19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 5 Şubat 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Kadın,göçmen,Müslüman ve Trump’a Vedat ARIK kafa tutuyor Kasımda Minnesota Temsilciler Meclisi’ne seçilen ilk Müslüman olan Somali kökenli İlhan Omar İstanbul’daydı. Trump’ın başkanlığıyla Omar’ın işi zorlaştı ama koltuğu daha da manalı hale geldi PINAR ÖĞÜNÇ Tarihin ironilerinden olmalı. İlhan Omar kasım ayında Minnesota Temsilciler Meclisi’ne seçilerek Somali’de doğup da Amerikan siyasetinde bu düzeyde görev yapacak ilk kişi, ilk Müslüman oldu. Rengârenk başörtüleriyle o da Meclis’te yer alacaktı. Aynı esnada başkanlık kampanyasını yürüten Donald Trump ise bir de o eyalete gelip “Buraya bir dolu Somalili mülteci geliyor, sonra onlar da gidip IŞİD’e katılıyor” minvalinde bas bas bağırmıştı. Filmin sonunu biliyorsunuz. Trump’ın başkan seçildikten sonra vatandaşlarının girişini yasakladığı ülkelerden biri Somali. İlhan Omar, 34 yaşına çok şey sığdırmış genç bir kadın. Ülkesindeki iç savaştan kaçan ailesiyle dört yılı Kenya’da bir mülteci kampında geçirdi. Amerika’ya gittiklerinde Omar 12 yaşında, İngilizce sadece “Merhaba” ve “Çeneni kapa” demeyi bilen bir kızdı. Daha 14 yaşındayken yerel siyasetle ilgili olan büyükbabasına çevirmenlik yaparak bu dünyaya ilgi duymaya başladı. Politik analist oldu; Minnesota Demokrat Çiftçi İşçi Partisi’nde yer aldı. Adım adım Temsilciler Meclisi’ne kadar uzandı. “Hikâyenizi şimdiye kadar kaç kez anlatmışsınızdır?” diye soruyorum, gülüyor sadece, bilmiyor çünkü. Belki aynı kelimeleri kullanıyordur artık ama onu bugüne ulaştıranın da bu hikâye olduğunu bildiğinden, geçmişine verdiği kıymetle yapmacık bir duygusallıkla anlatmıyor. Omar ilk kez Türkiye’ye geldi. Şişli Belediyesi’nin İngiltere Büyükelçiliği’yle birlikte düzenlediği Uluslararası İnsan Hakları Savunucuları Konferansı’na davet edilmişti. Trump’ın seçilmesiyle değişen dünyasına bir ara verdi, 18 saatlik uçuş sonrası meridyenleri şaşırmış bir kafayla İstanbul’daydı. Güvensizlik vaat ediyor n Trump’ın ülkeye girişini yasakladığı 12 yaşında diyelim Somalili bir kız çocuğu bir mülteci kampında nasıl bir ruh halinde şu anda sizce? Bu sizin bildiğiniz bir gerçeklik, kafasından ne geçiyor olabilir? Ben de bunu çok düşünüyorum yasaktan beri. Ne zaman uçacak, ne zaman yerleşecek, ne zaman okula başlayacak gibi bir dolu sorun zaten vardı. Şu anda ise durum daha da farklı. Bu ülke artık bu imkânları sunmak bir yana güvensizlik vaat ediyor. Bir çocuğa kolay anlatılabilir şeyler değil bunlar. Yasak kalksa, Amerika’ya gitmeyi başarsa bile bu yaşadıkları onun düşünce yapısını kimbilir nasıl değiştirecek. Bu aynı zamanda tüm dünyada kabul bekleyen çocuklara karşı tavrımıza dair düşündürmeli bizi. Dinsel ya da etnik açıdan bulundukları toplumlarda azınlıkta olan tüm dünya çocuklarına nasıl bir mesaj veriyoruz böyle yaparak? Üstelik topraklarına vardığında sana hayallerindeki gibi umut dolu bir gelecek sunmakla övünen bir ülkeden söz ediyoruz, şu an sunduğu şey nefret. Çocuklara üzülüyorum n 1995’te Amerika’ya geldiğinizde mesela sokaktaki evsizleri görünce hayal kırıklığına uğradığınızı söylemişsiniz bir söyleşide. Kafanızda canlanan ile gerçek hayattaki ABD tutmamış. Diyelim o kız çocuğu 2017’de ABD’ye geldi. Onu ne bekliyor? Evet, açıkçası benimkinden büyük bir hayal kırıklığı olacak onunki. Çok daha düşmanca hisler bekleyecek çünkü onu. Kadınerkek eşitsizliğinin, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin arttığı bir ülke bulacak. Çünkü şu anda kendini herkese hizmet etmekle yükümlü görmeyen bir liderimiz var. O kız çocuğu için üzülüyorum. Bu yönetimde büyüyecek kendi çocuklarım için de üzülüyorum. Devlet nedir, hükümet nedir yeni anlamaya başladıkları çağda onların gerçeklikleri bu gördükleri olacak. Sekiz yıllık Obama yönetimi insanlara geçmişleriyle, dinsel kimlikleriyle değer biçildiği bir dönem değildi. O kız çocuğunun benim gibi hayal kırıklığına uğrayacağı kesin ama benim gibi toplumu için daha fazla şey yapmak konusunda direnci ve iyimserliği kendinde bulacağını da düşünüyorum. Kaçmasın, benimle görüşsün n Hillary Clinton’ın seçilmiş olmasını belli ki tercih ederdiniz. Ama Trump da tek başına aklını kaçırmış biri değil, onun fikirlerini onaylayanlar oy vererek oraya getirdi. Clinton seçilseydi şimdi görünür olmuş tabandaki bu hissiyat ne olacaktı? Ya da mesela bunun aşikâr olması mücadele etme, dayanışma imkânı vermiş sayılabilir mi? Evet, Demokratların çoğunluğunu tercih ederdim, Hillary’nin kampanyasında da yer aldım. Ama söylediğinizde anladığım bir yan var, bu kadar bölünmüş bir toplumda bu nefretin görünür olması da, bir araya gelmek için ve harekete geçmek için Erdoğan’ın sessizliği hayal kırıklığı yarattı bir neden oldu. Fakat ABD gibi bir ülkede bunun ötesinde bir durum da var. Bilmiyorum Trump’ın diplomatik düzeyde, iç politikada yaratacağı altüstün sonuçlarını nasıl yaşayacağız? On yılda, yirmi, otuz yılda kazanımlarımızı geri almayı becerebilecek miyiz? n Trump’la hiç yüz yüze geldiniz mi? Hayır. Ama ona bir davet yolladım. Trump kaçmasın, benimle görüşsün. Daha ses yok, bakalım... n Belli ki başarmak için çok inat ettiğiniz, parlak bir geçmişiniz var. Göçmen, kadın, Müslüman, tüm bu özelliklerin sizi sürekli kendinizi kanıtlamaya ve herkes ten daha iyi olmaya mecbur bırakması yorucu değil mi? İlginç bir soru. Bunu bir erkeğe de sorar mıydınız? Elbette. İnsanın mutlu olacağı, içine sinen işleri iyi yapması başka ama belki de kimse hayatını çok başarılı olabileceğini kanıtlamaya adamak zorunda değil. Bende şöyle oluyor, rahatsız edici bir durumla karşılaştığınızda önünüzde iki seçenek var. Biri konfora yönelmek, diğeri de rahatsız edici olanı zorlamak ki herkes konfora erişebilsin. Ben kendim için istediklerime herkes ulaşabilsin diye, koşulları zorlamayı seviyorum. n Trump’ın bilhassa Müslümanlara yasağı, göçmen düşmanlığı üzerine daha net tavır alan liderler oldu. Müslüman kimliğini bilhassa vurguladığı için sorabiliriz; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’de iktidardaki partinin başka hesaplarla bu meselede net bir duruş sergilemeyişi, genç Müslüman bir politikacı olarak size ne düşündürüyor? Bunun bir hayal kırıklığı yaratmadığını söylemek zor. Genel olarak konuşacağım, İslam dünyasında ABD tarafından kabul görmek ihtiyacı adına zayıf düşmüş liderleri görmenin utandırmadığını söylemek de zor. Bütün Müs lüman liderler temsil ettiği ülkeler ve de inançları için dik durmalı. Bu tür zaafların onların liderliğinin meşruiyetini sorgulatıcı bir etken olduğunu da düşünüyorum. Dürüst olalım, saygı bekleyebilmek için önce kendinize saygı duy manız gerekir. Görünebilmek için, önce neye benzediğinizi görmeniz lazımdır. İslam dünyasındaki birçok liderin sorunu ne temsil ettikleri insanlara ne de kendilerine saygı duyuyorlar. Ve o zaman dünya da onlara saygı duymuyor. Uluslararası İnsan Hakları Savunucuları Konferansı Çocuklarımızı dinlemedik Şişli Belediyesi ve İngiltere Büyükelçiliği tarafından gerçekleştirilen konferansa yurtdışından konuşmacılar da katıldı. ZEHRA ÖZDİLEK Şişli Belediyesi ve İngiltere Büyükelçiliği işbirliğiyle “Dezavantajlı Gruplar için İnsan Haklarının Yerelden Güçlendirilmesi Projesi” kapsamındaki, “Uluslararası İnsan Hakları Savunucuları Konferansı”, dün Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde gerçekleştirildi. İzmir’de köy okulunda yaşanan taciz skandalını açığa çıkaran öğretmen Saadet Özkan, konferansta yaptığı konuşmada “Çocuklar susmuyor biz susuyoruz. Son yıllarda çocuk istismarı çok yaşanıyor. Toplum olarak aslında ağır hastayız” dedi. Meslektaşlarının anlattıklarıyla yaptıklarının çok farklı olduğunu anlatan Özkan, “Diğer meslektaşlarım oradan kaçmayı tercih etti. Kundaktaki bebeğe kadar çocuk istismarı yaşanıyor. Çocuklara ‘bedenini tanı, sev ve koru’ eğitimi verilmelidir. Sahaya inmek zorundayız. Bu mesele eğitim sisteminin içine girdiğinde karanlıktan aydınlığa çıkarız” diye konuştu. Özgürlüğün keyfi İngiltere Kraliyet Savcılığı Başsavcısı Nazir Afzal, ailesinin Pakistan kökenli olduğunu belirterek, şunları söyledi: “İngiltere’de doğdum. Okul döneminde ırkçılığa maruz kaldım. O zaman avukat olup kırılgan insanları korumaya karar verdim. Elimdeki imkânlarla bir şeyleri farklı yapmak istedim” Nesiller boyu çocuklardan susmalarının istendiğini dile getiren Afzal, “Taciz, istismar neden çok şimdi? Çünkü biz çocukları dinlemedik. Kadınla erkeğin eşit olduğunu insanlara öğretmeliyiz. Bu eğitim 6, 7 yaşlarından itibaren başlamalı” dedi. Danimarka’daki kadın camisinin öncü lerinden imam Sherin Khankan, babasının Suriyeli bir mülteci olduğunu anlattı. Khankan, “Annem Finlandiyalı bir Hıristiyan babam ise Müslüman, 40 yıldır evliler. Babam bize kendi dinimizi seçme hakkı verdi. Ben Müslümanlığı seçtim. Özgürlüğün keyfini çıkararak büyüdüm” diye konuştu. Kadın imamları ve camisini oluşturunca meşruluk sorgulamasıyla karşılaştıklarını söyleyen Khankan, “Ben şuna inanıyorum, caminin içindekileri dışarı kadınlar çıkaracak” dedi. Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Osman Korkmaz da “Sosyal demokrat bir belediye olarak dezavantajlı grupların insan haklarının güçlendirmesiyle ilgili mücadele veriyoruz. Suriyeli mültecilerinin hayatını kolaylaştırmak için çalışıyoruz. İşte bu çalışmalar nedeniyle dünyada insan hakları adına çalışan çok önemli isimler Şişli’de buluştular” dedi. haber 11 Trump’a zihinsel hazırlıkrump dünyası, Amerika’da istik rar, dünyanın kalan bölümlerinde is Ttikrarsızlık yaratmaya namzet. Ge ce yarısı gelen tweet’ler, Müslüman yasağı, yabancı liderlerle kavgalı gürültülü telefon konuşmaları derken, dünya zor bir döneme giriyor. Barack Obama 8 yıl önce iktidara geldiğinde, Ortadoğu’da ideal lider adayı olarak Tayyip Erdoğan’ı görüyordu. Sonra araları bozulsa da 2012’de Erdoğan’ı “Dünyada en güvendiği 5 liderden biri’” olarak saymış, ilk dış gezisini Türkiye’ye yapmıştı. Trump için ise Ortadoğu’da ideal lider, Mısır lideri Abdülfettah elSisi. Bunu gizlemiyor, söylüyor, gösteriyor. Trump yönetiminin bu coğrafyadaki öncelikleri, Suriye’yi Rusya’ya havale etmek, İsrail’in güvenliğini sağlamak, İran’ın etkisini azaltmak ve en önemlisi, radikal İslamla mücadeleyi bölgesel politikaların merkezine oturtmak olacaktır. Bu, bölgedeki akut sorunların çözümü değil derinleşmesi demek. Türkiye’nin bunu görerek içeride ve dışarıda hızla toparlanması, gerekirse Suriye’deki hedeflerini küçültmesi ve içerideki karanlık tabloyu düzeltmesi gerekiyor. Ankara’nın İsrail’le alenen, Mısır’la ise sessiz sedasız barışmış olması, bu yüzden doğru. Ama yeterli değil. Dünya çalkantılı bir döneme girerken Türkiye’nin aynı zamanda Avrupa’yla makul bir zeminde buluşması ve referandum sonucu ne olursa olsun, bir gün bile beklemeden demokrasi ve Kürt meselesinde çözüm sürecine dönmesi gerekiyor. Bu son konu, yani referandum sonrası aklı selim bir formülle Kürt meselesinde adım atmak ihtiyacı, söz edilen ‘güçlü Türkiye’ için olmazsa olmaz bir durum. Zaten dış dinamikler de Türkiye’yi buna zorluyor... Bu hafta ABD basınında iki önemli yazı çıktı. Obama yönetiminin en kıdemli isimlerinden Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Tony Blinken, görevi bıraktıktan bir hafta sonra New York Times’da bir makale kaleme alarak Trump yönetimine YPG’yi silahlandırma çağrısında bulundu. Aslında yazıda onlarca çelişki vardı. Zira Blinken YPG’yi silahlandırıp Rakka operasyonunu birlikte yapmayı teklif ederken YPG ve PKK arasındaki güçlü bağı görmezden geliyor, Türkiye’yi ikna etmek için YPG’nin PKK’den uzaklaşması ya da ABD’nin Kandil’e operasyon yapması gibi gerçekçi olmayan formüller öneriyordu. Ancak Blinken’ın Suriye’de IŞİD’e karşı mücadeleye ‘YPG ile devam etmek’ düşüncesinin, Pentagon’da aktif konumdaki üst düzey bazı generallerin de hissiyatını yansıttığını biliyoruz. Washington Post’da çıkan ikinci yazı, Trump yönetiminin planlarını deşifre ediyordu. Trump yönetimi, Obama’nın son ayında onay verdiği Rakka operasyonu harekât planlarını çöpe atmış. ABD’nin yeni savunma bakanı, Rakka konusunda ne yapılacağına karar vermeye çalışıyor. Ancak bu, Ankara’nın arzuladığı gibi ABD’nin YPG ve Suriyeli Kürtlerden uzaklaşacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine, kurumsal anlamda Pentagon YPG’yle çalışmaya daha sıcak bakıyor. Ama yeni yönetim, Rakka konusunda bir emrivaki ile karşı karşıya kalmak istemiyor. Oturup planları gözden geçirmek gerekirse yeniden yazmak istiyor. Ancak YPG’den henüz vazgeçmiş değil. Olması gereken, Trump yönetiminin ‘Suriyeli Kürtler ve Türkiye’ dengesini Obama yönetimi gibi ‘müşteri kızıştırmak’ şeklinde kurgulamak yerine, hem Ankara hem de Suriyeli Kürtleri makul bir Suriye formülüne ikna etmesi. Birinin kazancının diğerinin kaybı olmadığı istikrarlı bir Kuzey Suriye haritası. İki tarafın da kazanacağı Türkiye’deki Kürt meselesini de rahatlatacak bir kazankazan formülü. Bu, hâlâ mümkün... Türkiye Antarktika’da hak iddia edecek Düzce’de incelemelerde bulunan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Türkiye’nin Antarktika’ya bilim merkezi kuracağını açıkladı. Özlü, “Antarktika’da mevsim buradakinin tam tersi biliyorsunuz. 15 Kasım15 Mart arası orada yaz. Bu dönemde oraya bir heyet göndereceğiz. İTÜ’den hocalarımız, diğer üniversitelerden hocalarımız var. Türkiye’nin Antartika’da bilim üssü olacak. Başka ülkeler de orada çalışıyorlar. Piri Reis’in haritasında Antarktika bölgesinin olduğuna dair işaretler var. Bir harita yaptırıyoruz. Antarktika’da hak iddia eden ülkelerin belgelerinin sunulduğu müzede sergileyeceğiz. Biz de orada hak iddia edeceğiz” dedi. l DÜZCE/ DHA Açık rögara düşen 7 yaşındaki Sevgi öldü Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Taşağıl Mahallesi’nde oynadığı şişeye su doldurmak isteyen 7 yaşındaki Sevgi Büyükdeligöz, içi su dolu 2 metrelik rögar çukuruna düşerek yaşamını yitirdi. Sevgi’nin dedesi Veli Büyükdeligöz oğlunun 2010 yılında trafik kazasında yaşamını yitirdiğini anlatırken, rögar çukurunun bir süredir o şekilde açık durduğunu ve önlem alınmadığını söyledi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle