20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 4 Şubat 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN ÇOK TEESSÜF EDERİM ARKADAŞLAR haber 11 Y anlış anlamadınız. Aynen başlıktaki gibi seslenmek istiyorum size. Resmen teessüf ediyorum. Bizim 92 günlük hapisliğimiz vardı. Başkaca da bir numaramız yoktu. Dünya âlemin dilindeki en büyük hikâyemiz de buydu. Biz hapisten çıktıktan sonra bu 92 günden çok bahsetmezdik. Soran olursa da 92 günü, yıllar sürmüş vurgusuyla söylerdik. Ve üstelik bize üç aşağı beş yukarı bir hapislik takvimini Akın Abi vermişti. Üstelik hapishanedeki daha ilk görüşmelerimizde takriben ne kadar yatabileceğimizi bize söylemişti. Akın Abi “Üç ay yatarsınız işte” demişti. Bizim mahpusluk süremiz için üç ay civarı tahmininde bulunmuştu. Bülent Utku ve Mustafa Kemal de meseleye bizlerden farklı olarak avukat gözüyle bakıp bizim olsa olsa 35 ay yatabileceğimiz görüşüne destek vermişlerdi. Onlar bize bir yandan, “Sıkın dişinizi. Şunun şurasında ne kaldı” mesajı veriyorlardı ama diğer yandan da “Öyle uzun boylu edebiyatını yapacağınız bir hapisliğe sahip olamayacaksınız. Olsa olsa bir mevsimlik yatarsınız. Bütün sermayeniz bu olacak” demeye getiriyorlardı. Haklı çıktılar. Sen gittin haber de gitti Biz Ankaralı gazetecilerin en afili arkadaşı. En afili ki Barkın Şık deyince durup bir düşünürsünüz. İki yıl oldu kendine başka bir yer arayalı. Sen gitmeye karar verdikten sonra şaşırtıcı bir şekilde bir sürü şey de gitmeye başladı. Ve biz bir süre sonra bakınca hep bizden gittiğini gördük. Değerler, iyilikler, sevinçler nedense bir gitme eğilimi içine girdiler. Ve şa şırtıcı bir şekilde bizim kendi iş dünyamızın en önemli maddesi de gitti. Haber diyorum, haber de gitti. Artık haberi manşet olmayınca sinirlenip “Gidip seyyar satıcılık yapacağım” diyen gazeteci sayısı çok azaldı. Azalsın. Mesele yok. Ona çözüm buluruz. Meselemiz başka Barkın. Sen iyiysen sorun yok. Ama biz iyi değiliz ve o yüzden serzenişimiz sana. Sen nerdesin? Öbür pazartesilere haksızlık etmişiz dedirten alındığınız o gerçek bir sendrom olan pazartesi sabahından bu yana asıl gün sayan bendim. 1.2.3.4 gün... Bir hafta. Bir ay. Sonra 45 gün. 50 gün... Avantaj kaybettim Yine bir sorun yoktu. Ama ikinci ayı da gecince beni bir telaştır aldı. Çaktırmadan bir cinliğe de başvurmadım değil. Gözünüzden kaçmamıştır ama itiraf edeyim, ücüncü aya doğru gelirken ben artık sizin 5 günlük emniyet bölümünü tutukluluk hesabından çıkarmıştım. Yani sadece cezaevine konulduğunuz günden başlatıyordum artık kronometreyi. Tüm efelenmem buraya kadarmış. Sizin okuduğunuz bu satırları yazarken 92 günlük hapislik avantajını karşınızda kaybetmiş bir adamın ruh hali içindeyim. Şimdi artık siz bize, “Görmemişin 92 günlük hapsi olmuş....” diyebilirsiniz. Şu ana kadar fark ettiniz mi bilmem ama Ahmet’ten hiç söz etmedim. Tabii ki bilerek. Bizim gazetenin tepesindeki her günkü tabela dün sizin için 91. günü, Ahmet için 35. günü gösteriyordu. Ahmet 35. gün olsa sizi bir tarafa bırakıp göğsümü gere gere onunla kıyaslardım bizim mahpusluk süresini. Ama bırak 35 günü, Ahmet’in elinde kapı gibi 375 gün hapislik vardı ki bizim skorun sözü bile edilemez. Belki yarından da yakın O arada 92 günü belki de yarı süresine indiren imkânlarımız da vardı. Murat kardeşim o yarı sürenin yarısını tek başına indirmiştir mesela. Nasıl mı? O zaman arkadaş görüşü diye 3 isim bildirirdik cezaevine girerken. Murat bizim üç arkadaşımızdan biri olarak her hafta gelip, çok ciddi ve inandırıcı jest, mimik ve ses tonuyla, “Çıkıyorsunuz. Bitti. Belki yarın, belki yarından da yakın” diyerek haftanın yarısında eşyalar toplanmış oturturdu bizi koğuşta. Kadri’nin, Uluslararası Basın Enstitüsü ile sınırlı kalmayan bizi dünyaya anlatan ilişkileri de 92 günün belki bir ayını kuş gibi hafif geçirmemizi sağlamıştır. Şimdi başta Kadri ama hepiniz, “Adamlar sadece 92 gün yattı. Dünyadan acaip ilgi vardı. Bize aynı oranda ilgi yok galiba” diye düşünürseniz yanlış yaparsınız. Var da bunu haber yapacak yerler az. Artık televizyonlar katliam olsa bile “Son Dakika” yapamayacak biliyorsunuz. Yapamayacaklar diye “Son Dakikalık” olaylar olmuyor bu ülkede mi diyeceğiz? Bari fark atmayın Bu son dakika yasağı önemli. Orada bunun ne anlama geldiğini ve sonuçlarını size aslında Güray Abi anlatmalı ama gazete ombudsmanı olduğu için televizyondaki gelişmelere yüz vermez sanırım. Ama Musa Kart bu yasağı kantinden alabiliyorsanız kâğıtlara, yoksa gazetelerin üzerine çizerek anlatır sanırım. Hakan Kara’nın da bu konuda söyleyecekleri olduğuna eminim. Önder Abi ise hâlâ bırakmadığını düşünüyorum, sigarasını tüttürerek, kısa ama okkalı bazı laflar edecektir ki çıkınca bizzat kendisinden duymak isterim. Bu arada Turhan Abi’nin de kafasındaki olası kitap projelerinde 92 güncük olsa da biz de yer almak isteriz. Son söz, sizi tutanlara. Derhal bıraksınlar sizi de, bize fark atma mutluluğunu yaşatmasınlar. Baki selam. Soldan sağa: Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Şık. SİLİVRİ’DEN MESAJ VAR Avluya da Türk’e tahliyeMURATSABUNCU tel örgü Adli Tıp Kurumu’nun sağlık sorunlarına karşın ‘cezaevinde kalabilir’ raporu Silivri 9 No’lu cezaevinde tutuklu ve mahkumların açık havaya çıkabildikleri tek alan koğuşlarında bulunan avlu tel örgüyle kapatıldı. Silivri’de tutuklu bulunan Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu avlunun “Tıpkı bir kafes gibi kapalı” olduğunu belirterek şu mesajı gönderdi: “Önünde saygıyla eğilerek Sabahattin Ali’nin şiirini yeniden yorumladık. HHH Görmek istersen kafesi, Dört bir yana çevir yüzü, Paramparça gökyüzü, Aldırma gönül aldırma. HHH Türkiye’nin cezaevi tarihinde gökyüzünü bile kafes arasından görmeye mahkum edilmiş az sayıda tutuklulardan bir grubuz. Bir avuç gökyüzünü bile çok görenlere … ama ilk günden beri söylediğimiz gibi sadece kendimiz için değil tüm düşünce ve fikir özgürlüğü tutukluları için gerçekleri söylemeye bedeli ne olursa olsun devam edeceğiz.” MUSA KART Aklım yine sizde Aklımın bir karış havada olduğunu biliyordum. Ama bir değil, çok karış havada olduğunu Silivri’ye getirildiğimde öğrenmiştim. Bedenim tutsak edildiğinde, çok karış havada olan aklım dışarda kalmış; çok geçmeden aranıza dönerek yaşadıklarınıza tanıklık etmişti. Adana Aladağ’da küçük kızlarla yanarken, Dolmabahçe’de bombalanan genç babaların çocuklarıyla ağlamıştı. Reina’da taranan insanlarla düşmüş, dışlanan ve ötekileştirilenlerin yanında olmuştu. Ve aklım dün sabah koğuşumuzun penceresinden süzülerek ziyaretime geldi. Sordum: “Türkiye Referanduma nasıl gidiyor?” diye... Bir karikatürle anlattı: “Direğe kelepçelenmiş kalecinin karşısında penaltı atışı için gerilmiş bir futbolcu... Tribünlerde ise İzmir Marşı.” “Hayırlısı olsun” dememi beklemeden, pencereden havalanarak, uzaklaştı Silivri’den. Önümüz bahar. Aklım yine sizde... verdiği Ahmet Türk, mahkemeye yapılan itiraz üzerine tahliye edildi Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklanan Mar din Büyükşehir Belediyesi Baş kanı Ahmet Türk tahliye edildi. 24 Kasım’da tutuklanan Ahmet Türk, 72 gündür tutukluydu. Kalbinde pil ve gözlerinde ka tarakt rahatsızlığı bulunan 75 yaşındaki Ahmet Türk, geçen hafta tutuklu bulunduğu Elazığ Cezaevi’nden İstanbul Adli Türk’ü cezaevi önünde avukatları, bir grup partili Tıp Kurumu’na getirilmişti. Türk ve gazeteciler karşıladı. için Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan rapor, hakkındaki so Hâkimlik, Elazığ Cezaevi’nde bulunan ruşturmanın yürütüldüğü Mardin’e gön Türk’ün tahliyesine karar verdi. derildi. Raporda, “Türk’ün altı ayda bir Gazetemize konuşan Türk’ün avukatı tıbbi kontrollerinin yapılması şartıyla, Erdal Kuzu, “Adli Tıp raporunda Ahmet cezaevinde bulunmasının hayati tehlike Türk’ün tüm hastalıklarının tespiti ya oluşturmadığı” belirtildi. Raporun Mar pıldı. Kalp rahatsızlığı var, kalbinde pil din Adliyesi’ne gönderilmesinin ardın le yaşıyor. Cezaevine girdikten sonra ka dan Türk’ün avukatları, tahliye edilme tarakt rahatsızlığı oluştu. Yaşlılığa bağlı si için Sulh Ceza Hâkimliğine başvurdu. birtakım fiziki hastalıkları var. Raporda ‘şartların oluşturulması durumunda’ cezaevinde tedavisinin yapılabileceği belirtiliyor ama karar mahkemeye bırakılıyor” dedi. Türk: Ortak akıl olmalı Tahliye sonrası cezaevi önünde açıklama yapan Türk, büyük bir burukluk hissettiğini belirterek “Milletvekili arkadaşlarımız, partimizin genel başkanları, belediye başkanları arkadaşlarımız içeride. Aynı koğuşta kaldığımız Fırat Anlı ve Cebbar Leygara’dan ayrılmak da kolay değildi. Umut ediyorum ki Türkiye’de bir gün bir mutlak akıl oluşur ve bütün olumsuzluklar ile hukuksuzluklar ortadan kalkar. Bu ülkede artık ortak akılla hareket edilmesi gerekir. Sorunları ortak akılla çözmenin dönemidir. Geçmişten bugüne birçok dönemi yaşadık. Ama sonuç olarak barışın ötesinde başka bir formül bulunamaz diye düşünüyorum” dedi. l Yurt Haberleri Sevgim Denizaltı Ali Poyraz Sevgi Kanaat Ali Açar ‘Mahir Kanaat bebeğini ilk kez cezaevinde gördü’ Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şube Yönetimi, ‘Terör örgütü üyesi’ olmak iddiasıyla tutuklanan Birgün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat’ın ailesine destek ziyaretinde bulundu. TGS İstanbul Şube Başkanı ve gazetemiz muhabiri Ali Açar, Şube Sekreteri Sevgim Denizaltı ve Şube Yöneticisi Vural Nasuhbeyoğlu’ndan oluşan TGS yönetimi dün sabah Maltepe Zümrütevler Mahallesi’nde oturan Mahir Kanaat’ın eşi Sevgi Kanaat ile görüştü. Sevgi Kanaat, eşinin önceki gün ilk kez bebekleri Ali Poyraz’ı gördüğünü ve duygulandığını söyleyerek, “Mahir oğlunu görünce duygula narak gözleri doldu. ‘Neden gözaltına alındım bilmiyorum. FETÖ ile suçlanmak kadar komik bir gerekçe olamaz’ diyerek tüm arkadaşlara selamlarını iletti” dedi. Kızı Eylül’ün de sürekli babasını sorduğunu anlatan Kanaat, “Gazeteye hırsızlar girmiş baban bir süre, gazetede onlarla kalacak diye tutuklandığını gizliyoruz. Açık görüşe kızımı da götüreceğim” diye konuştu. Şube Başkanı Ali Açar da “Meslektaşlarımızın yazıları ve haberlerinden dolayı ‘terör örgütü üyesi’ suçlamasıyla tutuklanması kabul edilemez. TGS olarak basın ve ifade özgürlüğü konusunda mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Barkın Şık’ı anıyoruz İki yıl önce aramızdan ayrılan savunma muhabiri arkadaşımız Barkın Şık’ı özlemle anıyoruz. Ankara basınının başarılı savunma muhabiri; Cumhuriyet, Milliyet ve Akşam gazetelerindeki haberleri ile savunma ve siyaset gündemini belirleyen ve bundan iki yıl önce yaşama gözlerini yuman Barkın Şık’ı bugün saat 12.30’da Karşıyaka Mezarlığı’nda anıyoruz. İki yıl önce, 38 yaşında, yaşama gözlerini yuman Şık, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra gazetemizde staj Barkın Şık yer olarak göreve başladı. Milliyet gazetesinde önce gece sorumlusu oldu, daha sonra ise savunma alanında yazdığı haberlerle ismini duyurmaya başladı. Bir süre Akşam gazetesinde çalıştıktan sonra yine Cumhuriyet’in kadrosuna katıldı. Balyoz ve Ergenekon davalarında sanık ailelerininin seslerini, haberleri ile duyurdu. Yüksek Askeri Şura’nın kararlarının ipuçları, daha imzalar atılmadan onun haberleri ile öğrenildi. Türkiye’nin savunma sanayiinde atacağı adımlar, bu projelerin ne anlama geldiği onun haberlerinden okundu. l ANKARA / Cumhuriyet Tek adam sistemi ve ikircikli AKP’liler “Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak resmen tanımlanan, ne kuş ne deve olan ucube anayasa değişikliği önerisi nihayet TBMM’den Cumhurbaşkanı’na havale edildi. Yangından mal kaçırır gibi alelacele oylatıp, sonra bir haftadan fazla Meclis Başkanı’nın dolabında bekletmenin gerekçesi yakında anlaşılır. Bu konuda rivayet muhtelif. Çeşitli kamuoyu anketlerinin kimisi yayımlanan, kimisi elden ele dolaşan verilerine göre, denekler evet ile hayır arasında ortadan ikiye bölünmüş durumdalar. Eğilimin zaman içinde gelişimine bakınca, evet oyu verme eğiliminin biraz daha zayıf, hayır oyu verme eğiliminin biraz daha güçlü olduğu görülüyor. Kararsızların arasında da durum farklı değil. AKP seçmenlerinde sandığa gitmeme eğilimi gösteren küçük ama marjinal ağırlığı yüksek bir kesim var. CHP ve HDP’ye son seçimlerde oy vermiş seçmenler arasında hayır oyu verme eğiliminin son derece yüksek olması normal. Önemli olan MHP’ye oy vermiş olanlar arasında da hayır oyu verme eğiliminin şimdilik açık ara önde geliyor olması. Parti aidiyetlerinin halkoylaması perspektifinde yer yer kırıldığı, bir kısmı Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla ilgili büyük yarılmanın, bir kısmı ise tek adam rejimi karşısında duyulan derin endişenin neticesi olan yeni bir karşıtlık şekilleniyor. Bu karşıtlığın yumuşak karnı AKP seçmenleri. Bugün ortalama bir AKP seçmeni açısından, halkoylamasında evet demek için güçlü gerekçeler bulmak kolay değil. Medyada bağırıp çağıran iktidar sözcülerinin ileri sürdükleri gerekçelerin kofluğu açık biçimde sırıtıyor. Daha önemlisi, AKP seçmenleri arasında katı bir ideolojik aidiyet taşımayan kesimin, “şimdi buna ne gerek vardı” sorusuna aldıkları herhangi bir doyurucu yanıt yok. Tersine, hem bu tartışmanın neden olduğu ek toplumsal gerginlikten hem de bunun iktisadi yaşam üzerinde yarattığı siyasal şok etkisinden rahatsızlar. 2019’a kadar iktidara sağlam biçimde oturmuş olan AKP’nin böyle bir zorlamayla iktidarını pekiştirmeye çalışması ve kaosu derinleştirmesine anlam vermekte zorlanıyorlar. Bu rahatsızlığın sadece AKP seçmeninde değil, açıkça dile getirilmese de, birçok AKP yerel yöneticisi ve seçilmişinde de varlığı hissediliyor. Bu rahatsız kesimin çok küçük bir bölümünün eli halkoylamasında hayır oyu kullanmaya gidecektir. Büyük çoğunluğu sandığa gitmeyerek ya da boş oy vererek rahatsızlığını ifade edecek. Bu kesimin sandığa gitmemesi, sandıktan hayır çıkmasının AKP’nin hemen iktidarı kaybetmesine neden olmayacağına inanmasıyla mümkün olacak. Nesnel olarak da bunun tersini düşünmeyi gerektirecek bir neden yok. Hayır kazandığında AKP Meclis çoğunluğunu kaybetmeyecek. Türkiye’de istifa diye bir kurum olmadığı için (bkz. Tanıl Bora’nın Birikim sitesindeki yazısı) bu anayasa değişikliği işini ülkenin başına saranlar istifa etmek sorumluluğu ve medeniliğini göstermeyecekler. Dolayısıyla, kararsız AKP seçmenlerini, hayır oyu vermese de, evet oyu da vermemeye teşvik eden bir dil kullanmak, gerekçeler ifade etmek gerekiyor. İktidarın medya tekelini sonuna kadar kullanmanın yeterli olmadığını gördüğünün ve hayır oyu kampanyasını bu sefer baskı, korkutma ve sindirme yoluyla engellemeye çalıştığının işaretleri hızla artıyor. Kamusal alanda hayır oyu vermeye çağırmanın bazı yerlerde hakaret suçu, bazı yerlerde terör propagandası addedilmesinin örnekleri çoğalıyor. Bu da iktidarın halkoylamasının sonuçlarını çantada keklik olarak görmediğinin en somut işareti. Tutuklu milletvekilleri, belediye başkanları, gazetecilerin yanında, şimdi sosyal medyaya yönelik tedhişle hayır oyu verme çağrısının sesi kısılmaya çalışılıyor. Bütün bunlara rağmen, soğukkanlı bir kararlılıkla, teknik detaylar içinde boğulmadan, neden tek adam sisteminin herkes için kısa veya uzun vadede bir tehdit olduğunu anlatarak, hayır oylarının önde gelmesini sağlamak halen mümkün. Halen böyle ama önümüzdeki iki ayda iktidar işin kötüye gittiğini görüp, can havliyle neler icat eder bilmiyoruz. Barbaros Şansal’a 3 yıl hapis istemi Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) sınırdışı edildikten sonra gözaltına alınan ve nöbetçi hâkimlikçe tutuklanan modacı Barbaros Şansal hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. Savcılık, Şansal’ın “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan 3 yıla kadar hapisini talep etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Savcısı Umut Tepe tarafından hazırlanan iddianamede, Şansal’ın attığı tweet’ler delil olarak yer aldı. İddianame Başsavcılık tarafından onaylandı. Barbaros Şansal ifadesinde, “Videoda da bu kelimeyi ayrımcılığa karşı bir hiciv olarak paylaştım. Hacker’ler tarafından bana telefonda hakaretler başladı. Bu nedenle tüm hesaplarımı ve iletişimimi tamamıyla kapattım” demişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle