01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Nisan 2017 10 180 gündür özgürlüğünden yoksun... 100 gündür iddianame yok Birgün çalışanı Mahir Kanaat, Diken eski editörü Tunca Öğreten ve DİHA Diyarbakır Haber Müdürü Ömer Çelik’in tutuklanışlarının üzerinden dün 100 gün geçti. Birgün gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Aydın, Kanaat’ın çocuklarının yaşadıklarına dikkat çekerek, “Eylül’e nasıl anlatılır ve babası Mahir’in gece yarısı evleri polisler tarafından basılarak hoyratça ters kelepçeyle götürülüşünün travmasını o çocuk beyninden kim silebilir” diye sordu. Mahir Kanaat’ın eşi Sevgi Kanaat, “Mahkemenin delil olarak sunduğu her şeyi avukatlar çürüttü. İddianameyi de yazacak bir şey bulamadıkları için yazamıyorlar diye düşünüyorum”dedi. Ömer Çelik’in eşi Tülay Çelik de “Sundukları kanıtlara kendileri dahi inanamıyor. 1 aylıktı çocuğumuz ve babasıyla uyuyamadan büyüyor” diye konuştu. Tunca Öğreten’in eşi Minez Bayülgen de “Bu oyuna yeni bir taktik daha eklendi: İddianameyi en son kertede açıkla, mahkeme tarihini de at atabildiğin kadar ileriye” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Gazeteci davasına YBD’li savcı girdi Gülen cemaatine yakın basınyayın kuruluşlarında çalıştıkları gerekçesiyle yargılandıkları davanın 31 Mart’ta görülen duruşmasında tahliye edilen ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın yürütüğü başka bir soruşturma kapsamında aynı gece gözaltına alınarak ‘darbeye teşebbüs’ iddiasıyla tutuklanan müzisyen Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy’un aralarında bulunduğu gazeteciler, tahliye edildikleri dosya kapsamında yeniden yargıç karşısına çıktı. Tahliye kararı veren heyetin açığa alınmasının ardından duruşma savcısının yerine AKP’nin HSYK seçimlerinde desteklediği Yargıda Birlik Derneği (YBD) yönetim kurulu üyesi İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fatih Karakuş getirildi. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tanık olarak dinlenen 2009’da Habertürk TV çalışanı olan Yasemin Çetin, dava sanıklarından Oğuz Usluer’in kendisine “Hocaefendiye niye karşısın” diye sorduğunu belirterek, “Ergenekon sanıklarını fazla kolluyorsun diyordu bana” dedi. Çetin, örgütün düşüncesine uygun yayınlar yapıldığını, konukların ona göre seçildiğini belirterek, dava sanıklarından Abdullah Kılıç’ın gazeteye gelmesinin ardından yayın politikasının değiştiğini kaydetti. Tanıkların dinlenmesinin ardından, duruşma savcısı, mahkemenin açığa alınan eski savcısı Göksel Turan’ın itirazı sonucu tekrar tutuklanan 8 kişinin tutukluluğunun devamını talep etti. Mahkeme de tutukluluğun devamı yönünde karar verdi. Duruşma 6 Temmuz’a ertelendi. l CANAN COŞKUN MİT TIR’ları davası 8 Mayıs’a ertelendi Gazetemiz eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ve CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun mühimmat yüklü MİT TIR’ları haberlerine ilişkin ana dosyadan ayrılmasına hükmedilen “silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme” iddiasıyla süren dava 8 Mayıs’a ertelendi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, Erdem Gül, avukatları ile MİT Müsteşarlığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatları katıldı. Duruşmada mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, gazetemizin tutuklu 11 yazar, çizer, muhabir ve yöneticisi hakkında hazırlanan ve İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamenin dava dosyasına istendiğini belirtti. Horasan, yargılama konusu suçlamanın değişmesi ihtimali nedeniyle yargılanan kişilere ek savunma hakkı verildiğini belirtti. Gül önceki savunmasını tekrar ettiğini belirtti. Ağbaba cezaevlerine gazete yasağını sordu CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, gazetemiz Cumhuriyet, Sözcü, BirGün ve Yeni Asya gazetelerinin cezaevlerine alınmamasını TBMM gündemine taşıdı. Ağbaba, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde şu soruları yöneltti: “Cumhuriyet, Sözcü, BirGün ve son olarak da Yeni Asya gazetesinin cezaevleri yönetimlerince engellenmesinin gerekçeleri nedir? Söz konusu gazetelerde Bakanlığınızca tespit edilen sakıncalı bir içerik mi vardır? Varsa bu içerikler nedir? Cezaevlerine girmesine izin verilen gazeteler hangileridir? ” l Yurt Haberleri haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK “Gazeteciliğe sebat edecek misin?” Mesleğe başladığım ilk günlerde Turhan Abi’den duyduğum bu soru, gazetecilik günlerimde karşılaştığım her sorunda kulağımda yeniden belirdi. Bu soruya verdiğim yanıt, gazetecilikle olan bağımı belirledi. Bu bağ için daha mektubumun başında Turhan Abi’ye teşekkür ediyorum. Durun size hikâyeyi baştan anlatayım en iyisi. Üniversiteyi kazandığım yıl, evine Cumhuriyet gazetesinin de mutlaka girdiği genç bir üniversiteli olarak soluğu Cağaloğlu’ndaki Cumhuriyet’te aldım. Gazetenin tarihi ilk binasının hemen yanındaki bahçeli 3 katlı minik bina, o dönem gazete binası olarak kullanılıyordu. Gazeteciliği anlamaya çalışan o zamanki aklımla İstihbarat Bölümü’nde muhabirleri gözlemliyorum. Tek işim var,  bir hafta boyunca istisnasız her gazeteyi satır satır okumak. Bir haftanın sonunda Kitap Eki’nde devam edeceğim söylendi. Heyecanla gazetenin giriş bölümünde olan Kitap Eki’ne gittim. İlk gözünüze çarpan, sayısız kitap ve kitapların arasında dolaşan kediler. Kocaman kahverengi bir masa, masanın üstünde onlarca kitap ve kocaman ekranı olan bir bilgisayar. Hemen yanındaki pencerenin önünde daha küçük bir masa ve yine küçük bir bilgisayar. Bu küçük masanın yakınında bir masa daha var. Büyük masa editörün, ortadaki küçük masa stajyerin masası olabilir de bu köşedeki kimin masası diye düşünürken geldi Turhan Abi. ‘Sebat etmeyi’ Turhan Abi’den öğrendim! “10 gibi gelmen yeterli” dedi. Kitap Eki’nde yazısını okuduğum Turhan Günay, karşımda duruyordu. “Ne yazayım” diye sordum, sanki sipariş alıyormuşçasına yazı yazılıyor gibi. “Otur önce konuşalım” dedi. “Bu meslekte sebat edecek misin” diye sordu. Turhan Abi, soruyu anlamadığımı anladı. “Sebat etmek kelimesinin anlamını biliyor musun?”, “Gazeteciliğe sebat edecek misin?” bu sorulara yanıt veremiyordum. “Bugün hiçbir şey yapma bu kelimenin anlamını öğren” dedi. İnternet henüz bu kadar yaygın değil, gazetedeki sözlüğe baktım. “Bir işi sonuna kadar götürmek” gibi bir anlam buldum. O zamanki tecrübesizliğimle “Allah allah bunda ne var” diye düşündüm. O dönem üzerinde çok düşünmediğim bu soru, 10 yılı aşkın devam ettiğim mesleğimde bir anahtar oldu. Her zorlu kapıda aklıma geldi, önce zihnimi açtı, sonra gazeteciliğimi. Sorunun cevabına gelin ce, gazeteye gittiğimde Turhan Abi’ye, “Elbette sebat edeceğim, yoksa neden gazeteye geleyim” diye biraz ukalaca, biraz esprili bir yanıt verdim. Oturmam gereken o küçük masayı gösterdi. Henüz kutusundan çıkarılmamış onlarca kitabı göstererek yapmam gereken işi anlattı. Kitap Eki’nin Vitrin Sayfası’nı hazırlayacak, eleştirileri yazacak, yazarlarla röportajlar yapacaktım. Üzerinde daha az kitabı olan hemen yanımdaki masanın da gazetenin karikatüristi Semih Poroy’a ait olduğunu söyledi. Hemen karşımızda olan Cumhuriyet Bilim Teknik’teki arkadaşlarımız, yanımızdaki Pazar Eki, sayfa düzenimizi yapan sevgili Dilek Abla ile bizim bölüm, gazetenin ayrı bir alanı gibiydi. Eh Kitap Eki olunca da sayısız yazar gelirdi. Yazar Erdal Atabek, o dönem Tırmık’ı yazan Aydın Engin, gazeteci Oral Çalışlar… Her yazarla ayrı ayrı sohbet eden Turhan Abi’yi dinle yerek hem öğrenir hem de çok eğlenirdim. Turhan Abi mutlaka bizi güldürecek bir konu bulurdu. Kitapların arasında özel korunaklı bir yerdi bizim çalıştığımız yer, gazete içinde bile öyleydi. Önemli bir konu konuşacağı zaman beni karşısına oturtur, sakinleşmemi beklerdi. “Evrim bak bu yazar gelecek sen kitabını al ilgilen” ya da “O yazıya yer vermeyeceğiz” derdi. Gazete ile yollarımız ayrıldı. Cumhuriyet’i de hep o Kitap Eki’ndeki anılarım ile hatırlamayı tercih ettim.   Cumhuriyet’ten aldığım tecrübe ile “Cumhuriyet’in gazeteciler için bir okul” olduğu dönemin muhabirlerinden biri olarak, bugün, Kürt medyasında muhabirlik yapıyorum. Burada tanık olduğum iktidar kaynaklı baskılar da “Sebat etmenin” teoriden pratiğe dönüşmüş hali. Muhabirlik yaşantımda her muhabirin yaşadığı sorunlarla karşılaştım. Karşılaştığım her sorunda, Turhan Abi’nin ilk gün bana sorduğu o soruyu hatırladım. Taraf gazetesinde bir sene boyunca sigortasız çalıştırılırken de Van’da gözaltına alınırken de kulağımda aynı soru vardı. Bu soru, benim meslekle olan bağımı kurdu. Turhan Abi’nin Cumhuriyet gazetesinde görece daha iyi koşullarda çalıştığını düşünüp, ona haksızlık ettiğim zamanlar da oldu. Şimdi gazetenin yöneticisi olmanın, sektöre gazeteci kazandırmanın bedelini ödüyor belki de. Ben de şimdi diyorum ki sebat etmesini Turhan Abi’den öğrendim. İyi ki öğrenmişim! Aydınlığa ulaşacağızYAZAR, ÇİZER VE YÖNETİCİLERİMİZ 180 GÜNDÜR CEZAEVİNDE Gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticileri ile avukatları için Çağlayan Adliyesi’nde dün dördüncü kez tutulan nöbete CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Barış Yarkadaş ve Mahmut Tanal ile tiyatro sanatçısı Orhan Alkaya da destek verdi. Yaşam için gazetecilik ZEHRA ÖZDİLEK Gazeteci Banu Güven, Almanya’nın saygın gazetecilik ödüllerinden Henri Nannen Olağanüstü Gazetecilik Performansı Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’de basın özgürlüğü için verdiği mücadele nedeniyle ödüllendirilen Güven, “Liseden mezun olurken gazeteciliği kafama koymuştum, çünkü memlekette ve dünyada olan biteni, çatışmaları, haksızlıkları daha iyi anlamak ve anlatmak gerektiğini düşünüyordum. Barış perspektifiyle, yaşamı esas alan bir anlayışla işimi yaptım, hep de böyle yapacağım” diyor. Güven, ödülünü ve gazetecilik serüvenini Cumhuriyet’e anlattı. n Bir panelde iki seçimdir mesleğimi yapamadım dediniz... 2011 seçiminden önce yaşananlar bugüne doğru savrulduğumuz önemli bir virajdır... Yasaklı milletvekili adayları, yayın akışına karışan hükümet temsilcileri, peş peşe işine son verilen gazeteciler... Tam 14 yıl çok severek emek verdiğim, zamanında çok iyi bir gazetecilik örneği verdiğimiz NTV ile yollarımızın ayrılacağı da o zaman belli olmuştu. Seçimden bir hafta önce Leyla Zana’nın yayınıma çıkması istenmedi. Ben de ‘O çıkmadan hiçbir yayın yapmam’ dedim. Kanalın da niyeti zaten beni seçimden sonra göndermekmiş. O kriz nedeniyle bu ortaya çıktı. TV gazeteciliği yaptığım dönem boyunca ilk kez o zaman bir seçimi stüdyodan aktarmak yerine, evden izlemek zorunda kaldım. Son referandumda ise çok sevdiğim kanalımız IMC TV artık yoktu. Sandıklar açılırken gittim, bir sandığın başına oturdum bu kez. Müşahit gibi, bari burada tanık olayım seçime diye. Sonra da iki yayına konuk oldum. Biri Artı TV, diğeri Medyascope idi. n Bu koşullarda meslek aşkınızı canlı tutmayı nasıl başarıyorsunuz? Bütün bağımsız kanalların ‘milli gü Gazeteci Banu Güven, Türkiye’de basın özgürlüğü için verdiği mücadele nedeniyle Almanya’da Henri Nannen Olağanüstü Gazetecilik Performansı Ödülü’ne layık görüldü Banu Güven venliğe tehdit oluşturdukları’ iddiasıyla kapatılması aslında şu anlama geliyor: Artık bu işi yapamazsınız. Israr ederseniz hakkınızda hayırlısı olmaz. Ayrıca çalışacak yer de bulamazsınız, çünkü izin vermeyiz. Zaten sizi çalıştıracak bir kanal da bırakmadık. Ama gazeteciliği bitiremiyorlar işte. Ne oluyor? Ankara’daki bir grup işsiz kalan gazeteci ve yurttaş bir araya gelip ilk #haberSİZsiniz yayınını yapıyor. Biz gazeteciler bir gün içinde ana akım medyanın artık hiç görmeyeceği haberleri aktarmak için yayın planlıyor ve gerçekleştiriyoruz. Her yerdeyiz, her an yayına girebiliriz. Hayatı kazanmak ayrı bir mesele. Başka işlerden hayatını kazanmaya çalışanlar da var. Yurtdışından, özellikle de artık Türkiye ile göbek bağı olan Almanya’dan gelen mesleki destek çok önemli. Ben sosyal medyada Sansürsüz Türkiye (Türkei Unzensiert) yayınlarını başlatan WDR Cosmo için her hafta yorum ve izlenim hazırlıyorum. taz.gazete’ye de yazıyorum arada. İsviçre Radyosu RSF’nin Kültür Bölümü’ne bir dosya hazırladım mesela. n Habercilik anlayışınız hiç değişti mi? Hayır, değişmedi. Liseden mezun olurken gazeteciliği kafama koymuştum, çünkü memlekette ve dünyada olan biteni, çatışmaları, haksızlıkları daha iyi anlamak ve anlatmak gerektiğini düşünüyordum. Okulda eleştirel düşünceyi benimseten hocalarımız olsa da, resmi tarihin tedrisatından geçmiştik. Tam da 80 darbesi sonrasında gittim liseye. Ama tam da bu ortam beni gazeteciliğe itti. Kürt meselesinde gözümü açan ve beni yerle yeksan eden Celal Başlangıç’ın bu gazetede yayımlanan Yeşilyurt’ta köylülere işkence haberiydi. Barış perspektifiyle, yaşamı esas alan bir anlayışla işimi yaptım, hep de böyle yapacağım. n Almanya’ da aldığınız ödülden söz eder misiniz? Bu ödülü mücadele veren tüm meslektaşlarımla birlikte almış kabul ediyorum kendimi. Çünkü hep beraber güçlüyüz, tek başına duramayız. En çok da parmaklıklar ardındaki dostlarımı ve diğer meslektaşlarımı anarak alacağım bu ödülü. Bizler için çok değerli olan Hrant Dink de 2006 yılında bu ödülü almıştı. Onunla aynı ödülün sahibi olmak benim için ayrıca bir onur. n Geleceğe dair neler söylersiniz? En önemlisi: Meslektaşlarımızın özgürlüklerine kavuşması ve canım arkadaşım Ahmet Şık’ın haykırdığı gibi: ‘‘Çocuklarımızın düşlediği bir geleceği yaratmak için’’ çalışmaya devam! Gazetemizi susturma operasyonunda tutuklanan yazar, çizer ve yöneticilerimizin Silivri Cezaevi’ndeki 180. günü bugün doluyor. Muhabirimiz Ahmet Şık’ın 119., muhasebe çalışanımız Emre İper’in ise cezaevindeki 22. günü. Tutuksuz yargılanma talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru tam 3.5 aydır değerlendirmeye alınmadı. AİHM ise Cumhuriyet davasını öncelikli olarak görüşme kararı aldı. Arkadaşlarımız hakkında açılan davanın ilk duruşması, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olan 24 Temmuz’da yapılacak. Gazetemizin tutuklu avukatları İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör için yapılan ‘Adalet Nöbeti’nin dördüncüsü dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 11.30 12.30 saatleri arasında yapıldı. Nöbete mesaj gönderen Mustafa Kemal Güngör, meslektaşlarına, “Aydınlık günlere ulaşacağımıza inancımız tam” diye seslendi. C kapısında nöbet var Gazetemizi susturma amaçlı soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, Kitap eki yönetmenimiz Turhan Günay, yayın danışmanı ve yazarımız Kadri Gürsel, okur temsilcimiz Güray Öz, çizerimiz Musa Kart, yazarımız Hakan Kara, avukatlarımız Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, muhabirimiz Ahmet Şık ve yöneticimiz Önder Çelik ile dayanışma amacıyla avukatlar geçtiğimiz haftalarda İstanbul Adliyesi’nde Adalet Nöbeti başlatmıştı. Nöbete çevik kuvvet polisleri gaz kapsülleri ve kalkanlarla sert müdahalede bulunmuştu. Müdahale sırasında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Başkanı Gökmen Yeşil’in burnu, avukat Erkan Ünüvar’ın ise ayağı kırılmış, 8 avukat da gözaltına alınmıştı. Söz konusu polis saldırısı ile ilgili savcılığa da suç duyurusunda bulunulmuştu. Avukatlar dün de adliyenin C kapısı girişinde nöbet tuttu. Nöbete CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Barış Yarkadaş ve Mahmut Tanal ile tiyatro sanatçısı Orhan Alkaya da destek verdi. Güngör’ün mesajı Nöbetin ardından açıklama yapan avukat Kemal Aytaç, adalet arayışını sürdüreceklerini belirterek, tutuklu avukatımız Mustafa Kemal Güngör’ün mesajını okudu. Avukat Güngör mesajında, “Bizim nezdimizde Cumhuriyet, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi için verdiğiniz mücadele ve sergilediğiniz dayanışma bizlere güç ve moral veriyor. Nöbetin ilk gününe ilişkin haber ve görüntüleri ancak akşam TV’de izleyebildik. Bir yandan çok duygulandık ve gururlandık, bir yandan da arkadaşlarımızın darp edildiğini, iki arkadaşımızın yaralandığını, sekiz arkadaşımızın gözaltına alındığını öğrenmek bizi çok üzdü. Ancak hep birlikte mücadelemizi sürdürürsek aydınlık günlere ulaşacağımıza inancımız tam. Kendinize dikkat edin. Bu duygu ve düşüncelerle Adalet Nöbetinizi sevgiyle, dostlukla selamlıyoruz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle