04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Cumartesi 15 Temmuz 2017 Red Bull Music Academy Berlin Red Bull Music Academy, bu yıl 20’nci yaşını kutluyor. 15 Haziran’da Berlin’de başlayan akademi 4 Eylül’e kadar devam edecek. 8 Eylül 12 Ekim tarihleri arasında Berlin’de gerçekleşecek akademi için ise başvurular 4 Eylül’e kadar sürecek. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: eMİNE BİLGET Bodrum Bale Festivali başlıyor Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 15. Uluslararası Bodrum Bale Festivali, 24 Temmuz 12 Ağustos tarihleri arasında tarihi Bodrum Kalesi’nde gerçekleşecek. Festivalin açılışı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin sahneleyeceği; Nikos Kazancakis’in aynı adlı başyapıtından uyarlanan “Zorba” balesiyle yapılacak. Türkiye prömiyeri gerçekleştirilecek ‘Zorba’nın öyküsü, İtalyan koreograf Lorca Massine yorumuyla izlenecek. Festivalde daha sonra; 28 29 Temmuz’da Kübalı sanatçı ve koreograf Lizt Alfonso tarafından kurulan “Lizt Alfonso Dans Küba” topluluğu izleyiciyle buluşacak. 1 Ağustos Salı akşamı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenecek Rus balesi “Uyuyan Güzel”in ardından; 4 Ağustos Cuma akşamı, festivale Kazakistan’dan katılan Astana Balesi; 7 Ağustos Pazartesi akşamı Svetlana Zakharova’nın kurduğu “Svetlana Zakharova Solo Dans Projesi” isimli topluluk sahnede olacak. Festivalin kapanışında ise İspanyol dans topluluğu “LOS VİVANCOS”, “Born to Dance” isimli performanslarını sahneleyecek. Detaylı bilgi ve biletler için http://www. bodrumballetfestival.gov.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz. [email protected] 15 Svetlana Zakharova ‘Burada da kendi ülkemde de yabancıyım’ Hayatının büyük kısmı Türkiye’de geçmiş İranlı yazar Shahzadeh Igual’in romanı ‘Tahran’ın Kırmızı Sirenleri’ kısa sürede ciddi bir okur ilgisiyle karşılandı. Igual ile romanını ve ikiye bölünmüş hayatını konuştuk EKmolruakhısa 25yıldan uzun bir süredir Türkiye’de yaşıyor Shahzadeh Igual. Küçük yaşta gel miş, burada büyümüş, burada âşık olup evlenmiş, ama kendi deyişiy le bir türlü “kök salamamış” biri o. Bir anlamda teselliyi kitaplarda bul muş ve nihayet kendi de kalemi eli ne alıp yazmaya başlamış. Mona Ki tap etiketiyle basılan “Tahran’ın Kır mızı Sirenleri” Igual’ın çocukluğun dan günümüze kadar gelen kendi hayat öyküsünü anlatan bir roman. Otobiyografik özellikler taşıyan bu ilk romanın ardından nasıl bir ikinci roman gelir bilemiyoruz ama edebi yatımızın Türkçe yazan İranlı bir ya zar kazandığını söyleyebiliriz rahat lıkla. Shahzadeh Igual ile romanını, hayatını ve Ortadoğu’nun bitmeyen acılarını konuştuk. Sevgi en büyük inanç n Romanda birçok kayıp var: Çocukluğun kaybı, vatan kaybı, anne baba kaybı. Şu soru geliyor aklıma, acaba kayıplar çok mu belirledi hayatınızı? Kayıplar hayatımın akışını belirlemedi aslında, kayıplar benim her sabah uyandığımda neyi kaybedeceğimi düşündürdü bana. Sıradaki ne olabilir diye... Ve her sabah şükranla uyanmamı sağladı. Savaştaki çocukluğumun kaybı benim için çok önemliydi, ta ki annemi kaybedene kadar. Annemi kaybedene kadar, aslında bir de vatanın içinde yaşamayı, o lüksü kaybedene kadar. En önemli ihtiyaçlar çocukluğumdan beri benim için lüks. Kayıplar kimilerini sertleştirir, nasırlaştırır, hele böylesi derin kayıplar, her seferinde bir uzvunu kaybeder gibi olursun; beni ise daha çok merhamet sahibi yaptı. Hâlâ ben sevgiye çok inanırım, sevgi benim için en büyük inanç. Yeşermek zordur n Öte yandan 90’lı yılların başında, 1012 yaşlarında başlayan bir Türkiye hayatınız var. İster istemez kendi vatanından uzakta başka bir vatan yaratmış oldunuz, yüreğiniz ikiye bölündü. Bununla başa çıkmak zor oldu mu? Başa çıkılması imkânsız bir hadise bu. Bununla yaşamayı öğreniyorsunuz. Pek çok travma, pek çok kayıp yeri doldurulamayan boşluklar yaratır. Ve ben bu koca deliklerle, çukura girmemek için sokakta sekeriz ya hani, işte ben sekerek yaşıyorum bunlarla. Her sabah uyandığımda farklı bir duyguyla uyanıyorum, hiç savaş görmemiş, hiç gurbet yaşamamış, hiç kayıp yaşamamış insan Nuriye ve Semih mesajı n Evrim Teorisi öğretiliyor mu İran’da? Evet, beşinci sınıfta. Öğretiliyor çünkü İslama ters değil bu. Benim son yıllarda çok beğenerek takip ettiğim bir ilahiyatçı var, İhsan Eliaçık. Türkiye’de bu gibi insanlar olduğu sürece umut var demektir. Nuriye gibi, Semih gibi, kutsal bir görev üstlendi o çocuklar ve ölebilirler, ve gerçekten Allah’a inanan, cumaya giden, bütün argümanlarının içinde en az beş kere Allah ve Müslüman geçen bir devletin canını acıtmıyorsa; en doğal hakları olan işlerini geri isteyen bu iki çocuğun yok oluşu Allah’a inanan bir liderin ya da devlet görevlilerinin canını acıtmıyorsa işte orada hiçbir dinden bahsedemeyiz aslında. lardan çok daha farklıdır benim sabah uyanışlarım ve gece yatışlarım. Başa çıkılması imkânsız hadiseler getiriyor beraberinde savaşlar, göçler ve akabinde gelen gurbet hayatı. Üstelik benimkisi emrivaki bir göç, en sevdiği oyuncak elinden alınan bir çocuğun yaşadıklarını yaşadım ben. Şu anda gitmek istesem bu benim seçimim olur. Yeşermek zordur, ben bunu fark ettim, bunu hissettim. Kitapta da yazdığım gibi “yanlış saksılarda büyüyen çiçekleriz biz”. Kök salmak çok kolay değil. Özellikle buluğ çağının altındaki çocuklar için neredeyse imkânsız. Evet şekil alıyoruz, girdiği kabın şeklini alan su gibi. ben de şekil aldım burada. Bir kere anadilimden çok daha iyi konuştuğuma inandığım bir Türkçem var, sonradan öğrenmiş olmama rağmen. her şeye katılırım, bay ramda bayrak asarım, maçta herkes gibi heyecanlanırım, şehit haberlerinde üzülürüm, ama ben hep bir yabancıyım burada. Ve beraberinde ben İran’da da artık bir yabancıyım. Ve ben kısacası buna vatansızlık diyorum. Arapça ifadeler n Romana gelirsek... Anadiliniz Farsça ama “Tahran’ın Kırmızı Sirenleri’ni” Türkçe yazdınız. Zorlandığınız anlar olmadı mı hiç? Farsçanın güçlü varlığından yararlanarak anlatmak istediğim, tasvir etmek istediğim hadiselerde çok zorlandım. Farsça çok güçlü bir lisandır ve Türkçeyle karıştığı zaman ancak güzel bir eser ortaya çıkabiliyor. Sadece öğrendiğim Türkçeyle yazmış olsaydım bu kadar vurucu ve duygularımı bu kadar net anlatamaya bilirdim. Romanda Arapça ifadeler de var. Evet Farsça çokça var romanda ama Arapçanın özellikle Ortadoğu’daki yaşananları, Ortadoğu’daki muharebeleri anlatacak en zengin dil olduğunu düşünüyorum. Çünkü buna vakıflar. Yıllardır bunu yazıp çiziyorlar... Binlerce yıldır orada vuku bulan hadiseler ancak o dilin zenginliğiyle anlatılabilir diye düşünüyorum. Çocuklarla empati n Bugün Ortadoğu coğrafyası yine yanıyor, yine savaş var. Suriye’den kaçıp gelen, sayısı milyonlarla ifade edilen insan var memleketimizde. Siz de çocukluğu savaş yüzünden heba edilmiş biri olarak onlarla empati kuruyor musunuz? Ben daha çok çocuklarla empati kurabiliyorum. Eli silah tutan, ya da hatta yemek yapabilen, ya da bir iğne vurabilen insanların savaş ortamlarında memleketlerini terk etmemeleri gerektiğine inanıyorum. Bunun kitabımda da uzun uzun altını çizdim. Ne olursa olsun, rejimle anlaşırsınız anlaşmazsınız, mesele eğer toprak meselesiyse topraklar terk edilmez. Fakat herhangi bir göçün şartlar ve ahval ne olursa olsun bila istisna etki bıraktığı, en çok etkilediği çocuklardır. Tabii ki empati kuruyorum onlarla. Bir çocuk ne kadar kötü niyetli olabilir ki? Bazen sosyal medyada falan görüyorum, “Suriyeliler evine gitsin” diyenler oluyor ya da sokakta saldırıyorlar... Ben böyle söylemleri ırkçı buluyorum. Hatta evet, Suudi Arabistan ile İran arasında çok ciddi siyasi sıkıntılar var, elbette ki benim vatanım haklı bu konuda, ama “Araplaştırılıyoruz” sözü bile ırkçı bir söylem gibi geliyor bana. n Türkiye’de İran’a karşı bir önyargı olagelmiştir hep. “İran gibi olmayalım” denir sıklıkla mesela. Bu önyargıyla siz de karşılaştınız mı kendi adınıza? Çok. Eski yıllarda daha da çok. İran maalesef ki devrim ve akabindeki muazzam ambargoyla beraber dezenformasyonların da ülkesi oldu. İran’dan direkt doğru haber gelmedi. Hep yorumlu havuz haberlerle beslendi Türkiye ve diğer ülkeler. Benim burada yaşayan Türk insanlarına şöyle bir, gönül koyma demeyeceğim de, önerim oluyordu ancak: Komşu ülkeni bir Amarikalının tanıdığı gibi tanıma, çünkü öyle değil. İran’ın ambargosu sadece iktisadi bir ambargo değildi. İran’ın kültürüne, İran’ın başarısına, İran’ın büyümesine, sanayiine, her şeyine ambargo kondu. Amerika nasıl istediyse İran öyle tanındı. Pera’dan çocuklara atölye Pera Müzesi, “Çiftdüşün: Çiftgörü” ve José Sancho sergileri kapsamında yaz atölyeleri düzenliyor. 416 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen ve üç farklı (46, 712 ve 1317) yaş grubuna yönelik geliştirilen atölyelerin sonucunda bir seçki Pera Eğitim Atölyesi’nde, ağustoseylül ayları arasında sergilenecek. ‘Müzik yazın da susmayacak!’ Klasik müzik dünyasının bilinen yayınlarından Andante, yaz ayları boyunca ülkenin dört bir yanında hayata geçirilecek müzik etkinliklerini, Temmuz sayısının kapağına taşıdı. Dergi, klasik müzik, caz, pop, rock alanlarında yaz aylarında düzenlenecek festivaller, atölye çalışmaları, ustalık sınıfları ve müzik köyü gibi özel etkinliklerden haberdar olmak is teyenlere, “Müzik yazın da susmayacak!” sloganıyla bilgi vermeyi sürdürüyor. Derginin temmuz sayısında piyanist yazar Can Çakmur’un, Egemen Berköz’ün ve MFÖ’nün tarihçesini anlatan Michael Kuyucu’nun da yazıları bulunuyor. PEN TÜRKİYE’DEN 15 TEMMUZ BİLDİRİSİ ‘Demokrasi Hepimizin Hakkı!’ PEN Türkiye, 15 Temmuz ile ilgili “Demokrasi Hepimizin Hakkı” başlıklı bir bildiri yayımladı. “Darbelerin kader olamayacağını Türkiye halkı 15 Temmuz direnişiyle gösterdi” denilen bildiride, “Darbecilere karşı, ülkesine, demokratik düzene, parlamenter sisteme sahip çıktı. Bir daha kolay kolay darbeye cesaret edilemeyeceğinin en büyük güvencesiydi bu karşı çıkış. Ama bunu perçinlemenin bir tek yolu var: O da Demokrasi! Darbe girişimini, daha çok baskı, daha çok şiddet aracına dönüştürmemek! Adalet, hak ve hukuktan asla vazgeçmemek! Kuvvetler ayrılığına saygı göstermek! Ne askeri darbe, ne sivil darbe! Korkusuzca, adalet ve barış içinde özgürce bir arada yaşamak için Demokrasi!” ifadelerine yer veriliyor. Bildiride, darbeler nereden ve nasıl gelirse gelsin, “Hayır!” diyeceklerini belirten PEN Türkiye, “Her türlü darbeye karşıyız ve barış içinde bir arada yaşamanın yollarının hızla açılmasından yanayız” vurgusunu yapıyor. ‘Sevdiklerim’ albümü çıktı 2011 yılında trafik kazasında kaybettiğimiz Türk halk müziği sanatçısı Kıvırcık Ali’nin, kayıtlı performanslarından derlenen “Sevdiklerim” albümü İBER Prodüksiyon tarafından dijital platformlarda yayınlandı. Sanatçının orkestrası eşliğinde canlı olarak seslendirdiği parçalardan derlenerek oluşturulan albümde, iki tane Ahmet Kaya şarkısının yanı sıra Sezen Aksu’nun “Belalım” şarkısı da yer alıyor. Albüm, 1 Ekim’de tüm müzik marketlerde raflardaki yerini alacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle