03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 25 Mayıs 2017 12 Tek kafadan ses çıktığında Örfü, âdeti ciddiye alan azalmıştı... Ülkenin birinde kuşaklar arası uyumsuzluklar, geçimsizlikler hüküm sürmekteydi. Yöneticiler, bu duruma son vermeye karar verdiler. İlk reform, müzik alanını düzenleyen bir KHK ile sağlandı: “Bundan böyle hangi konser salonuna gidilirse gidilsin hep aynı şarkıcı dinlenecektir” diye başlayan bu KHK’nin, kargaşalara yol açan uyumsuzlukları bir nebze gidereceğine, birliği pekiştireceğine inanılmaktaydı. O şarkıcının kim olacağı promosyon şirketlerinin etkiledikleri oylamalarla değil, devletin en yüksek seçim kurullarınca saptanacaktı. O tek şarkıcı, her akşam saatte bir gazino değiştirerek canlı yayın yapacak, bulunamadığı yerlerde vatandaşlar onu, dev ekranlardan naklen yayınla izleyebileceklerdi. Konserlerinde tüm biletlerin tükeneceği, hatta sahtelerinin basılacağı öngörülmekteydi. Çünkü bu biletler biriktirildiklerinde sadece benzincide ve süpermarketlerde indirim sağlamakla kalmayacak, çeşitli işlere atanmada da bonservis işini görecekti. Zamanla borsa haberlerinde döviz ve altın fiyatları yanında “Tek sesin konser biletleri”nin genellikle artan değeri de söylenmeye başlandı. Bu KHK, o ülkede giderek büzülmekte olan ekonomiyi tekrar canlandırmış, konser bileti piyasası, inşaat sektörünün bile önüne geçmişti. Ancak günün birinde bu konserlere ansızın ara verilmek zorunda kalındı: Sesiyle tüm ülkeyi her gün kapsayan şarkıcı, bir sabah uyandığında ve ağzını açtığında ses değil acayip bir hırıltı çıktığını gördü: Ağrrhhhırrr! Ne diyorsun Recai? Haggggıııırrr! Kulakburun doktorları muayene ettiler, gırtlak sürmenajı imiş, ses telleri yorulmuş; “Birkaç gün konuşmasın” dediler. Hırrbrıııp? Çeneni tutarsan geçermiş; öyle dediler! Haşşşşııırt! Karısı, onun artık anlaşılamayan hırıltılarını yorumlayabiliyor, simültane çeviri yaparak beylik işlerini sürdürebilmesini sağlıyordu. Ancak Recai, çenesini tutamıyor, geceleri herkes yattıktan sonra kalkıp tuvalete gidiyor ve saatlerce hırıltılar ve hışırtılar çıkararak nutuklar atıyordu. Bir dostu, “Einstein da uzun süre konuşamamıştı; bütün büyük adamlarda bu görülürmüş!” dedi. Ancak sevinçleri çok sürmedi, başka biri onlara Einstein’ın konuşamamasının dört yıl sürdüğünü ve dört yaşına bastığında sona erdiğini söyleyince bunalımlar geri geldi. Dilsiz alfabesini öğrense belki iyi olurdu ama bu alfabeyle şarkı söylenemezdi. Bunu kavradıkları gün depresyonları dibe vurdu, aileler içi, aileler arası vb. her türlü uyuşmazlık yeniden yurdu sardı ve kargaşayı hiçbir KHK gideremedi. Bu hal uzun sürdü ama tek şarkıcı düzeninin yarayamayacağı anlaşılınca ve bu inanç değişmez kural olarak benimsenince işler yeniden normalleşti. Yurttaşlar aralarında konuşuyorlardı: Eski şarkıcıya ne oldu? Artık çıkarttığı hırıltıları eşi bile anlayamıyor! ŞANS TOPU 22, 26, 28, 29, 34 + 12 5+1 BİLEN: 723 bin 076 TL (2 kişi) 5 bilen: 2 bin 513’er TL 4+1 bilen: 273.60’ar TL 4 bilen: 29.30’ar TL 3+1 bilen: 16.80’er TL 3 bilen: 4.20’şer TL 2+1 bilen: 5.80’er TL 1+1 bilen: 3.45’şer TL 25 MAYIS 2017 SAYI: 33468 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.38 03.30 04.01 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.31 13.08 17.04 20.32 05.19 12.53 16.46 20.13 05.46 13.15 17.06 20.32 Yatsı 22.16 21.54 22.08 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY IRA tutsakları tek tip giyinmeyi reddediyor, cezaevindeki baskıların durdurulmasını istiyordu. Ama baskılar daha da artmıştı. Ellerindeki her şey alınmıştı; kitapları, radyoları, kıyafetleri... Küçük hücrelerinde kalan tek şey battaniyelerdi. Bu nedenle direnişleri tarihe “battaniye adamlar” olarak geçecekti. Onlardan biri de Boby Sands’dı. 1976 yılında tutuklanıp cezaevine konulmuştu. İngiltere hükümetine göre Sands ve arkadaşları adi hükümlüydü, onlar ise ‘savaş suçlusu’ olduklarını söylüyorlardı. Cezevindekik baskılara, tek tip elbise dayatmasına karşı çıkmak ve IRA mahkumlarına siyasi statü tanınması talebiyle 1981 yılı başlarından açlık grevine başladı Sands. Henüz 27 yaşına girmişti. Onun durumu kötüleşirken dayanışma göstergesi olarak seçimlerde milletvekili adayı olarak gösterildi. Kazandı da ama açlık grevinin 66. gününde öldü. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da aynen Sands ve arkadaşları gibi ellerinde kalan tek şey “açlık”larıydı. Kanun hükmünde kararname ile işten atılmışlardı. Başka bir işte de çalışmalarına izin yoktu. Yurtdışına çıkıp yaşama şansları da ellerinden alınmıştı, pasaportları iptal edilmişti. Sadece onlar değil, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan KHK’ler ile kamu kurumlarından 102 binden fazla insan ihraç edilmişti. Yani 102 binden fazla evde tencere kaynamıyor artık. Onlar sokakta ‘Bizim de günümüz gelecek’ değillerse de evlerinde açlar. Kendi eliyle insanları açlığa mahkum eden ikti dar bugün dönüp “Neden açlık grevi yapıyorsunuz” diyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, İnsan Hakları Anıtı’nın önünde oturmasaydı da aç kalacaktı. Onlar kendileri gibi haksızlığa uğramış yüz binlerin sesi oldular. İstedikleri tek şey ise işleriydi. Yani karınlarını doyurmak... Tıpkı polislerin yerlerde sürüklediği ve “Oğlunu al, evine git” dediği Veli Saçılık’ın annesi Kezban Saçılık’ın dediği gibi: “Evine gitse, evinde nasıl oturacak? İşini, aşını, ekmeğini elinden aldılar. Ev yemek ister, ev gaz ister. Kirada oturuyorsun. Çocuğun var. Ha içeride, ha dışarıda, ikisinde de açlık var.” Kim bilir kaç kez yerlerde sürüklenen bir anne den söz ediyorum. Öyle ki bu yüzden tam 17 yıldır etek giymeyen bir anneden. Her sürüklenişinde 17 yıl önceye oğlunun kepçeyle kolunun koparıldığı güne giden bir anneden. “Burdur’da beni taşların içinde yerlerde sürüklemişlerdi. Oğlum gibi elbiselerim çıkmıştı. Ondan sonra bir daha hiç etek giymedim.” Gülmen ve Özakça, “FETÖ ile mücadele” kapsamı altında ihraç edilmişti ama ne hikmetse açlık grevlerinin 76. gününde “DHKPC”li olduklarına kanaat getirmişti mahkeme. “Ölümden çıkarınız nedir?” sorusuyla tutuklanan Nuriye Gülmen, Boby Sands’ın “Bütün cesaretimizle insanız” sözüyle mesajını iletiyordu dışarıdakilere: Ezilmeyi reddetmiş bir insanın karşısına koyacak bir şey bulamazsınız. Bugün 78 gündür aç olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması yöneltiliyor. Oysa onlar bir örgütün üyesiyle bu “açlık örgütü”nden başkası değildir. Hem de kendilerinin tercih etmediği mecbur bırakıldıkları bir örgütün. Anne Kezban Saçılık’ın dediği gibi “devlet utansın yaptığından”. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya Boby Sands’ın “Hücremde Bir Gün” kitabının bitiş cümlesiyle seslenelim: “Bizim de günümüz gelecek...” Çünkü açlığı hapsedemezler. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Karanlıktan çıkmak RIZA TÜRMEN Eski AİHM yargıcı 16 Nisan referandumu ile Türkiye karanlık bir döneme girdi. Ama 16 Nisan aynı zamanda bir toplumsal dinamiği tetikledi. Bu Anayasa referandumunun “evet” ile sonuçlandığının ilan edilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın AKP’nin başkanı olmasıyla, Türkiye’deki demokrasi krizi yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemin nasıl bir dönem olacağı konusunda işaretler var. Bu toplumsal dinamiği sürdürebilirsek, karanlıktan çıkma olanağı var ve partiye olan ödevleri her fırsatta anımsatılacak. Bu ödevler, biat, itaat, işbirliği olarak özetlenebilir. Bu ödevlerini yerine getirmeyen vatandaşların haklardan yararlanmaları elbette söz konusu olamaz. nun için sadece son birkaç güne bakmak yeterli. Cumhuriyet gazetesinden sonra Sözcü gazetesinin de başına gelenler, HSK’ye seçilen ve atanan üyeler, Wikipedia’ya bile erişimin yasaklanmasına varan sansür uygulamaları, görevlerine dönmek için açlık grevi yapan iki akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanmaları, göstericilere yapılan kaba saldırılar bizi yeni dönemde nasıl bir rejimin beklediğini gösteriyor. Nasıl mücadele edilir? Bundan böyle yaşayacağımız Türkiye ana çizgileriyle böyle bir ülke olacak. Bu koşullarda nasıl bir demokrasi mücadelesi verilir? Bunun için her şeyden önce bir büyük strateji üzerinde anlaşmak gerekir. Mücadelenin amacı nedir? Amaç, 2019 seçimleriyle sınırlıysa bir seçim ittifakından söz ediyoruz demektir. O zaman “hayır” blokunu nasıl sürdürürüz ve büyütürüz bunu düşünmek gerek. Amaç daha Schmitt hukuku! Yeni dönemin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: OHAL geçici değil kalıcı. Dolayısıyla Türkiye yargı denetimine tabi olmayan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilecek. OHAL KHK’lerinin OHAL süresiyle ve konusuyla sınırlı olmasına ilişkin anayasa maddeleri ise çoktan unutuldu. Bundan böyle yasayı yapan da, uygulayan da Cumhurbaşkanı olacak. Nazi Almanyasının hukuk teorisyeni Carl Schmitt’in hukuk anlayışı bugünün Türkiyesi için geçerli hale gelecek. Carl Schmitt hukuktan hukuksuzluğa nasıl geçileceğini çok iyi anlatır. Temel düşünce “istisna hali”dir. Lider, önce içinde bulunduğumuz durumun bir “istisna” olduğu konusunda bir genel kanı yaratmalı, sonra “istisna” halini sürekli bir olağanüstü hale dönüştürmeli. Böylelikle lider, hukukun getirdiği sınırlamalardan kurtulur. Devletin başı olan Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda siyasal parti başkanı olması, devletle siyasal partinin özdeşleşmesi sonucunu doğuracak. Devlet başkanının siyasal parti başkanı olması, o siyasal partiyi desteklemeyenlerin dışlanmasına, sisteme yabancılaşmasına, kutuplaşmanın artmasına yol açacak. Yeni dönemde insan hakları daha da unutulacak. Bundan böyle yeni bir sözlüğe alışmamız ge rekecek. Örneğin, “millet” denildiğinde AKP’ye destek verenler anlaşılacak. “Tek devlet” denildiğinde AKP anlaşılacak. Bu yeni dönemde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını beklemeyin. Onun yerine “Türkiye’de yaşayan insanların hakları ve ödevleri” başlıklı yazılı ya da sözlü ilkeler geçerli olacak. Bu ilkelere göre, sokağa çıkıp toplantı ve gösteri yapmak yasak, hükümeti, Cumhurbaşkanı’nı yazılı ya da sözlü eleştirmek yasak. Bunlar terör örgütü propagandası ya da terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlarını oluşturabilir. Cumhurbaşkanı’nı ya da hükümeti eleştirmek hakaret ya da hükümeti aşağılamak suçlarına girer. Sokaktaki göstericileri döven, yaralayan polis memurları “üstün görev anlayışları” nedeniyle ödüllendirecek. Yeni dönemde internet başıbozukluğuna da son verilecek. Hangi internet sitelerine ulaşılacağına devlet karar verecek. Yeni dönemin insan hakları belgesinde elbette idam cezasına yer verilecek. Vatan hainlerini besleyecek değiliz ya! Buna karşılık, vatandaşların lidere, devlete geniş, Türkiye’ye demokrasiyi getirmekse, o zaman farklı düşünmek gerekir. O zaman, yürütülecek demokrasi mücadelesinin iki sütun üzerine oturtulması önemli. Birinci sütun, otoritertotaliter bir rejimin demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalarına karşı bir direniş ortaya koymak. Neyin, ne zaman yapılacağına karar verirken koşullara göre esnek davranmak gerekli. Ama her zaman etkili bir iletişim ağını kullanmak önem taşıyor. Demokrasi projesi İkinci sütun ise yeni bir demokrasi projesi hazırlanması. Türkiye’nin demokrasiyle yönetilmesini ve demokratik bir toplum oluşturulmasını sağlamak için, demokrasinin inşası gerekir. Şu anda Türkiye’de bir demokrasiden söz edilemez. O nedenle, yeni, çağdaş bir demokrasinin nasıl inşa edileceğini düşünmek gerek. Yeni bir demokrasinin inşası yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya olmalı. Yeni demokrasi talebi halktan gelmeli. Bu amaçla, bütün halk kesimlerinin katılacağı geniş tabanlı bir demokrasi tartışması başlatılmalı. Ancak böyle katılımcı bir yöntemle halkın yeni bir demokrasi projesine güven duyması ve benimsemesi sağlanabilir. Bu amaçla, Türkiye’nin değişik böl gelerinde geniş katılımlı halk toplan tıları düzenlenebilir. Katılımcılar bu KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] toplantılarda sorulan sorulara yanıt vererek düşüncelerini özgürce açık larlar. Verilen yanıtların derlenme sinden halkın demokrasi tercihleri ortaya çıkar. Bu süreç içinde, öncelikle şu soru lara yanıt aranmalı: a. Türkiye’de ça tışmaya son verip barışı nasıl sağlaya cağız? b. Çoğulcu bir demokrasiyi na sıl gerçekleştireceğiz? c. Katılımcı bir demokrasiyi nasıl gerçekleştireceğiz? d. Güç tekeline son verip güç paylaşı mına dayanan bir yönetimi nasıl ger çekleştireceğiz? e. Hukuk devleti ya da hukukun üstünlüğü ilkelerini nasıl yaşama geçirebiliriz? Böyle bir süreç toplumda yeni bir heyecan doğurabilir. Kutuplaşmanın ortadan kalkarak herkesin farklılıkla rıyla birlikte yaşayabileceği bir ortak zemin yaratabilir. Tıkanmış olan si yasetin önünü açar. Siyaseti AKP’nin alanından çıkararak başka bir alanda oynanmasını sağlar. Aynı zamanda bu ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] sürece önderlik edecek olan, sivil toplumun güçlenmesi sonucunu doğurur. Bütün bunların yanında, böyle bir süreç yeni bir anayasanın zeminini oluşturur. Katılımcı bir anayasa için gerekli verileri sağlar. 16 Nisan re ferandumu ile Türkiye karanlık bir döneme girdi. Ama 16 Nisan refe randumu aynı zamanda bir toplum sal dinamiği tetikledi. Bu toplumsal dinamiği refererandum sonrasında da sürdürebilirsek, karanlıktan çık mak, karanlığı aydınlığa dönüştür mek olanağı var demektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle