20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Mart 2017 haber 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ZARİFE SELÇUK Cumhuriyet’in ‘İçeridekiler’ine... 142 gündür özgürlüğünden yoksun... Dostlar, Bu sıralar ne yazılsa fazla, ne kadar yazılsa az diye durup düşünüyorum. Sonra da ‘iyi ama şimdi değilse ne zaman yazılacak’ diye soruyorum kendime. İşin içinden nasıl çıkıyorsun derseniz, yine yazarak demekten başka da yanıtım olmuyor. İçerideki dostlara ya da içeri nöbetini tutanlara selam olsun, hasret olsun diye aklıma hemen gelen şiirleri bu mektuba yazmak istedim. “Bu da geçer ya hu” demek yerine geçer mi bilmiyorum ama artık geçse, tez elden ve tez vakitte geçse iyi olacak! Ruhi Su’nun büyük sesinden Âşık Hüseyin’in güngörmüş şiiriyle açalım mektubun kapısını: “Hüseyin beyhude ah etme naçar/bir kapı örterse birini açar/buna dünya derler hepisi geçer/ hangi günü gördün akşam olmamış”. “Mapusluk zor zanaat” demiş ama ilmini de yapmış, Türkçenin en büyük şairi, Turgut Uyar’ın deyimiyle ‘büyük gurbetçi’miz Nâzım Hikmet’in “Yaşamaya Dair”inden “Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,/insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla/yani, duvarın arkasındaki dışarıyla” dizelerini zarfın üstüne yazarak yolluyorum size. Ahmed Arif’in umutsuzluğu yasakladığı şiiri hepimize bahar getirsin artık memleketle beraber: “Görüşmecim yeşil soğan göndermiş/karanfil kokuyor cıgaram/ dağlarına bahar gelmiş memleketimin...” Melih Cevdet Anday’ın unutulmaz “Anı” şiiri de bu mektubun pulu olsun: “Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm/ Kahramanlıklar okudum tarihte/Çağımıza yakışan vakur, sade /Davranışınız geliyor aklıma”. Oktay Rifat’in “Elleri Var Özgürlüğün” dediği şiirle açılsın artık özgürlüğünüzün kapıları da: “Özgürlük sevgisi bu./İnsan kapılmayagörsün bir kez;/Bir urba ki eskimez,/Bir düş ki gerçekten daha doğru.” Şairlerin hocası Necatigil “Arada” şiirinde sorar gibi yanıtlıyor: “Aşklar arada, Tanrının büyük bağışı/Ferhat’lar, Kerem’ler çöllerde, odalarda/Bir anlamı var elbet/Boşuna mı yanmışlardı?” Tur gut Uyar’a sorarsak “Kadri içerdedir Turhan da/Bülent içerdedir Günay da”, ama yine Turgut Uyar “Hızla gelişecek kalbimiz/ kalbimiz hızla./ Sürgünlerin umutsuzluğunda/Kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar/farksız çarpanların umutsuzluğunda/ve köprübaşlarının umudunda” diyecektir. Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinin tamamı da mektup yerine geçmez mi? “Gülemiyorsun ya gülmek/Bir halk gülüyorsa gülmektir/Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi”. Siz yakından biliyorsunuz da belki bu açık mektubu okuyanlar da hak verir Dağlarca’nın “Savcıya” şiirine: “Savcı nedir düşündün mü?/Yazıları suçlu kılan?/Usla yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı/Ama nedir çağlar üzre/Beni senden güçlü kılan.” Özdemir İnce de gazetecinin, yazarın, şairin derdini, işini çok önceden söylemiş ve şöyle demişti: “Ey Oğul Bir Gün Yazıcı Olursan”. “Zaman akıp gitmekte dağ taş değişmektedir/demir paslanmakta temel çürümektedir/al kalemi bildiğin en gerçek sözü yaz”. Şiirimizin en incelikli ve en inatçı sesi Gülten Akın “Sardunya”da bir kez daha anımsatıyor: “Yasadır ansıtalım:/ Tohum ekenlerin, fide dikenlerin/Kimse durduramaz yağmurunu/ Güneşini kimse kesemez”. Cemal Süreya hepimiz adına vermiş sayılmaz mı “Dilekçe”sini? “Uzat saçlarıını Frigya/Yarimsen/ .../Yurdumsan/Söz ver Anadolu!” Ece Ayhan da “Fakir kuş hiç unutmaz, kitapların yakıldığı yıldı/ Kırk kapıdan birden devletle girdiğini gördük” demişti bugünlerin benzeri günler için. Ergin Günçe, “Güzel suçlar işledin bir tarih oldun artık” derken, zarfı Ataol Behramoğlu’nun şiiriyle kapatıyor ve başta siz Cumhuriyet yazarları olmak üzere güzel bir suç olarak düşünmekten yatan tüm dostlara acil özgürlük, hepimize de acil demokrasi diliyorum: “Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum/Zinciri altında kımıldayan/Bitecek sanıldığı yerde başlayan.” ‘Gökyüzü bizim, yasaklanamaz’ Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Silivri Cezaevi’nde tutulan yazar, çizer ve yöneticilerimizi ziyaret etti. Nazlıaka, izlenimlerini ve arkadaşlarımızın mesajlarını aktardı Silivri Cezaevi’nden Murat Sabuncu’nun ve Kadri Gürsel’in Cumhuriyet gazetesi emekçilerine ve okurlarına selamı var. Öncelikle şunu belirteyim; her ikisi de oldukça moralli ve sağlıklı görünüyordu. “Ne şanslıyız ki arkamızda gazetemizin ve Cumhuriyet severlerin desteği var” diyorlardı. Yaklaşık beş ayda, avukatlarıyla sadece 19 saatlik bir görüşme yapabilmişler. Üçer kişilik koğuşlarda kalıyorlar ve başka hiç kimseyle iletişimleri yok. Murat Sabuncu, Akın Atalay ve Mustafa Kemal Güngör ile aynı koğuşu paylaşıyor. Kadri Gürsel ise Musa Kart ve Turhan Günay ile kalıyormuş. Gürsel, odasında her gün bir saat yürüyormuş. Sabuncu ise öğün sayısını ikiye düşürmüş. Haklı olduklarına inandıkları için özgüvenliydiler. Beş aydır devam eden bu belirsizliğin bir an önce sonlanmasını, iddianamenin yazılıp yargılama sürecinin başlamasını istiyorlar. “Ne ile yargılanacağımızı bilmek istiyoruz” diyorlar. Sabuncu, “Yargılama bir başlasa zaten beraat edeceğime inanıyorum. O zaman burası bir demokrasi müzesi olacak. Çoluk çocuk gelip gezeceğim. Buna inanıyorum” diyor. Gürsel ise haksız ve key GÜRSEL’DEN MEKTUP VAR! Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarına karşı operasyon birden çok hesap güdülerek yapıldı. Bunlardan biri de referandum süreci boyunca susturulmamız, konuşamaz ve yazamaz hale getirilmemizdi. Lakin uzayıp giden hukuksuzluk bir cezalandırmaya dönüştükçe, savcının bir türlü yazamadığı iddianame yüzünden yargısız infaza maruz bırakıldık. Bu durum sonunda Türkiye’nin uluslararası itibar ve saygınlığına da zarar vermeye başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Makul süreyi aşan tutukluluk halimiz AKPM’nin (Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ni) Türkiye hakkında vermesi muhtemel izleme ve denetleme kararında bir faktör olarak rol oynayabilir. Anlaşılıyor ki referandum sürecinde bizleri hapsetmek, susturmak ve bu yolla başkalarını da korkutarak sindirmek isteyenler için Türkiye’nin itibar ve saygınlığı evet oylarını arttırmak maksadıyla böyle kolayca harcanabilmekte ve bunda beis görülmemektedir.” fi bir şekilde cezaevinde olduğunu, tutuklu yargılanmalarının şimdiden bir bedel ödetmeye, cezalandırmaya dönüştüğünü ve bunun Türkiye’nin itibarına çok zarar verdiğini söylüyor.   Ben kişisel duyarlılığım ve merakım nedeniyle cezaevi koşullarına dair bazı sorular sordum. Kadri Gürsel, “Buradaki koşulların iyi ya da kötü olması benim için fark etmiyor, asıl sorun özgürlüğümün haksız yere gasp edilmesi” dedi. Murat Sabuncu da “Benim bireysel bir talebim yok. Burada benden çok daha uzun zaman haksız, hukuksuz yere yatanları düşününce, koşullardan yakınan biri olmak istemiyorum, öyle de değilim zaten” yanıtını verdi. Gökyüzü tedbiri! Oysa ki onlara gökyüzünü bile yasaklamışlar. Hava almak için bahçeye çıkıp baktıkları gökyüzünü artık tel örgünün arkasından görebiliyorlarmış. Gardiyanlara gerekçesini sordum; “Yan koğuştakilerle havadan haberleşme ihtimali nedeniyle yaptılar bu tel kafesi” dediler. “Bir kâğıda not yazıp top haline getirip duvarın üzerinden atılmasın diye alınmış bir tedbir” diyorlar. Kadri Gürsel, “Bu siyasi kumpastan kurtulmanın yolunun, buradan hem fiziksel hem de zihinsel olarak yıpranmadan çıkmak olduğunu düşünüyorum. Onun için herhangi bir yoksunluk duygusu içinde değilim. Cezaevi koşullarının benim düşünce dünyam üzerinde herhangi bir tesiri yok. Beni buraya hukuksuz ve haksız yere tıkanlar, sakın bana ıstırap çektirdiklerini düşünmesinler; onlara bu hazzı yaşatmayacağım” dedi. Murat Sabuncu da “Aslında ülkemizle ilgili böyle bir konuyu AİHM’ye taşımak istemezdik. Ancak burada hukuk bu kadar tıkanınca, mecbur kaldık” diyor. Meclis’e taşıyacağım Bir gazeteci kendini okuyarak, yazarak, gelişmeleri takip ederek var edebilir. Bu haklardan mahrum kalan her gazeteci bir değil binlerce kez tutuklanmış, tecrit edilmiş gibi oluyor. Bu konuda bir çalışma yaparak Meclis gündemine taşıyacağım. Ve tabii Silivri’ye en yakın zamanda tekrar gideceğim. Umarım çok fazla gitmemize gerek kalmadan hak yerini bulur. Hepimiz göğe bakalım. Nerede olursak olalım gökyüzü bizimdir; yasaklanamaz. Türkiye’de “dokunanın yanmayacağı” günleri hep birlikte kuracağız! “Hayır”lısı... ‘Enseyi karartmıyoruz’ Çağdaş Gazeteciler Derneği 2016 Başarı Ödülleri sahiplerini buldu Çağdaş Gazeteciler Derneği 2016 Başarı Ödülleri sahiplerini buldu. Muhabirlerimiz Sibel Bahçetepe “Yabancı Doktorlar Varoşa” haberi ile Behzat Miser Ödülü’nü; Pelin Ünker ise Panama Belgeleri” haberleri ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nü aldı. Silivri’de tutsak olan arkadaşımız Ahmet Şık’a dayanışma ödülü verildi. Ünker’e ödülünü Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Bahçetepe’ye ise Behzat Miser’in kızı Helin Miser verdi. Şık’ın ödülünü Ankara temsilcimiz Erdem Gül aldı. Ödül töreni önceki gün Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlendi. Törene CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, Halkevleri, DİSK ve KESK yöneticileri de katıldı. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay törende, “Cezaevlerindeki tüm gazetecilere özgürlük talep ediyoruz. Gazetecilere açılan tüm davalar geri çekilsin. Basın düşünce ve ifade özgürlüğüne uygulanan baskılara ‘hayır’, basın düşmanlığına ‘hayır’, sansüre, otosansüre ‘hayır” dedi. Şık’ın mesajı okundu 81 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan muhabirimiz Ah met Şık’a cezaevlerindeki tüm gazeteciler adına “Dayanışma Ödülü” verildi. Şık, ödül için Silivri Cezaevi’nden mesaj göndererek “İktidarın ya da güç ortaklarının duyulmasını istediklerini anlatmanın gazetecilik olmadığı, örnek aldığımız meslek büyüklerimizin bizlere bıraktığı en değerli miras. Hakikatin peşinde olmakta ısrar eden tüm gazetecilere selamları yolluyorum ve artık haber ödülü almak istiyorum, dayanışma ödülü değil! Hiçbir tutuklu gazetecinin dayanışma ödülü almadığı, gazeteciliğin özgürce yapılabildiği zamanlar için enseyi karartmıyoruz” dedi. Edirne ve Kandıra cezaevlerin de tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da tören için mesaj gönderdi. Demirtaş, Türkiye’nin büyük bir insan hakları ihlalleri ülkesi haline geldiğini belirterek “Bu koşullarda gerçekleri yazmak, hakikatleri anlatmak, haberi düzgün verebilmek, yorum yapabilmek zor, ama inanın çok önemli” dedi. Figen Yüksekdağ ise, “Zor koşullarda, çok yönlü baskılar altında mesleğinizi dik durarak sürdürme çabanız hepimiz için son derece önemli ve öğreticidir” mesajını gönderdi. l ANKARA / Cumhuriyet Gürsel NYT’de manşet Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel’in portresi her hafta yayımlanacak ‘baskı altındaki ülke olan Türkiye’de cepheleşmenin iki tarafından insan manzaraları’nda yer aldı New York Times Türkiye muhabiri Patrick Kingsley geçen hafta ‘OHAL’deki ülke’ üst başlığıyla bir yazı dizisine başlayacağını ve her hafta “baskı altındaki bir ülke olan Türkiye’de cepheleşmenin iki tarafından insan manzaralarına” yer vereceğini duyurmuştu. Kingsley, “Baskı ve sadık kul” başlıklı ilk yazısını, gazetemiz yazarı Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel ve 15 Temmuz darbe girişiminde vurularak yaralanan muhtar Can Cumurcu’nun portrelerine ayırdı. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre en az 81 gazetecinin halen tutuklu olduğunu vurgulayan Kingsley, “Bu gazeteciler ya İslamcı Gülen hareketiyle ya da seküler Kürt militan grupla bağlantılı olmakla suçlanıyor. Gürsel ise para doksal bir şekilde ikisinden birden suçlanıyor” diye yazdı. Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel’le birlikte Silivri’ye giden Kingsley, Nazire Gürsel’in “Silivri’ye yaklaş Haberde Nazire Gürsel, yaşadıklarını ve isyanını anlattı. Kadri Gürsel ailesinin eski bir fotoğrafı da haberde yer aldı. tıkça içinde yaşadığımız kanunsuzluk daha da somut hale geliyor, kontrollerden geçerken kendimi II. Dünya Savaşı’nda hissediyorum. Oğlum Nazilerle ilgili bir film izlemişti ve buraya geldiğinde bana ‘Burası Nazi kampı mı anne’ diye sordu” sözlerini aktardı. Yazıda Cumhuriyet’in çok sayıda çalışanı tutuklu olduğundan gazetenin tutuklu yakınları için Silivri’ye servis koyduğu da belirtildi. Çengelköy muhtarı o geceyi anlattı “Sadakat için kurşun yemek” başlıklı bağlantılı portre yazısında ise 15 Temmuz’da vurulan Çengelköy muhtarı Can Cumurcu’nun sözleri yer aldı. Cumurcu’ya darbe girişiminin ardından Gürsel gibi çok sayıda gazetecinin tutuklanmasını sorduğunu aktaran Kingsley, “Onların hiçbiri gazeteci değil, onlar devletin altını oymaya çalışanlar” yanıtını aldığını yazdı. l Dış Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle