca haberlerden, yazılardan, manşetlerden söz etmektedirler. Bir Cumhuriyet yazarı ve gazetenin ombudsmanı okur temsilcisi olarak kendimi gazetelerin yayın politikaları ile Cumhuriyet’in yayın politikası konusunda bilgi sahibi sayarım. Gazeteler zaman zaman yayın politikalarını değiştirebilirler. Bunun Türk Ceza Kanunu ile cezalandırılması gereken bir suç olarak görülemeyeceği kanısındayım.” ‘Alnımız ak’ “Yayın politikası değişikliği ile ilgili bir örnek vermek gerekirse, hatırlanacaktır. Çok yakın bir tarihe kadar, yani FETÖ’nün foyası ortaya çıkana kadar medya mahallesinin çok sayıda üyesi Fethullah cemaatini yere göğe koyamıyordu. Eleştirene kötü gözle bakılıyor, elçilikler cemaate yardım etmeleri gerektiği konusunda uyarılıyordu. Sonra yayın politikaları doğal olarak hemen değişti ve FETÖ’nün bu kez gerçek yüzü gazetelerde yer almaya, bu kez de solu, laikliği savunan kesimleri, gazetecileri, akademisyenleri suçlayan elimine etme çabası güden, tetikçiliğe soyunan yayın politikaları yeniden şekillenmeye başladı. Cumhuriyet gazetesi ise bu konuda alnı ak gazetelerdendir. Öncesinde de sonrasında da gazete bir meczubun peşinden gidenleri uyarmış, takiyeye dikkat çekmiş, yayın politikasındaki tutarlılığı korumuştur. Bu nedenle Ergenekon davalarında baş yaza Hepsini istiyoruz Gazetemiz yazar, çizer, muhabir ve yöneticilerinin yargılandığı davayı takip eden, “Cumhuriyet Davası Koordinasyonu”, “Bu dava Türkiye’de demokrasinin varlığı ya da yokluğunun test edildiği, başta basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm dünyada kabul görmüş evrensel düzlemdeki hak ve özgürlüklerin kullanılıp kullanılmadığının sınandığı bir dava” dedi. Cumhuriyet Davası Koordinasyonu, davayı takip eden avukatlar ve Dışarıdaki Gazeteciler, gazetemizin davasının ikinci gününde Çağlayan Adliyesi’nde buluştu. “Hepsini istiyoruz, bu Cumhuriyet davası” pankartı açan grup, “Adalet, hakikat, özgürlük” dövizleri ve tutuklu Cumhuriyetçilerin fotoğraflarını taşıdı. Açıklamada ilk sözü alan avukat Kemal Aytaç, duruşmanın tüm dünyanın gündeminde olduğunu belirterek, “İki gündür duruşma sürüyor. Şu ana kadar dört arkadaşımız savunmasını ve ifadesini verdi. Aslında arkadaşlarımız ifade rı ve yazarları sanık yapılmıştır.” İddianamede Cumhuriyet okurları nın isteklerini göz ardı ettiği suçlamasına yanıt veren Öz, gerçeğin tam tersi olduğunu, Cumhuriyet gazetesi yayın ilkelerinin bu görevi savsaklamasının önünde bir engel olduğunu, bu kuralı da ihlal etmediğini söyledi. Öz, savcının bu suçlamayı kendi kendini CUMOK (Cumhuriyet Okurları) Koordinatörü olarak atayan Namık Kemal Boya’nın iddialarına dayandırdığını kaydederek, şunları söyledi: “Bu kendine koordinatör adını takmış kerameti kendinden menkul kişinin ve söz konusu bildiriyi onayladıklarını söylediği 330 kişinin gazeteden talepleri hiç kuşkusuz ciddiye alınabilecek istekler değildi. Şu yazar atılsın, bu yazar öyle yazmasın, öteki yazar kınansın türünden istekler, hiçbir zaman hiçbir yerde kabul edilemez. Cumhuriyet gazetesinde Atatürkçüler, sosyal demokratlar, sosyalistler, demokratlar, ulusalcılar, liberaller her zaman kendilerine yer bulmuşlardır. Yeter ki temel ilkelerden; laiklik, Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerinden taviz vermesinler.” ‘1000’i aşkın okur iletisi’ Cumhuriyet okurlarının isteklerini göz ardı ettiği iddiasının çürük olduğunu vurgulayan Öz, her pazartesi yayımlanan köşesinde yer verdiği 1000’i aşkın iletiyi mahkemeye sundu ve “Bu iletilerin benim okurlarla kurduğum ilişkinin yalnızca bir bölümünü oluşturduğunu, bunların dışında yer darlığı nedeniyle yayımlayamadığım çok sayıda okur olduğunu ve postayla, telefonla bana ulaşan çok sayıda okuru da kapsa madığını belirtmeliyim” dedi. FETÖ değil hırsızlık soruşturması çıktı HTS raporlarında ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ’den soruşturma yürütülen bir kişiyle iletişim kurduğu iddiasına ise Öz şöyle yanıt verdi: “Kısa ve öz söylemek istiyorum. Bir ByLock kullanıcısına telefon etmedim. Sözü edilen kayıt telefon numarasının benden önceki kullanıcısına aittir. 2015 yılından sonra abone olduğum numaranın eski sahibinin iletişimidir. Benimle hiçbir ilgisi yoktur. Ama ikincisi daha da komiktir. Hakkında FETÖ’den soruşturma yapılan bir kişiyle iletişim kurduğum iddiası da biraz ya da belki birazdan fazla komiktir. İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya’da bir pidecidir, ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım ki... Arada bir, en son da doğum günümde bir pide ısmarlamışız. Yine son edindiğim bilgi ise söz konusu kişinin FETÖ’den değil bir hırsızlık olayı nedeniyle soruşturulduğudur.” ‘Bugün başarılı olsa bile yarına kalmaz’ Öz, Hürriyet gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin kendisi hakkındaki yazıda yer alan, “Savcılar artık gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğine kendileri karar veriyor ve yargılıyorlar” sözünü tekrarladı. Öz, savunmasını, “Ama gazetecilik yargılanamaz, mahkum edilemez, insanların özgürlüğüne ket vurulamaz. Bugün başarılı olsa bile yarına kalmaz” sözleriyle sonlandırdı. vermiyorlar, sorguluyorlar. Buradaki arkadaşlarımızla birlikte adaletin özgürlüğün peşindeyiz” dedi. Koordinasyon adına açıklamayı okuyan gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, bu davanın sonucunun çok önemli olduğunu belirterek Türkiye’de 150’nin üzerinde gazetecinin tutuklu olduğunu söyledi. OHAL şartlarında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle yüzlerce kişinin işsiz kaldığını dile getiren Mavioğlu, “Binlerce gazeteci bu süreçte işsiz kaldı. İktidar medya kuru luşlarını ya ele geçirdi ya da boyun eğdirdi. Geriye kalan az sayıdaki muhalif medya ise ceza davalarının, para cezalarının kıskacı altında yok edilmeye çalışıyor. Sansürün kaldırılışının 109. yıldönümünde başlayan Cumhuriyet davası, tüm bu mesnetsiz, yalan ve düzmece iddialarla sürdürülürken, ilk iki günde yapılan savunmalar bile davayı tümden boşa çıkarmaya yetti” diye konuştu. Mavioğlu, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını talep etti. HÂkimden provokatif soru Savunmanın ardından mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, Öz’e, “Bu davada asıl sorulması gereken soru, ‘Kardeşim, bizim bildiğimiz Cumhuriyet FETÖ’cü oldu mu? Sair terör örgütlerini destekledi mi’ Okur ne diyor? ‘Arkadaş sen son zamanlarda niye şunu destekler yayınlar yaptın’ diyor mu” diye sordu. Öz de, okurların mektuplarını kendisine yolladığını söyleyerek, şunları söyledi: “Okurlar yazarlarla aynı fikirde olmayabilir. Eğer öyle olsaydı bir yazarı kopyalayıp bir tek yazarla devam ederdik. Türkiye’de siyasi tansiyonun yükseldiği zamanlarda Cumhuriyet’in tirajı artar. Kılı 40 yarar Cumhuriyet okuru. Sıradan bir okur kitlesi değildir. Pazartesi günleri gazetede eleştiri fırtınası eser. Önce onlar okunur. Pazartesi günleri yayın toplantılarının yapıldığı toplantılarda önce bunlar konuşulur. Gazeteye aktarılmadığı doğru değildir. Cumhuriyet gazetesinin FETÖ’cü olduğuna veya diğer terör örgütlerine yardım ettiği iddiasına kimse inanmaz. Bence savcı kendisi de inanmıyor. İnansa delil peşine düşer. Manşetlerden delil olur mu?” Çirkin ima Ardından söz alan üye hâkim, “Yere izmarit bile atmıyorlar’, ‘Fakirhaneme malikâne diyorlar’ ve ‘Bu eylem mecbur bırakıldığımız yöntem’ haberlerine tepki geldi mi” diye sordu. Öz de, bu haberlerle ilgili herhangi bir tepki almadığını, köşe yazarlarına veya röportajı yapanların görüşlerine müdahale edilmediğini vurguladı. Mahkeme heyetinden son soru da diğer üye hâkimden geldi. Mahkemenin kıdemsiz üyesi Öz’e provokatif bir şekilde, “Sağ elinizi titrerken gördüm. Kronik bir rahatsızlığınız var mı? Duruşmada izah etmek ister misiniz” diye sordu. Öz de, önce bu sorunun neden yöneltildiğini sordu, ardından “İstemem. Önünüzdeki rapor yeterli” diye yanıtladı. Yeterli oy alamadı Ardından duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı, iddianamede suçlama konusu edilen 18 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu toplantısında Mustafa Balbay’ın yerine Eser Sevinç’in seçilmesinin Balbay’ın isteği olup olmadığını sordu. Öz de, Balbay’ın CHP’de aktif görev aldığını ve başkan adayı olduğunu anımsatarak, “Ergenekon’da tutuklu olması nedeniyle görevine son verilmedi. Herhangi bir siyasi partide görev alan kişilerin yönetici fonksiyonunun olması doğru olmaz. Yeterli oy alamadı ve seçilemedi” dedi. Bu sırada İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, vakıf üyelerinin vakıf senedine göre 2 senede bir yenilendiğini belirterek, “Savcının sorusu resmi senedin dışında başka kişilere de değişmezlik, değiştirilemezlik anlamına gelir. Benim de görev sürem 2 yıl. Bütün yönetim kurulu üyeleri değişecektir. ‘Balbay’ı niye seçmediniz’ sorusu biraz tuhaf. Bu eşyanın tabiatına aykırı” dedi. Ardından duruşma savcısı Bölükbaşı, Atalay’a, “Vakfa kaç yıldır üyesiniz” diye sordu. Atalay da, “10 yıldır yönetim kurulu üyesiyim ancak seçilemediği için şikâyetçi olanlar 20 yıldır üyeydi” diye yanıt verdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle