27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 23 Temmuz 2017 6 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 266 gündür özgürlüğünden yoksun... ‘Yeniden sokaklara’ Öğrencilerini korumaya çalıştığı için gözaltına alınan, ardından KHK ile ihraç edilen Gezen, KESK’e eşbaşkan seçildi. En genç başkan yeni dönemi değerlendirdi OZAN ÇEPNİ Ankara Üniversitesi’nde öğrencilerini polis müdahalesine karşı korumaya çalışırken gözaltına alınan, hakkında valilik zoru ile soruşturma başlatılan ve OHAL KHK’si ile Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki görevinden ihraç edilen Aysun Gezen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) 79 Temmuz’da gerçekleştirdiği genel kurulun ardından eşbaşkan seçildi. KESK’in en genç başkanı olan Gezen, OHAL KHK’lerine karşı mücadele, toplu iş sözleşmesi süreci ve KESK’in yeni dönemini Cumhuriyet’e değerlendirdi. ‘Önce haklarımız’ OHAL sürecinde yaşanan baskılara karşı mücadele için KESK’in kongre kararı olduğunu belirten Gezen, “KESK’in geleneğinde fiili meşru mücadele var ve KESK her zaman bütün emekçiler nezdinde bunu savunmuştur. Haklar yasalardan önce gelir. Bu hak mücadelelerinin kararlılıklara ve yasallıklara dönüştürülmesi için sokak bizim için vazgeçilmezdir. Bütün kamu emekçilerinin taleplerini dile getirecek tarzda bir dönüşümle sokağa yeniden daha güçlü bir şekilde çıkacağımıza inanıyorum” ifadelerini kullandı. ‘AKP’li olmayan işsiz’ Kamu çalışanlarının karşı karşıya kaldığı bir diğer sorunun ise “kamusal alanın AKP’li olmaya doğru daraltılması” olduğunu vurgulayan Gezen, “AKP’li değilseniz kamuda yer alamıyorsunuz. Hatta yandaşlar bile bugün ihraç Aysun Gezen, arkadaşımız Ozan Çepni’ye Kesk’in sokakta olacağını söyledi. OHAL ve KHK üye kazandıracak Gezen, son dönemde KESK’in üye kaybı ve konfederasyonun yeniden yapılandırılması konusunda ise şöyle konuştu: “OHAL ve KHK’lere karşı mücadeleyi yükselttiğimiz ölçüde, insanların yüzünü KESK’e çevireceğini düşünüyoruz. Çünkü zaten ayrılmış olanlar da dahil olmak üzere bütün kamu emekçileri, bütün emekçiler buranın yürüteceği mücadeleye bakıyorlar. KESK’in mücadeleci tutumu, bu mücadeleyi ileriye taşıma hamleleri, mutlaka üyeleriyle yeniden bu ilişkiyi tesis etmesini sağlayacaktır. Bu ilişkiyi tesis etmenin en güçlü ve etkili yolu da zaten mücadeleyi yükseltmek olacaktır. Biz bu kararlılıkla ve mücadeleyi yükseltme isteğiyle eminim yeniden özellikle işyerlerine dönerek, emek eksenli üyelerimizi geri kazanacağımızı ve daha da genişleyeceğimizi düşünüyorum.” edilmeye başlandı. AKP’nin sadık kapıkulları olmadığınız müddetçe kamusal alan size kapalı hale getiriliyor. Dolayısıyla yeni bir kamusallık anlayışı ve özellikle bunu sağlayacak iş güvencesi gibi temalar üzerinde ve konular üzerinde mücadele hattımızı yükselterek devam edeceğiz” dedi. ‘TİS koşulu yok’ Toplu İş Sözleşmesi kapsamında Çalışma ve Soysal Güvenlik Bakanlığı’nın muhataplarından biri olarak masaya oturacak Gezen, sürece ilişkin “OHAL koşullarında emekçilere bu kadar büyük saldırıların olduğu ve iş güvencesinin hiçbir koşulda olmadığı bir ortamda TİS yapmanın zaten bir koşulu yok ortada. Fakat biz buna rağmen bunları da dillendirmek adına, OHAL’in kaldırılması KHK ile işinden edilenlerin tüm haklarıyla birlikte iadesi, KHK rejimiyle yönetilmesine son verilmesi gerektiğine yönelik taleplerimizi ileteceğiz. Olmazsa olmaz taleplerimizden bir tanesi de iş güvencesi. Herkes için güvenceli iş ve güvenceli gelecek talebimizi de dillendireceğiz. Bunun dışında da sürecin işyerlerinden başlayarak örgütlenmesi ve taleplerimizin güçlü bir şekilde görüşmeler sürerken kamuoyuna da aktarılması için eylemler ve etkinlikler de düşünüyoruz” dedi. l ANKARA GÜLMEN VE ÖZAKÇA BAŞVURUSU Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvurduklarını ancak henüz bir yanıt alamadıklarını belirten Gezen, “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın talebini tüm emekçilerin karşı karşıya kaldığı saldırılarla ilişkilendirerek bütün ihraç edilenlerin işlerine iadeleri için mücadele ediyoruz. Bu iki arkadaşımızın tutukluk hallerinin sonlandırılması ve yaşamlarına geri dönebilmeleri, bu mücadeleyi kollektif hale getirmekten ve kongre kararlarımızı hayata geçirmekten geçiyor” dedi. Yargıdan bir garip tazminat Gezi’de kör eden gaz bombasına 142 bin TL tazminat kararı veren mahkeme, temizlik işçisini de ‘kendini korusaydın’ deyip kusurlu buldu. ALİCAN ULUDAĞ Ankara 4. İdare Mahkemesi, Çankaya Belediyesi’nde temizlik işçisi olarak görev yapan Muharrem Dalsüren’in Gezi Parkı eylemlerine müdahale eden bir Akrep’ten atılan gaz bombası fişeğinin isabet etmesi sonucu bir gözünü kaybetmesi olayında İçişleri Bakanlığı’nı 142 bin TL tazminata mahkum etti. Bakanlığın “gaz bombası fişeğinin eylemlere katılan kişilerin kafasına gelecek şekilde kullanıldığı” gerekçesiyle yüzde 50 kusurlu bulan mahkeme, temizlik işçisi Dalsüren’i ise “Emniyetli bir alanda bulunmaması ve şahsi güvenliğini sağlama noktasında tedbirsiz davranması” nedeniy le yüzde 20 kusurlu gördü. Çankaya Belediyesi’nde temiz lik işçisi olarak çalışan Muharrem Dalsüren, Gezi eylemlerinin yaşandığı 3 Haziran 2013 günü Sakarya Caddesi’nde görevliydi. Buradaki eylemcilere müdahale eden polisin attığı gaz bombası fişeği, olayların ortasında kalan Dalsüren’in gözüne isabet etti. Dalsüren, bu nedenle bir gözünü kaybetti. Dalsüren, 283 bin maddi, 100 bin manevi tazminat talebinde bulunmuştu. Öte yandan mahkeme, mağdur Dalsüren’in talebinin bir kısmının reddedilmesi nedeniyle İçişleri Bakanlığı’na 22 bin TL’yi vekâlet ücreti ödemesine de hükmetti. Bu nedenle Dalsüren’ün alacağı tazminat miktarı 122 bin TL’ye düşecek. l ANKARA ‘Kol kırmak özel hayat’ yanıtına tepki TBMM Başkanı İsmail Kahraman, CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın halka biber gazı sıkan ve bir gencin kolunu kıran polislere ilişkin Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesini “özel yaşama giriyor” gerekçesiyle iade etti. Kahraman’a tepki gösteren arkadaş, “Halka verilen sözlerin neden tutulmadığını sordum. Kol kıran ve gaz sıkan polislere hangi işlemin yapılacağını gündeme getirdim. Kahraman, ‘Bu özel yaşama giriyor’ diyerek sorumuzu geri yollu yor. Kahraman bunu adeta alışkanlık haline getirdi. Meclis, işkencenin de verilen sözlerin neden tutulmadığının hesabını da soramıyor” diye konuştu. Yarkadaş, kolu kırılan Yalçın Özdemir’in yaklaşık 45 gündür çalışamadığını da belirtti. Referandum öncesi kendilerine verilen tapu sözünün tutulmadığı gerekçesiyle Ümraniye’nin Tepeüstü Mahallesi halkına biber gazı sıkılmasına tepki gösteren CHP Ümraniye Gençlik Kolları Üyesi Yalçın Özdemir’in kolunu polis kırmıştı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Almanya ile gerginlik nereye varabilir? Hemen hemen iki yıldır gündemin ön konuları arasında olan, özellikle de FETÖ darbe girişiminden sonra yoğunlaşan Almanya ile gerilim tırmandı. Almanya, Türkiye’nin duyarlı olduğu tüm konularda duyarsızdır. Mesela PKK’nin Almanya’da istediği gibi fink atması... Türkiye’ye karşı saldırılarında pek çok konuda lojistik destek edinmesi. Para, adam, propaganda... Bunların hepsi Alman makamlarının gözü önünde gerçekleşiyor ve sonuçta Türkiye’nin canı yanıyor. Bu yıllardır böyle ve diyelim ki Türkiye artık bunu kanıksadı. Şimdi de Berlin’in FETÖ’ye desteği veya umursamazlığı geldi. Pek çok FETÖ elemanı, asker sivil, bu ülkeye sığındı. Aralarında doğrudan darbe eylemine kalkışan kimse var mı, bilmiyorum. Ama, FETÖ örgütü bu ülkede faaliyetini sürdürüyor. Üstüne üstlük, Almanya resmi olarak hükümetinin arkasına takılmış medyası dahil, FETÖ’nün darbe girişiminde bulunduğuna inanmak istemiyor. Bu “inanmak istememek” siyasi bir tutum. Almanlara sunulan gerekçe Şüphesiz, iktidarın Türkiye’yi hukuk ve kanun devletinden bile uzaklaştıran uygulamaları, Almanya ve Batı’nın bu siyasi tutumunu kolaylaştırıcı ve meşrulaştırıcı rol oynamakta. İktidarın demokrasi, hukuk devleti, medya özgürlüğü, anayasal ve insan hakları konularında vurdumduymazlığı, “bizi böyle kabul edeceksiniz” dayatması da, Avrupa’nın evet diyeceği bir şey değil. Şüphesiz AB’nin çifte standart politikası, “büyük devlet” dayatması da kabul edilebilir değil. Mülteciler anlaşmasında vaat ettikleri 3 milyar doları bile vermedikleri gibi, “AB üyeliği hayali görmeyin” tutumları, Kıbrıs konusunda ikiyüzlülükleri vb., Ankara’nın bildiğini okuması koşullarını yarattı. Hodri meydan! Gelinen noktada Ankara’nın politikası şu: “Sen FETÖ’cü subayları vermiyor musun... PKK’nin açık faaliyetlerine göz mü yumuyorsun, buradan kaçanlara her türlü desteği mi veriyorsun... ben de misliyle karşılık verir, gazetecilerini ve insan hakları savunucularını teröre destek verdikleri ve casusluk faaliyetlerinde bulundukları suçlamasıyla tutuklarım.. Hodri meydan.” Düşünüyorum da, Almanya geçmişte de, mesela 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri sırasında Almanya’ya kaçanları da iade etmemiştir. Ama bugünkü gibi iade talebi olduğunu hiç anımsamıyorum. Zaten 12 Mart ve 12 Eylül darbeci faşistlerinin kaçanları geri isteme yüzü olamazdı. Almanya’nın da sığınanları diktatörlere geri vermemek için vicdani ve yasal nedenleri vardı. Dahası Alman makamlarının, geçmişteki askeri darbeler sırasında ülkesine sığınmak isteyenlere önemli kolaylıklar sağladığına tanığım. Ekonomi silahı Şimdi Almanlar, ekonomi silahını çekti. Yeni yatırım yapmayın, turistlere gitmeyin vs. demeye başladı. En çok mal sattığımız 1 No’lu ülke olan Almanya ile ekonomik ilişkiler ne kadar sarsıntıya uğrar bilinmez. Ama Türkiye’ye etkisi fazla olur. Düşünsenize, milli gelirinizin yarısından fazlasının (420 milyar dolar!) dış borca dayalı olduğu bir ülkesiniz! Almanlar devletlerine epey kulak verir. En azından yeni yatırım durur. Turist en az gelir. Pek çok ekonomik ilişki iptal yaşar. İstediğini satın alamazsın! Eğer bu gerilim ilerlerse şüphesiz ki Türkiye zarara uğrayacaktır. ‘Hasbelkader zengin!’ Cumhurbaşkanı, “Almanya kendine çekidüzen versin.. hasbelkader zengin oldu” sözlerinin gerçeği dile getirmediğini, içi boş siyasi polemik yaptığını umarım biliyordur. Yoksa komik olur. Derler ki, şu sıra sıra bindiğiniz ve asla vazgeçemediğiniz son model zırhlı Mercedeslerinize bakın önce! Sanayi 4.0’ı dünyaya dayatan, dünyanın ihracat şampiyonu, bilimde dünyanın önde gelenlerinden, organizasyon gücü çok yüksek, iktidarda boş ve göz boyayıcı iş değil gerekeni yapan ve sorun çözen, büyük dehalar çıkartan bir ülkeden bahsediyoruz. ‘Batı’ya karşı savunma’ Gerilim sürerse Ankara’nın tek yapabileceği, siyasi askeri kamp değiştirme tehditleridir... Zaten, Rus hava savunma sistemi satın almanın imza aşamasına gelmesi de, bu yolda atılmış en ciddi adımdır. Batı, “Türkiye bizden kopamaz” diye düşünebilir. Ama bu savunma sisteminin aynı zamanda “Batı’ya karşı” siyasi ve askeri bir yönü olduğunu görmeyecek kadar da aptal değildir.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle