01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Mario Levi’yle randevunuz var “İçimdeki İstanbul Fotoğrafları”, İstanbul Bir Masaldı”, “Karanlık Çökerken Neredeydiniz”, “Bir Şehre Gidememek” gibi pek çok kitabın yazarı Mario Levi, yarın saat 16.00’da Moda Tarihçi Kitabevi’nde “İstanbul’da Ya zar Olmak” başlıklı bir söyleşide edebiyatseverlerle bir araya gelecek. Levi, söyleşinin ardından kitaplarını imzalayacak. Adres: Caferağa Mahallesi Moda Caddesi No.104/A (Ziraat Bankası yanı) Moda, Kadıköy. Cuma 28 Nisan 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] ‘İktidar bireyi kuşatır’ 15 Mehmet Açar yeni romanı ‘Kayıp Hasta’da hafızasını kaybetmiş bir adamın başından geçenleri anlatıyor. Açar’a göre devlet iktidarı güçlendikçe birey kayboluyor Açar bundan 30 yıl önce genç tiyatrocular arasında bir efsaneydi. Önce Galatasaray Lisesi’nde ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde sah neye koyduğu oyunlar her seferinde olay yaratır, “Açar bu se fer ne yapmış aca ba?” cümlesi “Açar yi ne yapacağını yapmış” cümlesiyle tamam lanırdı. Onun sahne ye koyduğu son oyun da ben de oynamış EKmolruakhısa tım ve o zamandan beri de dostluğumuz baki. Tiyatrodan sonra sinemaya el attı, eleş tirmenliğe başladı ve o alanda da zirve ye çıktı. Ama asıl yaratıcı yönünü edebi yatta sergiledi Açar. Hayalet Gemi’de (bu da başka bir efsanedir, bir gün anlatılma sı, hatırlanması gereken) başladığı ya zın serüveni 1998’de orada yayımlanan hikâyelerini topladığı “Anarşik Rehavet”e dönüştü ve sonrasında da aralıklarla dört roman geldi. “Kayıp Hasta” Açar’ın beşin ci romanı. Hafızasını kaybetmiş bir ada mın kendini bir hastanede bulmasıyla başlayan ve kafkaesk bir kâbusa dönüşen distopik bir macerayı anlatıyor roman. Açar’la romanını ve romanda sık sık kar şımıza çıkan rüyaları konuştuk. n Şu söyleyeceklerimi hatırlayacak sındır muhakkak: “Adam düş görü yordu ve gördüğü düş dünyaydı”. Yıl lar önce senin yazdığın bir tiyatro oyu nundan... Düşler her zaman senin için önemli ve ilham vericiydi değil mi? Evet öyleydi. O oyun Brecht’in “Kaf kas Tebeşir Dairesi”ni sahneleyen ama tör bir tiyatro grubunun öyküsünü an latıyordu. Sözünü ettiğin ve senin de oynadığın o sahnede Borges etkisi var dı. “Kayıp Hasta”nın ilk bölümünde, Ali Z. ile danışman arasında geçen “du var dijital mi, gerçek mi?” diyaloğunu yazarken benim de aklıma geldi o sah ne. Ama romandaki konuşmanın işle vi farklıdır. Gerçeklik, rüya ve hayaller arasındaki geçişlerin belirsizliğini oku ra önceden hissettiren bir diyalogdur. n “Kayıp Hasta”da da düşler çok önemli bir yer tutuyor. Kendi düşlerin den de izler var mı bu romanda, önce likle onu sorayım. Düşlerimi bire bir yazdım diyemem ama esinlendim. Örneğin Ali Z’nin dokto runun peşinde koştuğu bölüm... Doktor o hastaneye niye geldiğini söyleyecek tek kişidir, peşinden koşar ama bir türlü onu yakalayamaz. Benzer bir rüya görmüş Fotoğraf : Hasan Örnekoğlu tüm. Hatta “Kayıp Hasta”nın ilk fikirleri o rüya üzerine düşünürken filizlendi. Rüyalarından esinlenen çok sanatçı ve yazar vardır. Sözgelimi Luis Bunuel, “Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği”nde refah içinde yaşayan Batı’daki üst orta sınıfların vicdansızlığını anlatırken düşleri bilinçdışının bir yansıması olarak kullanır. Edebiyatta gerçekliği rüyalar, hayaller, gündüz düşleri üzerinden anlatmaya başladığınız anda özgürleşirsiniz. Ben o özgürlüğü çok seviyorum. Düşlerimiz bizi özgürleştirir, gerçeklere yaklaştırır. Kafka’nın yapıtlarında beni çeken de budur aslında. ‘Kafka’nın acıları gerçektir’ n Bu arada Kafka demişken bir parantez açalım. İlk göz ağrın belki tiyatroydu ama o zamanlar bile Kafka’ya olan ilgin ağır basıyordu. En çok anımsanan oyunlarından biri “Kafka”dır yanılmıyorsam. Kafka’da seni bu kadar etkileyen neydi, nedir yahut? Kafka’nın okurun bilinçdışını harekete geçirdiğini düşünüyorum. Yalın tarzı nedeniyle belli etmez ama rüyaların dilini kullanır. Ama rüyalardan çıkış yoktur. Anlatıcı asla uyanmaz. Her şey rüyanın içinde olur biter. Babamın kütüphanesinde “Ceza Sömürgesi” diye bir kitabı vardı Kafka’nın. O kitabı okuduğumda 1213 yaşlarındaydım. O güne kadar okuduğum her şeyden farklıydı. Hayal gücü olağanüstüydü ama karakterlerin acıları da çok inandırıcıydı. Üniversitede sahneye koyduğum Kafka kolajı sırasında bir yıl boyunca Kafka’nın eserlerini ve üzerine yazılanları okurken ondan neden etkilendiğim sorusuna da yanıt arıyordum. Bugün, ilk verdiğim yanıtın doğru olduğunu düşünüyorum. Kafka’da olaylar bir hayal dünyasında geçse de acılar, sıkıntılar çok gerçektir. Karakterlerin çaresizliği, devlet ve otorite karşısındaki zayıflıkları çarpıcıdır. Kafka, Orta Avrupa’ya kendi hayallerinin, rüyalarının içinden baktı ve güçlü bürokratik devletin nasıl otoriterleştiğini, faşizmin ırkçılıktan nasıl beslendiğini kendi deneyimleriyle hissetti. Kafka’nın başarısı, Avrupa’nın o yıllar daki trajedisini bireyin bilinçdışında resmetmesidir... d‘Yüanşyaadı ğı mız distopik’ n “Kayıp Hasta” bir yanıyla da distopik bir roman. Kafka’nın “Şato”su kadar, Ballard’ın “Gökdelen”ini, Orwell’in “1984”ünü hatırlatan bir yanı var. Bizde çok fazla işlenmemiş bir tür aslında. En azından bu haliyle. Yazarken distopya diye başlamadım açıkçası. Sadece kafkaesk bir dünya kurmak istiyordum. Distopya tanımını ilk olarak yayınevinin editörleri kullandı. Düşündüm, haklıydılar. Hiç itiraz etmedim. Sonuçta yakın bir gelecekte geçiyor olaylar. Ve parlak bir gelecek değil bu. O zaman da distopya oluyor zaten. Derin devletin ileri teknolojiyi ve nörolojideki gelişmeleri kullanarak toplumu yönlendirmeye çalıştığı bir hastanedeyiz... Romanda hastaneyi yöneten Sistem adlı yapay zekâ nerdeyse bir karakter gibi. Her şeyi görüyor, kaydediyor, duyuyor. Hastalara tanı koyuyor, tedavi ediyor, onları görünmez bir güç olarak yönlendiriyor. Devlet, ileri teknoloji desteğiyle iktidarını güçlendiriyor. Aslına bakarsan distopyaların içinde yaşadığımız söylenebilir. Sadece Ortadoğu, Asya ve Afrika değil. ABD’de ve Avrupa’da da durumun çok parlak olduğunu söyleyemeyiz. Günümüzde tüm dünyada devletler bireyler karşısında giderek daha da güçleniyor. Devletlerin içinde gizli gündemlere sahip derin devletler oluşuyor. Siyasi iktidarlar devleti ele geçirerek iktidarlarını kalıcı kılmaya çalışıyor ve birey tüm bunların ortasında kendini giderek daha zayıf, çaresiz ve kırılgan hissediyor. Roman iktidarın birey üzerindeki bu kuşatıcılığı üzerine... Hastane derin devletin bir enstrümanı ve orada hukuk yok, bürokrasi var sadece. İnsan hakları, bürokrasinin olanaklarıyla sınırlı. Ali Z’nin ilk andan itibaren hastaneden kaçmak istemesinin nedeni de hastane bürokrasinin çarklarından kurtulmak istemesi aslında. Biraz caz biraz funk Montreux Caz Festivali’ndeki çıkışının ardından caz ve funk öğeleri harmanlayan kendine özgü tarzıyla dikkatleri çeken Cyrille Aimée, Türkiye’de ilk kez İş Sanat’a konuk oluyor. Brezilyalı gitarist Diego Figueiredo ve grubuyla tüm dünyada konserler veren sanatçı, 8 Mayıs Pazartesi akşamı 20.30’da İş Sanat sahnesine konuk olacak. Konser biletleri İş Sanat gişesi ve Biletix’te. ‘Hitler’e Suikast’ Eskişehir’de film mevsimi Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin düzenlediği 19. Uluslararası Eskişehir Film Festivali 5 Mayıs’ta yönetmen Paul Negescu’nun “Two Lottery Tickets” filminin Türkiye galasıyla açılacak. 13 Mayıs’a kadar sürecek festivalde bu yıl 41 uzun metrajlı film, 4 belgesel ve 55 kısa film izleyicilerle buluşacak. Festival bu yıl da sinemaseverlere ve iletişim öğrencilerine gösterimi yapılan filmlerin yönetmenlerinin ve usta sinemacıların da içinde bulunduğu söyleşilerin, atölye çalışmalarının ve sinema derslerinin yer aldığı zengin bir program sunacak. Onur Ödülleri Günay ve Belkıs’a Festivalin Onur Ödülleri bu yıl, Türk sinemasının unutulmaz oyuncularından İzzet Günay’a ve Lale Belkıs’a, Sinemaya Emek Ödülleri ise Tomris Giritlioğlu ve Zeki Baksı’na verilecek. Bu yılın Performans Ödülleri Ecem Uzun ve Haydar Şiman, Sinema Sanatına Katkı Ödülü ise Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği’ne verilecek. Festivalin bu yılki bölümleri ise şu şekilde: +60 Seansı, Mor Perde, Engelli Farkındalık, Dünya Sinemasının Genç Yıldızları, Sinema Tarihinin Unutulmazları, Dünya Festivallerinden, Türk Sineması 20162017, Gece Yarısı Sineması, Canlandırma Sineması, Hayatımız Belgesel ve Kısa Filmler. Festival programı için: www.eskfilmfest.com Jonathan Demme ÖLDÜ şKiumzduilasreisşsteiz Başrollerinde Jodie Foster ve Anthony Hopkins’in yer aldığı “Kuzuların Sessizliği” filmiyle 1992 yılında ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Aktör’, ‘En İyi Aktris’ ve ‘En İyi Senaryo’ dallarında Oscar ödülü kazanan Amerikalı yönetmen Jonathan Demme (73), kanser hastalığı nedeniyle New York’ta hayatını kaybetti. Cyrille Aimée Müzik sahnesinin RyeanivdeergMisi: ag Beş yıldır kültür sanat sahnemizde varlığını sürdüren Rave Mag, bundan sonra dijital yayın hayatına ek olarak, üç ayda bir çıkacak ve ücretsiz edinilebilecek basılı dergisi ile varlığını sürdürecek. 128 sayfadan oluşan Rave Mag Dergi, ilk sayısında Yussef Kamaal ve BBC Radio efsane sunucusu, müzik sarrafı John Peel’i mercek altına alıyor. Dergide ayrıca Punk’tan sonraki en önemli alt kültür hareketlenmesi olan grime’ın so¨zlu¨ tarihini ele alan ilk kitap olan “This Is Grime”ın yaratıcılarıyla yapılan derinlemesine röportaj, folk ozanı Rodriguez’in “Bir Garip Hikâye”si, İzlanda’nın ikonik sanatçısı Björk’ün başucu portresi ve daha fazlası Rave Mag Dergi’nin sayfalarında yer alıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle