Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Salı 20 Haziran 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Siyasal İslam emperyalizm örtüşmesi altında ezildik Emperyalizm ve siyasal İslam, 1990 sonrasında tam olarak örtüşür duruma geldi. Ortadoğu’da BOP için, “yönetimleri siyasal İslam üzerine oturtmak emperyalizmin hedefi oldu”. Çünkü, siyasal İslam antidemokratik statükoyu daha da derinleştiriyor; öte yandan siyasal İslam Müslüman ülkeler içinde ve aralarında mezhep kavgalarını derinleştirerek çatışma ve savaşları körüklüyor. Bu da BOP’un uygulanması açısından emperyalizmin işini kolaylaştırdı. Hem antidemokratik gidiş hem de mezhep savaşları “kral, şeyh, emir ya da diktatörün” daha da öne çıkmasına ve tamamen emperyalizmin emrine girmesine yol açıyor: Körfez ülkelerinde ve Mısır’da görüldüğü gibi. Türkiye’nin düşürüldüğü tuzak Türkiye de BOP bağlamında bu tuzağın içine çekilmeye çalışılıyor; bütün sınırdaş komşuları ile kavgalı, içerde demokratik rejimden ve kuvvetler ayrılığından uzaklaşan bir düzen, emperyalizmin yolunu açıyor: 1990 öncesi iki kutuplu dünyada Batı (ve ABD) Türkiye’yi, “birinci ligde değil ama ikinci ligde tutarak kendi değerlerine yakınlaşmasını” savunuyordu. NATO’dan AB gümrük birliğinin içine alınmasına kadar, “bir ikinci lig ülkesi” politikası Batı tarafından yürütüldü. Ancak Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkiye, Ortadoğu’da “enerji politikalarının bir aracı ve atlama tahtası olarak” rakip takım oldu. Lozan’ın reddi, ülkenin parçalanması ve Kürdistan’ın bir ayağının Türkiye’de gerçekleştirilmesi, emperyalizmin amacı haline geldi. 1991’de Kuveyt operasyonuna, 1 Mart 2003’te Irak işgaline karşı koyan ve ulusal çıkarlarını koruyan Türkiye’nin ancak siyasal İslam yapısına itilerek Körfezleştirilmesi (ve Araplaştırılması) BOP’un (ve emperyalizmin) hedefi haline geldi. 2004 ve 2005’te “200 yıldır ilk defa Batı ile taleplerimiz birleşti” diyen başdanışmanların kafasında bu mu vardı? Siyasal İslam talebi ile Batı’nın BOP talebinin örtüştüğünü ilan ediyorlardı. FETÖ’nün Türkiye’yi işgal ederek emperyalizm adına siyasal İslamı kurması; demokrasinin yok edilmesi, Lozan’ın ortadan kalkması için Körfez ülkelerinde ve Arap dünyasında görüldüğü gibi siyasal İslamın devlet rejimi olarak FETÖ öncülüğünde gerçekleşmesi isteniyordu. 15 Temmuz FETÖ girişimi bunun için yapıldı. Türkiye’deki sorun “siyasal İslamın, demokrasinin yerine yerleştirilmek istenmesinden” kaynaklanmaktadır. FETÖ koçbaşlarıydı; ancak ondan sonuç alamayınca, emperyalizmin vazgeçeceğini düşünmek fazla aptalca olur. Diğer dinci örgütlenmeleri her zaman ‘B’ ve ‘C’ planları olarak hazırda bekletirler. Esas sorun, “biz ulusal çıkarlarımızın ve demokrasinin korunması ve geri gelmesi için” içerde, asgari müşterekleri oluşturabilecek miyiz? Bugün saplandığımız bataklık, “emperyalizm ile siyasal İslam dayatmalarının örtüşmesinin” sonucudur; artık bunu anlayalım, yoksa hep birlikte batarız... HHH Onları andığımız şu günlerde İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk’a, “Pencere”den ve Sevgili Turhan’ın kırık çizgilerinden gönül dolusu sevgiler, selamlar... “Yolumun Kesiştiği Ünlüler”de onlara da merhaba dedim, umarım beğenirler... 20 HAZİRAN 2017 SAYI: 33494 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.23 03.16 03.49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.25 13.13 17.11 20.47 05.13 12.57 16.53 20.28 05.41 13.20 17.12 20.46 Yatsı 22.39 22.16 22.18 yorum 13 60’lı yıllarda Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile görüşmelerine ilişkin bir belge elime geçti. Belge “Türkiye’nin görüşmelerde izleyeceği pazarlıkların boyutlarını” içeriyordu. Cumhuriyet’te yayımladım… Dışiş si gün Ankara’daki mitingde, “O yardımlar Suriye Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu” diye değiştirdi! 21 Ocak 2014’te Aydınlık gazetesi Cumhuriyet’ten 14 ay önce TIR’ların içe ÖzAgecanr leri Bakanlığı, hakkımda “Devletin giz riğini açıklamış, herhan li kalması gereken bilgilerini açıklamak…” suçunu işlediğimden dolayı dava açtı. Mahkemede, elimdeki özgün belgede “gizlidir” kaydının olmadığı gi bir yasal işlem yapılmamıştı. Cumhuriyet’e dava açıldığında, Aydınlık gazetesi “MİT TIR’ları haberini Cumhuriyet’ten önce yap Kavşak Adalet… Yargı! nı söyledim. Dava sürerken, Başbakanlık yanlışlıkla bu belgeyi Resmi Gazete’de “Bakanlar Kurulu Kararnamesi” olarak yayımladı. Resmi Gazete’yi mahkemeye sunarak aklandım. Yoksa “casusluktan” müebbet hapse mahkum olacaktım! HHH CHP Milletvekili Enis Berberoğlu “casusluk” suçundan “müebbet hapse” mahkum edildi, cezası 25 yıla indirildi. MİT TIR’larının Suriye’ye silah taşıma belgelerini Cumhuriyet gazetesinde Can Dündar ve Erdem Gül’e verdiği iddia ediliyor, onların yargılanmaları da sürüyor. TCK’nin “casusluk”la ilgili 330. maddesinin 1. fıkrası şöyle: “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye müebbet hapis cezası verilir.” tık. Gelsinler, tutuklasınlar!” açıklaması yaptı. Bir başka belgeleri açıklama suçu, TCK’nin 136. maddesinde yer alıyor. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin “E. 2008/7821, K. 2010/1586, T. 3.2.2010” sayılı şu kararı internette dolaşıyor: “Karar: (…) Eğer bu çeşit bir bilgi yayımlanıp açıklandığı tarihte esasen daha önce kamuoyunun bilgisi olmuş ve herkes tarafından bilinmekte ise ortak bir sır olma vasfını kaybeder ve onun gizli kalması gereken veya yayın ve açıklanması yasaklanan bir bilgi olduğundan söz edilemez. Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün (bozulmasına), oybirliğiyle karar verildi.” HHH Berberoğlu’nun tutuklanmasına tepki olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nın başlattığı “Adalet” yürüyüşü sürüyor. AKP Reisi Umumisi yürüyüşçüleri şöyle tehdit etti: “Adalet yollarda değildir. Adliye binalarındadır. Rahmetli Demirel’in dediği gibi ‘Yollar yürüyerek aşınmaz.’ Bunu aşındıramazlar. Varsa bir haksızlık müracaat edeceğin yer bellidir. Siyasette sözü olanın bunu ifade edeceği yer de yol kenarları değil, Meclis kürsüsüdür. Eğer yürümekle aşınacağını sanıyorlarsa bu mümkün değildir. Yargı, yarın sizi de bir yerlere davet ederse şaşmayın!” HHH 28 Nisan’da Mülkiye’deki gösterilerimizden sonra “(555K) şifresi ile (5 Mayıs’ta saat 5’te Kızılay’da yürüyeceğiz)” uygulaması başlatılmıştı. Tesadüfen oradan geçen dönemin Başbakanı Adnan Menderes de kendisi Cumhuriyet’te ha ni gösterilerin içinde bulmuştu. Yollar berin çıktığı 29 Mayıs yürümekle aşınmamış, Menderes top 2015 günü, dönemin tan aşınmıştı! Veziri Azamı Ahmet Mülkiyeli ağabeyim şair Cemal Sü Davutoğlu, Kayseri’de reya “555K” şiirinde şöyle demişti: “Yardım, Özgür Suriye “(…) biz şimdi alçak sesle konuşu Ordusu ve Suriye hal yoruz ya / sessizce birleşip sessizce kı içindi” demişti, erte Aydınlık Gazetesi’nin haberi. ayrılıyoruz ya / anamız çay demliyor ya güzel günlere / sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa / sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız / bu, böyle gidecek demek değil bu işler / Özbiz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğa lıyoruz / ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını / işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.” HHH Çin’de Mao Zedong’un 16 Ekim 1934 yılında Çan Kay Şek’e karşı başlattığı, 368 gün süren, 13 bin kilometrelik yürüyüşe 80.000 kişi katılmıştı. Mao kazandı, Çan Kay Şek devrildi. Türkiye ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin olmadığı 1965’te gittiğim Pekin’de bu uzun yürüyüşün etkilerinin sürdüğünü gözlemledim. Abidin Dino’nun yaptığı “Uzun Yürüyüş” tablosu üzerine, Nâzım Hikmet şu şiiri yazdı: “Bu adamlar, Dino, / ellerinde ışık parçaları, / bu karanlıkta, Dino, / bu adamlar nereye gider? / Sen de, ben de, Dino, / onların arasındayız, / biz de, biz de, Dino, / gördük açık maviyi.” HHH Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut’un Başbakan olduğu dönemde Zonguldak maden işçilerinin bağlı oldukları Genel Madenİş Sendikası ile hükümet arasında toplusözleşme görüşmelerinde anlaşılamadı. 4 Ocak 1981’de, 48 bin maden işçisi, aileleriyle birlikte 100 bini aşkın emekçi, Ankara’ya doğru yürüyüşe geçti. 5 gün süren yürüyüşü helikopterden izleyip görüntüledim. İşçiler yolları değil, hükümeti aşındırdılar ve toplusözleşme yüzde 147 zamla noktalandı. Unutmayalım, yollar yürümekle aşınmaz, ama iktidarlar aşınır… Nitekim AKP Reisi Umumisi “partisindeki metal yorgunluğunu” itiraf etti! Direnmek haktırOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr RIZA TÜRMEN Eski AİHM yargıcıCHP milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüş içine düştüğümüz karanlığı aydınlatan bir ışık oldu. “Büyük yürüyüş” halk desteğini aldığından, Türkiye’de yürütülen demokrasi mücadelesi bakımından bir dönüm noktası oluşturacak. İçinde bulunduğumuz OHAL rejimi, başkanlık sistemiyle birleşince, ortaya insanları umutsuzluğa, çaresizliğe sürükleyen karanlık bir tablo çıktı. Mevcut iktidar bir yandan baskıyı artırıp demokrasiyi değersizleştirirken, öbür yandan devletin olanaklarıyla toplumsal alanı kuşatıyor, elindeki medya gücüyle toplumda bir tehdit ve güvenlik algısı yaratıyor. Böylelikle baskılar, kitlesel insan hakları ihlalleri, adaletsizlikler haklı gösterilmek isteniyor. Büyük sessizlik Buna karşılık toplumda büyük bir sessizlik var. Giderek OHAL düzeni, adaletsizlikler, baskılar normalleşiyor, gündelik yaşamın bir parçası haline geliyor. Toplumsal bir depolitizasyon yaşanıyor. Muhalefet etmek vatana ihanet olarak gösteriliyor. Lidere bağlılığı sergilemek serbest, itiraz etmek ise tehlikeli. Toplumun depolitizasyonunda korkunun önemli bir rolü var. Güce dayanan bir iktidarın sürdürülmesinde korku yönetimi önemli bir araç. Korku ikili bir rol oynuyor: Bir yandan “bekamızı” sürekli olarak tehdit eden düşmanlara karşı birleşmeyi, iktidarın siyasetine toplumsal destek sağlamayı, öbür yandan sulh ceza hâkimlikleriyle ve yandaş savcılarla korku salarak muhalefetin sesini kısmayı hedefliyor. Demokrasinin ortadan kalktığı noktada, önemli olan demokratik olmayan bir zeminde birleşmek değil, güçlü bir demokrasi talebini seslendirmek. Hakikatin etiği Böyle bir ortamda bir itiraz sesi yükseltmek etik bir yükümlülük. Etik eylemler haklı bir talep ileri sürmeye ve bu talebin kabulü için çaba göstermeye dayanır. Fransız düşünürü Badiou’ya göre etik, soyut bir kavram değil. Somut bir duruma ilişkin bir kavram. Etik bir birey, kendini belirli bir durumdaki adaletsizliği düzeltmeye adar. Ancak bu çaba sadece bu durumla sınırlı kalmaz. Bütün benzer durumları içerir. Düzeltme talebi herkese yöneltilmiştir. O nedenle de evrenseldir. Badiou buna “hakikatin etiği” diyor. Örneğin, Enis Berberoğlu’na yapılan haksızlığın dü Demokrasilerde, yurttaşların, iktidarın hukuk dışı uygulamalarına boyun eğmeyi reddetme hakkı vardır. Yurttaşların bu haklarını kullanmaları demokrasiyi canlı tutar. Direnme hakkı da işleyen bir demokrasinin ayrılmaz bir unsurudur. Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a başlattığı adalet yürüyüşüne her gün farklı siyasetlerden destek geliyor. zeltilmesi talebi ve Kılıçdaroğlu’nun bu amaçla başlattığı eylem, haksızlığa uğrayan herkesi kapsıyor. Burada hakikata ulaşmak için, demokrasinin ve adaletin evrensel değerlerinin geçerli olması yönünde çaba göstermek gerekir. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü her şeyden önce etik bir davranış. Türkiye’deki bütün adaletsizliklere ve baskı rejimine karşı bir protesto, bir direniş. Bir demokrasi talebi. Bu nedenle yürüyüşün sivil toplum örgütleri, bütün ezilenler, haksızlığa uğrayanlar tarafından desteklenmesi önemli. Yürüyüşün geniş bir toplumsal destek görmesi, toplumun üzerine çöken sessizlik ve umutsuzluk perdesinin de kalkmasına yol açıyor. Yasallık ve meşruiyet Yürüyüşle ilgili olarak iktidar tarafından yapılan “Adalet sokakta aranmaz” eleştirisi, yanlış bir görüş. Devlet yasalarının üstünde başka yasalar olduğu eskiden beri kabul gören bir düşünce. Devletin yasalarının ve politikalarının üstünde demokrasinin, adaletin evrensel ilkeleri ve etik değerler vardır. Günümüzde bu değerler ve ilkeler uluslararası anlaşmalarda hukuk normu niteliği kazanmıştır. Adalet duygusunu, insan haklarını çiğneyen bir iktidara karşı direniş, adaletin evrensel ilkelerine ve etik değerlere bağlılı ğın bir göstergesi. Yasallık ve meşruiyet her zaman örtüşmez. Devletin yasaları ve uygulamaları, demokrasi ve insan haklarının evrensel ilkeleriyle çelişiyorsa, yasallık ve meşruiyet birbirinden ayrılır. Direniş meşruiyet kazanır. Demokrasilerde, yurttaşların, iktidarın hukuk dışı uygulamalarına boyun eğmeyi reddetme hakkı vardır. Yurttaşların bu haklarını kullanmaları demokrasiyi canlı tutar. Demokrasi ve hukukun kuralları içinde kalmak isteyen bir iktidara yanlışlarını düzeltme olanağı verir. Direnme hakkı Direnme hakkı, işleyen bir demokrasinin ayrılmaz bir unsuru. Direniş sivil itaatsizlik gibi bireysel bir eylem ya da toplu yürüyüşler, gösteriler gibi kollektif bir eylem olabilir. Adaletsizlik, hukuksuzluk karşısında bireysel ve kollektif vicdanlar ortak hareket ederler. Amaç aynıdır: Yetkilerini kötüye kullanan bir iktidara karşı insan haklarının, hukuk devletinin korunması. Direnme hakkının kabul edildiği uluslararası belgeler pek çok. Örneğin, 1215 Magna Carta Bildirisi, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1945 Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisi baskıya karşı direnme hakkından söz eder. Bunun yanında Alman Anayasası gibi birçok anayasada direnme hakkını görebiliriz. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bir sivil itaatsizlik eylemi değil. Sivil itaatsizlik, bir hukuk kuralını, şiddet içermeyen yollarla, suç işlemenin sonuçlarına katlanma iradesine sahip olarak, ihlal etmek. Kılıçdaroğlu’nun eyleminde ise bir hukuk kuralının ihlali söz konusu değil. Barışçı gösteri ve yürüyüş, Anayasamızda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve başka uluslararası insan hakları metinlerinde yer alan bir temel insan hakkı. Şiddete başvurulmadığı sürece, devletin yükümlülüğü, müdahale etmemek ve bu hakkın kullanılmasını güvence altına almak. Cumhurbaşkanı’nın bu yürüyüşü 15 Temmuz darbesine benzettikten sonra, “Yollarda yürümeniz hükümetimizin bir lütfudur” demesi, Türkiye’de egemen olan insan hakları ve demokrasi anlayışının açık bir yansıması. Bunun anlamı şu: Türkiye’de bireylerin hak ve özgürlükleri hükümet izin verdiği takdirde ve izin verdiği ölçüde mevcuttur. Başka bir deyişle, insan haklarının kaynağı insanın kendisi değil, hükümettir. İnsan hakları hak değil, hükümetin lütfudur. Böyle bir zihniyetin egemen olduğu rejimlerin adı demokrasi değildir. Ne olduğuna siz karar verin. C MY B