20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 24 Nisan 2017 12 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Geçerken... Halkoylaması sonrası ülke olağandışı bir geçiş dönemi yaşıyor. Daha sonuçların tartışılması sona ermeden, Cumhurbaşkanı AKP’ye üyelik yolundadır. Böylelikle devletparti bütünleşmesi tamamlanacaktır. Bugün, her şeyden önce, devletin üç büyük güç odağının, Yüksek Seçim KuruluYSK; Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nınMİT, karanlıkta kalan konumlarının hiç zaman yitirilmeden aydınlatılması gerekiyor. YSK! Yüksek Seçim Kurulu’nun son halkoylamasını, birçok bakımdan, yasalara uygun yönetmediği görülüyor. Oylama saatlerinin sonlarına yaklaşıldığı sırada mühürsüz oyların geçerli olacağı açıklamasıyla kural değiştirilmesinin çıkan sonucu nasıl etkilediği, aradan bir hafta geçmiş olmasına karşın, bilinmezliğini koruyor. Mühürsüz oy kararının asıl nedeninin, bir hukukçu arkadaşımın vurguladığı gibi ortama bakar mısınız, başına bir şey gelmesin diye adını yazamıyorum sonucun hayır çıkması durumunda oylamanın iptal edilmesi gibi bir B planı olup olmadığının mutlaka araştırılması gerekiyor. Sonuçların partilere iletilmesi sırasında, özellikle de saat 18.0020.45 arası, yaşanan aksamanın teknik içeriği, tarafsız iletişim uzmanları ve hukukçular tarafından incelenerek, açıklık kazanmalıdır. Eğer YSK aklanmadan yola devam edilirse bundan sonra bu ülkede yapılacak bütün seçimlerin sonuçları, korkutucu kuşkudan kurtulamaz. Bu ülkenin seçim tarihine 1946’da düşen gölge, dört yıl sonra 1950 seçimleriyle düzeltildi. Oysa 2017 YSK olayı aydınlanmazsa, bu kara leke yeni rejimin boynuna devamlı asılı kalacaktır. TSK ve MİT Niteliğini hiç unutmayalım; kanlı 15 Temmuz 2016 kalkışması, bu ülkenin iki siyasi İslamcı gücü, AKP iktidarı ile Fethullah Gülen hareketi arasındaki iç savaşın adıdır. Yaptığı ağır yıkımın büyüklüğü henüz tam olarak bilinmeyen bu savaşın ortasında da bu ülkenin iki çok önemli kurumu vardır: Türk Silahlı KuvvetleriTSK ve Milli İstihbarat TeşkilatıMİT. Bu iki kurumun başında bulunan Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı, çağrılmalarına karşın, 15 Temmuz’u araştırmak üzere kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu’na gidip, bu olayla ilgili bildiklerini anlatma gereği duymadılar. Dahası, bu iki kurumun başındakiler, Komisyonun, sorularımıza hiç olmazsa yazılı yanıt verin isteğini de hiçe saydılar; sayabildiler. Yazılı yanıt vermeye bile yanaşmadılar. Üstelik Cumhurbaşkanı bu olayla ilgili istihbaratı eniştesinden aldığını açıklamasına karşın MİT Müsteşarı’nın nasıl olup da böyle bir dokunulmazlık kazandığı ya da korunduğu açıklık kazanmıyor. 15 Temmuz’da çok derin bir yara alan askeriyenin bu yarasını nasıl sarmakta olduğu konusunda toplum aydınlatılmıyor. Halkoylaması da arkada kaldığına göre, TSK ve MİT’in başındakiler, üstelik Komisyona bizzat gidip olaya açıklık getirmelidir. Bunu yapmazlarsa toplumun, tarihin ve kendi çalışanlarının gözünde aklanmaz ve şu tür sorulardan hiçbir zaman kurtulamazlar. Bu iki kilit devlet kurumunun başındaki yöneticilerin, anayasaya göre hâlâ egemenliğin kayıtsız şartsız gerçekleşme yeri olan Meclis’e giderek onu seçen halkı hiçe saymaları nasıl oluyor? Komisyona gitmelerini Cumhurbaşkanı mı istemiyor? Halktan saklanan nedir? Her gün halkın vergilerinden milyonlarca TL harcayan bu kişiler kime hizmet ediyor? Sorular uzayıp gidiyor!! Sonuç olarak YSK, TSK ve MİT üçlüsünün açılamayan birer kara kutu olarak tutulması, girilmekte olan dönemde devlet nasıl biçimlenirse biçimlensin, ülkenin geleceğini tamamıyla karartır. Buna izin verilemez; verilmemelidir. 24 NİSAN 2017 SAYI: 33437 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.28 04.17 04.45 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 06.05 13.09 16.55 20.01 05.50 12.54 16.39 19.45 06.17 13.17 17.00 20.04 Yatsı 21.30 21.12 21.28 176 gündür özgürlüğünden yoksun... Biz kazandıkOlaylarveGOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] GÜLSEREN ONANÇ Aktivist, politikacı, CHP PM üyesi 16Nisan anayasa değişikliği referandumuna hayır diyenler kazandı. Hayırlı olsun. Siz bakmayın şaibeli, kanuna aykırı bir Yüksek Seçim Kurulu kararı ile çıkan sonuçlara. Futbol analojisi ile hakemin maç sırasında “elle atılan gol kabul edilir” kararını verdiği bir oylamayı, “10 ile 50 fark etmez” demagojisi ile savunanlara. Onlar da biliyor ki adı başkanlık veya cumhurbaşkanlığı olsun, bu sistem değişikliğine Türkiye seçmeninin yarısı olan bizler, hayır dedik. Biz kim miyiz? Türkiye devletinin bütün olanaklarını, medyanın bütün kanallarını, baskının bütün yollarını kullanarak anayasa değişikliğini bir varoluş savaşı haline getiren iktidarın baskılarına rağmen demokrasinin ve Cumhuriyet değerlerinin yanında kalarak hayır oyu veren vicdanlı ve cesur vatandaşlarız. Biz en az 24 milyon vatandaş yani Türkiye’deki seçmenin yarısı, yani her iki kişiden biriyiz. Biz, parti başkanları ve yöneticilerinin evet vermeleri için ve her türlü rüşvet, tehdit ve şantajı kullanmalarına rağmen hayır oyu veren AKP ve MHP seçmeniyiz. Parti eşbaşkanları, milletvekilleri, ilçe yönetimleri tutuklu bulunan, belediyelerine kayyım atanmış, mağdur edilmiş HDP seçmeniyiz. İktidarın bütün kampanya boyunca hakaret ettiği, meydanlarda konuşmaları engellenen, medyada yer verilmeyen, sahada bayrakları kesilen CHP’nin seçmeniyiz. Biz, referandum sürecinde sivil girişimler olarak örgütlenerek, binlerce öğrencinin oy vermelerini sağlamak üzere memleketlerine gitmelerine destek olan, paneller, söyleşiler düzenleyerek kamuoyu yaratmaya çalışan, sosyal medya üzerinden yaratıcıeğlenceli kampanyalar yürüten, il il, ilçe ilçe, ev ev, dükkân dükkân dolaşıp anayasaya neden hayır verilmesi gerektiğini anlatan aktif vatandaşlarız. Biz, hayır diyenin terörist, FETÖ’cü, ocu bucu olmakla suçlandığı OHAL koşullarında hayır deme cesaretini gösteren cesur vatandaşlarız. Üstelik, bunu hiçbir siyasi kaygı gütmeden, kendi şahsi geleceğimiz için değil, ülkemizin, çocuklarımızın geleceği için yapanlarız. Biz, iki ay boyunca bütün sosyal sorumluluklarını bir tarafa koyup örgütünün, partisinin çalışmalarına destek olmak için gece gündüz çalışan, “oy verin, sandığa gidin” diyen kadınlarız. Teşekkürler Referandum sürecini başlatanlara teşekkürler. Referandum sürecini başlatarak, gücümüzü hissetmemizi sağlayan iktidar partisi ve MHP’ye de teşekkür borçluyuz. Zira, AKP iktidarının seçimlerde aldığı sonuçların bizde yarattığı azınlık duygusunu bu referandum sürecinde yenmemizi sağladılar. Etnik kimliğimiz, dini inancımız, siyasi görüşümüz farklı olsa da, demokrasi için yan yana durmayı başardık. Bize dayatılan kutuplaşmayı yenmeyi başardık. MHP’li de, HDP’li de aynı safta yer aldı. Mecliste sağlanamayan uzlaşı, sahalarda sağlandı. Kimilerimizin daha önce deneyim sahibi olmadığı örgütlenmeyi öğrendik. Bizden farklı düşünenler ile iletişim kurmayı, farklı mahallelere gidip farklı dünyalar keşfetmeyi öğrendik. Ötekilerimiz ile barıştık. Bize dayatılan kutuplaşmayı yenebileceğimizi gördük. Uzak durduğumuz, kirli olduğunu düşündüğümüz siyasetin alanına girdik. Partilerin örgütlerini, dinamiğini anladık. Siyasi düşünme becerimizi geliştirdik. Yaşadığımız dayanışma duygusu birbirimize güveni pekiştirdi, gele Şaibeli de olsa referandumun kazananı sadece hayır verenler değil, tüm Türkiye oldu. Gidecek başka yerimiz olmadığını, bu topraklarda birlikte barış içinde yaşamak zorunda olduğumuzu, sorunlarımızı kendimizin çözebilme olgunluğunda olduğumuzu gösterdik YSK’nin referandum kararı hâlâ protesto ediliyor. ceğimize umudumuzu artırdı. Mem rak, geleceğe yönelik planlarımızı leketimizde azınlık olmadığımızı, bu güven içinde yapmalıyız. iki kişiden biri olduğumuzu anlama Yüksek Seçim Kurulu kararlarını mızı sağladı. Başarabiliriz hissini, ge hukuksal yollardan sorgulayıp huku leceğe ilişkin umudumuzu, kendimi kun üstünlüğünü bütün yolları dene ze ve ülkemizi ilişkin güvenimizi ye yerek savunmalı, sistem değişikliği niden kazandık. Bu güven ile, ülke yönünde Meclis’ten çıkacak yasala mizde yıllardır süregelen, Kürt soru rın takipçisi olmalıyız. nu gibi sorunları, uzlaşı ve kucaklaş 2019 Türkiye’de yenilenmenin, de ma ile çözebileceğimize, barışı birlik ğişimin yılı olacak. Üç çok önem te kurabileceğimize olan inancımızı li seçimin, milletvekili genel, ye geliştirdik. rel ve başkanlık seçiminin yapılaca Kazanan Türkiye oldu ğı 2019’a sadece iki yıl var. Referandum sürecinde elde ettiğimiz bilinç İşte bütün bu nedenlerden dolayı ve özgüven ile “demokrasi taraftarla referandumun kazananı sadece hayır rını” çoğaltıp, evet veren vatandaşla verenler değil, tüm Türkiye oldu. Biz rımızı da daha iyi bir geleceğe ikna ülkemizi seven, ona ilişkin ümidi edebilmeliyiz. ni yitirmeyen vatandaşlar olduğumu İstanbul ve Ankara büyükşehir be zu hem kendimize hem dünyaya gös lediyelerini kazanabiliriz. Mutlu in terdik. Gidecek başka yerimiz olma sanların yaşadığı şehirler kurabiliriz. dığını, bu topraklarda birlikte barış Parlamenter rejimi yeniden ve daha içinde yaşamak zorunda olduğumu iyi bir şekilde inşa edecek bir cum zu, sorunlarımızı kendimizin çözebil hurbaşkanı seçebilir, bireyin güçlen me olgunluğunda olduğumuzu gös mesini sağlayan insan hakları temel terdik. Kazanan Türkiye oldu. li yeni bir anayasa yazabiliriz. Bütün Şaibeli de olsa referandum sonuç bunları evet ve hayır cephesinin öte larını böyle okumalı, kazancımızın sine geçerek yapabiliriz. Artık bir or gururunu yaşamalı, keyfini çıkarma tak gelecek vizyonu koyabilme güve lı ve kendimizi kutlamalıyız. Refe nine ve kapasitesine sahibiz. randum sürecinde elde ettiğimiz bu Yeni bir sayfa açılıyor, hepimize ortak dayanışma ruhuna sahip çıka hayırlı olsun. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Kültürde ‘Geri Kalan’ kavramı üzerine (1) Geçenlerde rastlantı sonucu TV’de peş peşe birkaç program izledim. İlki, tiryakisi olduğum İz TV yapımı ‘İkinci Yeni’ programı. Kim bilir kaçıncı kez izledim. Turgut Uyar ve Edip Cansever ağırlıklı bir şiir şöleni. İki şairin yaratıları konu alan bir belgesel. O şairlerden ‘geri kalan’lar temeline oturtulmuş bir dönem öyküsü. İnsan, böyle bir programı izleyince ve elbette, üzerinde yeterince düşününce! ‘Geri Kalan’ söyleminin rehberliği bir yana bırakıldığında adına ‘kültür’ dediğimiz olgunun ne kadar acınası bir sığlığı sergileyebileceğini çok daha iyi anlıyor. Zaten, sanırım bu yüzden, İz TV de ‘her şey iz bırakır...’ söylemini kendine slogan edinmiş. ‘Kültür’ün hammaddesi nedir? Beğendiğim tanımlarından birine göre kültür, bir insanın/toplumun tüm öğrendiklerini unuttuktan sonra, adına bireysel/toplumsal bellek denilen hazinesinde kalanların tamamıdır. Ama bu tanımdan yana çıkarken, biraz dikkat etmek gerekiyor. Çünkü ‘kültür’, tüm olup bitenlerin, yaşananların ve yaşanmışlıkların rastgele içine tıkıldığı bir tür yamalı bohça sayılamaz. Daha doğrusu, kültür olgusuna öyle bakılmamalıdır. Şöyle de denilebilir: Tarih bağlamında nasıl geçmişte kalan her şey kendiliğinden tarihe dönüşmez ise, başka deyişle, nasıl ancak kendisiyle irade düzleminde ve nedensonuç ilişkileri temelinde hesaplaşılmış bir geçmiş ‘tarih’ olabilirse, kültür olgusu da bugünden geriye tüm yaşananlar ve olup bitenler arasından iyisi ve kötüsü, olumlusu ve olumsuzu ile insanın ve toplumun kültüründen saymamız gerekenler ile ortaya çıkar. (Meraklısı için: Edebiyatımızda böyle bir çabanın eşsiz örneklerinden biri, Leyla Erbil’in “Kalan” adlı romanıdır.) İz TV’nin sözünü ettiğim ‘İkinci Yeni’ yapımından hemen sonra bir başka kanalda sanırım ABD yapımı ve ‘Hazine Avcıları’ adlı, daha önce görmüş olduğum bir filmi izledim. Filmin konusu, kendi ceplerini doldurmak için olası hazineler arayanların öyküsü değil. İkinci Dünya Savaşı’nda, artık savaşın sonunu getirecek olan Normandiya Çıkartması’ndan hemen sonra, Nazilerin işgali altında kalmış bölgelerdeki sanat hazinelerini yağmadan ve yakılmaktan kurtarmak için oluşturulmuş küçük bir askeri birliğin öyküsü. Sanat eserleri neden kurtarılmalı? Bilindiği üzere Naziler, bütün Avrupa’yı işgal ettikten sonra tarihte eşi görülmemiş bir sanat eserleri yağmasını da gerçekleştirmişler ve hem müzelerden hem de özel koleksiyonlardan çaldıkları bütün eserleri Nazi Almanyası’na taşımışlardı. Bu eserlerden Führer’in, yani Adolf Hitler’in ‘yoz sanat’ diye nitelendirdikleri başta örneğin Picasso’nun resimleri olmak üzere yakılmış, geri kalanlar ise depolanmıştı. Öte yandan, Hitler’in savaşın sonuna doğru yayımladığı yazılı bir emir gereği, Nazi orduları çekilmek zorunda kaldıkları bütün bölgelerdeki tesisleri, anıtları ve sanat eserlerinin tamamını yok edeceklerdi. Biraz yukarıda sözünü ettiğim ve üyelerinin çoğunun sanat eğitiminden de geçmiş olan küçük birliğin görevi, gerekirse canları pahasına sanat eserlerini böyle bir yıkımdan kurtarmaktı. Bu birliğin kurulmasına neden olan temel düşünce üzerinde önümüzdeki hafta, yazımın son bölümünde duracağım. [email protected] [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle