Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Salı 30 Mayıs 2017 12 Türkiye ‘Titanik’ olmasın ABDAvrupaRusyaÇin hattında yeni küresel dengeler kurulurken ortada sıkıştırılan Türkiye, en kötü biçimde çalkalanıyor. İç yapımızdaki “değişim ve bozulmalar”, küresel güçler tarafından kullanılan ideal bir ortam yaratmış durumda. “Mahşerin dört atlısına” karşı, içerde ulusal politika belirleyemeyen: asgari müştereklerde birleşemeyen iç dinamikler, “siyasal İslamın denetimine sokulmuş bulunuyor”. Soğuk Savaş sonrası bir dizi gelişmenin bizi nasıl bu noktaya getirdiğini hatırlayalım ve yarın için çözüm arayalım: 1) Özal’ın ABD ve İngiltere ile birlikte Körfez’e dalma kararına asker, Torumtay’ın istifası ile karşı çıkıyor. Ve malum dış çevreler TSK’nin tasfiyesine karar veriyor. Eşref Bitlis, Muavenet, Mumcu olayları Ergenekon ve Balyozun ilk adımları oldular. FETÖ yeraltından çıkarılıp piyasaya sürüldü. 2) Erbakan antiAmerikan olduğu için 28 Şubat’ta tasfiye ettirildi. Onun yerine “uyumlular” desteklendi. 3) Ecevit koalisyonu BOP’a direndiği için, “içerden” sabote edildi ve dağıtıldı. Yerine BOP’a destek verenler getirildi. 4) Ancak onlar bile 1 Mart 2003’te tezkereyi TBMM’den geçiremediler TSK’nin tasfiyesi kararından sonra Meclis’in de tasfiyesi gerektiğine inandılar. Ve bitmiş olan PKK terörünü yeniden devreye soktular. Güneydoğu ve Kuzey Irak’a, Suriye’yi (YPG’yi) eklediler. Güney sınırımız Irak ve Suriye’de Barzani, YPG ve ABD ordusunun eline geçti. Suriye paylaşımında Rusya da devreye girdi. 5) RusyaÇin hattında bu cephenin bir uzantısı ve parçası olan İran ile Türkiye karşı karşıya getirilmek isteniyor. ABD ile Avrupa (Almanya hariç) bunun peşinde. 6) S.Arabistan, Katar ve emirlikler bir maşa gibi kullanılarak, S.Arabistan (ve Körfez) cephesine Ankara da dahil edilmek isteniyor. Bütün bunlar için ordunun ve rejimin değiştirilmesi gerekti. 15 Temmuz darbesi bunun için başlatıldı. ABD, FETÖ’lü veya onsuz bu işi yürütme gayretinde. Büyük resmi görmek Türkiye’nin Titanik’e benzememek için siyasilerin büyük resmi iyi anlamaları ve bu bağlamda sorumluluk yüklenmeleri: kişisel hesaplardan vazgeçmeleri gerekir. ABDAvrupaRusya=Çin hattında büyüklerin yeni küresel kavgasında Türkiye dahil bölgedeki ülkelerin parçalanmaları ve küçültülmeleri isteniyor. Türkiye’nin bunu engelleyebilmesi için kutuplaşmaktan, siyasal İslam odaklı otoriter bir gidişten kurtulması gerekir. Aksi halde yarın, İran’la kapıştırılmış, bölünmeyi önleyememiş, demokrasiden ve çağdaş değerlerden tamamen kopmuş bir ülke oluruz. Son 90 yıldır Ortadoğu bataklığından kurtulma yolunda aldığımız yol, sıfırla çarpılmış olur. 57 Müslüman ülke içinde uygar ve çağdaş değerlere adımını atabilmiş ve örnek olmuş tek ülkenin Atatürk Türkiye’si olduğunu aklımızdan hiç çıkarmayalım. Eğer unutursak ortada ne iktidar, ne de muhalefet kalır. “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” kitabında yönetimdeki bütün siyasilerle son 40 yıldaki birebir görüşmelerimi tek tek yazdım. O trendin işi bu noktaya getireceği çok açıktı. Bu güzelim Türkiye’yi batırmayalım. İnsanımızın yüzde 90’ı ne S.Arabistan ne de Suriye’ye benzemek ister, bunu daha anlamadınız mı? Bugün de Cumhuriyet’i ve Sözcü’yü yok ederek ülkenin Titanik olmasına yol açmayalım. HHH Çarşı’ya selam Beşiktaş’ın Çarşı’sı Her şeyin karşısı Eğilmeden, bükülmeden Şeref’iyle, Seba’sıyla Koskoca Beşiktaş camiasıyla, başları dimdik Her şeye karşı, şampiyonluk hariç... ON NUMARA 03, 06, 10, 12, 15, 16, 33, 34, 35, 36, 37, 42, 45, 46, 50, 51, 52, 53, 58, 62, 74 ve 80 10 BİLEN: 130 bin 70’şer TL (2 kişi) 9 BİLEN: bin 376’şar TL 8 BİLEN: 110.30’ar TL 7 BİLEN: 21.25’şer TL 6 BİLEN: 3.65’şer TL HİÇBİR NUMARAYI DOĞRU TAHMİN EDEMEYEN: 3.40’ar TL 30 MAYIS 2017 SAYI: 33473 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.32 03.24 03.56 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.28 13.09 17.05 20.37 05.16 12.53 16.48 20.18 05.43 13.16 17.07 20.36 Yatsı 22.23 22.00 22.14 haber TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 22Kasım 2016’da yazdıklarımı anımsayalım: “Cumhuriyet gazetesi, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ ile özdeştir, yaşıttır. İkisinin de adını Mustafa Kemal Atatürk koymakla kalmadı, kurdu... Bu nedenle Atatürk ilkeleri ile Cumhuriyet gazetesinin temel ilkeleri aynıdır. Cumhuriyet gazetesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘özgür, bağımsız, demokratik, laik, yasal koşullarda; uygarlığa, Batı’ya yönelik kalkınmasına katkıda bulunmakla’ görevlendirildi. 12 Mart 1971’de, Türk Silahlı Kuvvetleri, hükümeti bir ‘muhtıra’ ile devirmekle kalmadı, başta Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı Nadir Nadi ile İlhan Selçuk olmak üzere, 11 kişi uzaklaştırıldı. Ben de, bu gelişmeye tepki olarak Cumhuriyet’ten Ankara’da istifa ettim! 5 Kasım 1991’de, Cumhuriyet gazetesi yönetiminde temel ilkelerden sapma olunca, başta İlhan Selçuk olmak üzere 79 çalışan istifa etti. Cumhuriyet’in en kıdemli çalışanı olarak ben, taraflar arasında ‘arabuluculuk’ yapma amacıyla istifa etmeyince, kovuldum! 115 bin okurdan çoğu da tepki olarak, ‘okurluktan istifa edince’, satış 35 bine düştü. Ayrılan meslektaşlarla 5 ay sonra gazeteye dönülünce, bana ‘Genel Yayın Yönetmenliği’ görevi verildi. Gazetenin kapısına her gün yığılan icracıların baskıları altında, okurların gazeteye dönme Cumhuriyet ailesi nin sorunları henüz ÖzAgecanr çözümlenmedi... HHH Yunus Nadi ailesinden “Cumhuriyet Vakfı’na” miras kalan bu gazeteye Can Dündar, “Genel Ya Kavşak yın Yönetmeni” yapıldı. Bu görev, bir Cumhuriyet ve Sözcü! geminin kaptanlığı gibidir. Dündar, MİT TIR’ları haberi ne deniyle Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile birlikte suç landı. Dündar’ın haberini 2 Haziran 2015’te bu köşede “Silahların Kaynağı?” baş lıklı yazımla desteklemiş, mahkemeye sunabileceği kanıtları da sunmuştum. Vakıf yöneticilerinden bazıları ile birlikte 10 ar kadaşımız 7 aydır tutuklu. Kadim dostlar! Dündar’dan farklı olarak, yurtdışında iken tutuklama leri üzerine, satış 90 bine yükseldi! kararı çıkarılan Akın Ata Uyduruk Ergenekon davasında lay, tıpış tıpış gelip teslim oldu. De Cumhuriyet gazetesi ‘askeri darbe mek ki kaçmasından kaygı duyula cilik’ suçlaması ile boy hedefi ya cak bir durum yoktu! pıldı! İlhan Selçuk, Mustafa Bal Ahmet Şık, “Fethullahçı terör bay, Erol Manisalı tutuklandılar. örgütüne üye olmamakla birlikte, FETÖ’cülerin iftirası olan bu dava, örgüte bilerek veya isteyerek yar Selçuk’u şehit etti.(...) Her aile gibi, dım etmek” savıyla 5 aydır tutuk bu gazete de, sorunlarını 93 yıldır lu. Tutuklular filosuna son haftalar kendi içinde çözegelmiştir. Çözüle da Y. İmre İper ve Oğuz Güven meyince her ailede olduğu gibi ay de katıldı... rılıklar yaşanmıştır.” Herhalde amaç, Vakıf’taki boşluk tan dolayı kayyım atanması... HHH Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay yurtdışındayken, “Fethullahçı Özgen Aterör örgütüne üye olmamakla birlik te, örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek” savıyla hakkında tutuklama kararı çıktı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 248. maddesi şöyle: “Kaçak sanığın duruşmaya gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına amaçla orantılı olarak mahkeme kararıyla el konulabilir ve gerektiğinde idaresi için kayyım atanır.” Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, 40.5 milyar lira değerindeki 942 şirkete kayyım atandığını açıkladı! Sözcü’den Mediha Olgun ve Gökmen Ulu da “Fethullahçı terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek” iddiasıyla tutuklandılar. Bir dengesizlik var! AKP Reisi Umumisi, kadim dostu Fethullah için “Ne istediler de vermedik?” dememiş miydi? Yardımcısı Bülent Arınç, Mayıs 2013’te ABD gezisinde Fethullah ile görüştükten sonra şöyle konuşmamış mıydı?: “Başbakanımıza, ‘Fırsat bulursam bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz?’ dedim. Çok memnun oldu. Hatta ‘Keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek. Ama selamlarımızı, sevgilerimizi götürürsünüz’ dedi...” Peki, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Dayanışmanın kenti TuncelilİLer, bu böyle olmaz demişler; karı koca işten atılan komşularının yakıt ve kapıcı PARALARINI ALMAMA KARARI ALMIŞLAR... Burası Tunceli, namıdiğer Dersim. Bu coğrafyada okumayan, adam olmayan ço cuk yok! Hele de kızlar, her yıl hem lise hem üniversite sınavlarının ilk onundalar. Neden diye sorsanız ya nıtı bende de yok. İlkbaharda deli gibi akan Munzur Nehri’nin enerji si mi? Dağlarda ki yüzlerce ende mik bitkiyle ya pılan yemekler mi, yoksa anlaş mış gibi tüm ai lelerin en çok iki çocuk yapma ka IÖşızl gentürk rarından mı bilmiyorum, ama gerçek bu. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali bu yıl daha önce de yazdığım gibi 20. yılını 20 ayrı ilde kutluyordu, tabii ben atılıp Tunceli’yi kaptım. İyi ki, öyle yap mışım, artık çocuklarının kemikle rine kavuşan ve onları huzur içinde gömen Kemal Hoca’ya açlık grevinin son (86. gün) günlerinde el verdim. Tüm kentin şefkatle ona sahip çık masına tanık oldum. Sadece bu mu? Kent ansızın, bir sabah vakti işleri ellerinden alınan işsizlerle dolu. Öğ retmen, sağlık memuru, belediye gö revlisi, kadın, erkek, yaşlı, genç! Bu durum kentte öncelikle bü yük bir şaşkınlığa neden olmuş, öğ renciler ağlayarak evlerine gitmiş ve “Ben öğretmenimi istiyorum” di ye annelerine sarılmışlar. Sağlıkçı lar hastalarının dualarıyla uğurlan mış. Gece ve gündüz bir süre sade ce karanlık olmuş. Ama burası Tun celi, hemen toparlanmışlar, örneğin Uçan Süpürge ile birlikte bu yıl 20. yılını kutlayan, kadınlar için daya nışmanın kitabını yazan KAMER Vakfı, hemen iş olanaklarını araş tırmaya başlamış ve binbir hikâye yaşanmış, daha da yaşanacak. Sinema 62... Şimdi filmin oynayacağı üç aydır kapalı olan ve yeni açılan Sinema 62’nin kapısından giriyorum. Bekleme salonu pırıl pırıl boyalı hâlâ boya kokuyor ve her yerde saksı çiçekleri, sinemanın işletmecisi beni karşılıyor, çok kocaman bir adam ve başında bandana, bir eski çağ korsanına benziyor, bunu ona söylediğimde, “21 yıllık ambulans şoförü, oldu şimdi korsan!” diyor ve basıyor kahkahayı. Onu 7 ay önce işten atmışlar, tüm hakları da yok olmuş, sonra dayanışma devreye girmiş ve 4 aydır kapalı olan sinema salonu adam edilip, işletmesi de ona verilmiş. Bugünlerde sinemasında yarısından fazlası Tunceli’de çekilen “Zer” filmini oynatıyor. Tunceliler Kazım Öz’ün yönetmenliğini yaptığı ve kendilerini anlattığı filmde öyle canla başla oynamışlar ki, son derece trajik bir konusu olan film inceden inceden güldürüyor. Bizim Tuncelili korsanın da önemli bir rolü var, yıllarca ev hanımlığı yapan karısı da artık sine Işıl Özgentürk Tuncelili kadınların enerjisi sanırım Munzur’un sırlarla dolu sularından geçiyor. madaki büfeyi işletiyor. O gün sinemanın bir seansın da, KAMER Tunceli şubesinin seçtiği bir film oynatılacak. Türkan Şoray’ın yönetmenliğini yaptığı “Uzaklarda Arama” filmi. Kadınlar yavaş yavaş yanlarında çocuklar sinemayı dolduruyorlar ve ışıklar sönüyor. Film, Uzak adlı bir kasabaya her yerden sürülmüş bir pavyon ahalisinin gelmesiyle başlıyor. Pavyonda çalışan kadınlar pek bir işveli, pek bir güzel. Uzak kasabasının tüm dengesi bozuluyor. Özellikle Uzak’ın kadınları “Bu karılar pek güzel, kocamız elimizden gider” diyerek pek bir korkuyorlar ve yeni gelenlere epey bir eziyet yapıyorlar. Ancak olaylar öyle gelişiyor ki, filmin sonunda kadınlar arasında inanılmaz bir dayanışma başlıyor. Film bittiğinde alkış kıyamet, ben de çıkanlarla konuşmak için bekliyorum. En samimi itiraf, saçları kınalı, orta yaşlı bir kadından geliyor. Yıllar önce Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı Zeki Ökten’in çektiği Sürü filmini izlemiş, o günden bu yana sinemaya ilk kez geliyor. Film çok hoşuna gitmiş çünkü onların başından geçen bir hikâyeyi anlatıyormuş. Hemen soruyorum “Nasıl bir hikâye?” Meğerse iki yıl önce, Tunceli’de bir birahanede kadınlar çalışmaya başlamış, bir çeşit pavyon gibi. Öyle mi, Tuncelili kadınlar toplanmış “Kocalarımızı elimizden alıyorsunuz” diyerek birahaneyi taşlamışlar. Hikâye anlatılırken kadınlar usul usul yanımıza geliyor ve itiraflar başlıyor: “Yahu kadınların hiçbir günahı yokmuş, biz erkekleri taşlamalıymışız!” Vay, sonra ne mi oluyor hep birlikte güle oynaya evlerine dönüyorlar. Seni çok özledim! Sinemadan çıkıp hemen yakındaki yeni açılan MADAM CADI meze ve şarap evine giriyorum. Burayı altı ay önce işinden atılan öğretmen Bircan Çetin ve kardeşleri Şeyda ve Gülcan Çetin açmışlar. Kızkardeşi işten atılır atılmaz, İstanbul’da yaşayan Şeyda soluğu Tunceli’de almış. Hemen bir geçim yolu aramaya başlamışlar, İstanbul’da bilgisayar mühendisi olan Öğretmenini özleyen öğrencisi, ilk fırsatta Bircan öğretmenin yeni açtığı dükkânında... bir başka kardeş onlara organik ürün bulmak için tam üç ay her cumartesipazar o mandıra senin bu mandıra benim, o şarap evi senin bu şarap evi benim dolaşmış durmuş. Borç harç kendi boyadıkları dükkânı süslemişler, en güzel peynirler, en güzel şaraplar ve ev yapımı yemekler orada. Tunceli halkı da nerede bir hakkı yenen varsa orada, şimdi peynir, şarap ve sıcacık poğaçalar için dükkânın kapısından içeri giriyorlar. Tam ben oradayım, saçları örgülü bir kız çocuğu elinde bir kitap koşarak içeri giriyor ve Bircan’a sarılıyor, “Öğretmenin seni çok özlüyorum.” Bircan ağlamaklı, sarılıyor ve hemen “Gel bakalım bugün neler öğrendin, anlat” diyerek onu bir köşeye götürüyor, ben öylece bakıyorum. Çocukken benim de başıma gelmişti, öğretmenimizi bizden koparmışlardı, acısı hâlâ çok taze. Bircan’ı öğrencisiyle baş başa bırakıp Madam Cadı’dan dışarı çıkıp yürüyorum. Yeni yeni açmaya başlayan iğde ağaçlarının kokusu başımı döndürüyor. Yarın KAMER’li kadınlarla kahvaltı yapacağız ve kim bilir ne hikâyeler anlatacaklar. Bu zor günlerde.. Ertesi gün KAMER binasında kahvaltıdayım, (KAMER Vakfı da bu yıl 20. yaşını kutluyor) KAMER’in kurucu üyesi Nebahat Akkoç öncülük etmiş, Dersim’in kayıp kızlarından biri olan annesinin anısına burada çok güzel bir bina yapılmış. Misafirler için pansiyon olarak kullanılıyor. Ben oradayken işten atılan dört akademi üyesi de misafirdi. Pansiyonun en sevdiğim yeri çamaşırlık ve ütü odası oldu. İnsan burada rahatlıkla yaşayabilir, çalışma yapabilir. Öğretim üyeleri de bunu yapıyor zaten. Kahvaltıya katılan KAMER gönüllüsü kadınların en büyük şikâyetleri çocuklarının mağdur olması. Öğretmenler işten atılınca çocuklar adeta bir travma geçirmişler, düşünün bir okuldan tam 12 öğretmen işten çıkarılmış. Her şey karmakarışık olmuş. Şimdi o öğretmenlerden biri bulaşıkçılık yapıyor ve çocuklar nöbetleşe cep harçlıklarını usulca öğretmene bırakıyorlar. Başka yardımcı olma yolları da var, örneğin işten atılan üç öğretmen bir kahve açmış, Tunceli ahalisi sırayla kahveye gidip çayını içiyor. Bu olmazsa olmazları! Kahvaltıya gelen kadınlardan birinin kocası 9 yıldır içeri de, iki çocuğuna o bakıyor, birinin kocası ölmüş, yine de capcanlılar, gözlerini bir güzel boyamışlar, en güzel fıkraları anlatıp gülüyorlar, birbirlerine takılmak onlar için en keyifli şey. Diren her yerde.. Sonra birden biri bir başka hikâyeye başlıyor; bir apartmanda yaşayan karıkoca öğretmen iki Tuncelili aynı anda işten atılmış. Komşular bu böyle olmaz diyerek, o karıkocadan yakıt ve kapıcı parasını almama kararı almışlar. Ayrıca her ay bir miktar para toplayıp çocukların okul masraflarını karşılamaya başlamışlar. O sırada bir telefon çalıyor, telefon benim Cıva Diren adını taktığım, çünkü cıva gibi her yere yetişiyor Diren’e. “Bir kepçe işi boşalmış, işsizlere haber verin” diyorlar. Hemen bir örgütlenme, işsiz bir belediye işçisi bulunup işe yollanıyor. Hikâyeler birbiri arkasından devam ederken bir başka Diren, bölgede kadın adlarının çoğu Diren, söz alıyor. “Bizim buralar başkadır” diyor. “Örneğin bizde hayvanlar kutsaldır. Keçiler Fatma’nın keçisi olduğu için öldürülmez, ayılar koruma altındadır. Şöyle bir olay yaşandı, bir ayı bir adamcağızın kovanlarını hallaç pamuğu gibi atmış, adam da ayıyı mahkemeye verdi. Ayılar koruma altında olduğundan tüm balın parasını devletten aldı. Öte yandan biz Tunceliler iyilik yapmayı severiz. Gene Karadeniz’de kente domuzlar inmişti, onları patır patır vurdular biz ise muz ikram ettik.” Doğrudur, bu topraklarda iyilik var. Sevgili dostlarım ben de Munzur’un azgın sularına bakıp şöyle düşündüm: “Bu topraklarda her zaman bir mucize vardır!” Bölgenin en bereketli yatırı Düzgün Baba’ya gidip bir adak mı adasam? C MY B