04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 23 Temmuz 2017 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ECE KURTULUŞ Suç uydurma çabası savcıları çok yordu Fethullah Gülen örgütlenmesini yazdığı İmam’ın Ordusu kitabı nedeniyle tutuklanan Ahmet Şık, bu kez de ‘FETÖ propagandası’ndan tutuklandı! Ahmet Şık, AKP ve Fethullah Gülen örgütünün ortaklığının yo lunda gittiği günlerde, bu ör gütün devlet içinde, özellik le güvenlik bürokrasisinde ki örgütlenmesi konusunda önemli gazetecilik faaliyetle rine imza atan bir gazeteciy di. Sırf bu yüzden, 2011 yılın da FETÖ’nün polis içindeki ör gütlenmesini anlattığı ‘İma mın Ordusu’ başlıklı kitabı nı baskıya hazırlarken tutuk lanarak 1 yıl 1 hafta cezaevin de kaldı ve basılmamış kita bı toplatıldı. Polis ve adliyede örgütlü FETÖ’cüler tarafından açılan Odatv davasının sanı ğı olan Şık, diğer gazetecilerle birlikte ancak Nisan 2017’de beraat etti. Şık, FETÖ’cüle rin hazırladığı kumpas dava sında beraat ettiği duruşma ya getirilirken yine tutukluy du. Üstelik Şık için tutuklama gerekçesi “FETÖ ve PKK propagan dası yapmak” olarak açıklan mıştı. Ahmet Şık, 28 yıllık gaze tecilik hayatı boyunca yaptığı haberler, yazdı ğı kitaplar ne deniyle si yasal ik tidarın hede finde oldu. Ga AHMET ŞIK zete Erdoğan Karayel’in Musa Kart için çizdiği karikatür. cilik faaliyeti nedeniyle sistematik olarak haksız soruşturma ve kovuşturmalara uğradı. Son tutuklama kararında Şık’a “FETÖ ve PKK propagandası yapmak” suçlaması yöneltildi. Avukatlar, Ahmet Şık gözaltına alındığı sırada hangi terör örgütünün propagandasının yapıldığını sorduklarında aldıkları yanıt “Ağırlıklı olarak PKK” oldu. Oysa savcı gözaltında Ahmet’e “FETÖ propagandası” suçlaması yöneltti. ‘Büyük tutarsızlık’ Emniyet’teki sorguda Ahmet Şık’a “Kanaatinizi açıklayınız, ne düşünüyorsunuz” türünden sorular yöneltildi. Şık’ın bu sorulara yanıtları oldukça net olmasına rağmen savcılık tutuklamaya sevk yazısında Ahmet Şık’ın sorulara “kaçamak yanıtlar” verdiğini ileri sürdü. Bu, her ne olursa olsun Ahmet Şık’ı tutuklamaya kararlı bir tutumun yargı metnindeki görünümünden başka bir şey değildi. Ahmet Şık’ın hangi örgütün propagandasını yaptığına ilişkin kararlarda da tutarsızlık bütün soruşturmaya damgasını vurdu. Örneğin Şık’ın tutukluğuna yapılan itirazı reddeden İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 2 Mart 2017 tarihli kararında suçu “FETÖ ve PKK propagandası” olarak tarif ediyordu. Oysa bu tarihten sadece bir ay sonra hazırlanan iddianamede suçlama konusu değişecek ve FETÖ yerine DHKPC gelecekti. İşte o sorular Şık’ın daha önce soruşturulan ve takipsizlik kararı verilen Mehmet Selim Kiraz’ı öldüren DHKPC’lilerle rehin alma eylemi sürerken yaptığı röportaj uzun süre yandaş basın tarafından Şık aleyhine kullanıldı. Oysa Şık, röportaj sırasında bir gazetecinin yapabileceği kadar, eylemin meşruluğunu sorgulayan ve yanlış olduğunu ifade eden sorular yöneltmişti. Şık, savcılığın “DHKPC’ye yardım” iddiasını yöneltmesine neden olan röportajda “Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı?”, “Talep karşılanmazsa savcı Bey’i cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru mu?”, “Savcının sağlık durumu nasıl? Kendisiyle konuşabilir miyiz?”, “Kendisinin Berkin Elvan’ın faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada?”, “Berkin Elvan’ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti. Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu” sorularını sormuştu. Şık’la ilgili dosyada hukukun ‘yapboz’a dönüştürüldüğünü ortaya koyan belgeler çıktı. İddianamede, Şık’a, Çağlayan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alan DHKPC’lilerle rehin alma eylemi sürerken telefonda yaptığı görüşmeyi haberleştirmesi nedeniyle “terör örgütüne yardım” suçlaması yöneltildi. Oysa Şık hakkında 2 yıl önce bu söyleşi nedeniyle açılan soruşturmada savcı Umut Tepe “suçu ve suçluyu övmek” kapsamında yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı vermişti. Bu söyleşi, Ahmet Şık hakkında Cumhuriyet soruşturması kapsamında gözaltı ve tutuklama kararları verildikten sonra yeniden devreye sokuldu. Cumhuriyet soruşturmasında Şık’ı sorgulayan savcı Fahrettin Kemal Yerli, özellikle troll hesaplar tarafından Şık’ı hedef göstermek için kullanılan bu söyleşi ile ilgili sorular yöneltti. Şık ve avukatları ise söyleşi hakkında takipsizlik kararı verildiğini hatırlatarak bu konuda yeni bir suçlamada bulunulamayacağını belirtti. Bunun ardından 2 yıl önceki takipsizlik kararını veren savcı Tepe, Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurarak takipsizlik kararının kaldırılmasını istedi ve mahkeme de kaldırdı. Üstelik savcı Tepe’nin kanundaki düzenlemeyi aşmak için ileri sürdüğü ‘yeni delil’ ise Şık’ın HTS kayıtları oldu. Oysa zaten Şık militanlarla telefonda görüştüğünü haberinde yazmış ve ifadesinde de söylemişti. Tek cümlesi nedeniyle tutuklu Kadri Gürsel, 10 Mayıs 2016’dan tutuklandığı tarihe kadar Cumhuriyet’te köşe yazıları yazıyordu. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türki ye Ulusal Komitesi Başkanı olan Kadri Gürsel, 20 Eylül 2016’dan itibaren kö şe yazarlığının yanı sıra gazetenin ya yın danışmanlığı görevini de üstlendi. Cumhuriyet’e yönelik soruşturmanın başlatıldığı gün öğle saatlerinde evin de arama yapıldığını duyunca evine gi den Gürsel, burada gözaltına alındı. Bu na rağmen Gürsel de diğer Cumhuriyet yazar ve yöneticileri gibi tutuklanmak tan kurtulamadı. Üstelik soruşturmanın başında gözaltına alınacaklar listesinde ismi yer almayan Gürsel’in nasıl listeye eklendiği de bilinmiyor. Yıllarca televizyonlarda ve köşesinde Fethullah Gülen örgütünü eleştiren ve tehlikelerine dikkat çeken yazılar ka leme alan Gürsel, tek bir köşe yazısın daki bir ifade nedeniyle “FETÖ’ye yar dım etmek” suçlamasıyla tutuklandı. Gürsel’in karşısında televizyon ekranla rında FETÖ’nün sözcülüğünü yapan Hü seyin Gülerce ise Gürsel’in yargılandı ğı bu davada tanık olarak çıktı karşımı za. Gürsel ile Gülerce’nin televiz yon ekranlarındaki tartışma sına ilişkin video bu yüzden izlenme rekorları kırıyor. Cezaevinde görüştüğü mil letvekillerine “Ben içeride yim, FETÖ’yü cansiperane savunan Gülerce, tanık. İd dianamenin ironik tarafı tam da bu” diyen Gürsel’e yönelti len suçlama ise 12 Temmuz 2016’da yayımlanan “Er doğan Babamız Ol mak İstiyor” baş lıklı köşe ya zısındaki şu cümle idi: “Madem Er doğan zor la babamız olmak isti yor, o hal KADRİ GÜRSEL de Türkiye’nin bütün ihtiyacı, Tunus’taki diktatörün devrilmesine yol açan kıvılcımı çakan Muhammed Buazizi gibi asi bir evlattır. Yanlış anlaşılmasın, Buazizi gibi kendisini yaksın demiyorum, bir sigara yaksın ve yeter ki söndürmesin. Sigara sağlığa zararlı bir alışkanlıktır; kötü bir baba ise sigaradan daha da zararlıdır.” Gürsel, savcılıkta verdiği ifadede ‘bilirkişinin’ bu ifadesini suç olarak göstermesi ve savcının da kendisine soru olarak yöneltmesine isyanını şu cümlelerle ifade etti: “Erdoğan babamız olmak istiyor şeklindeki yazılarım siyasi mizah yazısıdır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sigara konusundaki kişisel yaklaşımı eleştirilmektedir. Bu, bir mizah yazısıdır. Buradan darbeyi meşrulaştıran nasıl bir mantık üretildiğini hayretler içerisinde görüyorum.” ByLock saçmalığı Savcılığın iddianamesinde, bu yazı ile ilgili “darbeden 3 gün önce yani 12 Temmuz 2016’da, ‘Erdoğan Babamız Olmak İstiyor’ başlıklı yazısında açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsını hedef alarak Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya çalıştığı” iddiası yer alıyordu. Cumhurbaşkanı’nı eleştirmek ve “Türkiye’de otoriter bir rejim olduğu algısını yaratmaya çalışmak” savcılık tarafından suç kabul edilmişti. Gürsel’e iddianamede yöneltilen bir başka suçlama ise 92 ByLock kullanıcısı ve haklarında FETÖ soruşturması olan 21 kişiyle iletişim kurduğu iddiasıydı. Oysa HTS kayıtlarının incelemesiy le bu iddianın da tamamen dayanaksız olduğu ortaya çıktı. 7 Ocak 2013 ile 20 Ağustos 2016 tarihleri arasındaki iletişimin HTS kaydı dökümüne göre 92 ByLock kullanıcısı şüpheliden 84’ünün Gürsel’le kurduğu irtibat cep telefonuna bir kereye mahsus olmak üzere art arda gönderdikleri 2 SMS’ten ibaretti. Gürsel bu SMS’lere bir cevap vermemişti. 27 Temmuz 2014’ten bir gün önce akşam saatlerinde, kendilerini “operasyon mağduru polis yakını” olarak tanıtan ve daha sonra ByLock kullanıcısı oldukları ortaya çıkan 2 kişi Gürsel’i cep telefonundan aramış ve sonra gelen aramaların ve çağrıların hiçbirine cevap vermediği için, ertesi günden başlayarak SMS bombardımanına tabi tutulmuştu. Gürsel, HTS kayıtlarına ilişkin açıklamasında 5 gün içinde SMS bombardımanına tabi tutulmasını “bağımsız ve eleştirel bir gazeteci olmasından kaynaklandığını düşündüğünü” ama bu konuda destek alma çabalarının hiçbir sonuç vermediğinin de ortada olduğunu kaydetti. Gürsel’e yöneltilen ByLock kullanıcılarıyla irtibat suçlamasında telefonla görüştüğü sadece 3 kişi vardı. Gürsel bu üç kişinin Fethullahçı olduklarını tüm Türkiye gibi kendisinin de bildiğini ancak telefonlarında ByLock programının kayıtlı olduğunu bilemeyeceğini söyledi. ByLock kullanıcısı olmamakla birlikte, hakkında FETÖ soruşturması açılmış 21 şüpheli ile de irtibatlı olmakla itham edilen Gürsel, “Bunlar arasında beni 7 Nisan’da Ceyhan’dan aradığı ve 32 saniye konuştuğum görünen FETÖ şüphelisi emekli bir müezzin ile Fethullahçı olduğu herkesçe bilinen ve yaklaşık 20 yıldır tanıdığım bir medya mensubu var. Listede, kamuoyu ve medya çevresinin yakından tanıdığı, gazeteci ve yazarlar olduğu gibi hiç tanımadığım, beni bir kez aramış veya mesaj atmış birkaç kişi de bulunuyor” diyerek iddiaların yersizliğini ortaya koydu. l BİTTİ Emre İper’in 108. günü Silivri hapishanesinde 12 Cumhuriyet çalışanı yatıyor. Yarın bunlardan 11’i mahkeme karşısına çıkacak ve dokuz ay sonra nihayet yargılama başlayacak. Tutuklu 12. Cumhuriyetçi gazetemizin muhasebe sorumlusu Y. Emre İper ise bu fırsattan mahrum. O Silivri’deki hücresinde tek başına hakkında bir iddianame yazılmasını bekleyerek 108. gününü tamamlayacak. İper’in ne zaman yargıç karşısına çıkacağı bilinmiyor. “Telefonunda ByLock” var yalanından başka tutuklama gerekçesi olmadığı halde, İper’in telefonunda ByLock olup olmadığı savcılık tarafından saptanmadı. İper’in telefonunun taraması, ByLock konusunda mahkemelerce resmen bilirkişi olarak kabul edilen bir uzman tarafından yapıldı ve “Kesinlikle ByLock yoktur” raporu verildi. Ancak savcılık bu raporu geçerli saymadı ve Polis Bilişim Laboratuvarı’nın rapor vermesi gerektiğini savundu. EMRE İPER Liberation’dan ‘Cumhuriyet’ sayısı Fransa’nın saygın gazetesi Liberation 24 Temmuz günü Cumhuriyet’le dayanışma amaçlı bir özel sayı yayımlıyor. Okurlarına bu özel sayıyı önceden duyurmak amacıyla hazırlanan grafikte Liberation şöyle dedi: “24 Temmuz Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesinin 19 çalışanının davalarının ilk gününde, Türkiye’de tutuklu bütün gazetecilerle dayanışma amacıyla Liberation özel bir sayıda sayfalarını Cumhuriyet’e açıyor.” Pazartesi günü yayımlanacak Liberation’un altı sayfası Cumhuriyet’e ayrılmış durumda. Ayrıca Liberation adına Liberation Yayın Yönetmeni, Cumhuriyet adına da Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç imzalı birer başyazı da aynı özel sayıda yer alıyor. dizi 11 Ahmet Şık uçak da kaçırmış Yarın Cumhuriyet gazetesi davası başlıyor. Her dönemin sembol davaları vardır. 12 Eylül döneminde Barış Derneği ve DİSK davaları, 90’lı yıllarda Manisalı Gençler, 2000’li yıllarda ise Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları... Bu davalar, bu ülkede adalet denilen gücü eline geçiren insanların ‘rejimi korumak’ bahanesiyle neler yapabileceğinin birer örneğiydi. Tekrar tekrar gördük ki, devlet denilen aygıtı ele geçirenler, onu korumak uğruna bal gibi kötülük yapabiliyordu. İnsanları haksız yere hapse atıyor, eziyet ediyor, delil üretiyor, tiyatro gibi salonlarında abes suçlamalarla ‘iç düşman’ yaratmaya çalışıyordu. Bu topraklar, bu tecrübeleri çok yaşadı. Nâzım Hikmet’i perişan etti bu ülke. Sabahattin Ali’yi öldürdü. Peki ya Ahmet Kaya? Liste uzun. Zamanında o kadar insan kaçtı ki bu ülkeden, Londra, Stockholm, Berlin, Los Angeles’da Anadolu gettoları oluştu. Diyeceğim, biz bu delilikleri, bu kötülükleri zaman zaman yaparız kendimize. Sonra tarih önünde özür diler, iadei itibar yapar, iki gün sonra aynı iddianameler ve aynı tip savcılarla yeniden girişiriz en parlak evlatlarımızı yeme işine. Cumhuriyet davası da bu dönem yapılan onlarca adaletsizliğin en önemli sembollerinden biri. Nedenini anlatmaya gerek yok. Cumhuriyet, Cumhuriyet olduğu için. ‘İmam’ın Ordusu’ kitabını yazdı diye cemaat yargısı tarafından 1 yıl tutuklanan Ahmet Şık, ya da ben kendimi bildim bileli Fethullah Gülen aleyhine kalem oynatan Hikmet Çetinkaya, ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte...’ FETÖ’nün amaçları doğrultusunda hizmet etmekle suçlandığı için. Bu da yetmezmiş gibi, yıllardır televizyon ekranlarında Balyoz ve benzeri davaları eleştiren Kadri Gürsel, ‘subliminal mesaj’ vererek darbe ve FETÖ’yle ilişkilendirildiği için. Ve bu komedi dizisi bir iddianameye dönüştüğü için. 9 aydır cezaevinde bulunan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri, suçsuzdur. Bunu bütün Türkiye biliyor. Bu ülkeyi yönetenler de biliyor. Bu yüzden bu inadın sürdürülemez olduğunu, arkadaşlarımızın eninde sonunda özgürlüklerine kavuşacaklarını düşünüyorum. Ama neye üzülüyorum biliyor musunuz? (Kusura bakmayın, yazlıktaki 65 yaşındaki emekli öğretmen yan komşunuz gibi konuşuyorum ama...) Bu güzelim ülkenin bir arpa boyu yol gidememiş olmasına üzülüyorum. Cumhuriyet neredeyse 100’üncü yılına girecek, ancak hâlâ bir demokrasi yok karşımızda. Ne hazin. Eskiden Avrupa’ya girmekten, ileri demokrasiden, birinci ligden, Ankara kriterlerinden falan söz ederdik. Şimdi ise o vasat standartlarımızı bile kaybettik. Bir ülke geriye gider mi? Tarih hep ileri akmaz mı? Valla akmazmış. Geri de gidilirmiş. Yaşadık ve gördük. Yarın sabah Çağlayan Adliyesi’nde başlayan Cumhuriyet duruşmasını izlemeye çalışacağım. Bu izlediğim ilk gazeteci davası değil; belli ki sonuncu da olmayacak. Yıllar önce Ahmet Şık cemaat yargısı tarafından tutuklandığında (Oda TV davası, 2011), gazeteciler olarak Galatasaray’da bir yürüyüş düzenlemiştik. Orada rastladığım sevgili Turgut Kazan’ın söylediklerini hiç unutmuyorum: “Şimdi hükümet, bunlar gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil başka şeylerden tutuklu, diyor. Hep öyle denir zaten. Sen bilmezsin, 12 Mart sonrasında Altan Öymen de uçak kaçırmaktan tutuklanmıştı. O sıralar Sofya’ya bir uçak kaçırıldı. Altan Öymen ve bir grup gazeteci arkadaş Deniz Gezmiş’lerin idamını önleyebilmek için bir dilekçe hazırlıyordu. Apar topar uçak kaçırmayı organize ettikleri gerekçesiyle gözaltına alındılar. Avrupa’da gazeteciler neden tutuklanıyor diye kıyamet koptu. Hükümet de ‘Altan Öymen gazetecilik yaptığı için değil uçak kaçırdığı için tutuklandı’ cevabını verdi.” Şimdi anlıyor musunuz neden hüzünlendiğimi. 1930, 1940, 1980, 2015 fark etmiyor; hep aynı kısırdöngü. İnanıyorum ki Ahmet, Kadri, Murat Sabuncu, Musa Kart ve diğer dostlar yakında çıkacak, yine yazacak. Ama bu ülke bir gün normalleşecek mi?.. İşte artık onu bilemiyorum. CHP’li Çam’dan 24 Temmuz’a çağrı CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticilerinin yargılanacağı İstanbul’daki davanın başlayacağı, aynı zamanda basın bayramı olan 24 Temmuz ve devam eden üç gün için, vatandaşlara destek olmaları çağrısı yaptı. Cumhuriyet yazarlarının 265 gündür süren tutukluluğuna derhal son verilmesi gerektiğini söyleyen Çam, şu ifadeleri kullandı: “Bu yıl 24 Temmuz gerçek gazeteciler için ayrı bir önem taşıyor. 24 Temmuz, basında sansürün kaldırılmasının yıldönümü, her yıl “24 Temmuz Basın Bayramı” olarak kutlanır. Ama bu yıl 24 Temmuz Pazartesi günü aynı zamanda Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının aylar sonra mahkeme karşısına çıkacağı tarih ve duruşmalar 25, 26, 27 Temmuz tarihlerinde devam edecek. Tam 265 gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticileri 24 Temmuz günü mahkemeye çıkıp ilk savunmalarını yapacaklar. Biz de orada olacağız ve tüm yurttaşlarımı bu haksız tutukluluğa birlikte tepki göstermeye davet ediyorum.” l İzmir/DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle