30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Temmuz 2017 4 ‘Vız gelir!’ demek kolay Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik husumet Alman siyasetinde prim yapıyor” derken haklı. Gerçekten de Erdoğan karşıtlığı, Almanya’da moda haline gelmiş bulunuyor. Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken çoğu zaman kantarın topuzunun kaçtığı görülüyor. Nitekim Almanya’nın ciddi gazetelerinden Fankfurter Rundschau geçen gün yayımlanan bir yazıda “Erdoğan gibi devlet rehinecileri” kabilinden bir ülkenin Cumhurbaşkanı hakkında kullanılması pek mutat olmayan bir deyimi telaffuz etmekte beis görmüyordu. Olaya biraz yakından bakınca, iki ülke arasında son zamanlarda patlak veren ve tırmanmasını hâlâ sürdüren krizin bir Alman Türk çekişmesinden çok, bir Alman Erdoğan çatışması olduğunu söylemek daha doğru. Evet, İbrahim Kalın doğru söylüyor, ama bu doğru söz olayı açıklamaya yetmiyor ve hemen şu soru akla geliyor: Tayyip Erdoğan neden Almanya’da genel bir husumetin baş hedefi haline geldi? Burada birden fazla etken söz konusu. Tayyip Bey’in son referandumdan önce Almanya’daki Türklere seslenmek isteyişine Berlin’in karşı çıkması üzerine kullandığı ve pek de devlet adamına yakışmadığı söylenebilecek olan üslup, ardından bu konuda yapılan yine pek de hoş kaçtığı söylenemeyecek olan zorlamalar olayların tırmanması üzerine Beştepe’den yükselen Nazi suçlamaları, İncirlik krizi hep bardağı dolduran damlalar oldu. HHH Almanya’da şu anda oluşan Tayyip Erdoğan imajı, ne yapacağı belli olmayan, demokrasi ve insan hakları karnesi bozuk bir diktatör imajıdır. Türk medyasının yerli kamuoyuna yönelik olarak yaptığı bu görüntünün doğru olmadığı yolundaki yayınların Alman kamuoyundaki algıyı değiştirme yönünde fazla bir etkisi olacağı düşünülemez. Burada bir başka hususu da unutmayalım. Almanya bu konuda böyle algısı olan tek Avrupa ülkesi değildir. Avrupa’da ve dünyanın başka ülkelerinde de aynı algının paylaşıldığını görüyoruz. Türkiye’nin OHAL’in ilanının birinci yılında içinde bulunduğu durum dünyadaki bu yaygın algının kolayca değişmesine pek elverişli değil. DİSK ve CHP’nin OHAL’in birinci yılıyla ilgili raporu dünkü Cumhuriyet’teki özeti şöyleydi: “DİSK Genel Başkanı Kani Beko ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük tasfiyesi yaşanmıştır. Kamudaki ihraçlar 27 Mayıs, 12 Eylül gibi darbe dönemleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar kapsamlıdır’ dedi. CHP OHAL raporunda çarpıcı örnekler yer aldı. ‘Günde 304 kişi işini kaybetti, en az 35 kişi intihar etti, ülke gazeteci ve siyasetçilerin hapishanesine dönüştü terör arttı. CHP’ye on bin mağduriyet başvurusu yapıldı. Önlemeyen tek grev Özmen ve Özakça’nın açlık grevi oldu’ deniyor.” 20 Temmuz 2016 tarihli Cumhuriyet’in manşetinde de sekiz buçuk aydır Silivri hapishanesinde bulunan Cumhuriyet mensuplarının tutukluluklarının keyfi olduğunu bildiren BM raporu vardı. HHH Bu koşullar altında Almanya’daki Tayyip Erdoğan algısını değiştirmenin güç olduğunu görmek zor değil. Son olarak bardağı taşıran damla ise Büyükada tutuklamaları üzerine “Türkiye’ye çok sabır gösterdik” diyen Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in çok sert açıklamaları oldu. Gabriel’in açıklamalarına tepki o sırada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin ile telefon görüşmeleriyle, Mescid i Aksa sorununu çözmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan değil de Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Gabriel’in, Alman yurttaşlarına Türkiye’nin ziyaret ve yatırım açısından tavsiye edilemez ülke olduğunun açıklamasını gündeme getirmeyi de içeren sözleri Dışişleri tarafından “kabul edilemez” olarak nitelendirilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrını bilenler, Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel’in açıklamalarına “vız gelir” yanıtını vermesini yadırgamayacaklardır. Ancak, “vız gelir”in sonuçlarının iki taraf için de pek yabana atılır cinsten olmayacağı açıktır. İHD HAK İHLALLERİ RAPORU: 6 ayda 12 bin 503 ihlal İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, bölgede 2017 yılının ilk 6 ayında gerçekleşen insan hakları ihlallerine ilişkin hazırladığı raporu açıkladı. Raporda son 6 ay içerisinde bölgede toplam12 bin 503 hak ihlali yaşandığına dikkat çekilerek, “Çatışmalarda, bombalı saldırılarda, cezaevlerinde ve patlamalarda 459 kişi yaşamını yitirdi, 326 kişi yaralandı. 27 kadın intihar, aile içi ve toplumsal şiddet sonucu yaşamını yitirdi, 5 kadın cinsel saldırıya uğradı. 355 kişi işkenceye maruz kaldı” denildi. l DİYARBAKIR/Cumhuriyet haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ sağlı‘kSlaı çğıkçaıkmsaaznsdına’KAİKSTİULNİRACUMİÇYINILIIN Suruç’ta 2 yıl önce yaşanan bombalı saldırıda arkadaşlarını kaybeden Cuştan, ‘Saçlarımdan arkadaşlarımın etlerini çıkardım’ diye anlattı Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri, “Kobane’yi Yeniden İnşa Edelim” kampanyası için Türkiye’nin çeşitli illerinden oyuncak, kitap ve sağlık malzemeleriyle yola çıktılar. Suruç’ta Amara Kültür Merkezi önünde bomba lı saldırıya uğradılar. 33 genç yaşamını yitirdi. Suruç katliamının üze rinden iki yıl geçti. Kat SEYHAN AVŞAR liamı planlayanlar ise yargı önüne çıkarılma dı. Ailelerin acısı ise ilk günkü gibi taze. Patlamadan kurtulan Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabi ri Havva Cuştan, iki yıldır gelmeyen adalete öfkeli: “Yıkılan bir kente ba tıdan bir barış köprüsü olmak iste diğimiz için gitmek istemiştik ama Suruç’ta katledildik. Saçlarımın ara sından arkadaşlarımın etlerini çı kardım. Suruç davasında bir ilerle me yok. Öfkeliyiz ve adalet isteme ye devam edeceğiz” diyor. Fotoğraf kurtardı Cuştan, İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünde öğrenciydi. Kobane’ye hediyeler götürecek olma fikri onu heyecanlandırmıştı. Yaşadığı heyecan, mutluluk uykularını kaçırıyordu. Arkadaşlarıyla beraber İstanbul’dan yola çıktı. Umut dolu bir yolculuğun ardından vardığı Suruç’ta Amara Kültür Merkezi önünde yapılan basın açıklamasının fotoğrafını çekmek için kalabalığın içinden çıkıp, karşı tarafa geçti. Tam o sırada bombalar patladı. Cuştan ölümden kıl payı kurtuldu. O günden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı söyleyen Cuştan, “Sağlık kişi nin ruhen ve fiziken iyi olma halidir. Bir katliamdan hiç kimse sağ veya sağlıklı kurtulamaz. Asla eskisi gibi olamıyorsun. O günlerde saçlarımı kısa kullanıyordum, uzatmaya karar vermiştim. Kısacık saçlarımın arasından et parçaları temizledim. Kolumdan, yüzümden et parçaları temizledim. O gün giydiğim pantolunu halen saklıyorum. Dün de onu giydim” diyor. Sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşayan Cuştan olay gününü ise şu sözlerle anlatıyor: “Birden anlamadığım bir biçimde alev topu gibi bir şey gördüm. Donup kaldım. Yere bak 33 gencin yaşamını yitirdiği Suruç katliamında arkadaşlarını kaybeden Havva Cuştan, kalbine ve zihnine kazınan acısını melek kanatlı bir oyuncak ayı dövmesiyle bedenine de kazımış. mıyorum. Sadece yanan ağaçlara ve Amara’nın parçalanmış camlarına bakıyorum. Tanımadığım birinin, ‘Neden burada duruyorsun? İkinci bir patlama olabilir. Gel’ dediğini hatırlıyorum. Yaralı bir arkadaşımı gördüm. Ona yardım edip, hastaneye götürdüm. O, yüzden Amara’nın bahçesini hiç görmedim. Yaralıların yerdeki halini, parçalanmış bedenlerini hiç görmedim. Patlamadan bahsediyorlar ama bu kadar büyük bir patlamanın olabileceğini düşünmüyordum. Hayatımda görmemişim böyle bir şeyi hayal etmiyordum. Yaralılar ufak ufak gelmeye başladı. Bir ara yaralıların gelmesi kesildi. Meğerse o esnada da polis yaralıların üzerine gaz bombası atıyormuş. Ezgi’ye, Polen’e ulaşmaya çalışıyorum. Aydan’ı arıyorum. Hiçbiri telefonuma bakmıyor. Sonra hastanede bir arkadaşımı gördüm. Onu saçlarından tanıdım. O zaman olayın boyutunu anladım.” ‘Adaleti getireceğiz’ Atılan gaz bombaları nedeniyle yedi arkadaşının hayatını kaybettiğini aktaran Cuştan, “Polis o gazı atmasaydı yedi kişi şimdi aramızda olabilirdi. Onların derdi orada hepimizi öldürmekti. Doğu’yu Batı’yla buluşturmak isteyen, barış isteyen bir gençlik katliamıydı” diye konuşuyor. Dava sürecinde ise bir gelişme olmadığına değinen Cuştan, “Mahkeme heyetinin gerçekleri açığa çıkartmak, adaleti sağlamak gibi bir dertleri yoktu. Aksine bizi suçlamak, gerçekleri gizlemek gibi dertleri vardı. Duruşma salonunda olması gereken sanık, SEGBİS’e bile ‘hastayım’ diyerek çıkmak istemedi. Avukatların ısrarı sonucu SEGBİS’e bağlandı. Tek bir sanık olması bile başlı başına büyük bir hukuksuzluk ve adaletsizlik örneği. Ölümsüzleşenlerimizin üstüne gaz bombaları yağdıran, yaralıları taşırken arabalarımızın önüne geçen polislerin hiçbiri yargılanmadı. Dosyada hiçbirine soruşturma açılmadı. Sadece dönemin Emniyet müdürüne 7 bin 500 TL para cezası verildi” diye konuşuyor. Sadece Suruç’un değil, Ankara, Sultanahmet, Taksim, Reina katliamlarının hepsinin acısını içinde yaşadığına değinen Cuştan, “Bu acıların hepsini çok iyi bilirim. Hepsinin hesabını soracağınız, adaleti getireceğiz. Katiller yargılanacak” diyor. l İSTANBUL Alay eder gibi yanıt verdi Mahkeme iki kez, Ankara Gar katliamında ihmali bulunan kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusunun akıbetini sordu. Savcılık ise net bilgi vermemekte ısrar ediyor Ankara Garı önünde düzenlenmek istenen ‘Barış’ mitinginde kendilerini patlatan iki canlı bomba 101 kişiyi katletmişti. TTB SAĞLIĞIN OHAL’İNİ AÇIKLADI: Muhaliflerin tasfiye edilmesine dönüştü OHAL döneminde çıkartılan KHK’lerle 960’ı Sağlık Bakanlığı’ndan, 1355’i tıp fakültelerinden olmak üzere toplam 3 bin 315 sağlık emekçisinin ihraç edildiğini açıklayan Türk Tabipleri Birliği (TTB) “Darbecilere karşı mücadele olarak başlatıldığı bildirilen süreç, giderek KHK’ler aracılığıyla muhalif konumdaki kamu emekçilerinin kamusal alandan tasfiyesine dönüşmüştür” dedi. TTB, OHAL sürecinde sağlık hakkı ihlallerini basın toplantısı ile değerlendirdi. Birçok hekimin kamu görevleri ve üniversitelerdeki kadrolardan ihraç edilmeleri ile sağlık hizmetleri ve yükseköğretim sistemine zarar verildiğini belirten açıklamada “3 bin 315 hekimin ihraç edilmesi halkın sağlık hizmetlerine erişimini aksatarak halkın sağlık haklarının engellenmesine neden olmaktadır. Yine bu ihraçlar, nitelikli sağlık hizmeti verilmesini, hastaların ve öğrencilerin ülkemizin değeri olan bilim insanlarından faydalanmasını, iyi ve donanımlı hekim yetişmesini engellemektedir” denildi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet İHD’DEN HAPİSHANE RAPORU: Cezaevinde baskı korkunç boyutlarda İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi avukat Zeynep Ceren Boztoprak, Taksim’deki İHD binasında yapılan toplantıda, “Ortak alana çıkmanın sonlandırılması, kitapların alınmaması, sosyal faaliyetlerin tamamen kaldırılması, ayda bir olan açık görüşün, iki ayda bire, haftada bir olan telefon görüşmesinin de 15 günde bire çıkarılması hak ihlallerine birer örnektir. Mektupların muhataplarına ulaşması ayla rı buluyor. Bazen de hiç ulaşmıyor” diye konuştu. Trabzon’daki cezaevine Cumhuriyet gazetesinin alınmadığını kaydeden Boztoprak, şunları söyledi: “Silivri’de bir tutuklu, OHAL diye hastaneye götürülmedi. Tutuklu hayatını kaybetti.” İnsan hakkı savunucularının tutuklanmasının, hükümetin politikasıyla örtüştüğünü dile getiren Boztoprak, “OHAL’e rağmen hukuk mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ALİCAN ULUDAĞ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 101 kişinin öldüğü Ankara Tren Garı katliamında ihmali bulunan kamu görevlileri hakkındaki soruşturmanın akıbetini 2. kez soran mahkemenin yazısına yine yanıt vermedi. Bunun üzerine savcılığa 3. kez yazı gönderen mahkeme, konuya ilişkin ‘bilgi verilmediğine’ dikkat çekerek, 25 Eylül’deki davanın duruşması öncesine kadar soruşturmanın akıbetiyle ilgili bilgi verilmesinde ısrar etti. 19’u tutuklu, 17’si firari olmak üzere 36 kişinin yargılandığı 10 Ekim Ankara Tren Garı katliamına bakan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, mağdurların anlatımları üzerine gerekli önlemleri almayarak patlamada ihmali bulunan kamu görevlileri hakkında Ankara Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Mahkeme, 10 Mayıs’ta Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na gönderdiği yazıda soruşturmanın ne aşamada olduğunu sormuştu. Memur Suçları Soruşturma Bürosu ise mahkemeye gönderdiği yazıda, yanıt vermekten kaçarak, yazışmanın Memur Suçları Soruşturma Bürosu Yazı İşleri Müdürlüğü üzerinden yapılmasını talep etmişti. Mahkeme, bu kez Yazı İşleri Müdürlüğü’ne hitaben göndererek soruşturmayı ikinci kez soruşturmuştu. Yanıtta yine dosyanın akıbetiyle ilgili bilgi verilmedi. Yanıtta 2016/93943 soruşturma dosyasının dışında olayla ilgili olan, ihmali bulunan kamu görevlileri yönünden 2017/78089 soruşturma numaralı dosyasının bulunduğu ve Ankara İl Sağlık Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma izni için Ankara Valiliği’ne evrak gönderildiği, dosyanın halen derdest olduğu bildirildi. Bu yanıttan tatmin olmayan mahkeme, 14 Temmuz’da Yazı İşleri Müdürlüğü’ne 3. bir yazı daha göndererek, “Soruşturma dosyasının akıbeti, karara çıkmış ise karardan bir suretinin, mahkememiz duruşmasının atılı bulunduğu 25 Eylül 2017 tarihinden önce mahkememize gönderilmesi rica olunur” dedi. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle